MHP lideri Devlet Bahçeli bugünkü grup konuşmasında Alevî açılımını dört başı mamur şekilde tekrar gündeme getirdi. Sözleri, Alevî inancına mahsus vatandaşlarımıza ve doğrudan Alevî inancına saygıyı gösteriyor. Dil çok dikkatli, mütevâzî ve yapıcı. Müracaat ettiği ölçü de öyle. Cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşması, Alevî vatandaşlarla devlet arasında anayasal eşitlik problemini çözecek. Neticede kimse herhangi bir empozede bulunmayacak, inancı da ritüeli de Alevîler kendileri belirleyecek. Cemevlerinin Diyanet’e bağlanması gibi kurnazlıklara yer verilmeyecek.
Bahçeli, çözüm sürecindeki ısrarını, Alevî açılımında da sürdürürse, Türkiye çok önemli bir sorunu çözme yoluna girmiş olacak.
Engel olması beklenen çözümün mimarı olunca işler ne kadar kolaylaşıyor.
MHP-CHP-DEM hattı: Aktörler ve çözüm
Bu mantıkla yürüyen çözüme ve aktörlere bakalım:
MHP, Türkiye’nin ortasına çözüm süreci adına kazık çakmış durumda, tutumunda bir değişiklik olmaz. AK Parti ortalarda yok; göründüğü zaman da istikrarlı bir şekilde iki adım ileri, bir adım geri politikasında sürpriz beklenmiyor. İYİ Parti, MHP ile kurduğu antagonizmaya bağlı kalarak beklenenin altında muhalefet ediyor. Zafer Partisi, cüssesini çok aşan teşebbüslerle sinekten yağ çıkarma işinde başarılı görünüyor.
Siyasî gündemlerin yerleştiği iki aks var. Biri çözüm süreci, diğeri muhalefeti tasfiye operasyonları ile CHP’nin sırtına yüklenen demokrasi ve hukuk devleti sorunu. Bu iki sorun, CHP-DEM hattında bazen kesişiyor, bazen de birbirini dışarda bırakmak için yapay hamlelere konu oluyor.
Olanları anlamak, olabilecekleri kestirmek için CHP ile DEM arasında, giderek yoğunlaşan bu hattı takip etmek gerekiyor.
Türkiye’nin yeni partisi olarak DEM
Yeni yüzyılın ilk on yılında Kürt siyaseti, adı ve amblemi değişen partilerle Türkiye partisi olma stratejisini benimsedi. Barış arayışlarının öne çıktığı dönemlerde bu strateji hemen karşılık buldu; şiddetin tırmandığı dönemlerde %10’luk oya rağmen marjinalleşti.
DEM bugün, tam olarak bir Türkiye partisi haline geldi. Çözüm sürecinin yoluna soktuğu iklim, bu sonucun en büyük nedeni. Arkasında Kürt politikacıların gayreti, Kürt toplumunun bu istikamette eğilimi ve Türkiye ile bütünleşme niyeti var. DEM’in Türkiye Partisi olma çabası, gönüllü bütünleşmenin, yani entegrasyonun Kürt siyasetindeki en güçlü dinamiği idi. MHP’nin engel olmak bir kenara, aynı gayretin karşılığı olarak Süreci sırtına alıp sürükleyen iradesi ve duruşu, DEM ile birlikte bugün vardığımız olağanüstü iyimser tablonun temel dinamiğini göstermeye yetiyor.
Pervin Buldan’ın, Öcalan’dan naklettiği medyaya yönelik şikâyetler, DEM’in Türkiye partisi olarak en iddialı pozlarından biri olarak okunabilir. Bu şikâyetin iki muhatabı var: Biri iktidar medyası üzerinden doğrudan yandaş medya, ikincisi CHP içinde tuzu kuru ulusalcı medya. İkisini de muhatap alıp şikâyette bulunabilen Öcalan ve DEM Parti, artık gündelik siyasetin karanlık köşelerine seslenmekle meşgul aktörler olarak görülmeli.
DEM, bütün muhalif partiler gibi iktidarın yandaş medyasından şikâyetçi, üstüne muhalefetin kendi medyasını da hedef tahtasına koyuyor. Ben bu çabayı, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak değil, kirli medya bataklığının kurallarını anlamış ve bu kurallara uyum sağlamış bir tarafın, yine geleneklere uygun bir serzenişi olarak okudum.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
CHP, DEM olmadan çıkış yolu bulamaz
CHP, içinde debelendiği cangıldan DEM’in yardımı olmadan çıkamaz. DEM’i Türkiye partisi haline getiren temel dinamiklerden diğeri işte bu.
İktidar, ana muhalefet partisini yargı operasyonları ile tasfiye etmeyi başarırsa, DEM’in artık bir parçası olduğu Türkiye’de demokrasi ve hukuk namına hiçbir şey kalmayacak. Yani DEM’in Türkiye partisi olmasının bir anlamı olmayacak. DEM, bu yüzden demokrasiyi yaşatmak adına CHP’ye destek vermek zorunda.
İki taraf da insiyakî olarak bu durumun farkında. CHP komisyona dahil olarak, Kürt siyasetinin sembol isimleri Demirtaş ve Yüksekdağ’ı bayraklaştırarak üzerine düşeni yapıyor. DEM de, tıpkı MHP gibi CHP’nin hukukuna sahip çıkıyor; çünkü demokratik düzen ve hukuk devleti yıkıldıktan sonra çözümün de yürümeyeceğini biliyor.
Tuncer Bakırhan’ın CHP’deki “Demirtaş sevdası” eleştirisi, DEM’in bütün açmazları ile artık içinde yer aldığı Türkiye politikasının çelişkilerini gösteriyor. Parti içi mesele genel Türkiye politikasına yayarak yönetiliyor.
Sadece Kürt politikacılar değil, Kürt toplumu da yoğun şekilde ilgilendikleri gündemlerle Türkiye politikasının mütemmim cüzü, yani ayrılmaz parçası olarak bu dinamiği besliyorlar. Bu durumun tam karşıtı, geleceği şiddet yöntemleri ile açılacak kapılarda, Türkiye’nin dışında apayrı bir dünyada arama alternatifi var. Kimse dönüp bu alternatifle ilgilenmiyor.
Sigara dumanı gibi üfleyince dağılan, geçici gündemlere takılanlar, skandallarla meşgul olanlar bir an yaptıkları işi bırakıp, DEM’in Türkiye partisi olma potansiyeline odaklandıkları zaman, çözüme olan inançları pekişecektir. Ne Suriye ne Meclis komisyonu ne PKK’nın silah bırakma ve eve dönüş prosedürü. Türkiye’nin DEM gibi, genel politikayı belirleyen ve genel politikanın dinamiklerine uyarak yol alan bir partisi var. Medyaya ayar verirken bile gelen politikanın bir parçası.
Kaderimiz kapalı kapılar arkasında değil, gözümüzün önünde siyaset sahnesinde belirleniyor.