Cengiz Çiçek yanıtladı: Sürecin önündeki Suriye engeli nasıl aşılır?

Sürecin önündeki Suriye engeli nasıl aşılır? Komisyonda son durum ne? DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Çiçek, TBMM’deki komisyon sürecine, Abdullah Öcalan ile avukat görüşmelerine ve Suriye’nin barış sürecine etkisine dair değerlendirmelerde bulundu.

Yeni çözüm sürecine dair Meclis’te kurulan komisyon toplantısında ilk kez tartışma çıktı.

Hizbullah üyeliğinden ceza alan Enver Kılıçarslan’ın başkanlığını yaptığı İslami Tebliğ Tedris İlim Hareketi Adamları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekir Şimşek konuşurken kullandığı ifadeler ve dile tepki gösteren DEM Partililer komisyonu terk etti.

DEM Parti Milletvekili Saruhan Oluç, “Bu dille barış yapılabilir mi? şimdiye kadar tahammül ettik, siz kandan besleniyorsunuz utanın, kan dökücüler. Allah belanızı versin” diye seslendi. DEM Partili Cengiz Çiçek de “Domuz bağlarıyla insanları katlettiniz. Kürtlerin başına bela olan sizsiniz” dedi.

Ruşen Çakır’ın konuğu Cengiz Çiçek, partisiyle beraber komisyonu terk etmesinin nedenini anlattı. Çiçek, “Tavrımız komisyona olan bir tavır değildi. Dinlenmek için davet ettiğimiz kişinin diline ve yaklaşımına dair bir tavırdı.” dedi.

Çiçek, sözlerine şöyle devam etti: “Bu süreci hepimizin pamuklara sarması gereken yeni bir süreç olduğunun bilinciyle hareket etmemiz gerektiğini hatırlattık. Bizim DEM Parti olarak bu süreci geriye saran, ayrıştırıcı, öfke dilini ayakta tutan yaklaşımlara prim vermeyeceğimizi belirtmek istiyoruz.”

Çözüm süreci ve Suriye

Çiçek, Suriye meselesinin barış sürecine etkisine ilişkin ise şöyle konuştu: “Kürt sorununun bölgesel bir sorun olduğu tespiti abartılı değil. Rojava meselesinin burayı etkilemesi normal. Ama gelinen aşamada tarafların Türkiye içi çözüme daha yakın durduğunu söyleyebilirim. Türkiye’nin kendi toprak parçasının içerisindeki Kürt halkıyla ilişkisini nasıl çözeceği belirleyici olacaktır.”

TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 10’uncu toplantısında çatışma çözümü alanında çalışan akademisyenleri dinlendi. Numan Kurtulmuş “Elimizi çabuk tutmak zorundayız” derken akademisyenler de çeşitli risklere işaret etti.

Çiçek, “Kürt sorunu etrafında bir komisyon kuruldu ve siyasal irade kendisini aslında o komisyonda vücuda getirdi” dedi.

Cengiz Çiçek yanıtladı: Sürecin önündeki Suriye engeli nasıl aşılır?
Cengiz Çiçek yanıtladı: Sürecin önündeki Suriye engeli nasıl aşılır?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek’e soralım. Cengiz Bey, önce şunu sormak istiyorum. Dün bir olay yaşandı komisyonda. Sizin partiniz komisyonu hatta protesto için terk etti, geri geldi. Sıcağı sıcağına önce bir onu konuşalım. Ondan sonra genel olarak komisyonun hâlini ve sürecin hâlini ele alalım.

Cengiz Çiçek: Öncelikle iyi yayınlar diliyorum Ruşen Bey. Umarım verimli bir yayın gerçekleşir. Dünkü tavrımız komisyona dair bir tavır değildi, onu öncelikle düzelteyim. Belki bir dil sürçmesi oldu sizde. Yani dinlenmek için davet ettiğimiz kişinin diline ve yaklaşımına dair bir tavırdı. Çünkü biz başından beri DEM Parti olarak bu süreci elbette belirli eleştirilerin, karşılıklı farklı fikirlerin oraya serimlendiği ama bunu yaparken de hepimizin böyle pamuklara sarması gereken yeni bir sürecin varlığının bilinciyle hareket etmemiz gerektiğinden yola çıkarak bir hatırlatma yaptık. O da şu: Biz komisyonun dinleme safhasında en çok davet ettiğimiz misafirlerin sözlerine, ifadelerine müdahale edilmemesi gerektiğini ilkesel olarak savunmuştuk. Ama bunu yaparken de Ruşen Bey, şunu gerçekten sizlerin aracılığıyla paylaşmak istiyoruz: Biz sadece komisyon içi faaliyetlerde değil, komisyon dışı faaliyetlerde de elimizin uzandığı her yerde komisyona davet edilen kişilerle, kurumlarla da istişareler yapıyoruz ve diyoruz ki, mesela bu komisyonun dinleme safhasının en önemli amaçlarından biri toplumsal rıza üretmek. Şunun farkında olarak zaten farklı tarafları çağırıyoruz: Herkesin bir fikri var, herkesin bir dünya görüşü var, herkesin tarihe, yaşanmış tarihe, 50 yıllık tarihe farklı yerlerden bir bakış açısı var. Bu farklılığı kesinlikle tekliliğe düşürmeden çözümün aklını, barışın aklını, dilini geliştirmenin yollarını arayalım dedik. O yüzden dilde özen ilkesi bizim için çok önemliydi. Ama maalesef, dün bir kazaydı bu aynı zamanda. Şunu gerçekten altını çizerek önemle belirtmek istiyorum: Dün dinlediğimiz ifadeler, bir insanın değerler itibarıyla da dinlemekte zorlandığı, aynı zamanda geçmişi kurcalayan, kaşıyan, geçmişte kalan, gün ve gelecek perspektifi olmayan bir yaklaşımdı. Hatta ben kendi tepkimi de şöyle göstermiştim: “Buraya barış nasıl olmaz sunumunu yapmak için mi geldiniz? Barış nasıl olmaz sunumunu yapmak için geldiyseniz bunları söylersiniz. Yoksa bir gelecek perspektifi, bir çözüm perspektifinin de geliştirilmesi gerekiyor.” Bu vesileyle bu konuyu açtığınız iyi oldu. Yani bir eleştirel akıl mutlaka olacak ama bir kurucu akıl, inşacı akıl, barış dili ve perspektifi mutlaka olmak zorundadır diye düşünmekteyiz. Bizim de parti olarak bu süreci geriye saran, geçmişte yaşanmışlıklarla oyalanan, orayla sabitlenen, orayı deşen ayrıştırıcı, öfke dilini, düşmanlık duygusunu ayakta tutan yaklaşımlara prim vermeyeceğimizi bu vesileyle tekrardan belirtmek istiyoruz. Çünkü bu mesele her birimizin hayatının söz konusu olduğu bir mesele. Bu mesele milyonlarca insanın, milyonlarca yurttaşın demokratik ve özgürlük geleceği ile ilgili bir mesele. Kimsenin durduğu yerden toplumun barış hakkıyla, yurttaşların özgür geleceğiyle oynamaya hakkı yoktur diyoruz. Çok fazla da uzatmak istemem bu mevzuyu ama bundan sonraki süreçte de titizleneceğimiz en temel meselelerden biri, ilkelerden biri dilde özen ilkesi, barış ilkesi ve çözüm aklı. Çözüm aklı etrafında kolektif bir aklı geliştirmek ve kolektif bir çözümü geliştirmek gibi bir sorumluluğumuz olduğunu tekrardan sorunuz vesilesiyle de hatırlatmak isterim.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda şu geliyor aklıma, dün korucular da geldi değil mi? Yanılmıyorum. Ben açıkçası partinizle korucular arasında bir arıza çıkar mı diye düşündüm. Orada bir sorun yaşamadınız mı?

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Cengiz Çiçek: Şöyle Ruşen Bey, mesela asker polis aileleri dinlendi, Barış Anneleri dinlendi, Cumartesi Anneleri dinlendi ve aynı oturumlarda dinlendiler. Bakın, düşünebiliyor musunuz, söz konusu can yani. Canlarını kaybetmiş, yitirmiş insanların o olgunlukları, feraseti bizim komisyondaki varlık gerekçemizdir. Bakın, böyle bakmak lazım. O nedenle aslında bu vesileyle de sunumlar yapmak için gelen bütün şahsiyetlere ve kurumlara da gerçekten teşekkürü partimiz adına borç biliriz. Genel anlamda o sorumluluk duygusuyla ortak akıl etrafında geçmişe takılmadan, referansları farklı olsa da, gerekçeleri farklı olsa da, dünya görüşleri farklı olsa da geçmişe takılmayıp bir gelecek projeksiyonu etrafında gerçekten dizilmiş, buna emek vermek isteyen insanları gördük. Bu yönüyle de bir sağduyunun, bir olgunluğun ve bir sorumluluk duygusunun önde gittiğini belirtmek mümkün.

Ruşen Çakır: Peki, önceki gün akademisyen ağırlıklı bir oturum oldu. Bu çatışma çözümü konusunda uzman çok sayıda isim geldi diye biliyorum. Bazılarını şahsen de tanıyorum. Yayın yaptığım isimler de var, bazılarını ismen biliyorum. Oralardaki tartışmalar ya da sunumlarda, anladığım kadarıyla sizler de soru da sormuşsunuz uzmanlara, oralardan gerçekten böyle verimli bir alışveriş oldu mu?

Cengiz Çiçek: Oldu. Şöyle, öncelikle hemen ilk aklıma gelenleri sıralayayım. Bu meselenin kök nedenleri var. Kürt meselesini tartışıyoruz, Kürt sorununun kendisini tartışıyoruz. Kök nedenler neredeyse bütün sunumlarda belirgin bir şekilde yer buldu. Bu çok önemli. Neden çok önemli? Çünkü çok soyut, genellemeci yaklaşımlarla biz bu işin üstesinden geleceğimizi düşünmüyoruz. Tabiri caizse, eşyayı adıyla çağırmak lazım. Kürt sorunu etrafında, Kürt sorununun çözümü etrafında bir komisyon kuruldu ve siyasal irade kendisini aslında o komisyonda vücuda getirdi. Haliyle bize anlamlı gelen temel vurgulardan biri kök nedenler. Dünya deneyimleri aktarılabilir ama bir de bizim deneyimimizin tarihsel sürecini, nedenlerini bizim gerçekten olgunlukla, olgusal bir yaklaşımla ele almamız gerekiyor. Her defasında aslında sizin programlarınızda da daha önce bunu belirtmiştik: Tarafımız ne olursa olsun, bu sorunu yaratan nedenleri her şeyden önce masaya yatırmak ve bu konuda bir ortak çerçeveye kavuşmak zorundayız. Bu çok net. İkinci diğer bir başlık süreç mimarisi. Şimdi süreç mimarisi vurgusu da önemliydi. Kimi akademisyenlerden böyle bir vurgu geldi. Bizim tabii mimari dediğimizde, bu sürecin safhaları nasıl olacak, nihai hedefi nasıl olacak, bunun araçları, yöntemleri nasıl olacak noktasında parti olarak aslında aklımız steril ama belli ki bu konuda hâlâ aynı masa etrafında yan yana gelen tarafların bir süre daha ciddi, disiplinli, gerçekten bu süreç mimarisi noktasında bir ortak çerçeve, ortak akıl geliştirmesi gerekiyor. Bunu belki az sonra biraz tartışırız, ne yapılması gerekiyor diye. Bu da önemliydi. Yine MHP kökenli olduğunu ifade eden bir hocamızın Sayın Öcalan’ın bu konuda bir liderlik örneği gösterdiğini belirtmesi önemliydi. Bu şu açıdan önemli: Dünya görüşünün farklılığını belirterek bu dönemde aldığı inisiyatifin bir liderlik inisiyatifi olduğunu belirtmesi ve bu yönüyle de aslında siyaset kurumuna, siyasal partilere, komisyon etrafında bir araya gelen bizlere de aslında bir şeyi söyledi. Benzeri inisiyatifi, cesareti parlamentoda temsilini bulmuş, temsiliyeti olan siyasal partilerin kendisinin de demokratik siyasetin kendisinin de göstermesi gerekiyor noktasındaki çağrısı da bizim açımızdan ev ödevi olarak da değerlendirilebilir. Başka bilmiyorum, aklıma gelenler bunlar benim. Sizin bu konuda özel sormak istediğiniz bir şey olabilir. Ama bir de şöyle Ruşen Bey, orada gördüğüm bir eksikliği de belirtebilirim. Burada şu tartışmayı açmak istemem ama sadece akademisyenler için, hocalarımız için değil, bizler için de geçerli. Biz başından beri bu komisyonun aslında, bir yere getireceğim buradan, başından beri bu komisyonun bir yasal zemininin oluşması, bir yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini söyledik. Çünkü sonuç itibarıyla bu yasal güvence aynı zamanda komisyondaki faaliyetlerin, sözlerin cesaret düzeyini de artıracaktır. Bir güvenceye ihtiyaç var, bu çok önemli. Geçmişte çok yetersiz kalındı bu konuda. Belki bunun etkisi midir, değil midir bilmiyorum ama şimdi çatışma deneyimleri elbette temel şeyimiz. Ama aynı zamanda şöyle, bir problem demesem de ona yakın bir tarif olabilir, şöyle bir eksikliğin olduğunu kendi adıma gözlemlediğimi söyleyebilirim. Yani birçok bölgenin, birçok ülkede yaşanan çatışma deneyimlerini bizim deneyimimizle elbette kıyaslayacağız, oradan çok ciddi dersler çıkaracağız. Çünkü bu bir külliyat oluşturdu zaten. Ama Kürt meselesi, yani Kürt deneyimi, bizim barış ve demokratik toplum süreci olarak değerlendirdiğimiz aslında 93’ten bugüne, yani neredeyse 32 yıllık, kesintilerle de olsa 32 yıl boyunca gündemimizde bir şekilde olan kendi deneyimimize dair, onun özgünlüğüne, onun biricikliğine dair, nerelerden nasıl ayrıştığına dair, daha merceği odaklandıran, odaklı, o özgünlüğü gören somutluklarda bir tarifin ya da önerilerin olması da sürecin ilerlemesi açısından önemli. Çünkü biz bu dinlemelere şöyle bakmıyoruz; sadece işte, biraz kaba bir ifade olacak ama bazı gelişmeler onu düşündürtüyor, işte toplumun gazını almak için, sadece toplumsal rızayı üretmek için bakmıyoruz. Yani bizler de dersler yükleniyoruz. Çünkü dinlediğimiz insanların hepsi bir hafıza, hepsi bir deneyim, hepsi gerçekten bir akıl. Şimdi bizim o dinlemeler üzerinden, az önce de onu tartıştık kendi kurullarımızda, o dinlemeler üzerinden aynı zamanda kendi raporlarımızı, kendi çözüm önerilerimizi daha fazla somutlamak, onlarla kıyaslayarak daha fazla derinleştirmek, alternatif hâle getirmek gibi bir derdimiz var. O nedenle bu oturum için biraz daha somutluklara, somut tariflerin gerekliliği var diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla bu somutluklar herhâlde dinlemeler bittikten sonra siz komisyon üyeleri olarak oturup ‘‘neyi nasıl yapmalı’’yı tartışmaya başladığınızda çıkacak, ki ona herhâlde az bir zaman kaldı diye tahmin ediyorum. Şunu sormak istiyorum. Sen milletvekili olmadan önce Abdullah Öcalan’ın avukatıydın. Gidiyordun, görüyordun. Sonra 27 Şubat içinde giden heyetin içerisinde yer aldın. Öcalan’la, İmralı’yla temaslarda bir aksama olur gibi oldu ama sonra tekrar başladı. Şimdi en son şunu duyduk; avukatlar tekrar gitti. Uzun bir süre sonra gittiler değil mi? 

Cengiz Çiçek: 6 yıl sonra.

Ruşen Çakır: Bu, o zaman süreç için önemli bir gelişme ve sürecin olumlu anlamda ilerlediği anlamına geliyor diyebilir miyiz avukatlarla görüşmesini?

Cengiz Çiçek: Şimdi bu konuda Ruşen Bey, her gelişme olumludur. Bir kere kıymetini bilmek lazım. Bu iradeyi de gerçekten selamlamak lazım. Ama hem bir hukukçu olarak hem bir siyasetçi olarak da şunun altını çizmeden edemeyeceğiz tabii: Aslında 2019 avukat görüşmesi, cezaevlerinde açlık grevleri üzerinden gelişen görüşmeler daha spesifik avukat görüşmeleriydi. Aslında sistematik avukat yasağı 2011’de başladı. Yanlış hatırlamıyorsam 2011’in Temmuz ayında başladı. Yani aslında yaklaşık 15 yıllık bir sistematik avukat yasağıyla karşı karşıyayız. Zaten bu yasağın kendisi bile aslında Kürt sorununu gerçek anlamda özetliyor. Nedir Kürt sorunu? İşte Kürtlerin hukuksuzlukla karşı karşıya kalmasıdır. Nedir Kürt sorunu? Kürt avukatların bir Kürt politik aktörle avukatlık temelinde hukuksal faaliyetlerini yürütememesidir. Buna benzer bir sürü tanımlama yapabiliriz ama bunlara takılmamak lazım. Bu yönüyle bir irade oldu ama bundan sonra avukat görüşmelerinin gerçekten yasal mevzuata uygun, her avukatın mesleki hakları çerçevesinde değerlendirilerek Sayın Öcalan’la avukatların görüştürülmesini sağlamak gerekiyor. Aslında bu açtığınız başlıktan şöyle bir sonuç da çıkarabiliriz bence: sürecin ilerlemesi için gerçekten bazı konularda yasaların çıkarılmasına gerek yok aslında. Mevcut mevzuatın kendisini uygulamak, anayasal, yasal hakları gören bir yerden ona alan açmak, yani mevcut mevzuatı gerçekten hayata geçirmenin kendisi bile güven artırıcı önlemler bağlamında, kamusal diplomasi bağlamında gerçekten sürecin önünü açacak temel adımlardan biri olarak değerlendirilmeli. Benim kendi adıma avukat görüşüm, bir kez daha meseleye çözüm aklıyla, iradesiyle yaklaştığımızda, bazı konularda yasal mevzuata gerek duymadan, yeni mevzuata gerek duymadan, düzenlemelere gerek duymadan mevcut mevzuatın izini sürmek, yani o zeminde yürümenin kendisinin bile süreci ilerletecek temel etmenlerden biri olarak görülmesi gerektiğini önemsiyorum.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sormak istiyorum: Her ne kadar CHP gündemi nedeniyle süreç konuşma biraz azaldıysa da hep şu söyleniyor, ‘‘İşlerin biraz ağır aksak gitmesinde Suriye çok kilit bir rol oynuyor’’ deniyor. Siz parti olarak Suriye’yi çok daha yakından takip ettiğiniz için, ne oluyor Suriye’de? Hakikaten Suriye’de bir sıkıntılar var ve bu sıkıntılar doğrudan Türkiye’ye de yansıyor ve bu süreci de aksatıyor mu, yoksa biraz abartıyor muyuz?

Cengiz Çiçek: Bence abartmıyoruz. Yani ‘‘Kürt sorunu bölgesel bir sorundur’’ tespiti abartılı bir tespit değil. Kürt sorunu aynı zamanda küresel bir sorun. Neden bir küresel sorun diyoruz? Bütün küresel aktörlerin işin içinde olduğu bir sorun artık. O yüzden çok boyutlu, çok katmanlı, çok aktörlü bir sorun. Hâliyle Suriye meselesinin, Rojava meselesinin burayı etkilemesi normal. Ama ben bu konuya şöyle bir açıklık getirmek isterim. Tabii benimkisi biraz yorum ama iddialı bir yorum olduğunu belirtebilirim. Sürecin başından beri, Suriye meselesine, yani Türkiye’deki barış ve demokratik toplum süreciyle Rojava, Suriye meselesine yaklaşımda ikili bir yaklaşım vardı. Devlet tarafında Suriye meselesini, Rojava meselesini buradaki süreçle iç içe geçiren, neredeyse iki dinamiğin aslında birbirini tarihsel olarak belirleyeceği, süreç bağlamında da belirleyeceği, iç içe geçiren bir akıl vardı devlette. Sayın Öcalan ve Kürt hareketinde de aslında Suriye ayrı bir dinamik, boyutları ayrı, düzlemi ayrı, Türkiye ayrı bir dinamik; ikisini bu kadar iç içe geçirmenin doğru olmadığını, çözelim derken aslında çözümsüzlüğü de derinleştirebileceği yönünde bir yaklaşım vardı. Bütün bu gelişmeler, bütün bu iki yaklaşım günün sonunda nereye geldi diye soracak olursanız, benim tespitim, yorumum şu olacak: Son gelişmeler, Suriye bağlamındaki son gelişmelerin de etkisiyle sanki Türkiye’de bugüne kadar Türkiye’deki süreçle Suriye’deki süreci iç içe geçirmeye çalışan akıl, yani devletin içinde yerleşik olan akıl, sanki bu konuda biraz geri adım atmış gibi ya da ikna olmuş gibi. Yani Türkiye’deki süreci biraz da o süreçten bağımsız, kendi içimizde Türkiye’deki süreci çözelim aklına, önerisine daha fazla yakınlaştığını en azından bir yorum olarak söyleyebilirim. Aslında kişisel görüşüm de bu yönlü. Sonuç itibarıyla Türkiye’nin kendi içinde bir tarihsel yüzleşmeye ihtiyacı var. Mesela Sayın Öcalan avukat görüşmelerinde veya avukatları basına bir basın metni üzerinden kimi paylaşımlarda bulundu. Orada, “hukuk kapısından içeri girme” diyor, yıllardır söylediği şey. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi toprak parçası içerisinde olan Kürtlerle, Kürt halkıyla ilişkisini, hukuksal ve siyasal ilişkisini nasıl çözecek? Zaten burayı çözdüğü zaman, buradaki çözüm aklı doğal olarak Suriye’ye, Rojava’ya, aslında bölgenin bir bütün olarak kendisine bir akıl olarak, bir irade olarak da bir öneri olarak da yayılacak. O nedenle özellikle Türkiye’ye yoğunlaşmamız, Türkiye içi çözüme yoğunlaşmamız önemli. Elbette diğer parçalarda, Ortadoğu’nun diğer yerlerinde farklı yaklaşımlar, gerilimler, hattâ istemediğimiz gelişmeler de olabilir. Ama son noktada ben sorunuzu şöyle tamamlamak isterim: Gelinen aşamada her iki tarafın Türkiye içi çözüme, Türkiye ile sınırlı çözüme daha yakın durduğunu, bunun daha reel, daha gerçekçi bir yaklaşım olduğunu da ben kendi adıma belirtmek isterim. Böyle tamamlayayım.