Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Irak’taki zorunlu göçler ülkenin çehresini değiştiriyor

Siyaset ve toplum dergisi Orient XXI ‘de Sami Davud* ve Karzan Kawçin** imzasıyla yayınlanan “Irak’taki zorunlu göçler ülkenin çehresini değiştiriyor” başlıklı makale Irak’ta yaşanan politik ve sosyolojik gerçeği bir daha gözler önüne seriyor. Orijinal dili Arapça yazılan makalenin Arapça’dan Fransızca’ya çeviren Hana Jaber, Fransızca’dan Türkçe’ye çevirisini ise Haldun Bayrı gerçekleştirdi. 22 Ocak 2016’da yayınlanan makalenin Fransızca’sını bu linkten okuyabilirsiniz.

 

Irak’taki zorunlu göçler ülkenin çehresini değiştiriyor

Irak’taki şiddet ve bunun yol açtığı toplu göçler, ülkenin insanî coğrafyasına yeni bir çehre veriyor ve halkın kavim ve mezhep toplulukları üzerinden tekrar gruplara ayrılmasını kolaylaştırıyor. Ülkede devlete bağlı yapıların darmadağın olmasıyla birlikte, şiddet, bir grubun diğeri üzerinde hâkimiyet unsuru olarak öne çıkıyor. Bir Irak vatandaşlığının tesisi her zamankinden fazla bir şekilde farazî kalıyor.

Mayıs 2015’te IŞİD tarafından ele geçirildikten sonra geçen Aralık ayında kurtarılan Irak şehri Ramadi’deki manzara hazin. Farklı medya organlarına göre, Irak kuvvetlerinin bombardımanları ve IŞİD işgali, şehirdeki binaların yüzde 80’ini yok etmiş ve nüfusun neredeyse tamamını göçe zorlamış. Şehir kurtulur kurtulmaz, IŞİD’in denetiminde olduğu sırada şehirde kalmış olan birkaç sâkini de kaçmış ve Ramadi tam bir hayalet-şehire dönmüş. Bu tehcirler Irak toplumunun yapılarının nasıl sarsıldığını açığa vurup, kavimler ve mezhepler üzerindeki bir şiddet tarihinin yaşandığı heterojen bir coğrafyaya şekil veriyor.

Göc
Şengal’den kaçıp Dohuk vilayetine bağlı Fişhabur’a doğru ilerleyen Ezidiler, VOA, 10 Ağustos 2014.

Zorunlu tehcirlere eşlik eden Irak’a özgü yapısal sorunların açıklanması da, tehcire uğrayanların sayısındaki artışın şiddetin yükselmesiyle orantılı olduğunun tespit edilmesi de önemli. Irak’ı, ülkenin ulusal toprak bütünlüğü sorununu ortada bırakan saçma bir şiddet sarmalına sokarak, çarkıfeleğin, zaten kendi kendini tahrip eden bir tarihe yeni bir kısım eklediğine inanası geliyor insanın. Acaba coğrafya hâlâ “ulus inşa edebilir” mi? Yoksa daha ziyade, Fransız filozof Michel Foucault’nun dediği gibi, bir “heterojen alan”(1) mıdır ? Ülkenin yakın geçmişine ve halihazırdaki durumuna bakıldığında, sorun anomiye/sabit kanun yokluğuna (toplumsal ayarsızlığa) bağlanıyor. Tehcirler bunun toplum ve mekândaki tercümesi.

Irak’ın Saddam Hüseyin’in boyunduruğundan kurtulması, ortadan kalkan rejimden siyasî bir kopuşa mahal vermemiş, iktidar ve idareyle aynı dengelerin yeniden kurulmasına sürüklemiş. Zeâmet (geleneksel ağalık), kurumsallaşma lehine silinmediği gibi, ayrıca yolsuzlukla da birleşmiş ve onlarca yıldır süren dış ve iç savaşlardan tükenmiş bir toplumdaki çatışmayı ayakta tutarak mezhebî bir boyut da kazanmış. Kısa vadede onarılması zor olan derin kimlik kırılmalarını köklendiren her şey mevcut burada. Sivil halkın zorunlu tehciri, toplumun içe kapanık ve birbirini dışlayan kategoriler halindeki bu çöküşü bağlamında yaygınlaşacak. Bu tehcirler toplumun ayarının bozulmasına ve parçalara ayrılmasına yol açıyor; göç edip sürgüne giden nüfus da onu yurdundan etmiş mezhep ve kavim kutuplaşmaları uyarınca bir yapıya kavuşacak. 2014 başından beri Anbar vilayetinden Sünni nüfusun göçünü gösteren haritalar, gidilen yönlerin muhtelifliğiyle birlikte bunu doğrulama olanağı veriyor.

Mehdi’nin dönüşü 

Irak’taki şiddet, kavim ve mezhep sınırlarının açıkça çizilmeye uğraşıldığı temizliğe uğratılmış bir coğrafyaya yeniden çehre verilmesinin bir parçası; bunun sonu üç büyük topluluk dairesinin teyidine varacak:

Kürdistan bölgesinde Kürt kavminin dairesi; Irak’ın merkezinde Sünni Arap kavim-mezhep dairesi; Güney Irak’ta Şii Arap kavim-mezhep dairesi.

Her dairenin kendini ayırt eden idarî ve toplumsal sistemi ile değerler sistemi bulunuyor. Her dairenin tarihe kendi bakışı ve kendi zaman tasavvuru var. Şii olan Güney, Mehdi’nin(2) dönüşüne inanıyor; Sünni merkezde Selefi akımlar etkili; Kürdistan ise bir tüketim toplumunun inşasına girişmekte. Bu coğrafya topluma karşılıklı kimlik hesaplaşmaları için sömürülen karşıtlıkları yumuşatma olanağı veren ortak bir hafıza sunmayınca, bütün siyasî söylemlerin satır aralarında misilleme mantığı seziliyor.

Irak’taki toplu göçün son devresi 2013 yılının sonuna dayanır. Uluslararası Göç Örgütü’nün (OIM)(3) verdiği rakamlara göre Sünni vilayetlerini boşaltan 3 milyon kişinin yüzde 32’si Anbar’dan, yüzde 29’u Ninova’dan ve yüzde 21’i Selahaddin’den gelmektedir. Musul şehrinin IŞİD tarafından fethedilmesi ve İslamcı milislerin Sünni vilayetlerinde adım adım ilerlemesi akabinde vuku bulan bir kitlesel göç söz konusu. Güvenlik arayışındaki halk, başkent Bağdat ya da Kürdistan’daki Erbil yönünde kaçmaktadır.

Toplu göçün doğrudan açıklaması, IŞİD’in orduda ya da kamu hizmetinde çalışan herkese karşı misillemede bulunmasından korkulmasında aranmalıdır. Bu misillemeler, 12 Haziran 2014’te Tikrit şehrinde bulunan hava kuvvetleri askerî akademisinde 2000 kurbana yol açtığı Speicher Kampı baskınında olduğu gibi, katliama varabilmektedir. Üstelik, Felluce’deki durumu izlemiş olan ahali, şehirde kaldığı takdirde bu bölgeleri her ne pahasına tekrar ele geçirmek isteyen hükûmet kuvvetlerinin baskın ve bombardımanlarına maruz kalacağını kesin olarak bilmektedir.

Ordudaki yolsuzluklar ve yetersizlik

Toplu göçün büyüklüğünü anlamamıza üçüncü bir etken yardımcı oluyor: IŞİD’e karşı kavganın mezhebîleşmesi ve bunun sonuçları. İlan edilmiş bu mezhebîleşmenin maddîleşmesine imkân tanıyan unsurlar şunlar: Musul’un ve Selahaddin vilayetinin 72 saatten kısa bir sürede alınışı, “Halife” Ebu Bekir El Bağdadî’nin milisleri tarafından ordu silahlarına el konulması, Nuri el Malikî’nin Sünni şehirlerinin birbiri ardına düşüşlerini durdurmadaki bâriz başarısızlığı.

Öte yandan, Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) ordudaki yolsuzluklar üzerine raporu ve IŞİD’in hakkından gelmenin imkânsızlığı üzerine Amerikan beyanları, Başbakan Haydar el Abadî’yi düzenli orduya paralel olarak mezhep temelli bir ordu toplamaya itmiştir.

El Haşd el Şaabi (“Halk Seferberliği Birimleri”) adındaki bu paralel ordu, askeri eğitim verilmiş 32 Şii milis kuvvetinin birleşimiyle oluşmuş bir kuvvettir; Ayetullah Ali el Sistanî‘nin IŞİD tehdidine karşı Şiiliğin kutsal mekânlarını korumak için savunma cihadı (farz-ı kifâye)(4) çağrısına cevaben Savunma Bakanlığı’yla eşgüdüm içinde kurulmuştur. Bununla birlikte, El Sistanî’nin Haşd el Şaabi’ye isnat edilen zalimlikleri kınamak için yayınladığı bildiriye ve bazı unsurların “hayâsızlığı”nı kınayan Mukteda El Sadr’ın beyanlarına karşın, Human Rights Watch (İnsan Hakları Gözleme Grubu), Sünni bölgelerinde Haşd el Şaabi milisleri tarafından sivillere karşı şu savaş suçlarının işlendiğini bildirerek kınama yayınladı: evlerin kundaklanması, Tikrit şehrinin alınmasından sonra Sünni grupların toplu idamı, malların müsaderesi, yargısız bireysel infazlar, vb..

Bu şekilde El Haşd el Şaabi kuvvetlerinin kurulması, ülkenin merkezindeki vilayetlerden ve hatta Bağdat’tan Sünni ve Hıristiyan nüfus kaçarken, toplu göçün de sorumlusu olarak algılanan iki örgüt arasındaki bir ayna oyununda, IŞİD’e mezhebî bir meşruluk kazandırmıştır. Bu yüzden, Irak ordusunun bu örgüt denetimindeki bölgeleri tekrar alması, halkı evine dönmeye teşvik etmek yerine, toplu göçü on misline katlamış ve sebeplerini daha da karmaşıklaştırmıştır.


 Irak hakkında:

Irak Planlama Bakanlığı’nın rakamlarına göre 2014’te Irak nüfusu 36 milyondur. Bu nüfusun 7,5 milyonu Bağdat’ta, 5 milyonu Kürdistan’ın üç vilayetindedir; nüfusun arta kalanı ise Güney Irak ve Orta Irak vilayetlerine dağılmıştır. — Nüfusun çoğunluğu (yüzde 88) Arap’tır; Kürtler nüfusun yüzde 11’ini temsil ederler. Ayrıca Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Asurlular, Türkmenler, vb. gibi kadim azınlıklar vardır. — Bu etnik grupların çeşitli dinî aidiyetleri vardır. Araplar’ın yüzde 77’si Şii’dir ve ülkenin güney bölgesinde yaşarlar; yüzde 17’si Sünni Arap’tır. Kürtler’in ezici çoğunluğu Sünni’dir. Ayrıca, önemli bir Hıristiyan azınlığın haricinde, başka azınlık din grupları vardır: Sâbiîler, Zerdüştçüler, Ezidiler, Şabaklar, fiayla, kaka’i. — Irak’ta önemli bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı. 1948’de Israil’in kurulmasından sonra yavaş yavaş oraya göçmüşlerdir.


İki taraflı bir şüphe 

Sünni vilayetlerden tehcir edilenler üzerinde artık iki taraflı bir şüphenin ağırlığı hissedilmektedir. IŞİD’in gözünde, kaçışları ihanet anlamına gelmektedir ve düşmana bağlılık göstergesidir. Gittikleri bölgede ise, IŞİD’in gelişinden hemen sonra yola dökülmüş olsalar bile, onunla işbirliği yapmış olduklarından kuşkulanılmaktadır. Ayrıca, Irak’ın merkezindeki Sünni nüfusun Saddam Hüseyin’e sadakati, karşısında tarihî bir nefreti bulmaktadır; kuzeyde Kürtler’in, güneyde de Şiiler’in katledilmesi nedeniyledir bu nefret. Fiilî olarak, ülkenin orta bölgelerindeki halkın güvenlik arayışıyla yöneleceği istikameti seçmesi gerçekten zordur.

2006 ile 2008 arasında Irak’ın Kürdistan haricindeki farklı bölgelerinde ortaya çıkan mezhep savaşının yol açtığı coğrafi tasfiyenin akabinde, El Anbar, Diala ve Selahaddin vilayetlerinden tehcir edilenlerin çoğu, daha emniyetli Kürt şehirlerinde sığınak aramışlardır. 2014 başından beri, yer değiştiren 1,8 milyon kişi, Erbil, Duhok ve Süleymaniye gibi başlıca Kürt şehirlerine dağılmış durumda. Irak Göç ve Göçmenler Bakanlığı’na göre, yer değiştirenlerin yaklaşık yüzde 61’i, Şengal ve Musul’a yakınlığı ve içinde önemli bir Hıristiyan topluluğu barındırması sebebiyle Dohuk şehrine sığınmıştır. Yer değiştirenlerin yüzde 24’e yakını Erbil’e, yüzde 15’i 160 bin muhacirin bulunduğu Süleymaniye’ye sığınmıştır. Süleymaniye’deki sığınmacıların sadece yüzde 8,5’i şehir dışındaki kamplarda yaşamaktadır, ötekiler ise şehrin farklı mahallelerine dağılmıştır.

Musul’dan göçen Hıristiyanlar kısmen Sünni Araplarınkine yakın kamplarda ağırlanmıştır. Bizzat muhacirler arasında da güçlü mezhep gerginlikleri kendini göstermiştir. Kürdistan bölgesel hükûmetinin kamplara güvenlik güçleri yerleştirmesine rağmen, bu kamplardaki insanî yardım örgütleri, Kürt hükûmetinin güvenlik sorunlarının hallini garanti altına alamamasından yakınmaktadırlar.

Bu topluluklara bir de, Musul ve civarından gelen Şii Kürt topluluğu Şabaklar’ın toplu göçünü de eklemek gerekiyor. Irak’taki monarşinin çöküşünden beri, bu topluluk, –Kürt olduğu için– etnik, –Şii olduğu için de– mezhebî ayrımcılığa maruz kalagelmiştir. Onları IŞİD’in ideal düşmanı kılan bu nedenlerle, Şabaklar Bağdadî’nin birlikleri Musul şehrine girer girmez köylerini terk ettiler. Irak’ın içinde ve dışında dağılan bu küçük topluluk ağır ağır ve azar azar ortadan yok olmaktadır.

Araplardan kopmuş bir Kürt gençliği

Yeni bir mozaik oluşurken, 1991 İntifadası’ndan sonra doğmuş Kürt gençliğinin ülkenin diğer bölgelerindeki Irak gençliğiyle paylaştığı hiçbir şey kalmamıştır. Bu gençler Arapça konuşmazlar; Kürdistan’daki Arap varlığını, Kürtleri katletmiş olan Baas rejiminin bir uzantısı olarak görürler ve aniden bir izdihamla bölgelerine göç ediliyor olmasına anlam veremezler.

Kürt hükûmetinin proaktif bir siyaseti bulunmaması ve merkezî hükûmetin bu Iraklı kategorisi nazarındaki zayıflığı –hatta ilgisizliği– de hesaba katıldığında, mezhebe ve kavme bağlı bölünmelere bir de toplumsal sorunlar eklenmektedir. Muhacir nüfus içinde, ilkokul yaşında olup okula gidemeyen çocukların oranı, Göçler Gözlemevi raporlarına(5) göre yüzde 80’e ulaşmıştır. Yüksek kiralar yüzünden kalabalık aileler aynı daireyi paylaşmak zorundadır, ki bu da aşırı iç içelik sorunlarına yol açmaktadır. Bu durumun baş kurbanları çocuklardır. Kürdistan’da yeterli Arapça öğretim imkanı olmadığından, bütün günlerini sokaklarda boş boş dolanarak geçirmektedirler.

Çatışmalar sırasında ya da sürgünde babalarını kaybetmiş ailelerin başına gelenler ise, toplumsal sorun olarak zikredilmemektedir bile. Bu kadar çok şiddetle yüklü olduğunda durum elbette eninde sonunda toplumun diğer kategorilerine karşı dönmektedir.

Çalışma yaşındaki gençler, toplu göçle aynı zamanda Kürdistan’da çıkan mali kriz6 ortamında aylaklığa savrulmakta ve her türden suça bulaşmaya yatkın hale gelmektedir. Bu şekilde, Süleymaniye şehrindeki polis raporları sabıka ve ufak suçlarda rakamların yükseldiğini göstermektedir; bu artış da hemen muhacirlerin hesabına yazılmaktadır. Düşük ücretleri kabul ederek iş bulanlar, şehir ahalisi tarafından özellikle zanaatkârlık, inşaat işleri ve lokantacılıkta yerel işgücüne bir tehdit gibi algılanmaktadır. Bununla birlikte bu eğretilik, fazla titizlenmeyen mal sahiplerinin işine yaramakta ve Süleymaniye’deki Briz City7 gibi 300’den fazla ailenin yığıldığı; yol, ulaşım, sağlık merkezi ve polis karakolu gibi yaşamsal altyapıların bulunmadığı sitelerde sağlığa uygun olmayan daireler kiralanmaktadır.

Gelecek görülemediğinden, geleneksel aşiret reisleri ve dinî büyükler, muhacirler arasında kendilerine en çok bağlılık ve sadakat gösterenlerin yazgılarına hükmetmeye başlamaktadır. Böylelikle onların iktidarı devlet kurumlarının gücünün yerini almaktadır. Mezhep ve/veya kavim üzerinden bir husumet zemininde, kendisi de bu husumete kurban olan yeni bir nesil inşa edilmekte; böylelikle de geleneksel reisliğin bekası temin edilerek mezhep çatışmalarının aleni sınırlarını belirleme niteliğine bürünülmektedir.

Devlet yapılarının dağılmasının ve kangrenleşerek çığ gibi büyüyen çatışmaların ürünü olup siyasî sorumluluğunu kimsenin üstlenmediği zorunlu tehcirler, farazî bir Irak yurttaşlığının/vatandaşlığının yaratılması için elzem olmalarına rağmen diğer bileşenlerin aleyhine bir biçimde, bir grubun diğer bir grup üzerinde hâkimiyetini temin edebilen siyasî bir kaldıraç olarak şiddeti ayakta tutmaya elverişli koşullar doğurmaktadır.

1) NDLR. Michel Foucault, “Des espaces autres (1967). Hétérotopies”, in Architecture, Mouvement, Continuité, n° 5, Ekim 1984, s. 46-49.
2) Medyada, çok sayıda Şii mahallesinde, Muntazar İmam’ın gelişinin eli kulağında olduğu bahanesiyle zorunlu tehcirler yapıldığı söylenmektedir.
3) OIM (Dünya Göç Örgütü) Irak’ta Irak Göç Gözlemevi aracılığıyla faaliyetlerini sürdürüyor.
4) Farz-ı kifâye Müslümanların bir kısmı tarafından yapılınca, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır.
5) Bkz. not 2.
6) Kürt mali krizi Kürt hükûmetiyle Irak merkez yönetimi arasında, petrol gelirleri ve merkez yönetiminin Kürt bölgesi için öngördüğü tahsisat hususunda çıkan gerilimlerle ilintilidir.
7) Mali kaynağı Kürt hükûmeti tarafından sağlanan ve müteahhitlere emanet edilen meskenler bütünü. Oysa yolsuzluklar had safhada olduğu için meskenler kötü kalite malzemeyle yapılmış ve dairelerin çoğu boş kalmıştır.

Sami Davud: Araştırmacı ve sanat eleştirmeni, Kalawiz dergisinin Arapça baskısının yayın yönetmeni; Irak Kürdistanı’nda yaşıyor ve çalışıyor.

** Karzan Kawçin: Gazeteci ve çevirmen (Kürtçe-Farsça-İngilizce); Irak Kürdistanı’nda yaşıyor ve çalışıyor.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.