2011’de Suudi Arabistan’da otomobil kullanırken çektiği videoyu YouTube’a yükleyerek, bu ülkedeki kadınların otomobil kullanabilmelerinin önünü açan kampanyayı başlatan Manal el Şerif, 2012’de de Time dergisinin “dünyanın en etkili 100 ismi” arasında gösterdiği bir insan hakları savunucusu. Aktivizm için sosyal medyayı kullanan ve bu yolla dünya çapında tanınan el Şerif, Washington Post gazetesine yazdığı köşe yazısında Twitter hesabını neden kapatmaya karar verdiğini anlatmış. Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti sırasındaki bazı olayları ve Twitter izlenimlerini anlatan el Şerif, artık bu platformun hak savunucuları için bir tuzağa, bir kapana dönüştüğünü söylüyor. Yazıyı kısaltmadan, Türkçe çevirisi ile aktarıyoruz:
2011 Mayıs’ında gizli polis geceyarısı evime gelip, 5 yaşındaki oğlum uykudayken beni alıp götürdü. Olayın ayrıntılarını twitter’dan paylaşan cesur bir görgü tanığı, Omar Aljohani olmasaydı, iz bırakmadan kaybedilebilirdim.
Bir zamanlar hayatımı kurtaran bu platform, Twitter, şimdi onu tehlikeye atıyor. Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesini izleyen haftalarda yaşanan olaylar, başka gazeteci ve aktivistlerin de hayatlarının tehdit altında olduğunu gösterdi. Twitter’ın beni kurtarmasından yedi yıl sonra, 1000 kişilik bir izleyici kitlesi önünde canlı yayında Twitter hesabımı kapatma kararı aldım. 295 binden fazla takipçim vardı ama kendi iyiliğim için onlarla bağımı kopardım.
Devletin soluk alışımızı dahi kontrol ettiği Suudi Arabistan’ın totaliter mutlak monarşisi altında yaşadım. Sosyal medya bize eşi benzeri görülmemiş bir nefes alma imkanı tanıdı. Devlet, internet dahil her yeni teknolojiyi sansürlemek için elinden geleni ardına koymasa da, sosyal medya platformlarında başarılı olamıyordu. Bu platformlar en azından birkaç yıl boyunca denetimleri dışında kalıyordu. 2011 yılında Twitter, Suudi Arabistan’da özgürlüğün sembolü haline geldiğinde bir arkadaşım şöyle bir tweet atmıştı: “Annemin twitter’a girip benden önce senin kampanyanın takipçisi olduğunu görmek beni mahcup etti.” İnsanlar bu platformlara inandıkları kampanyalara dahil olmak için katıldılar. Arap Sosyal Medya Raporu’nda Suudi Arabistan, aktif Twitter kullanıcılarının ve atılan twitlerin sayısı bakımından yıllarca üst üste 1 numaraydı.
Troller ve botlar
Totaliter yönetimler bu araçların gücünün farkına vardıklarında, onları kullanmaya karar verdiler. Baskıcı hükümetler kitlesel gözetleme silahlarını kullanmaya, tartışmaları manipüle etmeye ve olayları kendi bakış açılarından sunmaya başladılar. Araştırmacılar Suudi Arabistan yönetiminin Twitter’daki konuşmaları troller ve botlar satın alarak nasıl şekillendirip değiştirdiğini ortaya koydu. Bir yandan da Twitter’da etkili olan ve yönetim lehine konuşmayan kullanıcıları doğrudan ya da dolaylı olarak tehdit ve taciz ediyor, tutukluyor ve hapise atıyorlar.
Twitter bizim gibi, Arap dünyasında sessiz kalmamayı tercih edenler için artık tacizlerle, ölüm tehditleriyle, baskılarla ve yalan haberlerle doldu. Twitter bizi korumak için doğru dürüst hiçbir değişiklik yapmadı, aksine tanıdığım pek çok kişiyi platformu bırakmaya zorladı. Yine de görüşlerimi bu platformda seslendirmeyi sürdürdüm. Asıl korkması gerekenlerin bizler değil, o hükümetler olduğuna inandım. Nihayet sesime kavuştuğuma ve bu sesi kullanmam gerektiğine inandım.
Kahtani ile değişen durum
Ama geçen yıl, Suudi yönetimi Twitter’da etkili olan kullanıcıları çökertmeye yönelik kampanyasına başlayınca durum köklü olarak değişti. Suudi siber ordusunun ya da bizim gibi insan hakları aktivistlerinin taktığı isimle “Siber Sineklerin” arkasındaki kişinin Siber Güvenlik ve Programlama İçin Suudi Birliği’nin başkanı ve Suudi veliaht prensinin eski danışmanı Saud el Kahtani olduğu tahmin ediliyor. Geçen yıl Katar’a Suudi ambargosu başladıktan sonra, Twitter kullanıcılarını “Kara Liste” hashtag’i ile Katar sempatizanlarını ispiyonlamaya çağırmıştı.
Bir dizi önde gelen Twitter kullanıcısı hesaplarını kapatmaya ya da twitter’da paylaşım yapmamaya zorlandı. Sonradan içlerinden bazılarının tutuklandığını ve terörle mücadele adı altında hapse atıldıklarını öğrendik. Bu kişilerden biri, Aramco’nun kamuya açılmasını eleştiren ekonomist ve girişimci Essam el Zamel’di. Şimdi terörizmle suçlanıyor.
Tutuklanmaktan kurtulabilenlerin bazılarına ya telefonla ulaşıldı ya da twit atmayacaklarına dair kağıt imzalattırıldı. Aynı ay, Avustralya telefonumdan ben de iki kez arandım. Ulusal Güvenlik’ten biriydi arayan ve benden de aynısını yapmamı istiyorlardı. Sessiz kalmayı reddettim ve Suudi Arabistan’la ilgili konularda twit atmaya devam ettim. Aynı dönemde, aktivistler Ulusal Güvenlik’in çok sayıda Twitter kullanıcısı aleyhinde dosya hazırladığını öğrendi. Çoğu eski twitlerini silmeye başladı. Fakat tehlike burada bitmiyor çünkü twitlerimizi silsek dahi Twitter bunların kendi arşivlerinden de silinip silinmediğine ya da başkaları tarafından erişilebilir olup olmadığına dair bilgi vermiyor.
Yetkililere hesap sormaya devam eden anonim Twitter hesapları da mart ayında birden bire sustu. New York Times gazetesine göre, Suudi istihbarat servisi, Ali Alzabarah isimli bir kişi aracılığıyla bu hesaplara sızmıştı. Böyle bir anonim hesabın sahibi olduğu sanılan köşe yazarı Turki Aljasser 15 Mart’ta tutuklandı. @Sama7ti isimli hesabın sahibinin de (gerçek kimliğini biliyorum) ortadan kaybolduğu isim vermeyen kişilerce şahsıma bildirildi.
Kaşıkçı olayının örtbas edilme çalışmaları
Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasını izleyen günlerde, Suudi Arabistan’daki ve dünya genelindeki Twitter trendlerini izlemeye başladığımda duruma vâkıf oldum. İlk hafta bütün dünya #JamalKhashoggi hashtag’ını kullanırken, Suudi Arabistan’dakiler #Kidnapping_Ant_and_Cockroach (kaçırılma_karınca-ve_hamamböceği) ve “Güzellik ruhun güzelliğinden müteşekkildir” anlamına gelen #Aljamal_Jamal_Alrouh idi. Bu hashtag’larla atılmış o kadar fazla twit vardı ki, güzel anlamına gelen Jamal/Cemal ile başlayacak herhangi bir başka hashtag’in öne çıkma şansı yoktu. Dünyanın Kaşıkçı cinayetine konsantre olduğu iki hafta boyunca, Twitter’dan bakışla Suudiler sanki bir balonun içinde yaşıyor gibiydi. Suudi yetkililer nihayet baskılara dayanamayıp ekim ayı sonunda cinayeti kabul ettiklerinde, en çok twit girdisi olan 3. hashtag, “Ben Arab’ım ve Muhammed bin Salman beni temsil ediyor” cümlesinin Arapçasıydı. O gün sosyal medya platformlarımızı diktatörlere kaybettiğimizden emin oldum.
Bir zamanlar söylemi değiştirmek için etkili bir araç olan, sessizlerin sesi olan, sosyal adalet için bastıran Twitter, artık rejimlerimizin bizleri yakalayıp seslerimizi boğduğu bir tuzak. Daha önce görülmemiş ölçüde dezenformasyon ve rejim propagandası yaymak için kullanılıyor. Twitter’ın mayıs ayında 70 milyon sahte hesap kapatmış olması da yeterli değil.
Teknoloji üretenlerden dileğim, bilgiyi depolamayan ve satmayan, adil kullanıma dayalı, botlar ve sahte hesaplar yerine özgün ve organik içerikleri ödüllendiren, ademimerkeziyetçi sosyal medya platformları inşa etsinler. Muktedirlerin ve zenginlerin tartışma ve diyaloğu manipüle ve domine etmesine izin vermesinler. Çünkü diğer bütün özgürlüklerin güvencesi ifade özgürlüğüdür ve onu korumak hepimizin sorumluluğu.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.