“Çete” kelimesinin “çatmak”tan geldiği söyleniyor. Molalarda tüfeklerin üçlü gruplar hâlinde birbirine çatılmasından hareketle, silahlı grupların birbirlerinden destek alarak ayakta kalmalarını çağrıştırıyor. Kısaca silahların dayanışması. Vurgu, silah üzerinden gruba, birbiriyle uyumlu insanlara yapılıyor. Hukuk dilinde illegal yöntemler kullanan ve toplumun güvenliğini tehdit eden sıkı bağları olan örgütlü gruplar “çete” olarak niteleniyor.
Kurtuluş Savaşı’nda düzenli ordunun cephe üzerinde hâkimiyetini sağlamasına kadar geçen evrede Kuva-yı Milliye birliklerinin yürüttüğü gerilla savaşı, o dönemde resmî olarak “Çete Savaşı” olarak kayıtlara geçmişti. I. Savaş’tan önce Balkanlardaki ayaklanmaların bastırılması için seferber edilen İttihatçı birliklere “komitacı” denirken, kastedilen bu “çete” vasfıdır. Makul açıklama şöyledir: Ayaklanıp dağa çıkanlar çete, onlarla aynı tekniklerle savaşanlar da komitacı yani yine çetedir.

PKK’nın silahlarını yaktığı ve kendini feshettiği Çözüm Süreci sayesinde “terör” ve “terörist” kelimesi “out”, bunun yerine “Çete” kelimesi “in” oldu. “Çete” çok genel bir şekilde “silahlı suç örgütü” anlamında kullanılıyor. Bunun silahsız olanı ise, yürütülen belediye soruşturmaları için kullanılıyor. O tarafa da silah kadar etkili olması beklenen “casusluk” gibi suçlar ekleniyor.
Bu tür aşırı kullanıma konu edilen kavramlar her zaman iki tarafı keskin Acem kılıcı gibidir. “Terör” kavramı mucidi Robespierre tarafında iktidarların “şiddet araçlarıyla halkı sindirerek yönetmesi” anlamı ile kullanıma sokulmuştu. Daha sonra, iktidarları şiddet yöntemleriyle yıpratmaya çalışan silahlı-muhalif gruplara teşmil edildi. Çete bizde, Balkan komitacıları ve Kuva-yı Milliye’de görüldüğü üzere, devlet adına iş görenlerin illegal yöntemleri kullanması olarak benimsendi. Tabii bu yöntemlerin hepsinin tarihî tecrübe olarak önümüzde duran sonuçları var. Koca Balkanları Komitacılar yüzünden kaybettik. Türk milletinin ateşle imtihanı olan Kurtuluş Savaşı’nın en kritik evrelerinden biri, Ankara Hükümeti’nin başkaldıran Kuva-yı Milliyeye karşı yürüttüğü operasyonlar oldu.
Siyasî rekabetin şirazesi
Mutlak butlan ile CHP’ye kayyım atanmasının reddedilmesi kararı ve İstanbul’da yerel mahkemenin CHP kongrelerine korsan tarzı ısrarlı müdahalelerini YSK’nın kararlılıkla engellemesi, düzenli yargının partiler arasındaki siyasî rekabeti anayasal-hukuki çerçevede tutma çabası olarak okunmalı. Peki, yargı içinde neden birbirine taban tabana zıt iki güç arasında bu kadar açık bir meydan okuma ve rekabet sürüyor?
Çünkü iktidar rekabeti belden aşağı inmiş durumda. “Belden aşağı” tabirini, boksta belden aşağı vurmanın kural dışı olması anlamında kullanıyorum. Ayrıca manzara, üstünlük kazanmak için eldeki araçların seferber edildiği bir siyasî rekabet manzarası değil; iktidarın akıbetini belirleyecek bir hayat-memat kavgası. Bu kadar şiddetli ve endişe verici olmasının sebebi işte bu.
İpin ucunun getirip Ekrem İmamoğlu’na bağlandığı “Casusluk Soruşturması”, şirazenin büsbütün kaydığını göstermek için yeterli. Soruşturmanın kendisi bir “suç itirafı” niteliğinde. Çünkü, 2019 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası sürerken karşı istihbarat çalışmaları yapılmış. Sanayi casusluğunun siyasetteki karşılığı: devlet imkânları ile rakip partinin kampanya sırları izlenmiş. Savcılığın basın açıklamasının kendisi tek başına, aklı başında bir savcının “illegal şekilde siyasî parti ve seçim kampanyasına yönelik casusluk” suçlaması ile soruşturma başlatması için yeterli.
Akla zarar ifadeler var: 2019 yerel seçimleri için şüphelilere “seçim bölgelerine ilişkin analiz yaparak seçmen profili çıkardıkları ve strateji belirledikleri” suçlaması yöneltiliyor. Doğrudan “iktidara karşı muhalefet adayı için kampanya yürütme suçu” icat ediliyor. Seçim kampanyası örgütleyerek “yabancı ülke adına casusluk yapmak” suçlaması, ateşin içinden kızgın demiri çıplak elle alıp karşıdakini damgalamaya benziyor. Karşı tarafa vereceği zarardan önce o kızgın demiri tutan el yanar.
Erdoğan’ın Umman gezisi sonrası uçakta gazetecilerin sorularına verdiği cevaplarla, CHP’li belediyelere yönelik soruşturmalarda durduğu yerde ısrarlı olduğunu tekrarlamış oldu. Durduğu bu yer, soruşturmaları yürüten savcıların işini kolaylaştırmıyor; çünkü bu soruşturmaların üzerindeki siyaset gölgesini daha da koyulaştırıyor. Yüksek yargıçların neredeyse tamamını atayan devlet başkanı, yargıya telkinde bulunmuş oluyor. Savcılar zaten çok netameli olan işlerini bir de bu gölgenin yükü altında icra etmek zorunda kalıyor. Gelin milleti, bu soruşturmaların ve tutuklu belediye başkanlarının tarafsız ve bağımsız yargının tasarrufu altında olduklarına inandırın.
Yargının asli görevlerinden biri, halkı tarafsızlığına inandırmaktır.

Çıkış var mı?
Ekonomi kontrolden çıkmış durumda. Kara para operasyonları ile büyük holdinglere el konulması, ekonominin dibine zamansız şekilde kibrit suyu dökmüş oldu. Enflasyon rakamları, onca kemer sıkma operasyonlarına rağmen taşların yerli yerine oturmadığını gösteriyor. Tersine ivme hızlanıyor. Satın alma gücünü kısmak için getirilen ilave vergiler, zaten zor ayakta duran reel sektörü çökertiyor. Böylece üretimi artırarak enflasyonu dizginleme ihtimali ortadan kalkıyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
TMSF’nin Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri hâline gelmesi, serbest rekabet düzeninin sistematik bir şekilde işlemez hâle geldiğini gösteriyor. Bu kadar şirket, el konulmayı gerektirecek işleri hangi ara yaptı? Sonuç, ekonominin sırtında taşıdığı kambur olarak güvensizliğe dönüşüyor.
Çözüm Süreci’nin zorunlu olarak getireceği demokratikleşme ve hukuka dönüş imkânı, her cephede zorlanan iktidarı tam olarak köşeye sıkıştırıyor. Bölgesel gelişmeler ve mecburiyetler adım atmayı gerekli kılıyor, iktidar sadece zaman kazanmaya oynayabiliyor. Çözemezseniz altında kalırsınız.
İktidar önünde duran sorunları çözmek yerine koltuğuna göz diken muhalefeti oyundan düşürme stratejisine bel bağlamış durumda. O istikamet de netice vermiyor; tersine haksızlık ve hukuksuzluk, halkın muhalefetle arasındaki uzun mesafeyi kuvvetli bir kader birliği duygusu ile aşmasına vesile oluyor. Muhalefet, kendisini öldürmeyen yaralardan güçlenerek çıkıyor.
İktidar sorunlar bataklığında debelendikçe daha fazla batıyor. Dostu vefasız, rakibi pervasız, kader aleyhinde, zaman tersine işliyor.
İktidarı sürdürmek adına bir çıkış yolu görünmüyor.
İşte bu yüzden siyaset şirazesinden çıkıyor. Her şey kontrol altında olsaydı, muhalif belediye başkanları içerde tutulur muydu, akla zarar casusluk soruşturması açılır mıydı?
Çıkartacağımız tek sonuç var.
Şiraze falan kalmayacak. Daha çılgın, daha akla zarar gündemlere hazırlıklı olun.













