Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Soros’u Durdur!” – Macaristan’ın “beka sorunu”

Macar halkı genel seçimler için 8 Nisan’da sandıklara gidiyor. Aslında hangi partinin ipi göğüsleyeceği konusunda kamuoyunda bir soru işareti yok. Bu manada seçimlerin bir heyecan taşıdığı da söylenemez. Anket şirketleri 8 yıldır tek başına iktidarda olan Viktor Orban ve partisi Fidesz’in bu konumunu koruyacağını gösteriyor. Belki heyecan namına konuşulabilecek tek konu Fidesz’in parlamentoda anayasayı tek başına değiştirebilecek sandalye sayısına (3’te 2) ulaşıp ulaşamayacağı. Dolayısıyla muhalefet cephesindeki muamma, sonuçların “kötü mü” yoksa “çok kötü mü” olacağı.

Ne var ki Fidesz’in sandıktaki başarısının Macar demokrasisinin başarısıyla doğru orantılı olduğu söylenemez. Bir zamanlar 1989 sonrası demokratikleşen Doğu Bloku’nun “yıldızı” olarak gösterilen Macar demokrasisi, şimdilerde otoriterleşen Avrupa ülkeleri arasında lokomotif ülke olarak gösteriliyor. Öyle ki Freedom House’un 2018 raporunda Macaristan, dünyada son 10 yılda demokratik değerleri en çok irtifa kaybeden ülkeler listesine 10. sıradan girmiş gözüküyor (1. sırada Türkiye var).

Anti-government demonstartors protest during the celebration speech of Hungarian Prime Minister Viktor Orban in front of the Parliament, Budapest on Oktorber 23, 2016. Hungary's uprising erupted on October 23, 1956 and was crushed by Soviet tanks on November 4, sealing the country's fate as a satellite state of Moscow until the fall of the Iron Curtain in 1989 during the 60th anniversary of 1956 anti-Soviet uprising.  / AFP / FERENC ISZA        (Photo credit should read FERENC ISZA/AFP/Getty Images)

Peki Fidesz döneminde yaşanan otoriter dönüşüm nedir ve nasıl anlaşılabilir?

Orban iktidarındaki dönüşümü kavramak için çoğu siyaset uzmanının işaret ettiği kavram “sağ popülizm”. Jan-Werner Müller “Popülizm Nedir?” adlı kitabında popülist iktidarların üç temel icraatını şöyle sıralıyor: Yargı, bürokrasi gibi devlet kurumlarını partinin kolonisi haline getirme; kamu ihaleleri, özelleştirmeler vs. yoluyla oluşan kamu kaynaklı rantı kitlesel ve partizan bir şekilde –ve partiye destek şartıyla– parti çevrelerine dağıtma; ve de muhalif sivil toplum unsurlarını sistematik bir şekilde baskılama.

Fidesz’in 2010 yılından bu yana süren macerası da bu doğrultuda okunabilir.

“Liberal Olmayan Demokrasi”

Macaristan’ın seçim sistemi Türkiye’de “dar bölge” olarak adlandırılan sistem. Bu sistemin verdiği avantajla Fidesz, 2010 seçimlerinde oyların yüzde 50’sini aldığı halde parlamentoda anayasayı değiştirebilecek 2/3 nitelikli çoğunluğu elde etti. Seçim sisteminin kendisine altın tepsiyle sunduğu anayasayı tek başına değiştirme fırsatını Orban geri çevirmedi. 2012 ve 2013 yıllarında yapılan bir dizi anayasa değişikliği ile bağımsız yargıya bir darbe indirildi; devletin bireysel özgürlükler alanına müdahale şansı ortaya çıktı; ve de devlet imkanlarını kullanma noktasında muhalefet iktidar karşısında dezavantajlı konuma getirildi.

Avrupa Birliği ve Venedik Komisyonu’nun eleştirilerine Orban’ın cevabı ünlü “liberal olmayan demokrasi” teziyle oldu. Bu teze göre Batı’daki liberal sistem seks, yolsuzluk ve şiddet gibi öğelerden müteşekkil ve miadını doldurmuş halde. Beri yanda rekabetçi ve başarılı olan fakat liberal olmayan siyasi sistemlerin başarısı ortada. Yeni dünyanın “yıldızları” Rusya, Türkiye, Singapur ve Hindistan! Gelecekte bu sistemler liberal demokrasilere baskın geleceği için batılı devletlerin Macar rejimine getirdikleri eleştirilerin pek manası yok.

putin_orban
Macaristan Başbakanı Orban Rusya Devlet Başkanı Putin ile

Orban’ın liberal olmayan demokrasiden kastı ekonomik liberalizm değil. Zira piyasacılık, özelleştirme gibi politikalarla hiçbir sorunu yok. Onun sorunu daha ziyade hukukun üstünlüğü, birey hakları, azınlık hakları, denge-denetim mekanizmaları gibi yürütmeyi sınırlayan politik liberalizmin temel prensipleriyle. Açık ki Orban’ın hesap vermeyen, denge ve denetime tabi olmayan bir yürütme tahayyülü var. Bu anlamda Putin ile Erdoğan’ın rejimlerini örnek göstermesi şaşırtıcı değil.

Orban’ın Oligarkları

Fidesz popülizminin diğer bir ayağı parti çevresinde oluşturulan klientelist, kayırmacı ilişkiler ağı. Ulusal çaptaki kamu ihalelerinin çoğu Orban’ın çevresindeki –damadı, Üniversite’den arkadaşları gibi– bir avuç kişinin yönettiği şirketlere gidiyor. Bu kişiler de büyüyen maddi imkanları karşılığında Fidesz hükümetini destekliyorlar. Bu desteğin mecralarından birisi de “havuz medyası”. Örneğin Orban’ın oligarklarından Andrew Vajna, 2015 yılında Macaristan’ın en büyük ikinci televizyon istasyonu olan TV2’yi bir devlet bankasından sağlanan krediyle satın aldı.

ba9f2e6c-e582-11e7-97e2-916d4fbac0da

Ünlü Macar yazar ve eski eğitim bakanı Balint Magyar, çok satan “Mafya Devleti” adlı kitabında, bu yozlaşmış siyaset-iş ağının ulaşmış olduğu boyutların muazzam derecede olduğunu gösteriyor. Magyar, Ahmet Şık’ın AKP için kullandığı ifadelere paralel şekilde Orban ve çevresini devleti ele geçirmiş bir mafya teşkilatı olarak tanımlıyor.

Peki Orban bu icraatlara imza atarken havuz medyası üzerinden halka ne anlatıyor? Ya da sağ popülizmin Macar ayağındaki söylemin içeriği nedir?

İktidara Getiren Söylem: “Eski Macaristan”

Orban kendisini ve hükümetini birtakım düşmanlara karşı Macarların gerçek sesi ve hamisi olarak sunuyor. Bu düşmanlardan ilki “Komünizm” veya Türk siyasetinin kavramlarıyla söylersek “eski Macaristan”. Belki de Fidesz’i iktidara taşıyan söylemin en önemli unsuru Komünist “Nomenklatura”nın bir şekilde iktidarını sürdürdüğü iddiasıydı. Orban’ın Nomenklatura’dan kastı 2000’lerde iktidarda olan Macar Sosyalist Partisi ve ekonomik anlamda ihya olmuş bazı sosyalist siyasetçilerdi. Böyle bir konjonktürde Orban, statükonun hala varlığını sürdürdüğünü ve gerçek devrimin henüz gerçekleşmediğini söyleminin ana unsuru haline getirmişti. Bu ağır markaj altında sosyalist partinin çöküşüne giden yolu ise, 2006 yılında başbakan Ferenc Gyurcsany’nin “halka yalan söyledik, sabah akşam yalan söyledik” sözlerinin medyaya sızdırılması açacaktı.

Orban’ın Eski Macaristan söyleminden bugün de bir şey eksilmiş değil. Geçen yılın en ilginç tartışmalarından birisi Fidesz’in çıkardığı yasa tasarısı ile Hollandalı bira markası Heineken’in logosunda bulundan “kızıl yıldızı” yasaklatmak istemesi üzerine yaşandı.

Diğer bir gündem maddesi ise ünlü Marksist filozof György Lukacs’ın heykelinin Budapeşte’deki bir parktan kaldırılması ve yerine Macar Devleti’nin “dirilişi”ni gerçekleştiren Aziz Stephan’ın heykelinin konulmasının kararlaştırılmasıydı.

İktidarda Tutan Söylem: Beka sorunu

Orban’ın Macarları koruduğu diğer “kokteyl düşman” ise Müslüman mülteciler ve onları Macaristan’a musallat etmek isteyen Brüksel ve Macar asıllı Amerikan milyarder George Soros!

Soros meselesi üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Görünen o ki Orban 2018 seçimlerindeki kampanyasını temelde Soros karşıtlığı üzerine kuruyor. Budapeşte’nin billboardlarını “son gülenin Soros olmasına izin vermeyeceğiz” ilanları süslüyor. Orban’a göre Soros’un amacı Müslüman mültecileri Macaristan ve Avrupa’ya doldurmak. Aslında “Soros Planı”nın nihai hedefi “karışık bir dünya” yaratmak. Bu dünya, “kimin erkek kimin kadın belli olmadığı, aile kavramının olmadığı, kimin Macar kimin Hıristiyan belli olmadığı, dolayısıyla millet ve din kavramlarının da olmadığı bir dünya.” Bir başka deyişle Soros’un hedefi Macaristan’ı ve Avrupa’yı “kendi Hıristiyan kimliğinden, geleneksel aile yapısından koparıp köksüz karışık bir dünyaya sokmak.” Orban’a göre mülteciler yalnızca bu planda kullanılan bir enstrüman.

Soros mültecilerle çalışan sivil toplum kuruluşlarını finanse ediyor. Fakat Orban’ın Soros düşmanlığının sebebi mülteci meselesinin ötesine gidiyor olsa gerek. Soros, insan hakları ve azınlık hakları alanlarında çalışan sivil toplum kuruluşlarına; bir takım internet medyasına; hesap verebilirlik, şeffaflık ve yolsuzluk hususlarında devleti gözetleyen sivil toplum kuruluşlarına da finansal destek sağlıyor.

soros
“Son gülenin Soros olmasına izin verme”: Macaristan’da bilbordlardan

Orban’ın Soros’a açtığı savaş ciddi bir şekilde söylemden eyleme geçmiş durumda. Fidesz özellikle yurtdışından kaynak sağlayan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini vergilendirme ve diğer muhtelif yollarla baskılamaya yönelik “Soros’u durdur” adıyla da bilinen bir yasayı meclisten geçirdi.

Fakat Orban’ın Soros’a açtığı savaşta en büyük perde geçtiğimiz yıl iktidarın, 1991’de Soros tarafından kurulan ve şu an dünyanın en prestijli üniversitelerinden birisi olarak kabul edilen Budapeşte’deki Orta Avrupa Üniversitesi’nin (CEU) faaliyetlerini durduracak bir yasa tasarısını meclise getirmesi üzerine yaşandı. Öyle ki bu tasarı son 10 yılın en kitlesel protesto dalgasını tetikleyen olay oldu. Yaygın kanı Orban’ın amacının üniversiteyi kapatma tehdidi ile Soros’a STK faaliyetlerini durdurması için gözdağı verdiğiydi. Fakat belki de Orban’ın asıl hedefi Soros üzerinden Macarların “beka sorunu”nu tekrar ülkenin ana gündem maddesi yaparak 2018 seçimlerine doğru seçmenini alarme etmek ve safları sıklaştırmaktı.

CEU protest_irishtimes
CEU’nun kapatılması için çıkarılan yasaya karşı yapılan gösteriler

Otoriter Gidişat ve Fidesz Durdurulabilir mi?

Freedom House gibi kuruluşlar, tüm şerhlerine rağmen Macaristan’ı demokratik ülkeler klasmanında kabul ediyor. Macaristan’da Rusya’daki gibi faili meçhul ölümlerin veya Türkiye’deki gibi kitlesel tutuklamaların olmadığı doğru. Bu manada Macaristan’ın bu ülkelerin klasmanında olmadığı söylenebilir. Ne var ki tüm bu siyasi iklim ve yaşananlar çerçevesinde Macaristan’ın hala bir demokrasi olduğu iddiası, demokrasi standartları eşiğinin bir hayli düştüğüne delalet. Mesela Foreign Policy’deki yazısında Batı’daki liberalleri böyle bir noktadan eleştiren Dalibor Rohac, Macaristan ve Polonya’nın artık demokrasi değil otokrasi olarak nitelendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Daha isabetli bir tespitin Orta Avrupa Üniversitesi’nden Profesör Andras Bozoki’nin yaptığı söylenebilir. Bozoki’ye göre Orban’ın “liberal olmayan demokrasisi”, demokrasi kümesi içerisinde kabul edilmemeli. Macar siyasi rejimi, demokrasi ve otokrasi arasındaki “melez” bölgede. Bunun sebebi de başta Avrupa Birliği olmak üzere dış faktörlerin ve bağlayıcılığı olan uluslararası kurumların Orban rejimini tam otoriterliğe gidişte frenlemesi. Bozoki’nin dış faktörlere yaptığı vurgu tersten okunursa şu da söylenebilir: İç faktörler Orban’ı frenlemede aşırı derecede zayıf kalıyor.

Macar Seçmenin Eğilimleri

Aslında Macar siyasetini iktidar ve muhalefet gibi iki blok olarak kurgulayabilseydik, muhalefetin Orban iktidarından daha popüler olduğunu söyleyebilirdik. Zira 2014 seçimlerinde muhalefet partilerinin toplamda aldığı oy yüzde 55’i buluyordu. Ne var ki muhalefetin meclisteki toplam temsiliyeti –dar bölge seçim sisteminin de etkisiyle– sadece yüzde 33 olabildi.

Bu rakamlar, Türkiye’de “Türk tipi başkanlık” referandumunun akabinde çoğu kişinin sorduğu “muhalefetin blok halinde hareket edebilir mi” sorusunu Macaristan’da da akıllara getiriyor. Fakat göstergeler pek olumlu değil.

Anket şirketlerinin verdiği sonuçlar gösteriyor ki sağ kanadın diğer bir partisi olan Jobbik yüzde 16 civarında bir oy oranıyla seçimlerden ikinci parti olarak çıkacak. Fidesz ve Jobbik’in toplamda yüzde 65-70’lere varan oy oranları Macaristan’daki sol-sağ dengesizliğine dair ipuçlarını göz önüne seriyor.

Aslında Jobbik, Fidesz’e karşı sert bir muhalefet yürütüyor. Ne var ki diğer sol ve liberal partilerle arasında hala epey bir ideolojik mesafe var, zira Jobbik siyaset sahnesine anti-Semitizm ve neo-Nazi ideolojileriyle girmiş bir parti. Son yıllarda ise Fidesz’in aşırı sağ kulvarı da domine etmesinin etkisiyle nispeten merkez sağa doğru kaymış durumda. Buna rağmen parti son kertede sağ bir parti ve taşıdığı neo-Nazi bagaj sol ve liberal partilerle iş birliği yapma şansını azaltıyor. Sol ve liberallerin yüzde 30 civarı olan oyu ise üç parti arasında dağılıyor.

Ezcümle, Macar seçmenin mevcut parti sisteminde büyük ölçüde sağa oy vermesi, sol partilerin dağınık olması ve sol-sağ partiler arasında blok oluşturmanın zorlukları nihayetinde Fidesz’i diğer partiler arasında dev olarak gösteriyor.

peter
Fidesz’in kalesi olarak bilinen Hodmezovasarhely kentinde, Fidesz’e karşı diğer tüm partilerin birleşip desteklediği belediye başkan adayı Peter Marki-Zay’ın zafer konuşması

Yerel Seçimlerden Bir Örnek

Tüm bu olumsuz tabloya rağmen geçtiğimiz şubat ayında bir şehirde yapılan yerel ara seçimde ortaya çıkan sonuç birçok kişiye muhalefetin Fidesz’e karşı blok halinde de durabileceğine dair bir umut verdi. Bu şehir ülkenin güneyindeki Fidesz’in kalesi olarak addedilen Hodmezovasarhely şehriydi. Seçimlerde tüm muhalefet partileri bağımsız aday Peter Marki-Zay destekleme noktasında uzlaştı. Sonuç olarak Marki-Zay, Fidesz’in adayına karşı ezici bir üstünlükle (yüzde 57.5’a karşı 41.6) galip geldi.

Macaristan’da yerel seçimlerdeki sürpriz, genel seçimlere bir ay kala muhalefetin Orban’a karşı umutlarını arttırdı

Şubat ayındaki bu sonuç, genel seçimlere dair de bir umut yaratmış durumda. Öyle ki tüm parti liderleri bu başarı modelini genel seçimlerde de uygulamak gerektiğine dair beyanlar verdi. Ne var ki seçimlere az bir süre kala bu beyanatların dişe dokunur bir şekilde söylemden eyleme geçmiş olduğu söylenemez.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.