Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Joseph E. Stiglitz: Yegâne seçeneğimiz “ilerici kapitalizm”

2001 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ABD’li Joseph E. Stiglitz’in 19 Nisan 2019’da New York Times’ta çıkan yazısını Hülya Özdil çevirdi.

Joseph E. Stiglitz

1960’lı yıllardan bugüne ulaşılmış en düşük işsizlik oranlarına rağmen, Amerikan ekonomisi vatandaşlarını düş kırıklığına uğratıyor. Son 30 yıl içinde, yüzde 90’ı gelirlerinin tıkandığına veya düştüğüne şahit oldu. ABD’nin gelişmiş ülkeler içinde, eşitsizliğin en ileri ve fırsatların en düşük düzeyde olduğu ülkeler arasında olduğu, yine, genç Amerikalıların maddi varlıklarının başka herhangi bir ülkede olduğundan daha fazla ebeveynlerinin gelir ve eğitim düzeylerine dayalı olduğu düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı değildir.

Ne var ki böyle olması gerekmez. Bir seçenek var: İlerici kapitalizm. İlerici kapitalizm bir tezat değildir; piyasanın gücünü kesinlikle topluma hizmet etmek üzere kanalize edebiliriz.

1980’lerde Ronald Reagan’ın piyasanın aşırılıklarını dizginlemekte olan devlet gücünü daraltan düzenleyici “reformları” ekonominin büyük tetikleyicileri olarak öne sürüldü ancak tam da aksi bir gelişme yaşandı: Büyüme yavaşladı, ve işin daha da tuhafı, bu durum dünyanın inovasyon başkentinde yaşandı.

Başkan Trump’ın 2017 vergi kanununda büyük şirketlere verdiği bonkör hediye ile açığa çıkan doping etkisi bu uzun vadeli problemlerin hiçbirine bir ışık tutmadı ve şimdiden etkisini kaybediyor. Gelecek yıl büyümenin yüzde 2’nin biraz altında olması bekleniyor.

Gerileyerek geldiğimiz yer burası ancak durmak zorunda olduğumuz yer burası değil. Büyüme ve toplumsal refahın artışına neyin neden olduğunun anlaşılmasına dayalı bir ilerici kapitalizm, bu çıkmazdan kurtulmak ve yaşam standartlarımızı yükseltmek için, bize bir yol sunuyor.

Trump’la birlikte ortaya çıkan tehlikeler

18. yüzyılda yaşam standartları, iki nedenle iyileşme göstermeye başladı: bilimin gelişmesi (doğa hakkında nasıl bilgi sahibi olacağımızı öğrendik ve o bilgiyi, üretkenliği ve yaşam süresini artırmak için kullandık) ve toplumsal örgütlenmedeki gelişmeler (hukukun egemenliği gibi kurumlar, denge ve denetimleriyle demokrasiler aracılığı ile bir toplum olarak birlik içinde çalışmayı öğrendik).

Her ikisi için de aslolan husus, gerçekliğin değerlendirmesini ve doğrulamasını yapan sistemlerdir. Trump başkanlığının asıl ve uzun vadeye yayılan tehlikesi, ekonomimizin ve toplumumuzun bu temel direklerini maruz bıraktığı riskler, bilgi ve uzmanlığın tam da kendisini hedef alan saldırısı ve gerçeği keşfetme ve değerlendirmemize yardımcı olan kurumlara beslediği düşmanlıktır.

Bir toplumun birlikte çalışması ve ilerlemesine olanak tanıyan daha geniş bir sosyal sözleşme vardır ve o da aşınma sürecinde. Gerçek anlamıyla ilk orta sınıfı Amerika üretti; şimdi, kendi vatandaşları için orta sınıf yaşamı giderek daha erişilmez bir hâl aldı.

Amerika bu kötü duruma geldi çünkü bizler, bir ulusun asıl zenginlik kaynağının, insanlarının yaratıcılığı ve buluşları olduğunu unuttuk. Bir insan, ülkenin gelir pastasına katkı yapmak ya da diğerlerini sömürmek yoluyla – örneğin, piyasa gücünü veya sahip olduğu enformasyon avantajlarının istismarı ile pastadan daha büyük bir payı kaparak, zenginleşebilir. Bizler, zenginlik üretmenin ağır işçiliğini, zenginliğe el koymak (veya ekonomistlerin tanımladığı gibi rant peşinde koşmak) ile karıştırdık ve yetenek sahibi gençlerimizin büyük bir çoğunluğu hızlı zengin olma cazibesinin peşine takıldı.

Daha az rekabetçi piyasalar

Reagan dönemi ile başlayarak, ekonomi politikası bu kara ütopyada kilit rol oynadı: Aynen küreselleştirici güçler ve teknolojik değişimin artan eşitsizliğe verdiği katkılar gibi, toplumsal eşitsizlikleri daha da kötüleştiren politikalar benimsedik. Piyasaların kendi başlarına çoğu zaman neden verimli, adil, durağan olmadığını veya görünürde rasyonel olduğunu açıklayan, enformasyon ekonomisi (hep var olan eksik enformasyon koşulu ile meşgul olan), davranışsal ekonomi ve oyun teorisi gibi ekonomi kuramları öne sürülse de biz piyasalara daha fazla güvendik ve sosyal koruma araçlarında kısıntıya gittik. 

Sonuç, daha fazla sömürünün yaşandığı -gerek finans sektöründeki istismar içeren uygulamalar gerekse teknoloji sektörünün kendi mahremiyetlerimiz pahasına, kendi kendimizi istismar ederek, kendi verilerimizi kullanması olsun, bir ekonomi oldu. Antitröst uygulamasının zayıflaması ve düzenlemelerin, ekonomimizdeki değişimlere ve piyasa gücünü yaratan ve ona avantaj sunan buluşlara ayak uydurmaktaki başarısızlığı, piyasaların daha konsantre ve daha az rekabetçi bir hâl alması anlamına geldi.

Siyaset, şirketlerin artan rant arayışında ve beraberinde artan eşitsizlikte çok büyük bir rol oynadı. Piyasalar bir vakum içinde işlemezler; kurallar ve düzenlemelerle yapılandırılmaları ve o kural ve düzenlemelerin uygulamaya geçirilmeleri gerekir. Finans sektöründe düzenlemelerin kaldırılması, bankerlerin haddinden fazla risk ve sömürü barındıran faaliyetlere girişmelerinin önünü açtı. Birçok ekonomist, gelişmekte olan ülkelerle ticaretin, ABD’de ücretleri, özellikle de sınırlı becerilere sahip olanların ücretlerini aşağıya çekeceğini ve iş olanaklarını yok edeceğini biliyordu. Etkilenen işçilere (aynen teknolojik değişim sonucu işlerinden olan işçilere sağlamamız gereken destek gibi) daha fazla destek sağlayabilirdik ve sağlamalıydık ancak şirket baskı grupları buna karşı çıktı. Elverişli bir şekilde, daha zayıf bir işgücü piyasası, içeride düşen emek maliyetinin dışarıda yürütülen ucuz emeğe dayalı işlerle tamamlanması anlamına geldi.

Kısır döngü

Bugün kısır bir döngü içindeyiz: Parayla işleyen politik sistemimiz içerisinde, daha yüksek ekonomik eşitsizlik daha yüksek politik eşitsizliğe yol açarken, daha zayıflayan kural ve düzenlemeler, daha da fazla ekonomik eşitsizliğe neden oluyor.

Eğer bir rota değişimi yapmazsak, makineler (yapay zekâ ve robotlar) milyonlarca Amerikalının geçim kaynağı olan tekrara dayalı kol işçiliğinin daha büyük bir kesiminin yerini alırken meselelerin kötüye gitme olasılığı çok daha yüksek olacaktır.

Reçete, teşhis sonucundan çıkar: Çözüm, piyasaların topluma hizmet eder hâle getirilmesinde devletin hayati rolünün anlaşılması ile başlar. İstismara dayalı sömürü içermeksizin güçlü rekabeti teminat altına alacak, şirketler ile çalıştırdıkları işçileri ve hizmet vermeleri beklenen müşterileri arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanacağı düzenlemelere ihtiyacımız var. Piyasa gücünü artırmak üzere özel sektörün ortaya koyduğu kararlılığı bizler de ona karşı mücadelede ortaya koymalıyız.  

Aldığı her biçim ile sömürüyü dizginlemiş ve varlık üretimini teşvik etmiş olsaydık, daha az eşitsizlikle daha dinamik bir ekonomiye sahip olabilirdik. Uyuşturucu krizini kontrol altına almış ve 2008 finans krizinin önüne geçmiş olabilirdik. Oligopollerin gücünü köreltip işçilerin gücünü sağlamlaştırabilseydik ve bankalarımızın sorumluluk almalarını sağlayabilseydik, güçsüzlük hissi bu denli yaygın olmazdı ve Amerikalılar kurumlarımıza daha büyük bir güven besleyebilirdi.

Yeni bir toplumsal sözleşme

Kamu etkisinin gerekli olduğu başka birçok alan bulunuyor. Karşı karşıya olduğumuz işsizlik ve malullük gibi en önemli risklere karşı piyasalar, kendiliklerinden bir sigorta sunmayacaklardır. Düşük idari giderleri olan ve enflasyona karşı korunaklı emekli maaşları sağlayamayacaklardır. Yine, herkes için elverişli bir altyapı veya makul bir eğitim sağlamayacaklar ve yeterli düzeyde temel araştırma alanına girmeyeceklerdir.

İlerici kapitalizm, seçmenler ile seçilmiş devlet adamları, işçiler ile büyük şirketler, zengin ile yoksul ve iş sahibi olanlarla işsiz veya becerilerine karşılık gelen işlerde çalışmayanlar arasında yeni bir toplumsal sözleşmeye dayanıyor.

Bu yeni toplumsal sözleşme kısmen, bugün özel kuruluşlarca karşılanan ya da henüz hiç karşılanmayan birçok program için kamu opsiyonunun[1] genişletilmiş bir biçimidir. Obamacare’a kamu opsiyonunu dahil etmemek bir hata idi: Fiyatları düşürerek seçenekleri zenginleştirebilir ve rekabeti pekiştirebilirdi. Oysa, örneğin emeklilik ve konut kredileri gibi başka alanlarda da kamu opsiyonu tasarlanabilir. Bu yeni sosyal anlaşma, çoğu Amerikalının bir kez daha orta sınıf yaşam tarzına sahip olması anlamına gelecektir.

Bir ekonomist olarak bana her zaman sorulur: O orta sınıf yaşam tarzını, bırakın herkesi, Amerikalıların çoğu için karşılayabilir miyiz? İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, henüz çok daha yoksul bir ülkeyken, bir şekilde bunu yaptık. Başarısızlıklarımızın bedelini siyasetimizde, iş gücüne katılımımızda ve sağlığımızda zaten ödüyoruz.

Serbest piyasaların herkese maddi refah getireceğini söyleyen neoliberal fanteziyi artık bir kenara atmalıyız. O anlayış, Demirperde’nin düşüşünün ardından gözlediğimiz, “tarihin sonu”na gelindiği ve kısa zaman içinde hepimizin kapitalist ekonomilere sahip liberal demokrasiler olacağımız anlayışı kadar ölümcül bir hata içeriyor.

Hepsinden de önemlisi, bizim sömürüye dayalı kapitalizmimiz, birer birey ve toplum olarak kimliklerimizi belirledi. Wells Fargo ve Volkswagen’da veya bağımlılık yaptığını bildikleri ilaçların reklamını yapan Sackler ailesi üyelerinde izlediğimiz dizginlenemez sahtekârlık – kâr peşinde koşmanın, Adam Smith’ten aktarımla “sanki gizli bir el sayesinde” bizi toplum refahına taşıyacağını, o kârın sömürüden mi yoksa varlık üretiminden mi geldiğine bakmaksızın yüksek sesle dillendiren, bir toplumdan beklenmesi gereken de odur.

Joseph E. Stiglitz (@JosephEStiglitz) Columbia Üniversitesi öğretim üyesi,  2001 yılı Ekonomi Nobel’i sahibi, Ekonomi Danışmanları Konseyi eski başkanı, Dünya Bankası eski baş ekonomisti ve kısa süre önce yayınlanan, “People, Power, and Profits: Progressive Capitalism for an Age of Disconten” kitabının yazarı.


[1] Tercüme Notu: (Orijinali italiksiz) Obama başkanlığı döneminde sağlık politikaları tartışmaları sırasında Demokratlar tarafından ortaya atılmış ve tartışılmış bir kavram. Kamu opsiyonu, orta gelir düzeyindeki çalışma yaşında olan yetişkinlerin özel sektör yerine kamu sektörü bünyesinde sigortalanmaları seçeneğini öngören bir politika yaklaşımına işaret etmektedir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.