Ruşen Çakır, kurultay davasında bugün yapılacak duruşma öncesi son yaşananları değerlendirdi. Çakır, Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahkeme kararına göre hareket edeceğini söylemesini eleştirdi.
Ruşen Çakır, kurultay davasında bugün yapılacak duruşma öncesi yaşananları değerlendirdi. Çakır, “İş dönüp dolaşıp Kemal Kılıçdaroğlu’nda düğümleniyor” dedi.
Çakır, Kılıçdaroğlu’nun davada rol oynadığını belirterek şunları söyledi: “Kemal Kılıçdaroğlu bu kurultayın davasının olmasında da rol oynadı. Ona yakın isimler davacı oldular. O kurultayın şaibeli olduğu iddialarını seslendirdi.”
Mahkeme kararına göre hareket edeceğini söylemişti
Çakır, Kılıçdaroğlu’nun bütün süreç içerisinde mahkeme kararına göre hareket edebileceğini söylediğini hatırlattı, “Bunu da partiyi kayyumlara bırakmamak olarak tarif etti” dedi.
Çakır, kurultayı yerinde izlediğini belirterek eleştirilerini şöyle dile getirdi: “İlk turdan sonra Kılıçdaroğlu’nun ikinci tura niye katıldığını anlamak mümkün değildi. Kazanma ihtimali yoktu. İkinci turda fark daha da açıldı.”
“Delegeler değişim istedi”
Çakır, delegelerin tercihini şöyle açıkladı: “2023 cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm Türkiye’ye, muhalefete ve CHP’ye büyük bir hayal kırıklığı yaşatan Kılıçdaroğlu’na yerine değişim iddiasındaki Özgür Özel ve arkasındaki Ekrem İmamoğlu’nu pekala delegeler tercih etmiş olabilir.”
Çakır “Artık CHP delegelerinin Kılıçdaroğlu’yla daha fazla yola devam etmeme iradesi olarak görmesi daha gerçekçi olurdu” diye konuştu.
Ayrıca Çakır, mahkemeden “mutlak mutlan” kararı çıkması halinde kurultayın yapılmamış sayılacağını ve parti yönetiminin bir önceki yönetime devredileceğini belirtti, “Kılıçdaroğlu bu role talip, itiraz etmiyor” dedi.
Adalet yürüyüşü çelişkisi
Çakır, Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki adalet yürüyüşünü hatırlatarak çelişkiye dikkat çekti: “Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı öyküsündeki en başarılı olayı adalet yürüyüşüydü. Yargının Erdoğan iktidarının kontrolünde olduğunu en iyi bilen isimlerden birisi Kılıçdaroğlu. Ama şimdi Erdoğan iktidarının yargısı ışığında kolları sıvamış bekliyor.”
Çakır, mahkemeden çıkacak kararların çoğunun CHP aleyhine olacağını söyledi: “Seçeneklerin büyük bir kısmı CHP’nin aleyhine. Davanın açılması da CHP’nin siyasi olarak baskı altına alınmasının bir aşamasıydı.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Öncelikle, dün gece Basketbol Erkek Milli Takımının Avrupa Şampiyonası’nda Almanya’ya son dakikada yenilmesiyle başlayalım. Kadın voleybolcular da böyle oldu, erkek basketçiler de böyle oldu. Geldiler, geldiler ama son anda o büyük şampiyonluğu yakalayamadılar. Üzüldük ama tebriği hak ediyorlar, gerçekten çok başarılı bir performans sergilediler.
Bugün önemli bir gün. Cumhuriyet tarihinde, siyasi tarihinde pek rastlamadığımız şeyler yaşıyoruz ve bugün de onlardan kritik bir an. Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyük kurultay davasında duruşma var. Değişik senaryolar var. Arkadaşımız Özgecan Özgenç bunları çok iyi toparlamıştı. Hepsini teker teker size anlatmak istemiyorum ama şunu söyleyelim: İş dönüp dolaşıp Kemal Kılıçdaroğlu’nda düğümleniyor. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu bu kurultayın davasının olmasında da rol oynadı. Ona yakın isimler davacı oldular. O kurultayın şaibeli olduğu iddialarını seslendirdi. Ondan sonra da bütün bu süreç içerisinde pekâlâ mahkeme kararına göre hareket edebileceğini söyledi. Bunu da partiyi kayyumlara bırakmamak olarak tarif etti. Bir benzerini İstanbul’da Gürsel Tekin yapmaya çalışıyor, biliyorsunuz. O bizzat kayyum. Kılıçdaroğlu’nun durumu biraz daha farklı ama Gürsel Tekin’in şu ana kadar yapıp ettiklerinin CHP’nin hiçbir şekilde hayrına olmadığını gördük. Kemal Kılıçdaroğlu da bir sorun varsa mahkemeye düşmüş olan partiyi kurtarma iddiasında. Ama o kadar çok söylenecek şey var ki bu konuda. Örneğin ben o kurultayı yerinde izledim, Ankara’da. Çok ilginçti, çok çekişmeliydi, heyecanlıydı ama mesela ilk turdan sonra Kılıçdaroğlu’nun ikinci tura niye katıldığını anlamak mümkün değildi. Yani kazanma ihtimali yoktu ilk turdaki oylamanın ışığında. Nitekim ikinci turda fark daha da açıldı, onu biliyoruz. O andan itibaren bir kabul etmeme hâli var. Bunun birçok nedeni var tabii ki. Delegelerin büyük bir kısmının kendisinin yanında olduğunu düşünüyordu. Ama son anda ya da yakın bir zaman içerisinde delegeler fikirlerini değiştirdiler ve buradan hareketle bir şaibe iddiası ortaya atıldı. Ama pekâlâ şunu söylemek mümkün: 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm Türkiye’ye, muhalefete ve CHP’ye büyük bir hayal kırıklığı yaratan Kılıçdaroğlu yerine değişim iddiasındaki Özgür Özel ve arkasındaki Ekrem İmamoğlu’nu pekâlâ delegeler tercih etmiş olabilir. Zaten Özgür Özel’in kendisi ve ekibindeki birçok isim de yakın döneme kadar Kılıçdaroğlu’yla beraber çalışmış, onun ekibinden insanlar olarak biliniyordu. Yani bunu bir şaibeyle açıklamak yerine artık CHP delegelerinin Kılıçdaroğlu’yla daha fazla yola devam etmeme iradesi olarak görmesi daha gerçekçi olurdu.
Şimdi yine bekliyor. Onu görüyoruz. ‘‘Mutlak butlan’’ diye bir kavram var, biliyorsunuz. Böyle bir karar alırsa mahkeme, kurultay yapılmamış sayılacak ve bir önceki yönetime parti devredilecek mahkeme kararıyla. Ondan sonra da belli bir süre içerisinde partinin kurultaya götürülmesi gerekecek. Kılıçdaroğlu bu role talip, itiraz etmiyor. Ama nasıl olacak? İstanbul’da yaşananlar ortada. Muhtemelen CHP genel merkezindeki ekip ve destekçileri, örneğin gençlik kolları, milletvekilleri, parti yöneticileri muhtemelen İstanbul’da olduğu gibi binayı yeni geleceklere bırakmak istemeyeceklerdir. Başka binalarda çalışma olabilir, şu olabilir, bu olabilir ama her hâlükârda CHP içerisinde yine bir kriz havası yaratılmış olacak. Kılıçdaroğlu’ndan birileri hep, ‘‘Beni bu işe karıştırmayın,’’ demesini bekledi. Özgür Özel’le perşembe günü yaptığım röportajda bunu sormuştum kendisine ve o da net bir şekilde Kılıçdaroğlu’nun partinin yargı yoluyla dizayn edilmesine karşı çıkması gerektiğini söyledi. Ama olmadı. Bugüne kadar da bunu görmedik.
İşin ilginç tarafı tabii ki şu: Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı öyküsündeki en başarılı olayı bence Adalet Yürüyüşü’ydü. Orada Enis Berberoğlu’nun mahkûm edilmesine karşı onun tetiklediği bir yürüyüştü ve elinde ‘‘adalet’’ diye bir dövizle yürüdü. Parti amblemleri kullanılmadı, sloganları atılmadı. Sadece ‘‘adalet’’ dendi ve Kılıçdaroğlu o başarılı yürüyüşle Türkiye’de adaletin nasıl siyasallaşmış olduğunu bize göstermişti. Yani yargının Erdoğan iktidarının kontrolünde olduğunu ve alınan kararların içtihatlara, anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu herhalde en iyi bilen isimlerden birisi Kılıçdaroğlu. Adalet Yürüyüşü bunun kanıtıdır. Ama şimdi Erdoğan iktidarının yargısının ışığında kolları sıvamış bekliyor gibi bir görüntü var. Her durumda mahkeme ertelenebilir. Bu ihtimal de çok yüksek. Mahkeme ertelenip İstanbul’da olduğu gibi bir tedbir kararı alınabilir. Oraya bir kayyum atanabilir ya da eski yönetim tekrar getirilebilir ya da mahkeme CHP yönetimi lehine sonuçlanabilir. Bunlar hızlıca açıkladığım seçenekler ki her birinin içerisinde farklı farklı alt başlıklar da var ama seçeneklerin büyük bir kısmı CHP’nin aleyhine. Zaten davanın açılması da CHP’nin siyasi olarak baskı altına alınmasının bir aşamasıydı. Buradan CHP’nin yara almadan çıkması pek mümkün gözükmüyor. Fakat bugüne kadar 19 Mart’tan beri yaşananlara baktığımızda, 2 Eylül’de en son İstanbul’da alınan kayyum kararına baktığımızda CHP zorlanıyor, darbe yiyor ama cevap verip bunu lehine çeviriyor. Şimdi bu olayda da pekâlâ bugün CHP yönetimini rahatsız edecek bir karar alınsa da onun şoku bir müddet yaşanıp ondan sonra eğer etkili bir direniş gösterilirse durumu pekâlâ CHP lehine çevirebilir.
Yani bu mahkemenin sonucu ne olursa olsun, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisinin CHP’sinin gittiği yoldan dönme ihtimali hemen hemen hiç yok. Peki, buradan kimler kâr elde edecek? İstanbul’da olduğu gibi Gürsel Tekin kendisinin CHP ile birlikte bilinen tarihini bir anlamda çöpe attı. Kemal Kılıçdaroğlu eğer mahkemenin ışığında bir şeyler yapmaya kalkarsa, CHP’nin genel başkanlığını tekrar üstlenirse o da benzer bir şeyi yapmış olacak. Yoksa Kılıçdaroğlu mahkeme tarafından göreve getirilse de o görevde kalması çok mümkün değil. Yapılacak ilk kurultayda, hangi zaman içerisinde yapılırsa yapılsın, Kılıçdaroğlu’nun ya da onun desteklediği bir adayın kazanma ihtimali gözükmüyor. Olabilecek tek seçenek, Özgür Özel ve arkadaşlarının ayrı parti kurması ki böyle bir işaret hiçbir şekilde yok. Sonuç olarak bugün Türkiye’de yargının ne kadar siyasallaştığına bir kere daha tanık olacağız. İktidarın CHP’yi etkisizleştirmek için her yolu denediğine bir kere daha tanık olacağız. Ve iktidar bunu yaparken CHP’nin içinden birtakım kişileri rahatlıkla kullanabildiğini bize bir kere daha göstermiş olacak.
Neyse, bugünün ithafına gelelim. Bugünün ithafı Aziz Nesin. Aziz Nesin Türkiye’de herhalde edebiyat denince ilk akla gelen isimlerden birisidir. Benim de Türk edebiyatıyla ilk tanışmam herhalde Aziz Nesin’dir. Onun mizah yazarı olması çok daha okunur kılıyordu. En azından bizim dönemimizde öyleydi, hâlâ öyle mi bilmiyorum. Biz ortaokulda Aziz Nesin öyküleri okuyarak, birbirimize anlatarak kitap satın almaya başlamıştık, kitap okumaya başlamıştık ve sonra Aziz Nesin’in sadece bir edebiyatçı, güldüren bir insan değil aynı zamanda aydın sorumluluğuna sahip, siyasi olarak tavır almaktan çekinmeyen, çok mücadeleci bir kişi olduğunu da gördük. Değişik aşamaları var. 12 Eylül Askeri Darbesi’ne karşı Aydınlar Dilekçesi öyle ya da daha sonra ‘‘Şeytan Ayetleri’’ kitabının Türkiye’de basılması, basılmaya çalışılması da öyle, gerçekten damga vurmuş bir isim. Dünyada da bilindiğini biliyoruz ama esas olarak o Türkiye’nin bir yazarı. Kendisine atfedilen birtakım şeyler var Türk halkı için, işte zeka derecesi vesaire demiş mi dememiş mi çok bilmiyorum ama benim bildiğim kadarıyla Aziz Nesin gerçekten çok zeki. Yani hem iyi bir edebiyatçı hem de çok zeki birisiymiş. Tanışma imkânım hiç olmadı ama hep sevdim ve kendisini saygıyla anıyorum. Aziz Nesin’i 1995 yılında kaybettik. Saygılar ve herhalde okumayan yoktur. Okumayan varsa ve çocuklarına okutmayan varsa muhakkak okusunlar ve okutsunlar. Aziz Nesin asla unutulacak, zaman aşımına uğrayacak birisi değil.
Evet, bitirirken sizlerden Medyascope’a destek olmanızı rica ediyorum. 10. yılımızı doldurduk. Sizler sayesinde doldurduk. Bundan sonra da sizler sayesinde yolumuza devam edeceğiz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.