Özgür Özel 4-5 Kasım’da 38. Olağan Kurultayı kazandı, o kurultay davalık oldu.
Açılan davaları geçersiz kılmak için bir daha seçim yaptı; 6 Nisan 2025’te, 21. Olağanüstü Kurultayı da kazandı, o da davalık oldu…
21 Eylül’de partiye kayyum atanmasının önünü kesmek, CHP’ye siyasi ve hukuki güvence sağlamak için bir kez daha seçim yapıldı. Tartışmalı delegelerin oy kullanamadığı 22. Olağanüstü kurultayı da kazandı.
Üstelik bütün oyları tek kişinin almasının neredeyse ihtimal dışı olduğu bir siyasi partide, geçerli oyların tamamını alarak seçildi.
Sırada kasım ayında yapılması beklenen 39. Olağan Kurultay var.
Görünen o ki onu da kazanacak ve böylelikle sadece iki yıl içinde tam dört kez seçim kazanmış olacak.
Kaderi benzemesin, İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu da tam dört kez seçim kazandı.
Önce 2014’te partisinin yüzde 30 olan oy oranını 50,8’e çıkararak Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildi.
31 Mart 2019’da, 4 milyon 159 bin 650 oy alarak AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım’ın önüne geçti. İBB Başkanı seçilerek mazbatasını aldı. Olmadı…
AKP’nin itirazı üzerine İstanbul seçimleri yenilendi. 23 Haziran 2019’da, 806 bin oy farkıyla ikinci kez İBB başkanı seçildi. Bu kez oldu.
Son olarak 31 Mart 2024’te AKP’nin adayı Murat Kurum karşısında yüzde 51,21 oy alarak yeniden İBB Başkanı seçildi. Bu kez hem diploması iptal edildi, hem cezaevine girdi, hem de hakkında açılmış epey bir dava var ve çoğunun iddianamesi bile yazılmamış olmasına karşın daha şimdiden siyasi yasaklı…
İmamoğlu’nun yaşadıklarına bakanlar ister istemez CHP’de öne çıkan isimlerin kazandıkça iktidarın hedef tahtasına oturduğu görüşünde birleşiyor. Çünkü 31 Mart’ta elde ettiği yerel seçim başarısının ardından Türkiye’nin birinci partisi konumuna yükselen CHP, iktidar alternatifi olduğu günden bu yana hedefte…
Arada “Bu süreç çatışmasız geçecek galiba!” dedirten bir dönem de olmadı değil.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “yumuşama”, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “normalleşme” adını verdiği süreç sırasında henüz günümüzdeki tabloyla karşı karşıya kalınmamıştı. Hatta süreci, Özgür Özel’in Erdoğan ile yan yana gelişini eleştirenler olsa da geniş kesim AKP ve CHP arasındaki buzların erime ihtimalini yabana atmıyordu.
Öyle ya! Cumhurbaşkanı Erdoğan 18 yıl aradan sonra CHP Genel Merkezi’ne gitti, hatta ittifak ortağı MHP bu duruma epey bozuldu.
İki tarafın sözcüleri görüşmeler sonrası açıklamalar yaptı.
Erdoğan’ın ana gündem konuları “yeni anayasa” ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselmesi denildi…
CHP lideri masaya ekonomik sorunlar, enflasyon, Osman Kavala ve Gezi davası tutukluları, Sinan Ateş ve Tahir Elçi davalarını koydu…
Temkinli de olsa iyimser bir hava esmeye başladı, galiba ülke normalleşecek gibiydi…
Ancak bir bayram arifesinde başlayan yumuşama-normalleşme hamlesi, bir sonraki bayramda sona erdi. Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel’in kendisiyle görüşmeyi hazmedemediğini söyleyerek Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’yle yola devam edeceğini duyurdu ve Türkiye kendisini anormal bir sürecin içinde buldu.
“Evdeki hesap ve çarşı”
İBB Başkanı olduğu günlerden itibaren siyasi tırmanışını yakından izlediğim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu görüşmeleri “laf olsun” diye yapmadığını, karşılıklı atılan adımlardan mutlak bir muradının olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Dışarıdan bakıldığında o murat yeni anayasa çalışmalarına ufak-tefek tavizler karşılığında Türkiye’nin birinci partisini de ortak etmek, böylelikle Cumhurbaşkanlığını bir dönem daha güvence altına almaktı. Görünen o ki Erdoğan umduğu desteği alamayacağını düşündü ya da gördü.
Ancak gördüğü bir şey daha vardı. O görüşmeler sırasında rakibini enine boyuna tarttı, takım arkadaşlarını ölçüp biçti ve karşısındaki Özgür Özel’e baktığında şu kanıya vardı: 31 Mart’ın getirdiği zafer sarhoşluğu ile yüksek perdeden taleplerde bulunuyor, aşırı özgüvenli, bana/iktidarıma kafa tutuyor ama toy. Bunca yıllık tecrübemle Özel’i bir fiskede devirebilirim.
Yine büyük olasılıkla masayı devirdiğinde, Özgür Özel’in asırlık CHP’de çıkacak/çıkartılacak krizlerle baş edemeyeceğinden, partiyi bölebileceğinden emindi.
O günlerde yeni bir sürecin başladığını tahmin etsek de 19 Mart operasyonları ile siyasi tarihte yeni bir sayfa açılacağını kimse öngörmedi, öngören olduysa da tebrik etmek lazım. Ama burada önemli olan bugünlere nasıl gelindiği…
Çünkü yeni sayfanın açılmasıyla Ekrem İmamoğlu’na, CHP’li belediyelere operasyonlar peş peşe geldi, CHP Genel Merkezi’nin meşruiyetine yönelik davaların biri bitmeden diğeri açıldı.
Peki süreci yönetemeyeceği varsayılan Özgür Özel ne yaptı?
Doğrusu yalnız Erdoğan’ı değil geniş kesimleri de yanılttı; kimsenin evde yaptığı hesap çarşıya uymadı.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
19 Mart süreci yaşanmasa Özgür Özel böyle bir ivme yakalayabilir miydi, doğrusu kestirmek güç. Ama bugün hemen her cephede göğüs göğüse çarpışan bir Özgür Özel olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bugün Erdoğan’ın karşısında artık hem Ekrem İmamoğlu hem Özgür Özel var.
Biri içeride biri dışarıda.
İmamoğlu, hakkında çok sayıda dava açılmasına ve cezaevinde olmasına karşın geri adım atmıyor.
Özgür Özel her cephede ayrı bir mücadele veriyor.
Üstelik bu süreç “CHP hem iktidarın hem de iktidarla işbirliği içinde olanların saldırısı altında” diyen partilileri, tarihinde hiç olmadığı kadar kenetlendi.
22. Olağanüstü Kurultay bu yanıyla önemli.
Partinin genel başkanlığını üç kez üst üste kazanan Özgür Özel, 835 geçerli oyun 835’ini de firesiz aldı ve kurultaydan güçlenerek çıkmayı başardı.
Bu sayede kritik bir aşamanın daha geride bırakıldığı değerlendiriliyor.
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir’in divan başkanlığında gerçekleşen kurultayda Özgür Özel ve yönetimi olası itirazların önünü kesmek üzere önce güvensizlik oyuyla düşürüldü; daha sonra verilen önergeyle güvenoyu tazelendi.
Aslında nihai hedef partiyi yaklaşık iki ay sonra yapılacak kurultaya kazasız belasız ve de mutlak butlansız taşıyabilmek, kurultay iddialarına son noktayı koymak.
Bu tablonun anlamını partinin kurmay aklı olarak nitelenen ve genel sekreterliğini de yapmış Önder Sav’a sordum, hem partili hem hukukçu kimliğiyle “Hukuka saygılı bir yargıcın vereceği karar, bu Kurultay’dan sonra ‘konusu kalmayan davanın reddine’ yönünde olur” cevabını verdi.
Kurultay yönetmeliğinde de parti tüzüğünde de olmamasına rağmen güvensizlik oyunu neden istediğini sorduğumda da “öküzün altında buzağı arayanlara mesaj olsun” diyerek Özel’in böylelikle işini sağlama aldığını söyledi.
Peki 24 Ekim’de mutlak butlan yine de gelir mi?
Başta CHP avukatı Çağlar Çağlayan olmak üzere CHP kurmaylarının tamamı 22 Eylül itibariyle artık CHP’de yeni bir yönetim olduğu ve 24 Ekim’de görülecek davanın önceki yönetimlere açılmış olması nedeniyle davanın konusuz kaldığı görüşünde mutabık. Mutlak butlan ihtimali, olmayan bir yönetim görevden alınamayacağı için anlamlı değil.
Mevcut durumda “Darbeye ve kayyuma hayır” başlığı ile yapılan 22. Olağanüstü Kongre’de CHP’nin tartışmalı delegeleri (İstanbul-Erzurum) ve doğal delegeleri dışarıda bırakıldığı için tartışmaların yasal düzeyde bir karşılığının olmayacağı belirtiliyor.
24 Ekim geldiğinde parti il ve ilçe kongrelerini çoktan tamamlamış ve delege yapısı değişmiş olacağından tartışmanın bir boyutu daha elenecek.
Bu zaman zarfında yeni bir atak gelişecek olursa da, parti zaten en fazla iki ay sonra 39. Olağan Kurultayı’nı yapacak.
Velev ki 24 Kasım’da mahkeme mutlak butlan kararı verdi, eski Yargıtay Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na göre o koşullarda Kemal Kılıçdaroğlu formalite icabı yürütmek zorunda kalacağı bir süreçle karşı karşıya kalacak; il ve ilçelerdeki kongre sürecini tamamlamış, delege yapısı değişmiş bir CHP ile sadece kurultay sürecini işletebilecek.
Eminağaoğlu bu durumu tıpkı İstanbul İl Başkanlığı’nda Gürsel Tekin’in talep ettiği il binasına ait araçların bile verilmemesine benzetiyor ve olası durumu “Nasıl ki il seçim kurulu Tekin’e sen il başkanı değilsin dediyse, genel merkeze gelecek olası isim de genel başkan olamayacak” sözleriyle açıklıyor.
Buraya kadar işin hukuki boyutunu anlatmaya çalıştım, bir de yukarıda da söylediğim gibi birbirine kenetlenen partililerin, olası olumsuz bir kararı nasıl karşılayacağı konusu var… Ona da kendileri cevap versin… Şöyle ki:
Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki kurultayı izlerken “Kemal Kılıçdaroğlu gelseydi nasıl karşılanırdı?” diye düşünmeden edemedim.
Sorunun cevabını kurultay sona erdiğinde, nefes almak üzere binanın önünde oturduğum bankta kulak misafiri olduğum biri kadın iki delege verdi.
Kendi aralarında yaptıkları sohbete kulak kabarttığımda “13 sene seni seçtik, bak bugün buraya gelmedin! Bak Hikmet Çetin’e, bak Murat Karayalçın’a… Adam gibi adam” dedi biri, Karayalçın ve Çetin’i takdir ederek, diğer delege atıldı diğeri daha lafını tamamlamadan… “Bu kadar adam seni istemiyor işte daha ne istiyon. 13 sene seçtik yeter yav… Yaşı da gitmiş, git otur torununu sev” sözleriyle destek verdi diğerine.
Yorumu size bırakıyorum…