Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu ve Mehmet Özhaseki-Mansur Yavaş çekişmesi

CHP 31 Mart yerel seçimleri için İstanbul’da nispeten siyasi tecrübesi az olan Ekrem İmamoğlu’nu, Ankara’da ise tecrübeli bir isim olan Mansur Yavaş’ı aday gösterdi. Bu iki isim, Binali Yıldırım ve Mehmet Özhaseki gibi iki kıdemli siyasetçi karşısında ne yapabilirler?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. 31 Mart yerel seçimlerinde adaylar netleşmeye başlıyor. En önemli iki şehirde en fazla yarışacak isimler belli oldu sayılır. Her ne kadar Binali Yıldırım’ın İstanbul adaylığı resmen ilan edilmedi ise de onun olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu varsayalım. Öte yandan Ankara’da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adayı Mehmet Özhaseki, Kayseri milletvekili; CHP’nin de İstanbul ve Ankara adayları belli oldu. Ankara adayı Mansur Yavaş oldu bir kere daha. İstanbul adayı da Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu.

CHP’de ilçe belediye başkanlarından büyükşehir adayları

Önce CHP’nin adaylarına baktığımız zaman, özellikle büyükşehirlerde henüz açıklanmayan yerler de var ama CHP’nin ilçe belediye başkanlarını büyükşehir belediyelerine karşı, AKP’nin elindeki yerlerde ya da başka rakip partilerin ellerindeki belediyelere karşı ilçe belediye başkan adaylarını çıkarttığını görüyoruz. İstanbul’da Beylikdüzü’nün Belediye Başkanı, Adana’da örneğin Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar aday gösterildi. Antalya’da da Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek gösterildi. Bursa’da da Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in gösterilmesi bekleniyor, henüz açıklanmadı. Tabii bu arada İzmir var. İzmir’de de adı geçen çok sayıda isim var; ama bunların bir kısmı, en azından iki tanesi bildiğim kadarıyla ilçe belediye başkanı.

Dolayısıyla burada herhalde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun benimsediği bir strateji olsa gerek, ilçe belediye başkanlarından elde olmayan büyükşehirlere belediye başkan adayı çıkartmak. Tabii burada şöyle bir soru var: Konyaaltı’da, Seyhan’da, Nilüfer’de, Beylikdüzü’nde mesela bu başkanlar bir kere daha seçime girseler büyük bir ihtimalle yeniden kazanacaklardı. En önde gelen isimlerdi. Ama şimdi zor bir alana gidiyorlar. Büyükşehire gidiyorlar ve büyükşehirde belediyeleri kazanmak istiyorlar. Başka partilerden almak istiyorlar. Bu anlamda işleri daha zor, bir risk alıyorlar. CHP de bir risk alıyor.

Bu isimlerin bazıları yerel olarak tanınıyor, ama ülke çapında baktığımız zaman mesela Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu –açık söyleyeyim, İstanbul’da yaşayan biri olarak benim bildiğim birisi değildi–, Beylikdüzü’nün CHP’nin elinde olduğunu biliyordum, ama adı ezberimde olan birisi değildi. Ama bir süredir onun adının geçtiğini duyduk ve yeni yeni, benim gibi gazeteci birisinin bile hayatına yeni giren bir isim. İstanbul’un nispeten büyük ilçelerinden bir belediye başkanı değil. Beylikdüzü İstanbul’un bir anlamda banliyösü sayılabilecek bir yer. Ama CHP’liler çok iddialı. Kendisinin de belli bir iddiası var. Ve böyle bir isim geldi.

Dolayısıyla burada gerçekten ilginç bir olayla karşı karşıyayız. Adı geçen isimler vardı. Mesela Gürsel Tekin aylar öncesinden adaylığını ilan etmişti. Bu konuda faaliyet yürüttü, ama olmadı. Muharrem İnce aday olmak istediğini söyledi. Hatta İstanbul’u kazanan cumhurbaşkanlığını da kazanır diyerek bunu bir tramplen olarak tarif etti. Ama hiçbir şekilde onu da adı geçmedi. Ve CHP Ekrem İmamoğlu ile giriyor. Riskli bir şey. AKP’nin adayı olacağa benzeyen Binali Yıldırım’ın karşısında Ekrem İmamoğlu ne yapar? Açıkçası çok belirsiz.

İki az politize aday: İmamoğlu ve Yıldırım

Aslında Binali Yıldırım’ın da durumu belirsiz. Çünkü Binali Yıldırım yıllardır siyasetin içerisinde, belediye başkan adaylığını da İzmir’de yapmış ve kaybetmişliği var. Meclis Başkanlığı’na kadar geldi. İlk andan itibaren AKP iktidarında bakanlık yapmış birisi. Erdoğan’a en yakın isimlerden birisi. Bütün siyasî sorumluluklarına rağmen, siyasî yani politize bir siyasetçi gibi görülmedi. Mesela şöyle bir örnek verelim. Yakın zamanda AKP’ye katılmış olan Süleyman Soylu ile Binali Yıldırım’ı karşılaştırdığınız zaman –ki Süleyman Soylu’nun da adı belediye başkan adaylığı için geçiyordu, İstanbul ve Ankara için ayrı ayrı–, baktığımız zaman Binali Yıldırım daha sakin, ılımlı bir siyasetçi olarak görünüyor. Ama yakın zamanda bu iktidar trenine binmiş olan Süleyman Soylu çok daha sert, agresif bir siyasetçi profili çiziyor. Dolayısıyla Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun futbol tabiriyle kuralarda eşleşmesi ilginç bir durum oldu.

Ekrem İmamoğlu da gördüğümüz kadarıyla çok politize bir belediye başkanı değil. Hatta CHP geleneğinden geldiğini de sanmıyorum. Daha böyle merkez sağ ile alâkalı birisi, zaten genç bir isim. Ve siyasî iddialarla ortaya çıkan birisi değil. Belediyecilik iddiasıyla ortaya çıkan ve Beylikdüzü gibi yeni bir belediyede yaptıklarını anlatarak yol almaya çalışan Karadenizli, Trabzonspor’da yöneticilik yapmış, Trabzonluluğunu öne çıkartan biri; tabii bir de soyadı var: İmamoğlu soyadı. O da bir şekilde –CHP profili diyelim hadi– CHP’nin şu âna kadar çıkarttığı adaylara kıyasla çok daha farklı bir isim. 

HDP faktörü

Burası nasıl geçecek? Ekrem İmamoğlu’na İYİ Parti’nin destek vereceğini biliyoruz — daha doğrusu İYİ Parti İstanbul’da aday göstermeyecek. Binali Yıldırım’a da MHP aday göstermeyerek destek veriyor. Ama burada, İstanbul’da, her halükârda en önemli rolü HDP seçmeni oynayacak. Normal şartlarda baktığımız zaman, HDP seçmenini de bir kenara koyduğumuz zaman, daha önceki seçimlere baktığımız zaman, İYİ Parti artı CHP oyuyla AKP artı MHP oylarını kıyasladığımız zaman Binali Yıldırım’ın şansı çok daha yüksek gözüküyor. Bu anlamda HDP oylarının nereye gideceği, HDP’nin aday çıkarıp çıkarmayacağı, çıkarmazsa açık bir şekilde Ekrem İmamoğlu’na destek verip vermeyeceği, bütün bunların hepsi HDP’nin açık bir desteği durumunda bunun muhakkak Erdoğan başta olmak üzere AKP ve MHP tarafından kullanılacağını varsayarsak getirisi ve götürüsünün ne olacağı gibi bir yığın soru bir arada.

Ama baktığımız zaman — ya da baktığım zaman diyeyim, ben kişisel görüşümü söyleyeyim: Şu âna kadar CHP’li birtakım milletvekillerinin, hatta Parti Meclisi ve MYK üyelerinin isimleri geçti İstanbul adaylığı için; aday olmak istedikleri söylendi. Bana göre bütün bu isimler ortadayken –Muharrem İnce de dahil–, bana göre Ekrem İmamoğlu daha riskli görülmekle beraber daha isabetli bir seçim olabilir. İsabetli olması, kazanma ihtimali çok yüksek olduğu anlamına bence gelmeyecek. Ancak diğer siyasî figürlerden herhangi birisi çıkmış olsaydı, Erdoğan bu seçimi yine kutuplaşmanın alabildiğine tırmandığı bir platforma çevirirdi. Ve polemik üzerinden, hele Muharrem İnce gibi bir isim olsa polemik üzerinden seçmeni kemikleştirerek, sağ seçmenin oylarını Binali Yıldırım’a doğru yönlendirmeye çalışırdı. Ama bu derece siyasî yönü önde olmayan birisiyle bunu yapması biraz değil hayli zor olacağı benziyor. Tabii İmamoğlu’nun kendisinin de ve onun ekibinin de –ki bir ekiple çalışmaya başladığı anlaşılıyor ilk andan itibaren– nasıl bir strateji izleyecekleri önemli. Şu âna kadarki izlenim onun çok da siyasî olmayan belediyecilik ekseninde bir kampanya yürüteceği. Böyle bir kampanyanın siyasî bir kampanyadan daha yüksek bir şansı olacağı kanısındayım. 

Ankara’da çetin yarış

Ankara’ya gelince; Ankara’da Mansur Yavaş bir kere daha CHP’den aday oluyor. Geçen sefer çok çetin bir mücadele yapmıştı Melih Gökçek’le. Kendi iddiasına göre o kazanmıştı ama hile yapılmıştı. Her neyse, sonuçta Melih Gökçek kazanan ilan edildi ve seçimlerden önce de istifa etmek zorunda kaldı. İstemeye istemeye istifa etti. Yerine Mehmet Özhaseki gösterildi. Mehmet Özhaseki ülkücü kökenli, ama artık ülkücü kökenliliği çok gerilerde kalmış. Kayseri’de ilçe belediye başkanlığı ile başlayıp sonra Büyükşehir Belediye Başkanlığı daha sonra milletvekilliği ve bakanlık yaparak gelmiş bir isim. Normal şartlarda Kayserili olması hasebiyle de Abdullah Gül’e yakın olarak görülüyordu; ama bir süredir Erdoğan’la bayağı yakın çalıştığını anlıyoruz. Ve Ankara’ya onun aday gösterilmiş olması, açıkçası benim açımdan biraz şaşırtıcı oldu. Burada Özhaseki’nin Ankaralı olmaması, Kayserili olması meselesini muhalefet çok kullanacağa benziyor; ama bir yerden sonra çok fonksiyonel olmayabilir.

Mansur Yavaş’ın gerçekten Özhaseki’ye karşı zorlu bir rakip olacağı kesin. Mehmet Özhaseki de her ne kadar yıllardır AKP içerisinde siyaset yapsa da tıpkı Binali Yıldırım gibi siyaseten daha düşük profilli, daha çok belediyeci kimliği ile, daha teknik işlerden anlayan kişi profili ile ortaya çıkan birisi. Onu çok sert siyasî tartışmalar içerisinde görmedik. Kampanya boyunca da göreceğimizi açıkçası sanmıyorum. Buna karşılık Mansur Yavaş aslında her ne kadar MHP’den gelmiş olsa da, siyasî bir geçmişi olsa da, uzun bir süredir siyasetten ziyade partiler-üstü bir belediye başkan adayı profili çizmeye çalışıyor. Ancak kendisinin özellikle Melih Gökçek’le mücadele sürecinde –mecburen diyelim– siyasîleşmiş olduğunu da biliyoruz.

Tecrübe kimi zaman lehte kimi zaman aleyhte işleyebiliyor

Aslında baktığımız zaman, İstanbul ve Ankara yarışları yani Yıldırım-İmamoğlu ve Özhaseki-Yavaş yarışları büyük ölçüde birbirlerine benziyor. Burada tabii en önemli faktör Mansur Yavaş’ın daha fazla bilinen, daha eskiden beri bilinen bir kişi olması; ama Ekrem İmamoğlu’nun çok daha genç, yeni bir isim olması. Böyle durumlarda yerel seçimlerde tecrübe kimi zaman lehte kimi zaman aleyhte işleyebiliyor. Ve burada da tecrübe sahibi olmak ve az tecrübe sahibi olmak siyasette, bunun sadece artılarını almak mümkün. Burada tabii en önemli husus adayın kendisinden ve adayın ekibinden kaynaklanıyor. Muharrem İnce’nin son seçim kampanyasında, çok iddialı bir seçim kampanyası yaptı; ama bence yanlış yaptı ve kaybetti. Burada Ekrem İmamoğlu’nun tecrübesizliğini ya da gençliğini işleyerek kendini cazip bir aday göstermesi mümkün. Öte yandan tam tersini, Mansur Yavaş’ın da tecrübesini öne çıkartarak, deneyimini öne çıkartarak Özhaseki karşısında Ankaralı kimliğini daha fazla vurgulayarak öne çıkması mümkün. Ama burada her söyledikleri ve ekiplerinin yapacağı, belirlediği strateji ve bu stratejiyi ne derece uygulayabilecekleri çok önemli tabii.

İkisi de, gerek İmamoğlu gerek Mansur Yavaş çok eşitsiz bir savaşa giriyorlar. Bir yanda devletin tüm imkânları, bir yanda yine aynı şekilde medyanın tüm imkânları kimin önünde olacak? Özhaseki’nin ve Yıldırım’ın. Öte yandan göreceğiz, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş aleyhine yine çok sayıda yayın yapılacak, karalamalar yürütülecek. Özellikle HDP konusu işlenerek birtakım kampanyalar yapılacak. Ve tabii ki CHP’nin kendisine yönelik olarak kampanyalar yapılacak. Ama şu haliyle gördüğüm kadarıyla İstanbul ve Ankara’da daha önceki seçimlerde alınan oyları tabii ki önemsemek lazım, ama çok ciddi çekişmeli birer yarış olacağını –İstanbul’da ve Ankara’da– tahmin ediyorum.

İmkânsızlıktan doğabilecek fırsatlar

Tabii ki CHP’nin adaylarının işleri çok çok daha zor. Ama kimi durumlarda bu kadar imkânsızlık lehte olabilir. Bunun en çarpıcı örneği 1994 Mart yerel seçimleriydi. Erdoğan İstanbul’da, Melih Gökçek Ankara’da bütün merkez medyasının, devletin aleyhte propagandasına rağmen, saldırısına rağmen seçildiler. Ve o zamandan bu zamana Türkiye’nin kaderini değiştirdiler. Dolayısıyla medyayı kontrol ediyor olmak, devletin tüm imkânlarını kontrol ediyor olmak ve bunu rakipleri etkisizleştirip tasfiye etmek için kullanıyor olmak, tek başına seçim kazanmaya yetmiyor. Kimi zaman da tam tersi sonuçlara yol açabiliyor. Dolayısıyla, şu haliyle baktığımızda 31 Mart’ta hem İstanbul hem Ankara büyükşehir belediyeleri için gerçekten çetin bir yarış yaşanacağını düşünüyorum.

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.