Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekonomi Tıkırında (15): İşimiz yok borcumuz çok

Ekonomi Tıkırında’da Sedat Pişirici bu hafta bugün Türkiye İstatistik Kurumu Tarafından açıklanan rekor işsizlik oranları üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Yayına hazırlayan: Emre Tenekeci 

İyi günler. 

Aslında konuşacak bir şey yok, yorumlayacak bir şey de yok ama programı yapıyoruz, verileri paylaşacağız, üzerine de bir şeyler söylemeye çalışacağız. 

Nedir veri? Türkiye İstatistik Kurumu bugün ocak ayının işsizlik verilerini açıkladı: %14,7. Bu bir rekor. Türkiye’de çok partili hayatta iktidarda kalma rekoru kıran AKP’ye ait bir rekor bu %14,7  Türkiye’nin ocak ayındaki işsizlik oranı. 10 yıl önce Mart 2009’da işsizlik oranı %14,9 idi. 2009 yılının tamamındaysa işsizlik oranı %14 idi. Ocak 2019’da 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 259 bin kişi artmış. Şu anda 4 milyon 668 bin resmi işsizimiz var, bu da ocak ayı verisi. Bunu şubatı var, martı var, nisanı var. Tarım dışı işsizlik ve genç işsizlikse daha vahim bir seviyede. Tarım dışı işsizlik oranı %16,8. 15-24 yaş arasındaki gençlerimizin işsizlik oranıysa yüzde 26,7. Bu gençlere iş bulmamız lazım, bu gençlere aş bulmamız lazım. Evlenin üç çocuk yapın demekle iş bitmiyor, bu gençler iş istiyor. 

İstihdam azaldı. İstihdam edilenlerin sayısı Ocak 2019’da bir önceki yılın aynı dönemine göre 872 bin kişi azalmış. Bu dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 345 bin, tarım dışı sektörde çalışanların sayısı 526 bin kişi azalmış. Bakınız bir başka veri: İstihdam edilenlerin, bir işte çalışanların yani, %17’si tarımda çalışıyor, %20’si sanayide çalışıyor, %5,4’ü inşaatta çalışıyor. Hani şu varımızı yoğumuzu yatırdığımız inşaat sektöründe ama çalışanlarımızın sadece %5,4’ü orada istihdam ediliyor. Geri kalan çalışanlarımızın tamamı, %57,7’si hizmet sektöründe çalışıyor. Mağazada tezgahtarlık yapıyor, kahve dükkanında garsonluk yapıyor, bankada güvenlik görevlisi oluyor, takside minibüste şoför oluyor. 

Önceki yılın aynı döneminde karşılaştırıldığında yine tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,7 puan, inşaat sektörünün payı 1,6 puan azalmış. Hizmet sektörünün payı 2,3 puan artmış, sanayide değişen bir şey yok. 2000 yılından 2018 yılına kadar işsizlik verilerine şöyle bir baktığınızda tekrar manzarayı açıkça görüyorsunuz. İşte bir 2001 yılındaki ekonomik kriz, 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz ve geçen yılın temmuz-ağustos ayı itibariyle başlayan ve yavaş yavaş zirveye doğru ulaşan döviz ve borç krizi… İnsanlarımızı her kriz işsiz bırakıyor. Enflasyonumuz yüzde 20, kişi başı yıllık gelirimiz 10 bin doların altında, gösterge faizimiz %22. İç borcumuz 600 milyar liradan fazla, dış borcumuz 446 milyar dolar. Akaryakıtın litresi 7 lira. Ben yayına çıkarken dolar 5 lira 80 kuruştu, avro 6 lira 57 kuruş… Buna rağmen bankalardaki mevduatın yarısı dövizde. Türkiye’nin risk primi 450’yi bulmuş durumda. Sizin anlayacağınız, hem işimiz yok, hem borcumuz çok, hem de bunu ödeyecek takate sahip değiliz. 

Hükümet bu işin içinden çıkabileceğini iddia ediyor. 10 Nisan Çarşamba günü İstanbul’da, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak daha önce, geçen yıl, ekonomik krizin zirve yaptığı ağustos ayında açıkladığı yeni ekonomik programın yapısal dönüşüm adımlarını açıkladı. Geçen hafta hatırlayacaksınız bundan da söz etmiştim. Neden böyle bir açıklama yapmaya ihtiyaç duydu? Çünkü AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim gecesi İstanbul’da Huber Köşkü’nden ayrılırken yaptığı ilk açıklamada seçim yenilgisini kabul etmiş ve “Dört buçuk yıl daha iktidardayız, bundan sonra ekonomik reformları hayata geçireceğiz” demişti. Cumhurbaşkanı söyler de Hazine Bakanı durur mu… Elbette mecbur, o da yeni ekonomik programın yapısal dönüşüm adımlarını açıklama ihtiyacı duydu. 

Peki, neydi bu yapısal dönüşüm adımları? Finansal sektörle başladı Berat Albayrak açıklamalarına, bankacılık kısmında dedi ki “Kamu bankalarına toplam 28 milyar devlet iç borçlanma senedi vereceğiz.” Vereceğiz ki kamu bankaları isteyene kredi versin, piyasa dönsün. Dengelenme süreci boyunca temettü dağıtmanın ve yöneticilere yapılan nakdi prim ödemelerinin sınırlandırılmasının da söz konusu olduğunu söyledi Berat Albayrak. Yani bir bakıyorsunuz, bir başka yerden okuduğunuz zaman banka yöneticilerinin aldığı primler de ekonomik sıkıntının nedenlerinden biri olarak sübliminal bir şekilde kamuoyuna takdim ediliverdi bu yapısal dönüşüm adımları sunulurken. Aktif kalitesinin artırılmasından söz etti bankaların, Berat Albayrak. Borç yeniden yapılandırmalarını ve icra-iflas işlemlerini daha hızlı ve etkin hale getirmek için yeni bir yasal ve kurumsal çerçeve oluşturulacağından söz etti. Ne yapacağını burada zaten açık seçik söylüyor; borç yeniden yapılandırılacak, icra-iflas işlemleri daha hızlı ve etkin hale getirilecek, ölen ölecek, kalan sağlarla yola devam edilecek. 

Burada bir başka yapılacağı söylenen şey bazı sorunlu kredilerin, bankaların ve ulusal-uluslararası yatırımcıların iştiraki olan bilanço dışı fonlara devredilmesi. Ne olabilirmiş bu fonlar? Enerji girişim sermaye fonu, gayrimenkul fonu. Tasarruf ve sigorta bölümü var yapısal dönüşüm adımlarının: Bireysel emeklilik sistemi ve kıdem tazminatı bir başlıkta toplanmış. Bireysel emeklilik sitemi yeniden yapılandırılacakmış, tüm paydaşların katılımıyla kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecekmiş. Bu da yetmediği gibi kıdem tazminatı fonuyla bireysel emeklilik sistemi entegre edilecekmiş. 

Öteden beri anlamadığım bir şey bireysel emeklilik sistemi, zorunlu hale getirilen bir sistem. Zorla sisteme giriyorsun ondan sonra istersen sistemden çıkıyorsun. Ne demek bireysel emekli olma zorunluluğu, demokrasilerde böyle bir şey olur mu? Niye böyle bir zorunlulukla karşı karşıya çalışanlar ve işverenler? Bunu anlayabilmek mümkün değil ama Berat Albayrak’ın o günkü açıklamalarından anlıyoruz ki bireysel emeklilik sistemi bu sefer gerçekten çıkılmamacasına girilecek bir zorunluluk haline gelecek gibi görünüyor. 

Tabii bir de kıdem tazminatı meselesi var. Bu kıdem tazminatında yapılacak reformun ne olduğu konusunda rivayet muhtelif, bardağın dolu tarafına bakan var boş tarafına bakan var. Önümüzdeki günlerde kıdem tazminatının tarafları, işçi, işveren, hükümet bir araya gelecek ve buna bir yön verilecek deniyor. Bugün de birtakım medyada, hükümeti destekleyen medya kuruluşlarında ve web sitelerinde, gazete sayfalarında, televizyon haberlerinde, “gelecek günler çok güzel olacak, kıdem tazminatı harika olacak” babından kaynağı belirsiz haberler görmek mümkün. Ama dediğim gibi henüz bunun taraflararası toplantısı yapılmış değil. 

Berat Albayarak’ın yapısal dönüşüm adımları sunumunda bir başka açıklaması, ulusal kredi derecelendirme şirketi kurulması meselesi. Hükümet bunda ısrarlı, illa ki kendisine düzgün not vermeyen uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına inat bir ulusal kredi derecelendirme şirketi kuracak. Fakat böyle bir şirketin verdiği krediye kim güvenecek, kim inanacak, orası meçhul. Biraz önce açılışta da ifade ettiğim gibi memleketin risk primi gelmiş 450’ye dayanmış, size borç verecek olan yabancı yatırımcılar faizlerini işte bu risk primine göre belirliyorlar. Büyük bir faiz yükünün altına girmiş durumda memleket ve hala diyorsunuz ki ulusal kredi derecelendirme şirketi kuracağız. 

Yapısal dönüşüm adımlarının bir de enflasyonla mücadele bölümü vardı. Tarımda Milli Birlik Projesi’ni ortaya koydu Hazine ve Maliye Bakanı. Bölge ve ürün bazında arz-talep planlayacaklarmış, sözleşmeli tarımı yaygınlaştıracaklarmış, üretici ve tüketici arasında değer zincirini sağlayacaklar, kurumsal altyapıyı tesis edeceklermiş. Bütün bunları söyledikten sonra diyor ki Hazine ve Maliye Bakanı: Sera A.Ş diye bir şirket kuracağız Tarım Kredi Kooperatifi’nin ortaklığıyla, başlangıçta 2 bin hektar, ileride 5 bin hektar bir arazide seracılık yapacağız. Nihai hedef toplam sera üretiminin yüzde 25’inin karşılanması. Bir başka deyişle bugün seracılık yapanların yüzde 25’inin işsiz kalması. 

Hükümet hala şunu anlamıyor, anlamamakta ısrar ediyor. Seracılık yapanların temel girdi maddelerindeki ücret artışını, maliyet artışını engellemediğiniz sürece sera ürünlerindeki pahalılığı da engelleyemezsiniz. Sorunu kaynağından çözmediğiniz sürece, Ahmet’in elinden Mehmet’in elinden işini alıp, ben daha iyi yaparım diyerek daha ucuza sera domatesi, sera biberi, sera salatalığı satamazsınız. Ayrıca sizin işiniz bu değil. Sizin işiniz bu işi yapan vatandaşı rahatlatmak; bu vatandaştan domates, biber, patlıcan satın alarak pazarlayanın işini rahatlatmak. Bu vatandaşın ürettiği malı ucuza tükettirmek. Sizin işiniz onların yerine seracılık yapmak değil. 

Küçükbaş hayvancılık hamlesi yapacakmış hükümetimiz. Dört yıl içinde küçükbaş hayvan sayısını 47 milyondan 100 milyona çıkaracakmış. Diyecek bir söz bulamıyorum. Bütçe disiplini kısmı var yapısal dönüşüm adımlarının. Gelir artırıcı adım projeksiyonuna da baksanız, sıkı maliye politikasına da baksanız, vergi dönüşümü kısmına da baksanız, öyle görünüyor ki hükümet –parası bitmiş olan bu hükümet- yeni vergiler peşinde. Hiç vergilendirilmeyen alanlara öncelik tanıyarak vergiyi tabana yayacak hükümetimiz. Bütün bunları ne zaman yapacak? Yapısal dönüşüm adımları sunumunda bütün bunların ne zaman yapılacağına ilişkin bir takvim de var. Bireysel emeklilik sistemi ve kıdem tazminatı reformunu bu yılın sonuna kadar gerçekleştirmeyi planlıyor hükümet.

Yanı sıra sosyal güvenlik reformu yapacak bu yılın sonuna kadar. İstihdam eğitimi planlaması ve yargı reformunu da yine yıl sonuna kadar gerçekleştirecek hükümetimiz. Bütün bu sunum içinde, ayrıntısına girilmemekle birlikte, aklı başında bütün ekonomistlerin, bu işi bilenlerin, Türkiye’de yapısal reform deyince önce dile getirdikleri şeylerden bir tanesi olan yargı reformu, hukukun üstünlüğünü sağlayacak bir yargı reformu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sunumunun en sonlarında yer aldı. Buna ilişkin ne yapılacağına dair bir ayrıntıya da pek girildiğini ben görmedim. Umarım ben yanılıyorumdur. Tarımda Milli Birlik Projesi mayıs ayında başlayacakmış, sanayide yerleştirme programı da Tarımda Milli Birlik Projesi’ne paralel olarak mayıs ayında yürürlüğe girecekmiş. İhracat master planı ağustos ayında ortaya çıkacak, turizm ve lojistikteki master planlar da eylül ayında ortaya çıkıp uygulanmaya başlanacak. 

Şimdi hükümetimiz yeni ekonomi programının yapısal dönüşüm adımlarını yurtiçinde sunduktan sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ABD’ye gittiler, Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası’nın bahar toplantılarına katıldılar. Gittiler gitmesine, toplantılara katılmadan önce JP Morgan’ın düzenlediği bir yatırımcı toplantısına katıldılar. O yatırımcı toplantısında yapısal dönüşüm adımlarını Türkiye’ye yatırım yapmasını arzu ettikleri finansal yatırımcılara sundular. Sundular da bu işte bir tuhaflık var. JP Morgan, 22 Mart 2019’da Türkiye’nin tekrar yaşadığı ciddi döviz dalgalanmasından -ki hatırlayacaksınız o gün TL %5 değer kaybetmişti dolar karşısında- işte bu ciddi döviz dalgalanmasından ötürü suçlanan uluslararası yatırım bankası. Şunu hatırlatmak isterim, aynı gün ve ertesi gün BDDK ile SPK, JP Morgan hakkında soruşturma başlattıklarını açıklamışlardı. 

BDDK’nın açıklaması şöyleydi:” 22 Mart 2019 tarihinde JP Morgan tarafından yayımlanan raporun yanıltıcı ve manipülatif içeriği sebebiyle finansal piyasalarda oynaklığa ve özellikle ülkemiz bankalarının itibar ve değer kaybına yol açtığı hususundan –bakın burası önemli-  ülkemiz bankalarının itibar ve değer kaybına yol açtığı hususunda kurumumuza iletilen yoğun şikayetler kapsamında adı geçen kurum hakkında inceleme başlatılmış olup, gerekli idari ve hukuki süreç yönetilecektir.” 

SPK’nın açıklaması şöyleydi: “22 Mart 2019 tarihinde JP Morgan tarafından yayımlanan raporun yanıltıcı içeriği nedeniyle başta bankacılık hisseleri olmak üzere Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetleri üzerinde spekülatif etki yarattığına yönelik kurumumuza iletilen şikayetler çerçevesinde 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında inceleme başlatılmıştır.”

Yani bir taraftan diyorsunuz ki, memlekette 22 Mart günü yaşanan döviz manipülasyonundan, TL’nin yüzde 5 değer kaybetmesinden sorumlu olan kurum Amerika merkezli uluslararası yatırım bankası JP Morgan’dır. Bu açıklamayı 22 Mart’ta yapıyorsunuz, bundan 20 gün sonra ABD’ye gidip aynı JP Morgan’ın düzenlediği yatırımcı toplantısında yatırımcıların karşısına çıkıp “Biz memlekette ekonomik reform yapacağız, ne olur bize borç verin” diyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Bir şey daha hatırlatalım. JP Morgan, daha önce 9 Ocak 2019’da Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 2019 yılı dış finansman programı çerçevesinde dolar cinsinden 2029 vadeli tahvil ihracatı gerçekleştirmek amacıyla yetkilendirilen üç yabancı bankacıdan bir tanesi. Hadi bunu bıraktık, dünya beşten büyüktür deyip deyip hakkında soruşturma açtığınız JP Morgan’ın kapısına gidiyor, ABD’de bu JP Morgan’dan yardım istiyorsunuz. Eyvallah. Ama ne oluyor? Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s sizin yapısal dönüşüm adımlarınızı zayıf buluyor, siz Amerika’da toplantıdayken, toplantıdan sonra bir Türkiye raporu yayınlayıp bunu söyleyebiliyor. Standard & Poor’s, bir başka uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu, onun baş analistlerinden birisi çıkıp diyor ki: Türkiye’nin ekonomi paketi Türk hane halkının ve yabancı yatırımcının TL’ye güvenmesi için yeterli değildir. 

Geçen hafta bu programda organize işleri konuşmuştuk. Programın şarkısı da Organize İşler filminin şarkısıydı. Bu hafta programı bir başka şarkıyla bitirelim: Ajda Pekkan’dan Bambaşka Biri. Ne diyor iktidarımızın gözde şarkıcısı Ajda Pekkan, onu ben söylemeyeceğim. Mümkünse siz bir zahmet Google’layıp şarkının sözlerine bakınız. 

İyi günler efendim. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.