Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hilmi Hacaloğlu ile Adalet Yürüyüşü izlenimleri

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/331328658″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına Hazırlayan: Tania Tascioglu

Hilmi Hacaloğlu ile Adalet Yürüyüşü izlenimleri

Sakallı: Merhaba, hoşgeldiniz. Bugünkü yayınımızda konuğumuz gazeteci Hilmi Hacaloğlu. Kendisiyle “Adalet Yürüyüşü” izlenimlerini konuşacağız.  Merhaba Hilmi Hacaloğlu, hoşgeldin. 

Hacaloğlu: Hoşbulduk Semih Sakallı.

Sakallı: Öncelikle okumamış izleyiciler için sorayım. Ne zaman yürüyüşe katıldınız ve katıldığınızda yürüyüş neredeydi?

Hacaloğlu: Cumartesi günü katıldım. Sakarya merkeze varmadan önceki ilk etapta yürüdüm “Adalet Yürüyüşü”nde. Sakarya merkeze 6 km. kala ilk etap sona ermişti. Cumartesi günü sabah yürüdüm.

Sakallı: En sıcak ve katılımın en yoğun olduğu gün sanıyorum. Gazetelerde öyle okuduk. 

Hacaloğlu: Gerçekten çok sıcaktı. Sabah 09.00’da termometre 35 dereceyi gösteriyordu. İnanılmaz bir sıcak vardı, asfalt ayakkabıların tabanına yapışıyordu. Çok yoğun bir katılım vardı. Biz turla gittik. Arabayı bir yere park ettikten sonra korteje yaklaşmaya başladık. Yokuştan aşağı iniliyordu. İnanılmaz bir kalabalık vardı. 10 binin üzerinde bir kalabalık olduğunu düşünüyorum. Öğle yemeğinde, yemek çıkaranlara kaç kişilik kumanya çıkarttıklarını sordum. Onlar 10 bin kişilik kumanya çıkarttıklarını söylediler, ama 10 binin üzerinde bir kalabalık vardı sanıyorum.

Sakallı: Her gün farklı isimler katılıyor yürüyüşe. Senin katıldığın gün kimler vardı?

Hacaloğlu: Benim katıldığım gün, Türkân Elçi vardı; Aslı Erdoğan, Ceren Sözeri’nin de aralarında olduğu bir gazeteci ve yazar grubu vardı. Akademisyenler, kadınlar vardı. Onun dışında, taşeron işçiler, Beşiktaşlılar vardı. KESK’e bağlı sendikalar, Sağlık ve Hizmet Emekçileri Sendikası vardı. İhsan Eliaçık vardı.

Sakallı: “Adalet Yürüyüşü”ne çok farklı kesimlerden katılım var. Sonuçta adalet çok geniş bir kavram. Bu katılan farklı kesimlerin hangi konuda adalet talebi var?

Hacaloğlu: Her konuda var aslında. Ben yürüyüşün başından itibaren orayı takip etmeye çalışıyorum. İnsanlarla konuşuyorum, haberler yapıyorum. Toplumun her kesiminde büyük bir adalet arayışı olduğu aşikâr. Yargıyla ilişkisi olanlar, devletle ilişkisi olanlar, kamuyla ilişkisi olanlar, herkes, belli açılardan sorun yaşadıklarını anlatıyorlar. Mesela, taşeron işçilerden bir tanesiyle konuştum. Türkiye’de taşeron işkolunda hak arayan çok sayıda dernek var. Onlardan bir tanesinin başkanıyla konuştum mesela. İstanbul Tıp Fakültesi’nde çalışan bir işçiyle ilgili bana şunu anlattı: Tıp Fakültesi’nde bir zehirlenme oluyor. Resmî raporlara göre yaklaşık 40 kişi zehirleniyor. O da bu işin üzerine gidiyor. Tıp Fakültesi’ne yemek veren şirketin önüne raporlar koyuyor, oradaki işçi temsilcisi olarak. Sonucunda, bu işçiyi işten atıyorlar. Mücadele ediyor ve işe iade davasını kazanıyor. Fakat OHAL’i gerekçe göstererek onu işe almıyorlar.

İlk günden itibaren yürümeye devam eden Karadenizli Veysel Amca var, ailesiyle beraber yürüyor. Onun da oğlu Hava Harp Okulu’nda öğrenciyken, 15 Temmuz darbe girişiminde okuldan çıkartılmışlar, daha sonra da tutuklanmış. Benim yürüyüşe gittiğim 17. gündü. O da 17 gündür yürüyordu ve adalet istediğini söylüyordu. Konuştuğu herkese derdini anlatıyor ve çok açık konuşuyor. Orada bando İzmir Marşı’nı çalıyordu. Onlarla birlikte İzmir Marşı’nı söyledi. “Ben sadece kendi çocuğum için değil, bütün çocukların hakkı ve adalet arayışı için buradayım” dedi.

KESK’e bağlı Sağlık Emekçileri Sendikası’ndan temsilcilerle konuştum. Onlar kendi işkollarındaki adaletsizlikler ve hak arayışlarının hep sonuçsuz kalmasından şikâyetçi.

KHK ile atılanlar –aklıma şimdi geldi–, Bülent Şık, Ahmet Şık’ın ağabeyi, Akdeniz Üniversitesi’nden KHK ile çıkartılmış bir akademisyen. O da bir akademisyen grubuyla oradaydı o gün. Onlar da KHK mağdurları olarak bu konuya dikkat çekmeye çalışıyorlar.

Yani, baktığınız zaman toplumun her kesiminden insan orada. Yalnızca solcular değil; biliyorsunuz Cihangir İslam –ki kendisiyle sık sık telefon bağlantısı yapıyorsunuz–, o orada. İhsan Eliaçık, muhafazakâr kesimden bir isim, ama iktidar partisiyle çok anlaşamıyor. O da orada birtakım taleplerini dile getiriyordu.

Benim gittiğim gün Adalet Partisi diye bir partinin otobüsü geçti, kimdi onlar bilmiyorum. Şimdi bir gazeteci olarak bilmemem ayıp olacak, ama muhtemelen sağ taraftan bir parti olduğunu düşünüyorum. Aynı gün, LDP (Liberal Demokrat Parti) heyeti oradaydı. O da yelpazenin sağ tarafında.

Gerçekten toplumun çeşitli kesimlerinde bir arayış var. Bu arayışın ortak dayanaklarından bir tanesi, iktidara bir alternatif üretebilmek ve bu itirazları yüksek sesle dile getirmek. Herkes OHAL’den şikâyetçi, özellikle işçiler. Haklarının elinden alındığından tutun da, izinlere kadar birçok konuda ciddi sorunlarla karşılaştıklarını ve çözüm bulamadıklarını söylüyorlar. Tabii OHAL önemli bir başlık; bunun altını çizmek gerekiyor. Orada CHP Genel Başkanı ile karavanında yaklaşık 10 dakika röportaj yapma imkânını bulabildim, Elif Ilgaz ve Okan Konuralp sayesinde. Kılıçdaroğlu 20 Temmuz’da işin değiştiğini ve OHAL’le birikte, darbe girişimine karşı hep birlikte duran çevrelerin ayrıştırıldığını, Türkiye’nin OHAL üzerinden yönetildiğini ve bunun da adalet problemi yarattığını ifade etmişti. Dolayısıyla, oraya katılan hemen herkes, bu adalet arayışının peşinde. Adaletsizlikten ve hukukun taraflı olmasından şikâyetçi.

Gazeteciler de oradaydı. Elif Ilgaz, dışarıdaki gazeteciler adına oradaydı. Hatta biliyorsunuz, 24 Temmuz’da Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının duruşması var, o duruşmaya Kılıçdaroğlu’nu davet etti. Kılıçdaroğlu’nun cevabı da ilginçti: “24 Temmuz’da neler olacağını şimdiden bilmiyoruz” dedi. O da 24 Temmuz’a giden süreçte belli sıkıntılar olabileceği endişesini taşıdığını gösteriyor açıkçası.

Sakallı: Peki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştuğunu söyledin. Onun, başlangıçtan bugüne genel değerlendirmesi nasıl? Ve bundan sonra, hem toplumsal, hem bireysel olarak beklediği tepki konusunda ne düşünüyor?

Hacaloğlu: Şöyle başlayayım bu soruya. Kendisiyle karavanında görüştük. Bizi karşılarken ayağında terlikler vardı, parmakları görünüyordu ve tırnakları morarmıştı. Onu görünce sağlık durumunu merak ettim. “Gayet iyiyim, ayaklarımda biraz problem var, ama şu anda beni zorlamıyor” dedi. Ama tırnakları gerçekten morarmıştı…

Sakallı: Hilmi Hacaloğlu’nun sesi gitti. Sanırım bağlantıda bir sıkıntı var. 

Hacaloğlu: Kılıçdaroğlu kendinden çok emin, çok kararlı, çok güçlü. Bu işe nasıl karar verdiğini sordum kendisine. “Parti Meclisi toplantısından çıktım ve tek başıma yürümeye karar verdim. Artık bardak taşmıştı ve sokağa çıkmamız gerekiyordu ve sokağa çıktık” dedi. Malum, CHP’ye, 7 Kasım 2015 seçimlerinden başlayarak, sokağı terk ettiğini ve sokağı daha çok kullanması yönünde eleştiriler geliyordu. Özellikle, gazetelere yönelik operasyonlardan sonra ve Cumhuriyet gazetesinde çok sayıda tutuklamaların olduğu 2016 yılının son günlerinde, Cumhuriyet gazetesi önünde hem Kılıçdaroğlu’na, hem CHP’li yöneticilere bu konularda çok şey söylendi. Ve bu konu sürekli dile getiriliyordu. Referandumdan sonra gene aynı şey dile getirildi ve CHP bu konularda biraz daha temkinli olmaya çalışıyordu. “Neden şimdi?” diye sordum kendisine.  “Çünkü artık bardak taştı” diye cevapladı. Enis Berberoğlu’nun da tutuklanmasıyla, artık bu işin önü kesilemeyecek, önü alınamayacak bir noktaya geldiğini anladım ben onun sözlerinden.

Şunu da söyledi: “Ben hem Cumhurbaşkanı’na, hem Başbakan’a, hem Meclis Başkanı’na, hem üç toplantılarında, hem dört toplantılarında sürekli eleştirilerimi ve sıkıntılarımı dile getiriyordum.” Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından, bu konuda her şeyin çözülebileceği yönünde birtakım sözler duyduğunu anlıyorum. Fakat sanıyorum Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla, bu işin önünün alınamayacağı noktaya geldiğini hissetti ve bence büyük ölçüde bireysel kararıyla, belki yakın çevresinin de desteğiyle sokağa çıktı. Ama şunu söyledi: “Ben yalnızca elime ‘Adalet’ yazılı bir döviz alacaktım ve bu kadar kalabalık olmasını beklemiyordum.” Gerçekten de beklemiyordu. Çünkü malum, Türkiye’de OHAL koşulları var, belli bir güvensizlik var, insanlar tedirgin. Birçok konuda “Sokağa gelin” çağrısı yapıldığında, toplumun birçok kesimi bunu dikkate almadı, çünkü belli endişeleri vardı.

O yürüyüşte –orada olduğunuzda daha iyi anlıyorsunuz– insanlar hakikaten bir şeye itiraz ettiklerinin görünür olmasını istiyorlar. 35 derece sıcaklıkta, o yolda asfalt ayaklara yapışırken, herkesin kendine güvenme halini görüyorsunuz. Biliyorsunuz, yan tarafta jandarmalar, komandolar tek sıra halinde, belli aralıklarla yürüyorlar. Su dağıtılıyor. Herkes önce güvenlik görevlilerini, “Biz burada yürüyoruz, onlar bizim güvenliğimizi sağlıyorlar, bunu ihmal etmeyelim” diye, su konusunda öncelikle onları destekliyorlardı.

Lafı biraz dağıttım, toparlayayım. Kılıçdaroğlu, kendinden çok emin, karşılık ürettiğini düşünüyor. “Dünya bu ‘Adalet Yürüyüşü’ne nasıl yaklaşıyor? Yeterince bir karşılık bulduğunuzu düşünüyor musunuz” diye sordum. “Buraya bir sürü yabancı, çok tanınan yayın organı, televizyon, gazeteci geldi. Onlar röportaj yaptılar, birinci sayfalarda, birinci haber olarak radyolarda, bizim bu yaptığımız yürüyüşü duyurdular” diye cevap verdi. Dolayısıyla, yurtdışındaki reaksiyon konusunda gayet memnun. “Peki, içeride nasıl? AKP tabanında ya da size bugüne kadar oy vermeyen insanlar nezdinde bu yürüyüş nasıl yansıyor?” sorusunu yönelttiğimde, ondan da memnundu. “Yani, evet, belli tepkiler oluyor, Rabia işaretleri filan. Onlara karşı herhangi bir tahrike kapılmadan, alkışlayarak ‘hak, hukuk, adalet’ diye bağırarak yanıt veriyoruz” dedi. Onun dışında, Adalet ve Kalkınma Partisi tabanından ve Saadet Partisi tabanından belli bir teveccüh olduğunu düşünüyor. Oralara dokunduğu, oralarda bir karşılık ürettiği kanaatinde. Ülkücü camiada da öyle olduğunu düşünüyor. Tabii şu anda bunu ölçen herhangi bir somut veri yok; ama Kılıçdaroğlu, oralarla belli ilişki kurduğu, bu itirazların ve adalet arayışının orada da karşılık bulduğuna emin görünüyor.

Sakallı: Bugün HDP’den çeşitli kademelerden yöneticiler katılacaktı bu yürüyüşe. Hatta şu sıralarda katılmış olmalılar, ben bakamadım. Bir de, en çok merak edilen bir başka siyasi hareket de Meral Akşener ve MHP muhaliflerinin yürüyüşe katılıp katılmayacağı. Onunla ilgili bir konuşma oldu mu? Bir bilginiz var mı?

Hacaloğlu: Benim etrafından edindiğim izlenim; bir kere, Kılıçdaroğlu bu yürüyüşün herkese açık olduğunu söylüyor. Parti işareti, flaması vs. takmamak kaydıyla bu yürüyüşe herkes gelebilir. Bu konuda çok net. Ama bu yürüyüşün, toplumun herhangi bir kesimine mal edilmesini istemiyor. Herkes için, rejimin bugünkü halinin gadrine uğrayan, mağdur olan herkes için ortak bir ses olsun istiyor.  Dolayısıyla, HDP’lilerin ya da Akşener ve ekibinin orada olması onu rahatsız etmeyecektir sanıyorum. Bence, oradaki kalabalık da bundan rahatsız olmayacak. Çünkü orada herkes belli bir adalet arayışının, şu anki mevcut iktidar ilişkilerinde, yeni bir seçenek üretmek konusunda ortaklaşmış durumda. Dolayısıyla, negatif bir durum görmedim açıkçası.

Sakallı: Peki, İstanbul’a yaklaşırken bir tedirginlik var mı? Kılıçdaroğlu’ndan da bazı açıklamalar geldi bu yönde; “Mmüdahale ya da engelleme gibi bir şey yapacaklarını zannetmiyorum” dedi. Ama akıllarda hep bu soru var. İstanbul’un girişinde veya Maltepe’ye yakın bir yerde, bir müdahale veya engelleme yapılması söz konusu mu?

Hacaloğlu: Aslında, Kılıçdaroğlu’nun endişe ettiği hat, Düzce ile Kocaeli‘nin belli bir kısmı arasındaki o hattı. Şöyle iki örnek vereyim: Bir tanesi, yürüyüşe katılacağız, arabayı park ettik bir benzin istasyonuna. Benzin istasyonunda çalışan biri bayağı tepkiliydi. “Adalet yürüyüşü neymiş? Bu memlekette adalet mi yok? Adalet yürüyüşüne ihtiyaç mı var? Devlet, hayat memat meselesinde, bunlar yürüyor, sokağı pisletiyor, böyle şey olmaz. Demokrasi var işte. Adalet olmasaydı devlet onları yürütür müydü?” eleştirisi vardı.

İkincisi de, Erenler bölgesinde, molada bir Sağlık Ocağı’nın bahçesinde röportaj yaptım. Orada yerleşik bir vatandaş, muhtemelen AKP’li, bayağı söylendi. Pankartı itti, bağırdı, çağırdı, “Ne işiniz var burada? Pisletiyorsunuz her yeri” filan. O tabanda, diyelim AK Parti tabanında, özellikle o bölgede, belli rahatsızlık duyan çevreler de var. Bunlar bir şeye evrilir, döner mi? Mesela biz oradayken, yürüyüş boyunca birkaç noktada, arabalar karşıya geliyor, içinden dört, beş kişi çıkıyor, Rabia işareti yapıyor, bağırıyor, hakaret ediyor, ters şeyler söylüyor. Buna karşın, gruptan da karşılık veren oluyor, ama genellikle daha büyükler, daha tecrübeliler, o grupların ağabeyleri, ablaları, “Arkadaşlar, sakin olun” deyip onları teskin ederek yürüyüşe devam ediyorlar. Böyle küçük küçük şeyler oluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’na “Bir provokasyon bekliyor musunuz?” diye açıkça sordum. O da şöyle cevap verdi: “Zaten provokasyon oluyor. Cumhurbaşkanı’nın sözleri provokasyona davetiyedir.” Dolayısıyla, röportajın başında anlattığım 24 Temmuz’daki Cumhuriyet gazetesi davasıyla ilgili sorduğum soruya verdiği yanıt bir şeye işaret ediyor. Yürüyüşün geri kalanıyla ilgili belli bir endişe ve tereddütü taşıyor Kılıçdaroğlu. Ama kendi içlerinde …

Sakallı: Ses gitti. Bağlantıda bir sıkıntı var sanırım. Hilmi Hacaloğlu’yla “Adalet Yürüyüşü” izlenimlerini konuşuyorduk. Hattan düştü Hilmi Bey. Tekrar bağlanmaya çalışacağız. Gazeteci Hilmi Hacaloğlu Cumartesi günü “Adalet Yürüyüşü”ndeydi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile kısa bir görüşme yaptı. Bize o görüşmeyi anlattı. 

Henüz bağlanamadık sanırım internette bir sıkıntı var. Eğer bağlanabilirsek, bir, iki soru daha soracağız ve sonra da yayınımızı kapatacağız. 

Ne yazık ki bağlanamıyoruz. Yayınımızı burada kesmek zorundayız. Ama genel olarak zaten birçok şeyi konuştuk. Kendisine gıyabında teşekkür ediyoruz. Bizi izlediğiniz için teşekkürler.

Tania Taşçıoğlu

Süre: 18.50

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.