İslam Özkan yazdı: Suriye’de cihatçılığın geleceği var mı?

2016 sonrası El Kaide ile örgütsel bağların gevşetilmesi ve HTŞ’nin küresel cihatçılıktan Suriyeli İslamcı ulusalcılığa dönüşümü, İdlib’de “Kurtuluş Hükümeti” benzeri bir yönetimle fiilî bir düzen inşası yaratmıştı. Bu süreç, örgüt içerisinde dış meşruiyet arayışına giren kadrolarla ile çekirdek ideolojik kadronun “saflık” beklentisi arasında belirli ölçüde bir gerilim üretti. HTŞ’nin iktidar aygıtına dönüşmesi de bu gerilimi ortadan kaldırmadı.

Çeçen, Orta Asyalı, Kuzey Afrikalı ve Avrupa menşeili çekirdek kadroların yerel güç odakları olan HTŞ ve SMO ile entegrasyonu ise hep sorunluydu, finansal ağlar, rütbe-gelir paylaşımı ve ideolojik safiyet tartışmaları sık sık iç isyan tohumları ekti. Gerek nüfuz paylaşımı gerekse ideolojik tartışmalarla belirginleşen kodlar, Esad sonrası dönemde iktidar boşluğu ve yeni merkezi yapı arayışlarıyla yeniden anlam kazandı.

İdeolojik farklılıkların ötesine geçerek “güç ve nüfuz” mücadelesine dayanan HTŞ içindeki çatışmanın köklerine inildiğinde Colani’nin hiç de öyle dışarıdan göründüğü gibi tek otorite olmadığı en azından iktidar ve gücünü paylaştığı başka birtakım kişi ve odaklar olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri “Binniş Akımı” olarak bilinen Kuteybe Bedevi (Muğire Binnish) ve Huzeyfe Bedevi (Ebu Hafs Binniş) çekmekteydi. Öte yandan Şarkiyye akımı diye bilinen akım da Ebu Mariya el-Kahtani ve Cihad İsa el-Şeyh (Ebu Ahmed Zukur) tarafından temsil edilmekteydi. Bu iki isim, kritik güvenlik dosyalarından sorumluydu ve örgüt içinde büyük bir nüfuza sahipti. Bu çatışmalar daha çok Esad devrilmeden önceki süreçlerde ortaya çıkmış olmakla birlikte günümüze kadar uzanan etkileri sürmektedir. Aynı zamanda mevcut iktidar dengeleri içindeki farklılaşma ve anlaşmazlıkları anlamamıza da yardımcı olabilir.

 El-Kahtani davası ve casusluk iddiaları

İdlib’de henüz Esad devrilmeden Ulusal Kurtuluş yönetimi sürerken Colani’nin Halep kırsalındaki genişleme çabalarını Kahtani ve Zukur’a vermesi, onların nüfuzunu önemli ölçüde artırdı. Kahtani’nin aşiret bağları ve Zukur’un eski Nusra Cephesi liderliği sayesinde bölgede güç kazandı. Kahtani ve Zukur’un artan gücü, rakip “Binniş Akımı”nın endişelenmesine ve onları devirmek için stratejiler aramasına neden oldu. HTŞ, 2023’te henüz daha Şam ya da Halep’i ele geçirmeden önce dış güçler adına çalıştığı iddia edilen bir “casusluk hücresi” keşfettiğini duyurdu. Binniş Akımına yakın kaynaklar, Kahtani’nin de dahil olduğu, hatta Kahtani’ye yakın kişilerin Uluslararası Koalisyon’a bilgi sızdırmakla suçlandığı bir süreci başlattı.

Kahtani, “Binniş Akımı”nın sunduğu ses kayıtları ve kanıtlarla Colani’ye karşı darbe planlamakla da suçlandı. İddialara göre Kahtani, “Sultan Süleyman Şah” Tümeni komutanı “Ebu Amşa”ya, Colani’yi devirmeleri halinde bölgede yeni bir askeri blok kurma sözü vermişti. Ağustos 2023’te HTŞ, Kahtani’nin “görevinin hassasiyetini hiçe sayarak iletişimlerini kötü yönettiği” gerekçesiyle resmen tutuklandığını duyurdu. Kahtani, başlangıçta reddetse de daha sonra Colani’ye karşı darbe planını itiraf etti.

Kahtani’nin tutuklanması ve itirafının ardından, gözler diğer müttefiklere, özellikle de Ebu Ahmed Zukur’a çevrildi. Zukur, sağ kolu olan bir komutanın tutuklanmasını “nüfuzunun budanması” olarak gördü. Binniş Akımının yükselen gücü ve tehlike hissi üzerine Halep kırsalına kaçmaya karar verdi.

14 Aralık 2023’te Zukur, HTŞ’den örgütsel ve siyasi olarak ayrıldığını açıkladı. Gerekçe olarak, Colani’nin “hâkimiyet, parçalama ve parçaları yutma” politikası ile Halep kırsalındaki unsurlara yönelik “askeri, güvenlik ve ekonomik kontrol” çabalarını gösterdi. Zukur’un ayrılığı ve Halep kırsalındaki Suriye Milli Ordusu ÖSO gruplarını HTŞ’den ayrılmaya teşvik etme girişimleri, Colani’yi kızdırdı. HTŞ güçleri, Zukur’u tutuklamak için Azez’deki bir askeri karargâha saldırdı. Ancak geri çekilme sırasında Türk askeri konvoyu, HTŞ güçlerinin yolunu keserek Zukur’u gözaltından kurtardı ve HTŞ unsurlarını alıkoydu.

Zukur’un geçmişi, onu Colani için büyük bir tehdit haline getirmekteydi. Suriye’de El Kaide’nin öncüsü “Tevhid ve Cihat” grubuna katılan ve 2008 Saydnaya hapishanesi isyanının sorumlularından biri olan Zukur, HTŞ’nin kurucu kadrosundandır. Örgüt içinde sınır kapıları, ekonomi ve güvenlik (özellikle Halep) gibi hassas pozisyonlarda bulunması nedeniyle, Zukur’un “Colani’nin kara kutusu” olduğu belirtiliyor. Zukur, Telegram kanalı üzerinden Colani’yi 2016 Atme sınır kapısı patlaması gibi olaylara karışmakla suçlayan ses kayıtları yayımladı ve Cundu’l-Aksa davası ile diğer finansal yolsuzluk dosyalarını da ifşa etme sözü verdi. Bu anlaşmazlıklar HTŞ’nin bütünlüğünü tehdit etmemiş olmakla birlikte yine de örgüt içi anlaşmazlıkların sürekliliğini sağlayan şeylerdi. Bunun en önemli nedeni ise örgütün güvenlik ve idari kontrolünün sağlam olmasını sağlayan konsolide organizasyonel güç ve ideolojik bütünlüktü.

Cihatçılıktan iktidara

8 Aralık 2024’te Şam’ın muhalif ittifak tarafından ele geçirilmesi ve Beşşar Esad’ın ülkeden ayrılmasıyla Suriye’de yarım asırlık düzen çöktü. Bu kırılma, yalnızca rejim mimarisini değil, savaş ekonomisini, bölgesel nüfuz ağlarını ve sahadaki başta cihatçılar olmak üzere bütün silahlı aktörlerin pozisyonlarını da kökten sarstı. Esad’ın devrilmesi, başat roldeki HTŞ, sahada ağırlıklı olan ÖSO grupları (Suriye Milli Ordusu) ve Arap aşiret unsurlarını da içine alan muhalif koalisyonun beklenenden hızlı ilerleyişiyle mümkün oldu. Rusya ve İran’ın askeri/lojistik odağının zayıflaması ve Türkiye’nin sahayı yeniden kurgulaması, bu süreci hızlandırdı. Bu çerçeve, cihatçı kesimlerin hem Şam çevresinde hem de çevre bölgelerde yeni fırsatlar ve yeni risklerle karşılaşacağı bir dönemi başlattı.

Şam’da vekaleten yürütülen bir yönetişim formunun inşası kaçınılmaz bir gündem haline gelince cihatçı aktörlerin “ulusal kapsayıcılık, hak eşitliği, yerinden yönetim” gibi başlıklarda söylemini değiştirme ve yeni döneme kendini adapte etme yönündeki baskıları artırdı.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

İdlib ve kuzeybatı kuşağında HTŞ’nin yerleşik idari kapasitesi; Azez–Cerablus–El Bab ekseninde SMO’nun denetimli düzeni; kuzeydoğuda SDF’nin kurumsal birikimi; doğuda IŞİD’in düşük yoğunluklu ama dirençli varlığı kaotik olmayan ama birden fazla merkeze sahip yeni bir coğrafya üretiyor. Bu çok-merkezlilik, yeni yönetimin kapsayıcılık kapasitesinin düşük olması nedeniyle istikrarsızlık üretebilirdi ancak Türkiye, ABD, Körfez, kısmen Rusya gibi dış aktörlerin tavırlarına paralel olarak özellikle de Suriye’nin ulusal bütünlüğünü savunan güçlerin baskıları, müzakere süreçlerinin başarıya ulaşmasını bağlarsa Suriye’de yeniden tek merkezli bir yönetime kavuşmak mümkün olabilir.

Cihatçı alanın iç dinamikleri: İsyan eşiğini tetikleyen faktörler

HTŞ, Türkiye sınırı yakınlarında konuşlanan, Hurda alım satımıyla uğraştığını iddia eden ve yaklaşık 70 kişilik bir savaşçı grubunu elinde tutan Ömer Omsen’e yönelik askeri operasyon yaptı. HTŞ sözcüsüne göre gerekçe, Omsen’e karşı çeşitli hukuki davalar olduğunu ve Omsen’in izinsiz olarak evlilik, boşanma gibi işleri devletten bağımsız olarak düzenleyen sivil yönetim birimi kurup kamp içinde cezaevi açmasıydı. Gureba Tugayı’ndan ölen bir savaşçının dul eşinin Avrupa’ya dönmek isteyen kadını Omsen’in engellemekle kalmayıp kendisiyle evlenmeye zorlaması gibi konular bardağı taşıran son damla oldu. Kadının HTŞ’nin mahkemesine kaçması üzerine, Omsen’in mahkemeye çıkmayı reddetmesiyle HTŞ, Gureba çadırlarını kuşattı. Fransız Mehdi Cundullah’ın kızı Yasemin’in, annesine iade edilmesi karşılığında Gureba Tugayı’nın 20.000 dolar fidye talep etmesi işi iyice çırından çıkardı. Bu olay üzerine HTŞ, Gureba çadırlarını kuşattı ve Omsen’i tutukladı.

Omsen’in Türkistan İslam Partisi (TİP) ile müttefik olduğu, ancak daha sonra ayrılıp başka bir grupla ittifak kurmaya çalıştığı biliniyor. Bu durumun gruplar arasında silah ve nüfuz alanları konusunda anlaşmazlıklara yol açtığı açık. Omsen, 2013’te Suriye’ye geldi, başlangıçta El Kaide ve Nusra Cephesi’ne yaklaştı, ardından grubuyla IŞİD ile kısa süreli müttefik oldu. Daha sonra Fransız savaşçılarla birlikte Rakka’ya geçerek IŞİD’den ayrıldı. İdlib’de yalnız kalıp rekabet arttığında, 2015’te öldü zannedilsin diye ortadan kayboldu ve 2016’da Suriye’den gizlice ayrılıp ameliyat olmak için bunu yaptığını iddia ederek yeniden ortaya çıktı. HTŞ liderlerinden ismini vermek istemeyen bir komutan, Omsen’in tutuklanma nedenini asıl olarak, HTŞ’nin en önemli muhaliflerinden olan ve El Kaide’nin bir kolu olan “Huras el-Din” (Dinin Muhafızları) örgütüyle bağlantılı olmasından kaynaklandığını ifade etti.

HTŞ’nin uluslararası imaj çabası

HTŞ, uluslararası imajını düzeltme ve Batı desteğini kazanma çabasıyla yabancı savaşçıları saflarından uzaklaştırıyor ve bazılarını tutukluyor. HTŞ artık tamamen İdlib yerlilerinden ve göçmenlerinden oluştuğunu iddia etmektedir. HTŞ liderine göre, Hurrasu’d-Din örgütü, IŞİD savaşçıları da dâhil olmak üzere tüm yabancı savaşçılar için son sığınak haline gelmiş durumda. Bu gruplar araç hırsızlığı yapmakta ve EYP saldırıları düzenlemektedir. Geçmişte Suriyeli muhalifler, Batı desteğinden mahrum olmamak için HTŞ’nin selefi Nusra Cephesi ile işbirliğini gizlemeye çalışırken 2016 Halep savaşı gibi dönemlerde bu iş birliği, Nusra’nın İslami yönetim kurma çabaları ve muhalifler arasındaki yan kesicilik ve haydutluk iddiaları nedeniyle aşamalı olarak sona ermiştir.

HTŞ’nin “yönetimleşme” hamlesi, İsrail’le müzakerelerin sürdürülmesi, şer’i ahkâmın uygulanmasında “gevşek” davranılması çekirdek cihatçı kadrolarca “tağuti düzen taklidi” veya “dünyevileşme” olarak damgalanmakta. Geçiş yönetimiyle kurulacak herhangi bir koordinasyon, bu eleştirinin yoğunlaştırılmasına neden olabilir. Buna karşın HTŞ, iktidarı elinde tutmak ve ülkeyi üzerindeki kontrolünü sürdürebilmek için dış meşruiyete oldukça önem veriyor. Zira Batılı yaptırımların tamamen kaldırılması, ülke ekonomisinin düzlüğe çıkarılması ve harap olan ülkenin yeninde inşası, büyük ölçüde Batılı ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmesine bağlı.

Türkiye ve Katar’ın HTŞ ve SMO üzerindeki farklı profil ve ağırlıkları, Ankara’nın güvenlik, geri dönüş, yerel istikrar gibi önceliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla HTŞ’nin ılımlılaştırılmasını gerekli kılmaktadır. İki bölgesel aktörün bu müdahalesi, cihatçı gruplar içerisindeki sertlik yanlısı alt-fraksiyonların tepkisine yol açabilir. ABD’nin IŞİD ve türevleriyle mücadele önceliği, kuzeydoğuda başka bir baskı katmanı da üretirken bu durum HTŞ tabanında ciddi bir krize ve tartışmalara yol açabilir. Yabancı savaşçı çekirdekler ile yerel Suriyeli kadrolar arasında sadakat ve hiyerarşiye dair nüfuz rekabeti, “tasfiye” ve “kopuş” döngülerini tetikleyebilir. Şam merkezli yeni denklemde ciddi anlamda bir meşruiyet savaşı yaşanmaktadır. Kimlerin geçiş sürecine siyaseten dahil edileceği, kimlerin “terör şemsiyesi” altında dışarıda tutulacağı kritik bir yol ayrımı gibi görünüyor. HTŞ gibi “bölgesel yönetim iddiası” taşıyan yapılar için yeni yönetim bir “dönüşüm” patikası önerebilir; fakat bu, terör listeleri ve uluslararası hukukla uyum gerektirir. İnce ayar yapılmazsa ya cihatçı kanatları radikalleştirir ya da uluslararası destek kanallarını kapatır.

HTŞ’nin “merkezde yer alma” iştahı ve sınırları

8 Aralık sonrası dönemde HTŞ, söyleminde “eşit haklar, yerelleşme, af ve merkezde yer almamak” gibi sinyaller üreterek meşruiyet alanını genişletmeye çalıştı ama aslında tam hegemonyanın mümkün olmadığını örgüt liderliği de görüyor. Ancak bu söylem ayarı, çekirdek cihatçı kadroları rahatsız ediyor. HTŞ’nin gerçek sınavı, baskı ve suikast paramiliter güçlerini güvenlik aygıtını hukuk çerçevesinde hareket eden profesyonel kolluk zeminine çekip çekemeyeceğidir. Sahil katliamında ve Süveyda olaylarında Alevilere ve Dürzilere karşı cihatçı grupların işlediği suçlar, Suriye için en hayati konunun ekonomik krizin aşılması kadar milis güçlerden düzenli ve kanuna uygun hareket eden kolluk güçlerine dönüşüm olduğunu gösteriyor.