Mümtaz’er Türköne, “Selahattin Demirtaş çözüm sürecinin özgür aktörlerinden biri olunca…” yazısında, Türkiye’de yeniden canlanan barış sürecinin aktörleri ve dengelerini değerlendirdi. Türköne, Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğünün sürece hız ve inandırıcılık kazandıracağını vurguladı. İşte Türköne’nin yazısı.
İnanın her şey çok daha kolay, çok daha hızlı, çok daha inandırıcı olur.
Çözüm sürecinin kast-ı mahsusa ile güç sahipleri marifetiyle sona erdirilmesi anlamına geleceği için tersine bir durum imkânsız. Süreci baltalayacak, bu kadar ağır bir sorumluluk altına girip, böyle bir işlemin altına “bozguncu” sıfatıyla imza atacak kadar iddialı kim çıkabilir?
Tarih sel olmuş hepimizi içine katıp akıyor. Kim önüne set çekebilir?
Demirtaş’ın dışarda olması, hitap ettiği kitlenin önüne düşmesi, onların duygu ve düşüncelerini siyaset diline aktarması ve sürece katkıda bulunması lâzım. “Acaba bırakılır mı?” sorusuna takılanlar, rahat olmalı. Aksi durum, halihazırda aheste de olsa dönmekte olan çözüm sürecine çomak sokmak olur.
Siyasî yargılamalar, siyasî gelişmelere göre karara bağlanır.
Siyasî iktidarın, Demirtaş’ı içerde tutacak gücü de bahanesi de kalmadı. Tarihin yargısına boyun eğmekten başka çareleri yok.
Çözümün Türk tarafı
Bahçeli bugün grup toplantısında çözümün Türk tarafının yapıcı etki gücünü alabildiğine genişletti. Bir diriliş çağrısında bulundu. “Eve dönüş”ün şartlarının bir an önce oluşturulmasını talep etti. İmralı’ya Meclis komisyonunun gitmesi ve Öcalan’la görüşmesini istedi. 27 Şubat Öcalan manifestosunu hatırlattı.
Bahçeli, çözümün “Türk tarafı”nı, devlet adına resmen temsil ediyor. Sadece temsil etmiyor, aynı zamanda yönetiyor. Onun kurduğu tahkimatı aşıp, süreci baltalamaya, durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor. Bahçeli’nin çözüm çıtasını arş-ı âlâya çivileyen stratejisi ile, imkânsız olan gerçekleşti. “Türk tarafı”ndan gelecek itirazlar, dirençler bir kalemde ortadan kalktı. Bugün o tahkimatın ne kadar güçlü ve ısrarlı olduğuna şahit olduk.
Suriye ve SDG’nin silah bırakması sorunu, bellik ki devlet kanadında kafa karışıklığına ve tartışmalara sebep oluyor. Türk tarafının daha doğrusu devlet kanadının son kertede varacağı yeri görmek için, eski MİT müsteşarı Sönmez Köksal’ın Halk TV’deki röportajını dikkatle izlemenizi öneririm. Çok dikkatli ve dolaylı ifadelerle Köksal, Şam yönetimine itiraz ediyor. İrredantizmi yani yayılmacılığı, Kürtlerle Türkiye’nin entegrasyonunu gündeme getiriyor ve Cumhuriyet’in başlarında uygulanan pasavanı (günlük sınır geçişi kâğıdı) hatırlatıyor. SDG’nin silah bırakmasını talep etmek, Suriye şartlarında imkânsızı istemek demek. Türkiye, etkili tedbirlerle Kürtlerin can ve mal güvenliğini sağlayamadığı sürece, Suriye’nin serseri mayına dönen iç dengesizliklerine kimse güvenemez. SDG de silah bırakmaz. Sorunun çözümü 10 Mart mutabakatının SDG’ye yüklediği sorumluluklardan önce Şam’ın uhdesinde.
Çözümün Kürt tarafı
Bahçeli’nin ve tabii devletin meşru muhatap olarak kabul ettiği Öcalan’ı artık bir örgüt lideri olarak değil, Kürt siyasetinin uzlaşma ve barış adına tayin edici lideri olarak takip ediyoruz. Eskilerde kalmış pejoratif edebiyatı tekrarlayarak Öcalan’a karşı duranlar şunu artık anlamalı: Kürtler Öcalan’ı bir gerilla lideri olarak değil, kalıcı barışı tesis edecek güçte bir aktör olarak benimseyip takip ediyor. Onun tesis edeceği ve kefil olacağı barışın hem onurlu, hem de kalıcı olacağına inanıyorlar. Barışı tesis etmek, silaha çağrıda bulunmaktan daha cazip. Öcalan’ın saçtığı pırıltı bu yüzden.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Öcalan’a muhalefet eden, Süreçe itiraz eden, bir ulus devlet ideali peşine takılan Kürt ulusalcılarını anlamaya çalışıyorum. Zamanında hepsi silaha karşı çıkmışlar. Şimdi şiddetin sona ermesinden rahatsızlar.
Demirtaş’ın özgürlüğü, onu içerde tutan gücün çözüm sürecine karşı durmadığını tek başına göstereceği için, Süreç adına çok önemli bir turnusol kâğıdı işlevi görecek. Süreç adına umutları büyütecek.
Demirtaş üstlendiği yapıcı-onarıcı rolü Edirne’de cezaevinden her fırsatta dile getirdi. Özgürlüğü, bu role ivme kazandıracaktır. Gerçekçi, makul, şartları ve imkân dahilinde olanları soğukkanlı bir şekilde değerlendiren, dokuz yıl boyunca istikrarlı bir şekilde onurunu da duruşunu da ilkelerini de koruyan bir politikacı olarak gördüğü saygı ve itibara karşılık verecektir. Çözüm sürecinin, barışın şartlarına destek verecek hukuki düzenlemelerin Meclis’te gerçekleşeceği evredeyiz. Ciddi katkıları olacaktır. Demirtaş, Türklerin de kişiliğine (delikanlılığına) saygı duyduğu bir politikacı. Bahçeli’nin alâkası ve kurduğu sıcak iletişim de Demirtaş’ın sağduyusu için genel kabulün ölçüsü olarak görülüyor. O derece ki ilk seçimde Yozgat’tan aday olsa kazanacak durumda.
Çözüm ve demokrasi
Sıklıkla tekrarladığım mottoya dönüştü: “Türkiye’ye demokrasi ve hukuk Kürtler sayesinde gelecek.”
Figen Yüksekdağ Kandıra Cezaevi’nden daha dün CHP’nin hukukuna sahip çıktı, tutuksuz yargılanmalarını istedi. Çözüm sürecinin demokrasi ve hukuk olmadan yürümeyeceğini, Kürtler için eşit ve onurlu vatandaşlık taleplerinin gerçekleşeceği bir sonuca bağlanamayacağını Kürt siyaseti çok iyi biliyor. Demokrasi yokken ülkenin bir kısmında Kürtleri imtiyazlı hale getirmek sadece buzdolabından çıkardığınız buz kalıbının üzerine yazılacak bir sözün konusu olur. Ya sıcakta erir ya da tekrar buzdolabına kaldırılıp unutulur. Son bir asırda demokrasi ve hukuk yokluğunun her türlü eziyetini yaşayarak ezberleyen Kürtlerin, bu çelişkiyi fark etmeyeceklerini düşünmek mümkün mü?
Öcalan’ın demokratik toplum ısrarı, ulus devlet hayalinden vazgeçip entegrasyona yönelmenin anahtarı. Demokrasiyi her alanda gerçekleştirmeden, devleti demokratikleştirmeden çözüm olmaz, Kürt sorunu bitmez. DEM’li politikacıların CHP’nin gördüğü zulme karşı çıkmaları, tutarlı bir politika izlediklerini gösteriyor. Otomatik olarak demokratik bir direniş hattı oluşuyor. MHP de devletin bekası adına bu direnişe destek veriyor. Bahçeli’nin sözcüsü sıfatıyla Feti Yıldız’ın sarsıcı müdahalelerini unutmayın.
Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın dışarı çıkması, Türkiye’nin hukuktan uzaklaşmasının sona erdiğini, bir geri dönüşün başladığını gösterecek. Anayasa’nın 90. Maddesi’ne göre AİHM ve AYM kararları uygulanmaya başlayınca gerisi gelecek.
Demirtaş Türk-Kürt siyasetine yeni bir boyut kazandıracak. Bundan emin olabilirsiniz.