Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Paris saldırıları sonrasında en sık sorulan soruların yanıtları

Yayının deşifresi (hazırlayan Sedat Ateş):

Cuma gecesi Paris’te yaşananlar üzerine düşüncelerimi bir Periscope yayınında paylaşmıştım. Biraz önce, Paris’te yaşayan profesör Nilüfer Göle ile bir yayın daha yaptık. Olayları nasıl değerlendirdiğini gördük. Bugün sizlerden gelecek soru ve yorumlarla bu yayını yapacağız. Çünkü çok kritik bir süreçten geçiyoruz, çok farklı görüşler var, bir tartışma var; soru ve yorumlarınızla bu tartışmayı biraz sürdürmek istiyoruz. Burada bir anlama çabası var; bir kavga dövüş ve buradan hareketle herhangi bir konunun propagandasını yapmak gibi bir derdimiz yok.

Çok ciddi bir olayla karşı karşıyayız. Saldırıyı düzenleyenin IŞİD olduğu büyük ölçüde netleşti, Fransa Cumhurbaşkanı da zaten IŞİD’i işaret etti, onun adını verdi. IŞİD’le alakalı olduğu düşünülen birtakım kaynaklar da bunu dile getirdiler.

Soru: “Paris katliamı bu kadar konuşulurken Kürtlerin katledilişi neden tartışılmıyor?”

Bu doğru değil. Her şey tartışılıyor. Paris katliamı dünya çapında, çok önemli bir olay. Dolayısıyla bu, Kürtlerin yaşadıklarını, Türkiye’de yaşanan olayları görmemek anlamına gelmez, ama Paris katliamını başlı başına ele almamız gerekiyor kesinlikle. Buradaki en önemli husus IŞİD’in El Kaide’den farklı olarak Irak ve Suriye ağırlıklı bir yapı olacağı varsayılıyordu, ama çok net bir şekilde Paris’e taşınmasıyla beraber hiç de böyle olmadığı anlaşıldı.

“Niçin Paris?” diye soruyor bir arkadaşımız. Bir önceki yayında Nilüfer Göle’nin de söylediği gibi, Batı medeniyetinin en önemli simgelerinden biri Paris. Paris’in önemi Batı’nın en önemli merkezlerinden biri olması, Çok güçlü bir Müslüman topluluğun yaşıyor olması, IŞİD ve benzeri yapıların buradan çok güçlü bir şekilde kendine kitle buluyor olması ve IŞİD’e katılmış olan birtakım insanların burayla ilgili birtakım öç duygularının, intikam duygularının olması. Zaten saldırıda hedef alınan yerlere baktığımız zaman görüyoruz, Nilüfer Göle onu çok iyi anlattı, konser salonu, futbol stadyumu, barlar, restoranlar, hepsi Batı toplumunun en önemli simgeleri ve Paris bu anlamda çok önemli. Tabii bir diğer husus Fransa’nın IŞİD’e karşı savaşta Suriye’de aktif bir şekilde yer alıyor olması; hatta, dünkü yayında da söyledim, Fransa’dan katılanların bulunduğunu saptadıkları, istihbaratını aldıkları yerleri özellikle bombaladılar. Oralarda da insanların ölümüne yol açmış olabilirler. Bunda da bir intikam söz konusu.

Soru: “Ankara saldırısına sessiz kalındı, buna niye ses çıkarılıyor?”

Böyle bir şey söz konusu değil. Bu olay doğrudan Batı’nın kendisine yönelik bir saldırı. Ankara saldırısının Türkiye’nin iç meselesiyle ilgili olduğu düşüncesi ağırlık kazanmış olabilir. Çünkü sonuçta Batı, bu tür olayların ucu kendine dokunduğu zaman çok daha fazla tepki veriyor. Biz burada Medyascope ve ben Ruşen Çakır olarak Suruç katliamı, Diyarbakır mitingindeki saldırı, ki oradaydım bilenler bilir, Ankara katliamı, bunların hepsini tek tek ele aldık.

“Bu bir oyun, bir komplo” türü söylemler var. Bu da doğru değil. 11 Eylül de değildi, burada da değil. Bu doğrudan IŞİD’in yaptığı bir saldırı. Bu saldırının herhangi bir Batı ülkesi tarafından tezgâhlanmasının bir mantığı yok. Fransa zaten IŞİD’le savaşıyor. Fransa’nın IŞİD’le savaşa çekilmesine ihtiyaç yok. Yani Burhan Kuzu’nun yaptığı türden, işte Fransa’da insanlar Müslümanlığa gidiyor, Müslümanlığı, İslam’ı seçiyor, onu engellemek falan gibi teorilerin hiçbir ciddiyeti yok. Burada komplo teorisine yer vermeyen, çok açık, net bir saldırı var.

IŞİD neden bunu yapıyor? IŞİD savaşı Irak ve Suriye’den Batı’ya çekmek istiyor, Batı’yı rahatsız etmek, Batılıları korkutmak istiyor ve onlara, Batılı sivil topluma “Bize bulaşmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar” dedirtmek istiyor.

Soru: “IŞİD neden Ankara’yı, Suruç’u üstlenmedi de Fransa’yı üstlendi?”

Çünkü burada çok net bir şey var, Ankara ve Suruç katliamlarını üstlenmesi durumunda Türkiye’yi, Ankara’yı yani devleti doğrudan karşısına alabilirdi. Ama Türkiye IŞİD için hâlâ çok önemli bir ülke. Özellikle geçişlerde, hâlâ birçok yer Kürtler tarafından kontrol ediliyor olsa da Türkiye’yi çok önemli ölçüde kullanıyor. Bu anlamda zarar görmek istememiş olabilirler. Tabii ki bu eylemlerin, yani Ankara, Suruç ve Diyarbakır eylemlerinin IŞİD tarafından yapıldığı kesin, ama IŞİD’in bunları hangi motivasyonlarla yaptığı konusu da tartışmalı.

Soru: “Fransa’nın cevabı ne olur?”

Fransa zaten IŞİD’e karşı savaşıyordu, ama kendi ülkesinde IŞİD ile ilişkili olduğunu düşündüğü Müslümanların yaşadığı yerlere yönelik çok büyük bir baskı yapabilir. Bir diğer husus, NATO’yu devreye sokabilir, bu konuda çok önemli gelişmeler olabilir. Savaşı telaffuz edince Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bu savaşa NATO’yu katabilir, zira bir NATO ülkesine savaş açıldığı zaman NATO ülkelerinin tümüne açılmış oluyor. Şu anda biliyorsunuz uluslararası koalisyon ABD’nin liderliğinde. Paris saldırısının ardından NATO doğrudan işin içerisine girebilir. Böyle bir durumda işin rengi çok ciddi şekilde değişebilir, değişecektir de. NATO’nun dahil olma ihtimalinin hiç azımsanmayacak kadar yüksek olduğunu düşünüyorum.

Soru: “Türkiye bundan nasıl etkilenir?”

Türkiye birinci derecede etkilendi zaten. Etkilenmemesi mümkün değil. Bir de tam Antalya’daki zirvenin öncesinde oldu. Türkiye ile IŞİD ilişkileri konusunda Batı’da uzun zamandır süren ciddi tartışmalar, soru işaretleri vardı, bu daha çok gündeme geliyor. Bunun farkındayız. Türkiye’nin artık IŞİD konusunda daha aktif olması kesinlikle şart. Artık bunu geçiştirebilecek durumda değil. Bir de Türkiye’nin IŞİD ile Suriye’deki Kürtleri eşitleme çabasının artık çok fazla önemi olmayacak. Tabii Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere yönelik politikasında en önemli sorun, şu saatten sonra Fransa ve diğer Batılı ülkelerin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı etkili mücadele veren Kürtlerin kriminalize edilmesine kapılacaklarını sanmıyorum kesinlikle. Dolayısıyla Paris saldırısı, Batı’nın, özellikle de Fransa’nın Suriye ve Irak’taki Kürt gruplara zaten var olan desteğini daha da artıracaktır. Bu da Türkiye’nin istediği bir şey değil kesinlikle.

Fransa ve tüm Avrupa’daki aşırı sağ ise bundan fazlasıyla yararlanıyor. Tabii ki bu tür saldırılar sağı, ırkçıları ciddi şekilde güçlendiriyor. Fransa’da, Avrupa’da Müslümanların ve diğer Batılı olmayan göçmen grupların entegrasyonu yolunda samimi olan yapıları, özellikle sol hareketleri ise uzun süredir çok ciddi şekilde zorluyor, burası muhakkak. Bu nedenle ocak ayındaki Charlie-Hebdo saldırısından bu yana geçen süre içerisinde Batı’da solun etkili politikalar geliştiremediğini, hayata geçiremediğini gördük. Şu âna kadar yaşananların büyük ölçüde aşırı sağın işine yaradığı çok net.

Fransa’nın cevabı konusunda, Fransa ülke olarak ayrıca cevap verecektir. Dünkü yayında da söylediğim gibi, Charlie-Hebdo saldırısından dokuz ay sonra Fransa’da bu kadar kapsamlı bir saldırının yapılabilmiş olması başlı başına çok büyük bir olay. Çünkü Fransa Avrupa’da istihbaratı en güçlü ülkelerden biri ve özellikle İslamcı hareketlere, radikal İslamcı hareketlere karşı çalışmaları çok köklü. Dolayısıyla buna rağmen bu olayın gerçekleştirilebilmiş olması saldırıda çok ciddi bir organizasyonun varlığını gösteriyor. Yedi-sekiz yere saldırıldı, saldırganlardan en az sekizinin öldüğü biliniyor, kaçanların da olabileceği söyleniyor. Çok büyük bir organizasyon bu. Bunu Fransa’da yapanlar Belçika’da, İngiltere’de, Almanya’da başka yerlerde de pekâlâ yapabileceklerdir.

Soru: “PYD ile Türkiye masaya oturmak zorunda kalır mı?”

Zaten bir görüşme hep vardı, ama işler iyi gitmiyor. Ankara Suriye’de, Rojava’da ilan edilen kantonlardan son derece rahatsız, bu haliyle Ankara’nın PYD ile bir işbirliğine gitmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ama PYD tarafından, Suriye’deki Kürtler tarafından Ankara’nın kaygılarını giderecek yönde birtakım adımlar atılırsa, o zaman bir şeyler değişebilir, ama şu durumda Ankara PYD ile işbirliğine gidecek gibi görünmüyor. Ancak bu, Ankara’nın müttefiki olan Batılı ülkelerin işbirliğine gitmeyecekleri, daha doğrusu var olan işbirliklerini güçlendirmeyecekleri anlamına gelmiyor. IŞİD’e karşı mücadelede kaygı duyan Batılı ülkelerin şu anda bölgede en fazla birlikte hareket edebilecekleri grup, yapı kesinlikle Kürtler. Bu çok net bir şekilde ortada.

Soru: “Ilımlı İslam bundan nasıl etkilenir?”

Ilımlı İslam zaten saçma bir projeydi, bu artık çok net bir şekilde görülüyor; ki İslam’ın içerisinden birtakım yapıları çıkartarak radikal grupları denetlemek, onlarla mücadele etmek çok akıllıca bir politika değil. Bir diğer yanlış politika da, Paris saldırısının ortaya koyduğu gibi, diğer ülkelerden olduğu gibi Batı’dan da çok sayıda insan gönüllü olarak Suriye ve Irak’ta savaşmaya gitti. Bu konuda şöyle bir politika izlediklerine tanık olduk: “Başımızdan gitsinler de ne halleri varsa görsünler, hatta hiç geri gelmesinler.” Fransa, İngiltere, Almanya hatta Müslüman ülkelerin birçoğu bu yaklaşımdaydı. Yani gitsinler, Irak’ta, Suriye’de bataklıkta ne halleri varsa görsünler, bizim başımıza bela olmasınlar. Ama bir baktılar ki gidenlerin bir kısmının aklı önceki kalktıkları yerde, yani bu davalarını oralara taşımak istiyorlar. Fransa olayı bunun ciddi bir örneğidir. Fransa’da isimler saptandıktan sonra görülecek ki bunların bir kısmının bir şekilde Suriye, Irak bağlantıları muhakkak var. Ya doğrudan kendileri gitmiştir, ya giden birileriyle irtibatlı olmuşlardır. Dolayısıyla bu strateji bir hataydı. Yani kapılarımızı açalım, gitsinler ama dönemesinler. Böyle bir şey olamıyor. Dolayısıyla Batılı ülkelerin yepyeni bir mücadele stratejisi geliştirmeleri gerekiyor.

Soru: “Fransız istihbaratının böyle bir olayı görmemesi mümkün mü?”

Bu mümkün. Bunu komplo teorileriyle düşünmek bizi hiçbir yere götürmüyor. Bir yığın olay yaşadık, çoğu dünyanın en önemli istihbarat servislerinin göremediği olaylardı. Dolayısıyla bu mümkün, çünkü yıllardır bu saldırıları düzenleyerek deneyim kazanan bir yapı söz konusu. O yapıları küçümserseniz başınıza çok iş gelir. Nitekim Fransa’nın, Türkiye’nin ve ABD’nin başına geldi. Eskiden dünyanın dört bir tarafında eylem yapabilen El Kaide’nin yerine artık IŞİD var. Hatırlayın El Kaide İspanya’da, Londra’da trenlere, metrolara bombalar koydu, bunlar sivil halka yönelik çok ciddi saldırılardı, çok büyük şok yarattı. Paris’te yapılana benzer saldırılardı bunlar. Ama çok daha farklı bir şey var, ellerinde silahlarla insanları öldürdüler, katlettiler. Bu çok daha farklı bir olay. Buradaki dehşeti ayrıca düşünmek lazım. Bombalama olayları, intihar bombacılarının eylemleri de büyük bir dehşetti, ama bunun çok daha farklı bir olay olduğunu, olayın olumsuz niteliğinin çok daha yükseldiğini görüyoruz. Bu çok daha büyük bir tehdit. Yani bir konser salonunda yüzlerce gence ateş etmek, öldürmek, katletmek ya da bir restoranda yemek yiyen insanları katletmek, oraya bomba bırakmak da tabii ki çok vahim, çok vahşice, ama bu söylediğimin farkı, bence önemli.

Söyleyecek çok şey var, birçok da soru var, çok sayıda Kürt meselesi ile ilgili soru geliyor, ama olaya sadece bu açıdan bakmamak lazım. Tabii ki bu da olayın bir boyutu, ama IŞİD Kürtler olmasa da vardı, Kürtlerle savaşmasa da vardı, olacaktı. Tabii ki Kürtlerin onlarla savaşıyor olması meseleyi bu yöne taşıyor, bunu kabul ediyorum, ama her şeyi buna endekslemek doğru değil. Nilüfer Göle’nin söylediği gibi medeniyete açılmış bir savaş söz konusu. Paris saldırısı bunu bize gösteriyor, Ankara’daki, Suruç’taki saldırı Türkiye’deki Kürt hareketine, bu hareketin içinde olan, onunla yan yana duranlara karşıydı. Bu ise çok daha farklı bir şey. Bunların birbirinden farkını görmemiz gerekiyor.

Soru: “İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın mültecilere bakışı nasıl olur?”

Şunu özellikle vurgulamak lazım, akın akın Avrupa’ya giden mültecilerin içerisinde IŞİD’cilerin de olduğu rivayeti hep vardı. Bu saldırı Batı’da zaten pek iyi karşılanmayan mültecilerin işini daha da zorlaştıracaktır. Dolayısıyla mültecilerin yükü esas olarak Türkiye, Ürdün gibi komşu ülkelere kalacaktır. Paris saldırısından sonra Türkiye’nin mültecilerle ilgili sorunları çok daha artacak, dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle bu konuda yaptığı görüşmelerin önemi iyice artıyor.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.