Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fethullah Gülen’e yönelik içeriden eleştirilerin sayısı ve dozu artıyor

Özellikle yurtdışında yaşayan Fethullah Gülen’in hareketinde yer almış kişiler arasından örgüte yönelik eleştirilerin sayısı ve kapsamı genişliyor. Fakat Türkiye’nin bu eleştirilerden tam olarak istifade edebildiği söylenemez.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Dünkü yayında, başörtüsünü çıkaran kadınlardan bahsettim; başörtüsünü çıkaran kadınların yarattığı şokla baş etmeye çalışan her iki tarafın fanatikleri, bu olayı hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde Fethullahçılara bağlamaya çalıştılar; bunu bir komplo olarak, proje olarak tanımlamaya ve bir şekilde de Fethullahçılara bağlamaya çalıştılar. Bu tabii iler tutar bir yanı olmayan bir hikâye ve artık zaten Fethullahçılık olgusu, Türkiye’de insanların hoşlanmadığı, ürktüğü, korktuğu ve itibarsızlaştırmak istediği kişilere karşı kullanılan bir alete dönüştü, enstrümana dönüştü. Ama hâlâ Türkiye’de yaşanan Fethullahçılık olayıyla –ki onlarca yıldır Türkiye’de varlığını sürdüren ve ülkenin son yıllarına damgasını basmış bir olaydan bahsediyoruz–, bu olayla Türkiye’nin gerçek anlamda yüzleştiğini hiçbir şekilde düşünmüyorum; olay artık tamamen şeytanîleştirmeye dönüştü. On binlerce, belki yüz binlerce kişinin şu ya da bu şekilde bu grupla, bu şebekeyle irtibatlanması; kimisinin bilinçli bir şekilde, kimisinin tam bilinçli olmamakla birlikte bu olayın içerisinde bilfiil yer alması… Bütün bunlarla yüzleşmesini Türkiye gerçek anlamıyla yapmıyor, yapacağa da benzemiyor. Ve bu, Fethullahçılık, sadece başkalarını karalamak için kullanılan bir malzeme; burada şunu da özellikle vurgulamak lazım, tekrarlamak lazım, çok sık yaptığım bir uyarı bu: Birileri başkalarını Fethullahçılıkla falan suçluyorsa, kendilerinin belli ki bir yarası var, gizlemek istedikleri bir şey var. Herkes için olmasa bile büyük bir kısmının öyle olduğunu düşünüyorum, biliyorum, bildiklerim var — bir de tahmin ettiklerimiz, sezdiklerimiz var. 

Şimdi bugün –daha önce değişik vesilelerle bu konuda yayınlar yapmıştım– Fethullahçılığın içerisinden özeleştirilerin, eleştirilerin yavaş yavaş başladığını dile getirmiştim — bunu birkaç yıldır yapıyorum. Özellikle yurtdışında internet üzerinden varlığını sürdüren bir faaliyet söz konusu; zaten bunu yurtiçinde yapabilmek çok mümkün değil — öyle gözüküyor. Fethullahçılıkla ilgili bir meseleyi içeride açık bir şekilde konuşmak, hele burayla bağını kabul eden kişilerin açıkça konuşmaları hukukî anlamda çok fazla mümkün değil ve bildiğim kadarıyla mesela Fethullah Gülen’in kitaplarını bulundurmak bile artık suç unsuru olarak değerlendirilir oldu. Bu yurtdışından daha çok yapılıyor, yurtiçinden bazı isimler de adlarını vermeden bu olaya, bu tartışmalara katılmaya çalışıyorlar. Değişik zamanlarda değişik örnekler verdim; ilk başta bazı siyasetbilimciler, bu yapı içerisinden yetişip çıkmış ama bu yapıdan kopan bazı siyasetbilimcilerin yaptığı eleştirileri ve bir anlamda özeleştirileri aktarmıştım. Artık bunu aşmış durumda; kimileri üstü örtülü, kimileri alenî, kimileri kısmî olmak üzere bu harekete yönelik olarak, bu hareketin geçmişine ve bugününe ve geleceğine yönelik olarak eleştirel bakışların sayısı artıyor, kapsama alanı genişliyor. Mesela artık kadınlar da konuşmaya başladı. Adlarını vermeseler bile, anlattıkları olaylardan gerçekten içeriden insanlar olduğunu sezmek mümkün. Bir iddiaya göre Türkiye’de bulunup itirafçı olan bazı isimler de bu grupların içerisinde yer alıyorlarmış. Olabilir; ama benim gördüğüm kadarıyla çoğu yurtdışında yaşayan insanlar, içinde yer aldıkları bu yapıyı artık büyük ölçüde ondan uzaklaşarak, ona mesafe koyarak eleştirmeye başladılar ve eleştiriler de –ilk başlarda az olan, daha dikkatli olan–, doğrudan Fethullah Gülen’i yaşananlardan sorumlu tutma yaklaşımı giderek daha fazla öne çıkıyor. Örneğin bu yayına gelmeden önce tekrardan göz attığım bir tanesinde –ki olabildiğince yakından takip etmeye çalışıyorum, bu eleştirileri ve özeleştirileri–, Gülen’i Adolf Hitler’e benzeten bir yazıyı da gördüm. Artık kendisinden saygı hitaplarıyla pek bahsedilmiyor; o eski “Hocaefendi” lafları iyice azalmış durumda; en kötü ihtimalle adıyla bahsediyorlar. Hakaret olmasa bile ona ulvî bir makam atfetmiyorlar. Bir diğer husus da; bu yapının bir İslamî cemaatten ziyade, tüm dünyada gördüğümüz değişik dinlerde gördüğümüz yapıları benzetmek bayağı bir kabul görür oldu. Cult (perestlik/perestiş) ya da sect olarak görülen karizmatik bir lider etrafında bağnazca bağlanılan yapılara benzetiliyor, içeriden gelen kişiler tarafından. Bu tabii ki çok değerli; çünkü içeride yaşadıkları için içeriden örnekler vererek bunu anlatıyorlar. Bu arada hareketin içerisinde hareketin kendisinin hiyerarşik düzeninden ve bu hiyerarşik düzen içerisinde yaşanan eşitsizliklerden, haksızlıklardan bahseden çok sayıda yazı da var; onlar da ayrı bir ilginç. Yani bunlar küçük çaplı da olsa, bu hareketin gizli tarihinin köşe taşları böyle böyle yerine konuyor. 

Bunlara karşı, Fethullahçılığın hâlâ önde gelen savunucuları bunu bir komplo olarak tanımlıyorlar tabii ki. Dış güçler, iş güçler –onlar dış güçlerden ziyade AKP iktidarını, istihbarat servisini vs. sorumlu tutuyorlar– olayın esas olarak itirafçılar tarafından kotarıldığını söyleyenler de var. Bir de tabii benim gibi birtakım dışarıdan gözlemcilerin bu olaya değer atfetmesinden dolayı, benim gibi dışarıdan gözlemcilerin adlarını katarak bu eleştirileri değersizleştirmeye çalışıyorlar, bunları da görüyoruz. Ama bu eleştiriler çok ciddi bir eğilim olarak –benim gözlediğime göre– giderek artıyor; nicelik olarak artıyor, nitelik olarak artıyor daha kapsamlı. Birtakım çok hayatî detayların ele alındığı eleştiriler var; farklı farklı kişiler tarafından. Bunların içerisinde yalan, manipülasyon vs. var mıdır? Vardır, ama anladığım kadarıyla olanlar varsa bile, abarttılar varsa bile, esas olarak içeriden gelen samimi arayışların daha baskın olduğu bir olay. Bir kere bunların hemen hemen hepsinde şunu görüyoruz: Tam bir umutsuzluk var, geleceğe yönelik olarak bir belirsizlik var. Yurtdışında yaşayanların en büyük derdi Türkiye’ye dönüp dönemeyecekleri ve bu anlamda baktıkları yer kesinlikle Pensilvanya değil; baktıkları yer Türkiye. Türkiye’den bir çare bekliyorlar ve bu çarenin adresinin kim olduğunu da tam bilmiyorlar. İçlerinde bazılarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir şekilde başvuru yapmak istediklerini dile getirdiklerini de gördüm; ama çok umutlu olmadıklarını da itiraf ediyorlar. Tam iki arada bir derede kalmış insanlar söz konusu. 

Bunların önünde devletin onlara sunduğu en önemli –belki tek– seçenek itirafçı olmaları, başkalarını yakalatmaları ve bir anlamda da kişiliklerini iptal etmeleri. Bu çok hassas bir olay. Bu konuda devletin şu âna kadarki performansının detaylarını çok bize aksettirmiyorlar, ama görüldüğü kadarıyla şu âna kadar insanların topluma geri kazanılması yolunda çok ciddi stratejiler yokmuş gibi gözüküyor — benim gördüğüm kadarıyla böyle. Ya da devlet adına konuşma iddiasındaki birtakım medya kuruluşlarının ve medya çalışanlarının üslûplarına baktığımız zaman –televizyonları falan pek izlemiyorum, ama sosyal medyada söylediklerini görüyorum–, bu kişilerin Fethullahçılık konusunda dile getirdiklerine baktığımız zaman, buradan bir yara sarma, geri kazanma ve toplumsal barışın yeniden inşasının çıkması mümkün değil. Belki daha sonraki bir dönemde bu olabilecek ve bu daha sonraki dönemde, işte şu anda bu eleştirileri dile getiren kişilerin eleştirilerinin değeri, içeriden eleştirilerin değeri daha da anlaşılacak. O ileriki döneme hazırlık olması anlamında bu türden eleştirilerin cesaretlendirilmesi, bunların Fethullah Gülen’i ele verme ya da Fethullahçıları ele verme basitliğinden çıkartılıp, Türkiye’yi yaşadığı bu büyük travmadan kırılmadan çıkarmanın imkânları olarak görmek gerekiyor. Ama şu anda devlete hâkim olan aklın böyle olduğunu görmüyorum. Devletin böyle bir düşmana ihtiyacı var; böyle bir düşmanın gücü olmadan sadece adıyla yıllar boyu var olmasını tercih ederler. Ama aslında bilinçli bir stratejiyle, gerçekten kucaklayıcı, çoğulcu bir perspektifle –tabii ki demokrasiyle–, bu Fethullahçıllık olayını Türkiye çok ciddi bir şekilde halledebilir, çözebilir. Fethullah Gülen ve yakın çevresindeki –birtakım “ağabeyler” diye söylüyorlar ama, bunların “ağabey” olmanın ötesinde insanlar olduğu muhakkak– insanlar belli bir yerden sonra çok etkisiz kalacaklardır. 

En çok dikkatimi çeken ve en anlaşılır olan eleştirilerden birisi, en çok dile getirilen eleştirilerden birisi, Fethullah Gülen’in ve en yakınındaki isimlerin çok kolay bir şekilde kendilerini dokunulmadan hayatlarını sürdürüyor olmaları ve ülkede kalanların da bir yığın mağduriyeti yaşıyor olmaları. Burası çok daha önemli bence: Bu duruma rağmen hâlâ dillerini yumuşatma yoluna gitmeyip ülkede kalan insanları, cezaevine giren ya da henüz girmemiş kişileri zor durumda bırakmayı sürdürüyor olmaları. Bu husus çok önemli; sanki onca insan içeride bir anlamda yalnız kalmış değil ve içeri girmemiş olanlar da her an –çünkü biliyorsunuz sürekli operasyonlar oluyor– içeri girecekmiş gibi değilmiş havasındalar; hiçbir şey olmamış gibi kuru vaatlerle Türkiye’deki bu çarkı döndürmeye çalışıyorlar. Özellikle Türkiye’de olanlar ya da yakınlarının bundan ayrıca muzdarip olduklarını gözlemliyorum — bunu da ayrı bir not olarak düşmek istiyorum. 

Evet, eleştirilerin niceliği ve niteliği artıyor ve buna verilmeye çalışılan cevapların, Pensilvanya merkezli cevapların hiçbir inandırıcılığı yok, etkisi yok. Bence bu yapıdaki insanları daha fazla kontrol edebilmeleri, bu şebekeyi daha uzun süre sürdürebilmeleri giderek daha zorlaşıyor; ancak onların ömrünün uzamasına Türkiye’yi yönetenlerin bu konudaki çıkar temelli yanlış stratejileri katkıda bulunuyor. Eğer bir şekilde şu âna kadarki stratejilerin dışında, bir anlamda toplumda yeniden bir mutabakatı inşa etmek ve yönetici kısmını dışarıda tutup onun dışında kalan kişileri kademeli bir şekilde –belki aşamalı bir şekilde– tekrar topluma dahil etmek gibi bir perspektif hâkim olursa –ki er geç hâkim olması gerekecek, bu kuşakları olması bile çocukları için gerekecek–, ama bu mantık sürerse, Fethullahçılarla ilişkili olmuş ya da Fethullahçılığın içerisinde, bu yapı içerisinde aktif bir şekilde yer almış kişilerin çocukları bile bu güvenlik soruşturmaları vs. cenderesinden kendilerini kurtaramayacaklar. Türkiye’nin bunu artık aşması gerekiyor, bu defteri kapatması gerekiyor; ama şu aşamada gördüğüm kadarıyla ülkeyi yönetenler bu işin ekmeğini daha uzun bir süre yemek niyetindeler. Evet, gördüğüm budur. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.