Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni

Dünyanın çivisi çıktı. Dünya genelinde bu konuda o kadar çok örnek var ki, hangisini yazacağım konusunda karar veremiyorum. En iyisi bir iki örnek verip, daha sonra, Türkiye’deki durum hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.

Dünyanın çivisi çıktı dedim, ama Batı dünyasını kast ediyorum. Batı dünyasının cıvatalarının boşalmasının en önemli nedenlerinden biri, Batı’nın 500 yıllık hegemonyasının sarsılmaya başlamasıdır. Uzun çağlar boyunca, hemen hemen bütün dünyaya hegemonya kurmuş olan Batı, pusulasını şaşırdı. Çünkü Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin tarih sahnesine çıkıp, etkin olmaya başlamasıyla, Batı, eski gücünü kaybetti. Tek kutuplu dünyaya alışmış olan Batı’da liberal demokrasi ve onun savunucusu üstünlük paranoyasına kapılmış olan politik ve entel elitler, şimdi sadece akıl tutulması yaşamıyorlar; aynı zamanda siyasal ve ahlaki bir çürümenin de içindeler.

Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni
Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni

Batı’nın ahlaki çöküntüsü konusunda üç örnek

Kendi anlatılarına (Narrative) takılıp kalmış olan Batı’nın (Siz kapitalist-Emperyalizm olarak anlayın) ahlaki çöküntüsü konusunda ilk örnek, Filistin halkına uygulanan soykırımdır.

  • Gazze’deki soykırım

Gazze’de yaşananlar, Batı’nın sadece siyasi değil, ahlaki çöküntüsünün de bir ifadesidir. Gazze’deki soykırıma destek olanlar ileride muhtemelen Nürnberg mahkemelerinde olduğu gibi hesap vermek zorunda kalacaklardır.

Esas olarak Batılı ülkeler, Filistin devletini tanımadılar. Oysa dünyada 193 devletin 157’si Filistin’i devlet olarak tanıyor. Son zamanlarda Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya gibi bazı Avrupa ülkelerinin Filistin’i devlet olarak tanımaları, Batı’nın sürekli ortaya koyduğu ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Sünni İslam devletlerinin de Gazze’deki soykırıma seyirci olmaları onların yüz karasıdır. Tarih karşısında onlar da sorumludurlar.

Son dönemde ABD Başkanı Trump’ın etkisi-baskısıyla gerçekleşen görüşmeler sonucu ortaya çıkan “barış planı”, birçok Batılı uzmanın, özellikle ABD’li siyasal bilimci John J. Mearsheimer’in de belirttiği gibi, “barıştan çok, yeni sömürgecilik biçimini siyasallaştıran ve meşrulaştıran bir girişimdir.”

Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni
Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni
  • Eski cihatçı teröristin BM’de konuşması

Dünyanın zıvanadan çıkması konusunda ikinci örnek, Ahmed eş-Şara ile ilgilidir. Bilindiği gibi El-Kaide ile bağlantılı olan bu kişi, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Mayıs 2013’te “Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist” olarak ilan edilmiş, hatta başına 10 milyon dolarlık ödül konulmuştu.
Bugün ise Suriye’nin Cumhurbaşkanı olan bu adam, Birleşmiş Milletler’de konuşma hakkına sahip. Bu olgu da, Batı dünyasının ahlaki ve siyasal çürümesinin bir başka örneği değil midir?

  • Batı’nın ve NATO’nun yalanları

Batı’nın ve onun askeri kolu olan NATO’nun yaşadığı siyasal ve ahlaki çürümenin bir örneği, Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle Rusya hakkında yayılan yalanlardır. Batı ve NATO, gerçek amaçları olan askeri, siyasal ve jeopolitik çıkarlarını gizlemek için dünyaya yalan söylemekten çekinmiyorlar.

Geçmişte de NATO’nun Yugoslavya’yı parçalayarak bölgeye yerleşmesi için bir bahane bulmuşlardı: “Sırbistan, Kosova halkına karşı etnik temizliğe girişti. Bunu engellemek ve durdurmak için ‘İnsani Müdahale’de bulunmamız gerekir.”

Çok geçmeden bunun yalan olduğu, NATO’nun asıl amacının, Yugoslavya’yı parçalayarak Doğu Avrupa’da üstünlük kurmak olduğu açığa çıktı.

ABD, Irak’a müdahale ederken de Saddam rejiminin kitlesel imha araçlarına sahip olduğu yalanını yaydılar. Oysa orada inceleme yapan inspektörler hiçbir şey bulamamışlardı. Ancak hakikatin açığa çıkmasını ilk dönem engellemeyi başardılar. Ne var ki, bir milyon Iraklının ölümüne sebep olan bu savaşın sahte belgelerle gerçekleştiği sonraki dönemde ortaya çıktı.

Eski Alman Genelkurmayı ve NATO’da üst düzeyde görev yapmış olan Harald Kujat, kendisiyle yapılan bir söyleşide, Ukrayna-Rusya savaşı konusunda Batı’nın ve NATO’nun yalan söylediğini açıkça dile getiriyor.

40 yıllık deneyimli Alman gazeteci Patrick Baab da, ana akım medyanın Rusya düşmanlığını ve yalanlarını açıklıyor. Baab, araştırmalarına göre, Ukrayna-Rusya savaşında 1,7 milyon Ukraynalının öldüğünü söylüyor ve Batı medyasının bu gerçeği gizlediğine dikkat çekiyor. Ayrıca Batı ve NATO’nun Avrupa kamuoyunu Rusya’ya karşı savaşa hazırladığını ileri sürüyor.

Selahattin Demirtaş

Şimdi keskin bir dönüş yaparak Türkiye’deki son gelişmeler konusunda birkaç şey söylemek istiyorum.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Daha önceki bir yazımda, meclisin açılışı nedeniyle düzenlenen resepsiyonda çekilen fotoğrafların ve verilen pozların otoriter pazarlık oyunlarından ve numaralarından başka bir şey olamayacağını vurgulayarak, şu tezi öne sürmüştüm:

“Önümüzdeki süreç, bu tezimi ya doğrular veya yanlışlar. Önümüzdeki günlerde Selâhattin Demirtaş tahliye edilirse, tezim yanlışlanır; fakat tahliye edilmezse tezim doğrulanmış olur.”
Selahattin Demirtaş’ın hâlâ serbest bırakılmaması tezimi doğruladı.

Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni
Yener Orkunoğlu yazdı: Batı’nın çürüme dönemi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisizliğinin nedeni

Erdoğan gitmeden Kürt sorunu çözülemez

Siyasetten anlayan herkes şunu bilir: Hiçbir iktidar, halkın direnciyle devrilmeden, isteyerek iktidarı bırakmaz. Bu durum iki nedenden dolayı böyledir: Birincisi, iktidarın en temel mantığı kendini korumasıdır. İkincisi ise, Siyasal İslam’ın gizli mantığında yatıyor; Tanrı’nın elçisi olma ve ülkeyi yönetme hakkını kendinde gören anlayış, iktidar koltuğuna yapışır.

Uzun zamandan beri şunu söylüyorum: Erdoğan, iktidarda olduğu müddetçe süreç ilerleyemez, Kürt sorunu çözülemez. AKP ve Erdoğan, Kürt sorunun demokratik çözümünün önündeki en büyük engeldir. Çünkü Erdoğan, hem siyasi bakış açısı hem de kültürel altyapısı nedeniyle, ‘genetik’ olarak anti demokratik bir görüşe sahiptir. Erdoğan’dan Kürt sorununun demokratik çözümünü bekleyenlere şaşırıyorum.

Batı ülkeleri, son 150 yıl içinde kendi amaçları için Siyasal İslam’ı bir araç olarak kullandılar. Kürt sorununu çözmüş olan bir Türkiye’yi kendisi için tehlikeli gören ABD ve Batı’nın izlediği politikadan çıkan üç mantıki sonuç var:

Birincisi, ABD ve Batı, Türkiye’de Erdoğan iktidarının, Kürt sorununu çözmesini engelliyor ki, bu durum Erdoğan’ın da işine geliyor. Çünkü Kürt sorununun çözümü Erdoğan iktidarının sonu demektir.

İkinci olarak, ABD ve diğer Batılı güçler, PKK’nın silah bırakmasına engel olmaya çalışarak, PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanmayı çalışıyor.

Üçüncüsü, ABD, İsrail’in varlığını garanti altına almak için, Kürtler ile İsrail devleti arasındaki ilişkilerin gelişmesini hedefliyor.

Burada vurgulamak istediğim nokta şu: Erdoğan’ın Kürt sorununa ilgisiz kalması ile ABD’nin izlediği politika çakışıyor. Buradan çıkan bir sonuç var: Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda Erdoğan’a güvenilemez.

İktidara güvenmeyin

Uzun zamandır kendi video kanalımda sürekli şunu vurgulamaya çalışıyorum:
Erdoğan İktidarına güvenmeyin. Bunun gerekçesi konusunda, önemli bir Rus düşünürünün söyledikleriyle yazımı bitirmek istiyorum:

“Sizden birçoklarının, Habsburg hanedanlığının desteğine umut bağladığını biliyorum. [Hanedanlık], şu anda size ihtiyaç duyduğu için şimdi size vaatlerde bulunuyor, sizi pohpohluyor. Fakat bu hanedanlık, şu anda kaybettiği gücünü, sizin yardımınızla yeniden elde ettikten sonra, vaatlerini yerine getirecek mi, sözünü tutma olanağına sahip olacak mı? Siz hanedanlığın vaatlerini yerine getireceğini iddia ediyorsunuz. Ben, hanedanlığın vaatlerini yerine getiremeyeceğinden eminim. Her hükümetin ilk yasası, kendi varlığını koruma yasasıdır. Bütün diğer ahlaki yasalar kendi varlığını koruma yasasına tabidir. Kritik bir anda söz veren bir hükümetin, üzerinde baskı olmadan, vaatlerini yerine getirdiğine dair bir örnek tarihte yoktur. Görüyorsunuz ki, Habsburg hanedanlığı sadece sizin yardımınız ve desteğinizi unutmakla kalmayacak, aynı zamanda, utanç verici bir zayıflık gösterdiği, bu zayıflığı nedeniyle, sizin önünüzde küçük düştüğü ve asi talepleriniz karşısında yağcılık yapma durumuna düşürüldüğü için, sizden öç alacaktır.”