Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cumhur İttifakı: İpler Bahçeli’nin elinde

Daha önce yerel seçimlerde ittifak tartışmalarını “herkes kendi yoluna” diye noktalamış olan Erdoğan’ın yarın Bahçeli ile ittifak için görüşeceklerini açıklaması ne anlama geliyor?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Aslında bugün Fethullah Gülen’le ilgili bir yayın yapmayı düşünüyordum. Daha doğrusu Amerika’daki eski Fethullahçı siyasetbilimci Ahmet Kuru’nun bir yazısı var, ondan hareketle Gülen’in örgütünü lağvedip etmeyeceği üzerine konuşacaktım — o yazı, lağvetmesi gerektiği yolunda bir yazıydı. Ama gelişmeler önce Selahattin Demirtaş davası, AİHM kararı, ardından Cumhur İttifakı’nın yerel seçimde tekrardan gündeme gelmesiyle beraber, onu bekletmeye karar verdim. Önümüzdeki günlerde bu konuyu tekrar ele alacağım. Önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu yapının, küresel yapının artık kendi kendini feshetmesi zamanının çoktan gelmiş ve geçmekte olduğu üzerine bir yayın olacak o.
Ama bugün, AKP-MHP ittifakının yerel seçimlerde tekrar gündeme gelmesi üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Daha önce sorun çıktığı zaman yaptığım yayınları hatırlayanlar olacaktır. O yayınlara tekrar baktığımda, aslında fotoğraf daha o zamandan büyük ölçüde netmiş. Orada net olan şu: Bir ittifak var; bu ittifakın güçlü tarafı Erdoğan ve AK Parti, zayıf tarafı MHP ve Bahçeli olarak gözüküyor; ama aslında gerçek böyle değil. Gerçekte MHP’nin ve Bahçeli’nin ağırlığı daha fazla ve her geçen gün artıyor. Daha doğrusu AKP inişteyken MHP yükselişte ve AKP’den kaçan oyların önemli bir kısmının son 24 Haziran seçimlerinde MHP’ye yöneldiğini biliyoruz — ya da o yönde bir kanaat birliği oluştu. Burada sonuçta iki liderin üzerinden yürüyen bir ittifak var, pazarlıklar var ve kimi durumda da gerginlikler ve atışmalar var.

Muhalefetin yapamadığını Bahçeli yapıyor

Bahçeli bence Erdoğan’ın krizini, Erdoğan’ın yönetememe krizini Türkiye’de en iyi okuyan, anlayan ve bundan en çok istifade eden siyasetçi. Muhalefetin yapamadığını Bahçeli yapıyor. Ve bu anlamda her geçen gün daha da güçleniyor. Çünkü muhalefet Erdoğan’a güç atfediyor anladığım kadarıyla, Bahçeli ise tam tersine Erdoğan’a güçsüzlük atfediyor ve Erdoğan’ın güçsüzlüklerinden, zaaflarından, eksikliklerinden yararlanarak onu bir anlamda kendisine ve partisine mecbur kılarak kendi gücünü artırıyor. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda bunun izini çok açık görüyoruz. Erdoğan yarın Bahçeli’yle görüşeceklerini ve birtakım sorunları ele alacaklarını ve yerel seçimlerde ittifak konusunu değerlendireceklerini söyledi. Daha önce böyle bir ittifak yokmuş gibi, olmayacakmış gibi davranan Erdoğan’ın bu pozisyonu çok bariz bir geri adım. Ve buna bence mecbur kaldı. Yarın tabii ki bu görüşmeden illâ yerel seçim ittifakı çıkacak, yüzde 100 kesinlikle diyemeyiz, ama büyük ölçüde beklenti bu yönde. Özellikle büyük şehirlerde ve özellikle İstanbul ve Ankara’da Erdoğan tek başına, partisi tek başına buraları kazanma şansının azaldığı düşüncesi ile bana göre böyle bir adımı atıyor. MHP’ye ihtiyacı var. MHP’ye bir anlamda muhtaç durumda. Ama bu, şu anlama gelmemeli: AKP’nin MHP ile ittifak yapması durumunda İstanbul ve Ankara’yı alması kesin diyemeyiz. Ama tek başına girmesi durumunda –tabii ki adaylar önemli, İstanbul ve Ankara’da kimlerin aday gösterileceği önemli ve anladığımız kadarıyla da adaylar bu büyük şehirlerde partilerden daha fazla öne çıkabilir bu seçimlerde–, ama MHP ile ittifak yapmadan girecek olan bir AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı alma ihtimali epey düşük, öyle görünüyor. Tabii burada muhalefetin ne yapacağı önemli, nasıl adaylar çıkaracağı önemli. Ve İYİ Parti ile CHP’nin Ankara’da Mansur Yavaş üzerinde anlaşacakları yolundaki söylentiler, bu yöndeki trafik de herhalde Erdoğan’ı bu noktada yarın Bahçeli ile hızlı bir şekilde görüşmeye mecbur kılmış, bu anlaşılıyor.
Tabii burada bir hususun altını çizmek lazım, o da şu: MHP’liler –ki Bahçeli de dahil– Ankara için Melih Gökçek’in adını geçirdiler, partilerinin adayı olarak. Böyle bir ihtimalin altını çizdiler. Önce atfedilen haberi yalanlamadılar, tam tersine doğruladılar ve Bahçeli de doğruladı. Bu da belli ki Erdoğan’ın bu adımında, bir an önce Bahçeli ile konuşup ittifakı görüşmesinde etkili olmuşa benziyor. Bu tabii ki şu anlama gelmiyor: Melih Gökçek MHP’den aday olurdu ve bu AKP’yi çok, Erdoğan’ı çok rahatsız etti anlamında değil; ama Melih Gökçek’in adının geçirilmesi bile ve o süreç içerisinde Türk siyasetinde –ki çok ölgün bir siyasî hayatımız var açıkçası–, belli bir kıpırdanmaya yol açmış olması bile MHP’nin AKP’nin canını acıtabileceğini bize gösterdi Melih Gökçek olayı. Dolayısıyla bunun da etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Esas belirleyen Bahçeli

Sonuçta burada, bu yayının başlığında seçtiğim gibi bir ittifak var. Zaten kimse Cumhur İttifakı’nın dağıldığını söylememişti. Ama yerel seçimlerde ittifak olmayacak galiba diye açıklamalar yapılmıştı. Şimdi Cumhur İttifakı yerel seçimlerde de bir ittifaka doğru gideceğe benziyor ve burada ipler Bahçeli’nin elinde. Burada tabii ki Erdoğan’ın çok büyük gücü var, devleti kontrol ediyor, birçok şeyi kontrol ediyor, ama burada esas belirleyenin Bahçeli olduğunu bu süreçte çok açık bir şekilde görüyoruz. Ya da ben öyle görüyorum, öyle yorumluyorum. Ne yaptı Bahçeli? Birkaç yerde adaylarını açıkladı. Bu birkaç yer Bahçeli’nin zaten iddialı olduğu ve yerel seçimde Cumhur İttifakı’nın yine ittifak yapması durumunda talep edeceği yerlerdi. Adana, Mersin, Osmaniye; buraları, Adana ve Mersin özellikle, ilan etti ve şimdi, yarın görüşmede muhtemelen bu ilan etmiş olduğu yerlerde AKP’nin kendi adaylarını desteklemesini isteyecektir. Ama ilan etmediği yerlerde, İstanbul, Ankara gibi, İzmir gibi yerlerde de kendisinin AKP’ye, AKP’nin adayına, Erdoğan’ın adayına destek vereceğini herhalde söyleyecektir. Baştan kendisi için önemli olan yerleri önceden garantiye alma yolunda bir adım attı ve bu başarılı olacağı benziyor.
Tabii burada başka bir husus var. Bu ittifakın yerel seçimler dışında da birtakım sorunlu alanları var. Özellikle de Bahçeli’nin dile getirdiği ceza indirimi meselesi — ki kamuoyunda af olarak konuşuluyor. Erdoğan bu konuya önce örtülü, sonra açık bir şekilde yanaşmayacaklarını söyledi. Kişilerin devlete karşı işlenmiş suçlarının affedilebileceğini ama şahıslara yönelik suçları devletin affetmeyeceğini söylemişti. Bahçeli bu konuda geri adım atacağa hiç benzemiyor, bu ısrarından geri adım atacağa hiç benzemiyor. Belli ki masada bu da olacak. Ve burada da yerel seçimler gelene kadar eğer iktidar partisi AKP, ceza indirimi konusunda Bahçeli’nin dile getirdiği, MHP’nin çizdiği o perspektife dahil olursa, o zaman da MHP gerçekten gücüne güç katmış olacak. Yani önümüzde sadece yerel seçimlerde ittifak olup olmayacağı değil, MHP’nin özellikle bu af meselesindeki pozisyonuna Erdoğan’ın vereceği cevap da önemli bir şekilde etkili olacak. Buna da dikkatlice bakmak lazım.

Erdoğan milliyetçi pozisyonlarını terk etmiyor

Şimdi, Cuma günü yapılan operasyonun ardından Anadolu Kültür A.Ş ekseninde Osman Kavala’nın yanına başka zanlılar ekleme gayretiyle yapıldığı anlaşılan operasyonun ardından Murat Yetkin’in kendi kişisel blogunda yazdığı ve başkalarını da bir şekilde telaffuz ettiği devlet içerisindeki AKP-MHP saflaşmasının ve gerginliğinin bir yansıması olma ihtimali hususu da şu haliyle büyük ölçüde tekzip edilmişe benziyor. Dün yaptığım yayında bu iddianın önemli olduğunu, ama doğru olduğunu düşünmediğimi söylemiştim. Bugün Cumhurbaşkanı bu operasyonu sahiplendi, bayağı bir sahiplendi. Öyle sahiplendi ki, 13 kişiden 12’sinin hemen serbest bırakılması kendisini memnun da etmemiş herhalde, böyle. Ve tabii onun bu sahiplenmesi Türkiye’deki yargı bağımsızlığı iddiasının bir kere daha geçersizliğini gösterdi. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demirtaş kararının ardından “Kararı tanımayacağız” demesi de aynı şekilde. Halbuki bu kararın ardından cevap vermesi gereken, Türkiye’de “bağımsız ve tarafsız” yargı olması gerekirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan tanımayacağını deklare etti. Artık onun tanımayacağını söylemesinden sonra herhalde herhangi bir yargı organı AİHM’in kararını uygulamaya kalkamayacaktır. Bunu da gördük. Dolayısıyla Erdoğan bazılarının değerlendirmelerinde olan, aslında temenniyle bol miktarda karışık, MHP ile yollarını ideolojik anlamda da ayıracağı ve Avrupa’ya yakınlaşacağı, milliyetçi pozisyonlardan uzaklaşacağı yolundaki değerlendirmeleri de büyük ölçüde tekzip etmiş oluyor.
Görüldüğü kadarıyla önümüzdeki dönemde Cumhur İttifakı yerel seçimlere kadar da ve muhtemelen ondan sonra da varlığını güçlü bir şekilde sürdüreceğe benziyor. Ve bu ittifakın ideolojik-politik perspektifini de esas olarak MHP’nin çizgisinin belirleyeceği anlaşılıyor, görüldüğü kadarıyla öyle. Şu âna kadar öyleydi. Çünkü 16 yıllık öyküye baktığımız zaman, bu son dönemdeki uygulamalar geçmişteki AKP çizgisinden, AKP programından, kuruluş beyannamesinden vs. hepsinden uzak ve MHP’nin hiç itiraz etmeyeceği bir siyasî çizgiyi tutturmuş durumda Erdoğan yönetimi. Dolayısıyla şu anda hem örgütsel anlamda, hem politik anlamda ipler büyük ölçüde MHP’nin ve Bahçeli’nin elinde. İdeolojik olarak da, perspektif olarak da MHP çizgisi, Ülkücü hareketin çizgisi büyük ölçüde siyasî iktidarı belirliyor. Buna ek olarak da devlet içerisinde özellikle Fethullahçılardan boşaltılan yerlerin doldurulmasında MHP’ye yakın kadrolara çoklukla başvurulduğu iddialarını da buna eklersek, MHP’nin her anlamıyla iktidarda olduğunu söyleyebiliriz ve bu iktidarın küçük ve hiçbir sorumluluk üstlenmeyen ama her istediğini bir şekilde, her istediği olmasa bile istediklerinin çoğunu büyük ölçüde yaptırabilen bir ortak olduğunu görüyoruz. Çok avantajlı bir durumda.

Erdoğan Bahçeli’nin taleplerini büyük ölçüde kabul etmek zorunda kalacağa benziyor

Bakalım yarın ne olacak. Ama büyük bir ihtimalle seçim ittifakı özellikle büyük şehirlerde, nasıl formüle edecekler teknik olarak bilmiyorum, bazı yerlerde AK Parti, bazı yerlerde MHP aday çıkartmayabilir. Bir şekilde onun bir formülü bulacaklardır. Ve İstanbul ve Ankara’yı korumak, yeniden kazanmak, belki İzmir’i de birazcık zorlamak için Erdoğan büyük bir ihtimalle MHP ile beraber seçime ittifak halinde girmeyi kabullenecek. Öyle gözüküyor. Bunun karşılığında Adana ve Mersin’den, ikisinden birden ya da en azından birisinden feragat edecektir. Tabii burada şu hususu vurgulamak lazım: Adana ve Mersin’de aday çıkartacağı zaman MHP kaybedecek, AKP kazanacak diye bir şey yok. Ya da birlikte girecekleri zaman MHP kesin kazanacak diye bir şey yok. Ama birlikte girmeleri durumunda Adana’da ve Mersin’de MHP’nin ya da AKP’nin adayının, eğer MHP adaysa özellikle MHP adayının kazanma ihtimali bayağı artacaktır. Aynı şekilde İstanbul ve Ankara’da da böyle olacaktır.
Tabii burada önemli olacak husus muhalefet partilerinin ne yapacağıdır, nasıl adaylar çıkaracağıdır. Ayrı ayrı mı, birlikte mi? Ve çıkaracakları adayların profili olacaktır. Eğer yerel seçimlere ittifak halinde girip buna rağmen İstanbul ve Ankara’yı AKP kazanamazsa ve hatta buna Adana’yı ve Mersin’i ve belki Antalya’yı da eklersek, buraları kazanamaması durumunda çok büyük bir kriz yaşanacak. Daha doğrusu var olan, bu biriken kriz, Erdoğan’ın krizi çok alenileşecek ve çok büyük bir çatırdama olacak. O anlamda yerel seçimler Erdoğan için ve Türkiye için gerçekten çok önemli olacağa benziyor. Ve büyük bir ihtimalle de fazla risk almadan kazanma ihtimalini güçlendirmek için MHP ile bu yerel seçime de birlikte girecek. Ve bu anlamda da Bahçeli’nin taleplerini büyük ölçüde kabul etmek zorunda kalacağa benziyor.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.