Ruşen Çakır, CHP’nin anketlerde yüzde 37 oy almasına rağmen toplumun parti iktidarını hayal edemediğine dikkat çekti. Çakır, CHP’nin kurmay eksikliği ve program çalışmalarının kayyum tartışmaları nedeniyle aksadığını belirtiyor.
Ruşen Çakır, Türkiye’deki siyasi tabloya ilişkin konuştu. BUPAR Araştırma’nın yaptığı kamuoyu yoklamasıyla ilgili konuşan Çakır, “İktidardan mutsuz, muhalefetten umutsuz. Yani seçmen iktidardan memnun değil, özellikle ekonomi konularında” dedi.
Çakır, Onur Alp Yılmaz’ın Medyascope’ta kaleme aldığı yazı dikkat çekti, Panorama TR’nin eylül araştırmasında da benzer sonuçların ortaya çıktığını söyledi. CHP’ye destek artmasına rağmen seçmen partinin ekonomiyi düzelteceğine inanmıyor.
Toplum CHP iktidarını düşünemiyor
Çakır, sorunun kökenine dair önemli vurgular yaptı, “Türkiye’de insanlar CHP’li bir iktidara hayal edemiyorlar. Bunun birçok nedeni var. Tarihsel nedeni var her şeyden önce” dedi. Çakır, CHP’nin koalisyon ortaklığı dışında Türkiye’de iktidarda yer almadığını hatırlattı.
Demokratik Sol Parti’nin Bülent Ecevit liderliğindeki iktidar dönemine değinen Çakır, bu dönemin unutulmak istendiğini belirtti, “Şu haliyle CHP gelse özellikle ekonomiyi düzeltemez şeklinde bir yaklaşım var” diye konuştu.

CHP’nin yapması gerekenler
Çakır, CHP’nin toplumsal desteği siyasi desteğe dönüştürebilmesi için iki şart olduğunu söyledi:
“Birincisi iktidara gelebileceğini göstermesi lazım. İkincisi iktidara gelirse birtakım şeylerin düzeleceğini göstermesi lazım.”
CHP’nin program çalışması yürüttüğünü ama kayyum meselesinin gündeme gelmesiyle işlerin aksadığını belirtti, “Kendisine yönelik yargı üzerinden gelen saldırılarla uğraşmaktan diğer işleri yapmaya çok fazla zaman bulamıyor ya da diğer işleri çok fazla duyuramıyor” diye konuştu.
CHP’nin kurmay sorunu var
Çakır, CHP’nin en önemli sorunlarından birini şöyle anlattı:
“CHP’nin kurmayları yok ya da çok. Ya çok kurmay var ya da hiç yok ve var olan kurmayların kamuoyu tarafından bilinirliği yok.”
Bilinen kurmaylara güvenin yüksek olmadığını belirten Çakır, CHP’nin kurmay yetiştirmesi ya da kurmayları öne çıkartması gerektiğini söyledi. Çakır, CHP’nin parti içindeki isimlere ek olarak dışarıdan isimler kazanmaya çalıştığını aktardı.
Cumhurbaşkanı adayı kapsayıcı olmalı
CHP’nin çalışmalarının daha çok parti üyeleri ve yöneticileri için olduğunu söyleyen Çakır, cumhurbaşkanı adayının seçilebilmesi için CHP’nin oyundan fazla oy alması gerektiğini vurguladı, “Daha kapsayıcı olması gerekiyor. Bir yanıyla hem CHP’nin adayı hem de bir diğer yanıyla partiler üstü bir görünüme sahip olması gerekiyor” dedi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Bunu ayarlamanın çok kolay olmayacağını söyleyen Çakır, CHP’nin başarılı olması için bazı isimleri ortaya çıkartması gerektiğini belirtti.
Videonun tam metni
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Geçenlerde BUPAR Araştırma’nın bir araştırması yayınlandı. Biz de Medyascope’ta kısmen haberleştirdik. Araştırmanın bilimsel sorumlusu olan arkadaşımız Onur Alp Yılmaz bizde pazar günü bir yazı kaleme aldı, araştırmadan hareketle. Çok çarpıcı bir başlığı var, açıkçası kıskandım: ‘‘İktidardan Mutsuz, Muhalefetten Umutsuz.’’ Yani seçmen iktidardan memnun değil, özellikle ekonomi konularında; ama muhalefetten de çok büyük bir beklentisi yok. Muhalefetin gelse ekonomiyi düzelteceğine — tabii muhalefet derken esas olarak CHP – inanmıyor, inanamıyor. Kendi seçmeni bile bu konuda çok tereddütlü. Dün PANORAMATR’nin Eylül araştırmasını Hatem Ete ile konuştuğumuzda benzer bir olay çıktı. Yine aynı şekilde CHP’ye destek var 19 Mart’tan sonra özellikle, ama CHP’ye insanlar çok fazla güvenmiyor. CHP’li bir iktidarı hayal edemiyorlar. Bu başlığa çıkarttığım husus çok önemli: Türkiye’de insanlar CHP’li bir iktidarı hayal edemiyorlar.
Bunun birçok nedeni var, tarihsel nedeni var her şeyden önce. CHP 91’deki koalisyon ortaklığı, ama ikinci parti olarak ortaklığından sonra Türkiye’de iktidarda yer almadı. Demokratik Sol Parti’nin iktidarı var, Ecevit’in liderliğinde. Ecevit’in başbakan olduğu dönem var ama o biraz, biraz değil fazlasıyla unutulmak istenen bir dönem çünkü çok büyük bir ekonomik kriz yaşandı o dönemde biliyorsunuz. Şu hâliyle CHP’ye, ‘‘Gelse özellikle ekonomiyi düzeltemez’’ şeklinde bir yaklaşım var. Ama diğer yandan, tekrar söyleyelim, yerel seçimdeki başarısı, CHP’ye %37 oy geldi; büyük şehirler, batıdaki şehirler ama sadece batı değil, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de de bazı şehirler CHP’ye geçti. Bu, CHP’ye verilmiş bir krediydi. Ama en önemlisi 19 Mart’tan sonra CHP’nin gösterdiği direnişin toplumsal anlamda geniş bir destek bulduğunu görüyoruz ve kamuoyu araştırmalarında CHP genellikle birinci parti olarak çıkıyor. Orada şöyle bir özellik var; CHP ve AK Parti’nin oyları çok baskın. Yani neredeyse toplamları %70 civarında olduğu söyleniyor. Yani AKP ile başa baş bir yarış var. CHP’nin bu şeyi aşabilmesi, yani toplumsal desteği siyasi desteğe dönüştürebilmesi, daha fazla oy alabilmesi için birincisi iktidara gelebileceğini göstermesi lazım. İkincisi, iktidara gelirse birtakım şeylerin düzeleceğini göstermesi lazım.
Peki, CHP bunları yapabilmek için nasıl bir çaba içerisinde? Bir program çalışması yürüyor, onu biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz: Tam CHP program çalışması yaparken kayyumlar meselesi gündeme geldi; İstanbul’da kayyum, Ankara’da o büyük dava. CHP kendisine yönelik yargı üzerinden gelen saldırılarla uğraşmaktan diğer işleri yapmaya çok fazla zaman bulamıyor ya da diğer işleri çok fazla duyuramıyor. Şu hâliyle CHP’de bir başka sorun var. CHP’nin kendisi var, bir de Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı var. Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi diye bir şey açıldı Ankara’da. Orada bir hareketlilik başladı ama ne zamandır ne olduğunu görmüyoruz ve iki başlılık gibi bir olay ortaya çıktı. CHP’de bir gölge kabine var, CHP’de bir yönetim var; cumhurbaşkanı adayının ofisinde de başka bir ekip var. Şimdi onların birleşme yoluna gittiği, birleştirilme yoluna gittiğini duyuyoruz. Henüz bunlar alenen dile getirilmedi. Belli ki kabine, CHP’nin gölge kabinesi yerine cumhurbaşkanı adayının kabinesi gibi bir şeye gidecekler. Bu arada daha önce bir yayında dile getirdiğim çifte liderlik meselesi oturmuş durumda. Yani bir yanıyla Özgür Özel, bir yanıyla Ekrem İmamoğlu’nun birlikte yürüttüğü bir parti hâlinde.
Ama tabii ki esas taşıyıcı Özgür Özel, doğal olarak Özgür Özel. Burada fakat şöyle bir sorun var: CHP’nin kurmayları yok ya da çok. Ya çok kurmay var ya da hiç yok ve var olan kurmayların kamuoyu tarafından bilinirliği yok. Bilinenlerin de güven vermesi çok yüksek değil. Dolayısıyla CHP’nin önümüzdeki dönemde kurmay yetiştirmesi ya da kurmayları öne çıkartması gerekiyor. Öğrendiğim kadarıyla CHP parti içerisindeki diyelim ki parti yönetiminde olan, milletvekili olan isimlere ek olarak dışarıdan birtakım isimleri kazanmaya çalışıyor, özellikle ekonomi konusunda. Ama aynı zamanda dış politika, güvenlik konularında da böyle bir çaba içerisine girdiklerini biliyorum. Burada tabii şöyle bir husus var; CHP bir yanda, cumhurbaşkanlığı adaylığı bir başka yanda. CHP’nin çalışmaları daha çok CHP üyeleri ve CHP yöneticileri için; ama cumhurbaşkanı adayının seçilebilmesi için CHP’nin oyundan fazla oy alması gerekiyor. Daha kapsayıcı olması gerekiyor. Bir yanıyla hem CHP’nin adayı hem de bir diğer yanıyla partilerüstü bir görünüme sahip olması gerekiyor. Bunu ayarlayabilmek de çok kolay olacağa benzemiyor açıkçası. Ama bunu becerebilirse CHP, eğer birtakım isimleri ortaya çıkarabilirse ve bu isimler kamuoyunun anlayabileceği şekilde somut sorunlara somut çözüm önerileri geliştirip bunları anlatabilirse o zaman işin rengi değişebilir.
Şu hâliyle CHP’nin programına bir tür hükümet programı diyelim. Çünkü seçime, nereden bakarsanız bakın normal şartlarda 2026’ya girdiğimizde iki sene kalmış olacak. Yarısına gelindi. Cumhurbaşkanlığı seçimini kastediyorum. Şu hâliyle CHP’nin bir de olağan kurultayı var. Kurultayın Ekim sonu, Kasım ortası gibi yapılması planlanıyor. Gecikme ihtimali de olduğunu duydum, Kasım sonuna da sarkabilir ve orada CHP’nin o programı yetiştirmesi galiba mümkün değil. Fakat o programa giriş niteliğinde birtakım ilkeleri ya da sloganları dile getirecek CHP ve bunların kamuoyunda alacağı tepkilere uygun olarak programını geliştirip 2026’da bu programı kamuoyunun karşısına çıkartması gerekecek. Ama ortada hâlâ çok sorun var. Bir kere kimler yapacak, program gerçekten kamuoyunda bir ilgi uyandıracak mı, programı kimler pazarlayacak, işte kurmaylar nasıl olacak? Burada bir ‘‘mikro liderlik’’ diye bir kavram dolaşımdaymış, bunu öğrendim. Yani liderler var, çifte liderlik; Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel. Bir de diyelim ki ekonomi konusunda, işte eğitim konusunda, dış politika, güvenlik konusunda birtakım kurmaylar var. Onlar da CHP denince ya da Ekrem İmamoğlu’nun kampanyası denince onlar öne çıkacak. Bu kolay bir iş değil. Tabii ki bunları yapmak önemli ama bunları yaptığınız zaman alacağınız tepki çok daha önemli. Ve bu arada tabii bütün bu sürecin üzerinde 19 Mart süreci devam ediyor. Hâlâ operasyonlar var.
Ve bir başka önemli husus, iddianameler ortaya çıkacak ve yargılamalar başlayacak. Dolayısıyla odak yine oraya kayacak ve bu arada mahkemelerle uğraşmaktan CHP kendini ve programını, vizyonunu, nasıl bir iktidar önerdiğini, vaat ettiğini söylemek zorunda kalacak. İşi çok zor ama imkânsız değil. Çünkü Erdoğan CHP’yi yargıyla, yargının saldırılarıyla meşgul ederken aynı zamanda CHP’ye bir doping etkisi yarattı. CHP’nin kendine güveni yükseldi. Bunun üzerine yani hem 19 Mart sürecine karşı mücadelesini yürütüp aynı zamanda nasıl bir iktidar vaat ettiğini anlatabilirse o zaman insanlar CHP’nin iktidarını hayal edebilirler diyelim, noktayı koyalım.
Bugünün ithafı, Türkiye’nin yetiştirdiği en parlak ve ilginç entelektüellerinden birisi: Attilâ İlhan. Şimdi genellikle Atilla diye bilinir ama Attilâ İlhan, yani çift ‘‘t’’ ile yazılıyor. Küçük yaşta kısa bir cezaevi serüveni var, Nâzım Hikmet şiiri paylaşmaktan. O zamanlar da varmış, yani şimdi tweet atmaktan insanlar içeri giriyor. Hayatının akışını değiştiren bir olay aslında bu. Lise öğretimini yarım bırakmak zorunda kalıyor. Hiçbir yerde okuyamıyor ama sonra mahkeme kararıyla tekrar dönüyor, okul okuyor, liseyi bitiriyor. Sonra hukuk fakültesine kaydoluyor. Ama bu arada şairlik, şairliğin ötesinde yazarlık, gazetecilik de var. Gazete yöneticiliği de var. Aslen İzmirli ama İzmir’de, Ankara’da ve son dönemde İstanbul’da yaşamış, bir müddet Paris’te yaşamış, Fransızca öğrenmiş ve Fransız kültürüne çok hâkim bir isim. Ben kendisini ortaokul yıllarımdan itibaren bilirim. Köşe yazıları, yanılmıyorsam o zaman Yeni Ortam gazetesinde yazıyordu ya da Vatan, ikisini o tarihlerde daha sol gördüğümüz için okuyorduk. Attilâ İlhan’ı çok okuyordum ve bilenler bilir, ona bir mektup yollamıştım, okuyucu mektubu. O zamanlar böyle şeyler vardı. Ve ona demiştim ki: ‘‘Ben ortaokul öğrencisiyim, siyasetle ilgileniyorum. Doğru mu yapıyorum?’’ diye. O da bana bir cevap vermişti ve o cevabı ‘‘Hangi Sol’’ kitabında yayınlamıştı. Hâlâ var. Arada sırada insanlar bana, “Attilâ İlhan’ın kitabındaki Ruşen Çakır siz misiniz?” diye sorarlar. Evet, o benim. Neredeyse tüm kitaplarını okudum, neredeyse diyorum. Baktım, şiirleri var. Çok farklı yazardı, çok güzel şiirler yazardı. Romanları var ve Türkiye’de o tarihlerde — bu tarihler, benim dediğim tarihler 70 başları, ortaları — cinsellik konusuna bu kadar çok giren ve özellikle cinsellikteki, nasıl söyleyeyim, yönelimler konusunu ele alan, cesurca ele alan yegâne isimdi diyebilirim ya da benim bildiğim. Bir de bu kadar popüler olup bu konulara girmek… Çünkü bunların hepsi birer tabuydu. Hele soldan bilinen bir isimdi, solda da bunlar çok ciddi tabuydu. Ama mesela ‘‘Fena Hâlde Leman’’, ‘‘Haco Hanım Vay’’ gibi romanları, tabii ‘‘Hangi Seks’’ o yazılarından derlediği kitaplar… Cinsellik üzerine çok yazı yazardı. Tam bir, nasıl söyleyeyim, dört dörtlük bir entelektüeldi. Siyasetle ilgili, hayatla ilgili, hayatın her alanıyla ilgili. Aynı zamanda çok iyi bir yazar. Hem şair, hem roman yazıyor. Bir de senaristliği vardı. Dizi senaryoları da yazmıştı. Şu anda mesela bakıyorum Attilâ İlhan’ı çok seven, ona çok sahip çıkan insanlarla siyasi olarak çok kendimi yakın hissetmiyorum. Özellikle son yıllarında, ki kendisi 2005’te hayatını kaybetti, duruşuyla benim siyasete bakışım arasında çok fark olduğunu biliyorum. Ama bu hiçbir zaman benim ona saygımı ve sevgimi azaltmadı ve onu benim hayatta tanık olduğum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benim hayatımda tanık olduğum en parlak entelektüellerden, aydınlardan biri yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmedim. Kendisini saygıyla anıyorum. Ve şu anda hatırlıyorum, onun kitaplarını nasıl okurduk? Yatakhanede okurduk, gizli gizli okurduk. Şiirlerinin bazılarını aramızda paylaşırdık ve köşe yazılarını da sıklıkla yatakhanede, etütlerde tartıştığımız olurdu. Gerçekten büyük bir isimdi Attilâ İlhan. Kendisine saygılarımı ve minnettarlığımı bir kere daha dile getirmek istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.








