Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan süreci ilk günden itibaren desteklediğini ancak yalnızca silahsızlanmaya odaklanan dar bir yaklaşımın kalıcı barış sağlamayacağını söyledi. Atalay, Meclis komisyonunda demokratikleşme önceliğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan Can Atalay, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.
Atalay, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan süreci ilk günden önemli bulduğunu belirtti, sürece kaygıları öne almadan yaklaştığını söyledi. Atalay sürecin bölgeyi olumlu etkileyeceğini düşündüğünü dile getirdi. Ayrıca Atalay, Cumhur İttifakı’nın süreçten geri adım atma olanağının sınırlı olduğunu belirtti.
- İmralı’dan yapılan çağrıya ve başlayan sürece nasıl baktın? Bu süreci ilk günden itibaren desteklediğini biliyorum. Neden?
İmralı’dan yapılan çağrıyı ilk günden başlayarak önemli buldum ve “Süreç”e kaygıları, endişeleri öne alarak yaklaşmadım. Birincisi, bütün bölgeyi olumlu etkileyecek bir yola girilmekteydi. İkincisi, esas olarak Kürt siyaseti “silahların terk edildiği yeni bir siyaset oluşturma” konusunda en baştan çok kararlıydı. “Süreç”in başlaması ve sürmesi konusunda başlıbaşına bir güvenceydi. Üçüncüsü, “süreç”i kabullenen Cumhur İttifakı’nın, nesnel nedenlerle çok büyük riskleri göze almadan “caydım, vazgeçtim” diyebilme olanağı hayli sınırlıydı.
Altını çizerek belirtmek isterim: Süreç, Cumhur İttifakı için iktidarda kalma stratejinin bir unsuru olarak değerlendirmesine rağmen böyle düşünmekteyim. Cumhur İttifakı stratejisini “CHP’yi felç etmek ve Kürt siyasetini tarafsızlaştırmak” üzerine kurmuş durumda. Suriye başta olmak üzere bölgede biriken sorunların/gerilimin mevcut hali ile sürdürülemez oluşu da önemli bir etkendir. Ancak Cumhur İttifakı için iktidarının devamını sağlayacak özellikte olmayan hiçbir sorun uğraşılmaya değmezdir.
Önemli bir gerçek de var: Bölgede yalnızca Türkiye -an itibariyle bütün sıkıntılarımıza karşın- büyük alt üst oluşlar yaşanmadan Kürt Sorunu’nu demokratik zeminde tartışmayı başlayabilecek, çözüm olanaklarına doğru adım atabilecek yegâne ülkedir. Bu olanak çok önemlidir, dikkat ve özen gerektirir. Otoriter bir iktidarın dar iktidar hesaplarının çok üstünde olanaklara işaret eder.
- Meclis’te kurulan komisyona nasıl bakıyorsun ve komisyonda hangi konuların öncelikli olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorsun?
Komisyonun kuruluşunu en baştan önemli buldum. Seçilmiş bir milletvekili olarak önerilerimi yedi başlıkta komisyona ilettim.
- Temel tespitlerimizde farklıklarımız var. Çalışmaya yaklaşımımız “olanaklı olanı öne çıkartmak, hemen yaşama geçmesi konusunda kolaylaştırıcı olmak” olacaktır.
- Öncelik “silahın siyaset dışına çıkarılması/atılması”dır. Ancak ülkemizin çözüm bekleyen ana sorunu demokratikleşmedir. Daraltılmış gündemlerle komisyona ömür biçen yaklaşımları benimsemiyoruz.
- Kürt Sorunu olarak tanımladığımız sorun üzerine bir masa kurulmasını olanaklı kılan öncelikle Kürt Siyaseti’nin “silahlara veda kararı”nı vermiş olmasıdır. “Türkiye sınırları içinde ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin kesin olarak sonlandırılması” kararını ve uygulama kararlılığını teşvik edecek öncelikli ve acil adımlar atmamız gerekir.
- Komisyonda ve kamuoyuna karşı tam bir açıklık gerekir. Tam bilgilenme, açıklık ve gerçek bilgiler üzerinden kamuoyunun da dâhil olacağı yaygın tartışma kritik konularda alınan kararlara güçlü toplumsal destekler sağlayacaktır.
- “Süreç” fiili durumlar üzerinden ilerlemektedir. Silahların terk edilmesini hızlandırmak, silah bırakanların toplumsal yaşama katılması, cezaevinde olanların durumlarının gözden geçirilmesi, umut hakkı ivedilikle görüşülmesi gereken başlıklardır.
- Süreci ilerletmek için atılacak adımlar “hukuki” olsa bile hukukumuzun bütünlüğüyle de uyumlu olmalıdır. Örneğin “silah bırakanların toplumsal yaşama katılması” amaçlanırken seçim işbirliklerinin suç olarak görülüp hapisliklerin ve yargılamaların sürdürülmesi büyük çelişki olacaktır.”Süreç’e ilişkin özel yasalar” planlanırken; Anayasa Mahkemesi ve Anayasa’ya göre uygulanmasından yükümlü olduğumuz AİHM ve AYM kararlarını yok sayarak sorunları çözmeye çalışmak en başta Süreç’e zarar verecektir.
- Barışçı, yapıcı bir bölge dış siyaseti Süreç’in olmazsa olmazıdır. Komşu ülkelerin içişlerine saygı göstererek iç savaştan çıkmış ülkelerin demokratik yapılanmasına yardımcı olmak ülkemizdeki gelişmeleri doğrudan olumlu etkileyecektir. Tersi durum ise, bölgede halkların demokratik haklarına karşı tutum almak “içerdeki” süreci tahrip potansiyeline sahiptir.
- Sürecin yalnızca silahların bırakılmasına odaklanmasını yeterli buluyor musunuz? Demokratikleşme olmadan silahsızlanma yeterli olur mu?
Kürt siyaseti tarzını değiştiriyor, ancak Kürt halkının demokratik hak taleplerini değiştirmiyor. “Topluma entegrasyon”ndan söz edilen Kürt siyasetçileri siyasete devam kararındadır. Durum böyleyken sınırlı, zorlama yasalarla silahların bırakılması sağlansa ve niyet olarak “toplumsal entegrasyon” hedeflense bile eğer demokratik bir ortam yoksa “Kürt siyaseti”nin önü en baştan kapalı olacaktır. Daha ilk günden, ertelenen sorunlar yaşanmaya başlanacaktır.
Bu nedenle sorunumuz, silahsız siyasetin önünü açmak için sınırlı, hatta zorlama adımlara yol vermek ya da vermemek değildir. Bu yapılabilir, çelişkileri göğüslenebilir. Ancak bu yöntemin kısa sürede tıkanacak, toplumda ve siyasette ferahlık sağlayacak bir yol, yöntem olmadığını da hep akılda tutmak gerekir. Kamuoyuna neyin, neden yapıldığını açık seçik anlatmak gerekir. Ülkemizde kalıcı bir barış sağlamak için soruna geniş bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini, silahsız siyasetin bir ilk adım olduğunu, “her toplumsal ve siyasal akımın kendinin özgürce ifade edeceği ve örgütlenebileceği demokratik bir ortam” oluşturmadan parça başına yaklaşımlarla kalıcı çözümlere ulaşılamayacağını anlatmalıyız.
- Cumhur İttifakı’nın sadece PKK’lıları kapsayan sınırlı bir “münfesih örgüt yasası” hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsun? Böyle bir özel düzenleme Anayasa’nın eşitlik ilkesiyle çelişmez mi?
Cumhur İttifakı’ndan art arda gelen açıklamalardan anlaşıldı ki PKK ile sınırlı bir “münfesih/kendi kendini kapatan örgüt yasası” planlanıyor. Ancak iki aydır çalışan Komisyon’a somut tek bir öneri gelmedi. Cumhur İttifakı fiiliyatta PKK dışında her şeye, etrafına sıkı sıkıya kapalı sınırlı bir “af” arayışında. Bir yandan gözleri Suriye’deyken en azından asgariden “kitaba uygun -ne kadar uyacaksa-” bir hazırlık içindeler.
Yasa tasarısı somut olarak önümüze gelmeden “Anayasa’nın eşitlik ilkesine zarar vermeyen sadece PKK’lılar için af olabilir mi?” sorusunu yanıtlamak olanaklı değil. Çünkü on kişi, elli, yüz kişiden söz etmiyoruz. Bir ucu yurtdışına bir ucu dağa bir ucu hapishanelere uzanan yüzlerden, binlerden söz ediyoruz. Ancak konunun ülkemiz için önemi bakımından olmazını değil olurunu konuşmak daha öne çıkıyor. Hapishanedeki bir milletvekili olarak Kürt Sorunu’na duyduğum sorumluluk gereği bu “özel düzenlemeleri” destekleyebiliriz. Silahsız siyaset için böylesi bir ilk adım önemlidir.
Peki ama devamı nasıl olacak? Cumhur İttifakı’nın sorunu dipli temelli konuşmak isteği olsaydı böylesine köklü/kapsamlı bir sorunun çözümü için silahı devre dışına çıkartan ilk adımların ardında geniş toplumsal mutabakatlarla ilerlenebilirdi. Barışın ilk gereği ve kalıcılığının güvencesi hukuktur, demokratik ortamdır. Anayasal kurallara uyulan kurumlu, kurallı işleyişin olması gerekir. Kürt Sorununda epeyce cambazlık gerektiren sınırlı yaklaşımlarla; “müstafi örgüt uygulamaları”, “ara dönemler ve kuralları” yerine toplumun bütününü kapsayan, hakkaniyet duygusunu güçlendiren “genel” düzenlemelerle ilerlenmesi gerekir.
Ne yapıldığını, neden yapıldığını analiz için siyasetin durumu üzerine genel bir çerçeve çizmek gerekiyor. Ülkemizdeki hukuki/idari işleyişi epeydir “ikili hukuk/ikili işleyiş” olarak tanımlayanlardanım. Kavram son günlerde yaygın olarak kullanılıyor. “İkili hukuk/ikili işleyiş”i özetlersek: İktidarın, otoriterliğin devamını tehdit eden her gelişme bir “beka” sorunudur. Eğer bir durum – siyaset, ticaret, sosyal yaşam vb. her şey olabilir- beka alanına giriyorsa, yani iktidarı için tehditse yazılı hukukun/kuralların/kurumların hiçbir anlamı kalmıyor. Artık beka esasıyla işleyen kurumlar(!), yazılı kurallara göre değil “bekanın” o anki gereklerine göre belirlenen kurallara(!) göre ne yapacağını, nasıl davranacağını belirliyor, direnenler de öyle davranmaya zorlanıyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Son günlerde yazılıp çizilen “katılımcı otoriterlik” kavramını da “ikili hukuk/ikili işleyiş” kavramının yanına koyarak analiz yapmanın daha da açıklayıcı olabileceğini düşünmekteyim. Sanırım “katılımcı otoriterlik”i, “iktidarımı tartışmamak koşuluyla kimi farklılıklara alan açabilirim” olarak özetleyebiliriz.
Bütün toplumsal ve siyasal işleyişi kendi iktidarının sürekliliği üzerine kurgulamış bir tarz, sürecin neden yasal dayanağı olmadan başlatıldığını, yavaşlığını, kapalılığını, demokratik eşitlikten uzak sınırlı arayışlar içinde olduğunu bize anlatıyor. Bir yandan Anayasasız/anti-demokratik ortamı tahkim etme çabası içindeyseniz adımlarınızın da ana çizginizin izlerini taşıması kaçınılmazdır.
- PKK’lıların topluma kazandırılması/entegrasyonu konusunda ne tür adımlar atılması gerektiğini düşünüyorsun?
PKK’lıların topluma kazandırılması/entegrasyonundan söz ediliyor. Söz konusu yurttaşların insan onuruna yakışır biçimde toplumsal yaşama katılmaları, ekmeklerini kazanabilmeleri için düzenlemeler/destekler gerekiyor.
Yineleyeyim on kişi, elli, yüz kişiden değil; binlerden söz ediyoruz. Türkiye kapitalizminin mevcut buhran koşullarında, işsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği bir ortamda zorunlu olan bu adımların atılabilmesi için geniş bir toplumsal mutabakat gerekiyor. Cumhur’un şu ana kadar izlediği yol bunu sağlamaya uygun değildir. Böylesi bir niyeti olduğu yönünde bir emare de görülmemektedir.
Dolayısıyla “entegrasyon” denilince “hukuksal entegrasyon”a öncelik vermek gerçekçidir. “Hukuksal entegrasyon” önceliği, toplumsal entegrasyon fikrini terk etmek anlamına gelmez. Sürecin özellikleri gereği “olanaklı olanı zorlama ve yapılmasını sağlama gerçekçiliği”nin bir sonucudur.
- Kürt Sorunu’nun çözümünde demokratik muhalefet güçlerinin ve özellikle sol siyasetin rolü ne olmalı? Demokratik Kürt Hareketi ile toplumsal muhalefet arasındaki ilişki nasıl kurulmalı?
Kürt Sorunu üzerine konuşurken konu kaçınılmaz olarak demokrasi isteyen, demokratikleşmeden yana olan toplumsal ve siyasal hareketlerin, sorunu toplumsal değişim ve dönüşüm sürecinin ana başlıklarından görüp görmemesine gelip dayanıyor.
Demokratik Kürt hareketi, nesnel olarak demokratik toplumsal muhalefetin önemli bir bileşenidir. Kürt hareketi haklı olarak nesnel durumun somutlanmasını, Cumhuriyetin demokratikleşmesinden söz edilirken Kürt halkının demokratik taleplerinin de dikkate alınmasını bekliyor. Talepleri her bakımdan hukukun yürürlükte olduğu demokratik bir toplumla örtüşen Kürt hareketi ile toplumsal değişim ve dönüşüm için açık, kalıcı ilişkiler gerekiyor. Bu yönde varolan tutukluğun, fazlaca tedbirli halin işleri güçleştirdiği bir gerçektir.
Mevcut Anayasa’ya uyulmadığı bir ortamda yeni bir Anayasa üzerine konuşmak abesle iştigaldir. Ancak demokratik bir Anayasa’ya ihtiyacımız da açıktır. Otoriterliğe karşı demokratik ittifakları geliştirirken bir yandan da barışın nasıl sağlanacağı ve sağlamlaştırılacağı üzerine, “eşit yurttaşlık, farklılıkların güvence altına alınması vb.” üzerine açılımlar yapmak yakınlaşmaları güçlendirecektir.
Böylesi açılımların görülmediği bir ortamda yalnızca Demokratik Kürt Hareketi’nin demokratik sorumluluklarına seslenmek yerinde bir tavır değildir.
Toplumsal muhalefet; demokratik bir anayasanın garanti altına aldığı, toplumsal ve siyasal çoğulculuğa dayanan Demokratik Cumhuriyet önerisini somutladığı ölçüde Kürt Demokratik Hareketini de kapsayan güçlü bir siyasal ve toplumsal güce dönüşecektir.