Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Nobelli ekonomist Stiglitz’ten demokratik sosyalizm savunması

Amerikan Demokratik Sosyalistleri adlı grubun öne gelen temsilcileri, ABD Temsilciler Meclisi’nin en genç üyesi Alexandria Ocasio-Cortez ve Demokrat Parti’nin Başkan aday adayları arasında yer alan Bernie Sanders, sol siyaseti ülkede popüler hale getiriyorlar. Başkan Trump ise, ikiliyi “komünistlikle” suçlayarak itibarsızlaştırmayı umuyor. Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, Trump’ın neden başarısızlığa mahkum olduğunu ve demokratik sosyalizmin ne anlama geldiğini Washington Post için kaleme aldığı makalesinde anlatmış. Aynen aktarıyoruz:

Başkan Donald Trump, kendilerini demokratik sosyalist olarak tanımlayan Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez ile Senatör Bernie Sanders’a veryansın edip duruyor; onları Venezüelalı diktatör Nicolás Maduro’ya benzetiyor. Ama Amerika Birleşik Devletleri’nde kimse –ne Ocasio-Cortez, ne Sanders, ne de başka biri- kömür madenlerinin ya da petrol yataklarının devlet denetimine geçirilmesini savunmuyor. Trump’ın yaptığı, demode bir karalama kampanyası ile seçmenleri demokratik sosyalizmden soğutmak.

Piyasaların aşırılıklarının tırpanlanması; piyasalar, hükümet ve sivil toplum arasında denge kurulması ve bütün Amerikalıların orta-sınıf hayatı yaşayabilmesi gündemli bu siyaseti tarif etmek için başka bir ismi, “ilerici kapitalizm”i kullanmayı tercih ediyorum. İlerici kapitalizm, başarılı bir ekonominin merkezine özel teşebbüslerden müteşekkil piyasaları yerleştirmekle birlikte, denetimsiz bırakılmış piyasaların etkin, istikrarlı ve adil işlemediğini de kabul eder. 

Kapitalizmin aşırılıklarının ve iyi işlemiyor oluşunun “Kapitalizmi kendi kendisinden korumak mümkün mü?” sorusuna yol açması şaşırtıcı değil. Bence ilerici kapitalizm, arkasında politik irade olursa, kapitalizmi kendisinden koruyabilir.

Son 40 yıldır araştırmalar piyasaların kendi başlarına bırakıldığında neden herkese ekonomik fayda getirmeyeceğini açıklıyor. Modern ekonominin kurucusu Adam Smith, şirketlerin başıboş bırakıldığında fiyatları artırıp, ücretleri düşürerek kamu çıkarlarına aykırı örgütleneceğini teslim etmişti. Yine de, bazen piyasaların adeta görünmez bir elin müdahalesi ile toplumun refahına fayda edeceğini savunuyordu. Şimdi artık piyasaların neden bu vaadi sıklıkla yerine getiremediğini, neden Smith’in görünmez elinin görünmediğini daha iyi anlıyoruz: Böyle bir el yok çünkü. Bu yüzyılın ilk 20 yılını tamamlamak üzereyken, artırılan kâr marjları ve artan kârlılık oranlarıyla her sektörde piyasa konsantrasyonunun artışına tanık oluyoruz.

Amerikalı demokratik sosyalistler muhtemelen siyasi yelpazede Avrupalı sosyal demokratlardan biraz daha sağda bir yerdeler. Fransız sosyalistler 40 yıl önce François Mitterand liderliğinde devlet teşebbüslerini özelleştirirken, klasik sosyalizmden de vazgeçmişlerdi. Ama bugün Avrupalı siyasetçilerin neredeyse tamamı sağlık hizmetlerine erişimi temel insan hakkı olarak tanıyor. Yeni nesil Amerikalı demokratik sosyalistler de sosyal koruma ve kapsayıcılıkta, çevrenin korunmasında devletin önemli bir rol oynadığı; eğitim, teknoloji ve altyapının kamu tarafından finanse edildiği bir modeli kucaklıyorlar. Şirketlerin, -2008 finans krizi öncesinde bankaların yaptığı gibi aşırı risk alarak ya da şimdilerde veri toplama faaliyetleri gibi- çeşitli yöntemlerle müşterileri ya da işçileri istismar etmesini önlemek için, kamunun düzenleyici rol oynaması gerektiğine inanıyorlar.

Elbette, bu tür aşırılıkları önleyecek reformlarla, bilime ve teknolojiye yapılacak büyük yatırımlar büyüme oranlarını sürdürülebilir şekilde artıracaktır. Fakat giderek artan sayıda Amerikalının uzağına düştüğü orta-sınıf hayat tarzına kavuşmak için bunlar yeterli olmayacaktır. İşte tam da bu nedenle, demokratik sosyalistler eğitimde (1,5 trilyon dolarlık öğrenci borçlarının silinmesi de dahil), barınmada, çalışabilir durumdaki herkes için istihdam yaratılmasında ve emeklilik programlarında reformdan bahsediyorlar.  

Benim kuşağım bazen Soğuk Savaş’ın 30 yıl önce Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sona erdiğini unutuyor. O eski ideolojik savaşlar biteli çok oldu. Milenyum kuşağı “demokratik sosyalist” kavramına pragmatik yaklaşıyor. “Eğer bütün Amerikalılara iyi bir hayat sağlayacaksa, destekliyoruz” diyorlar. “Bu yolla geleceğimizi garanti edebileceksek –çünkü iklim değişikliğini yavaşlatmaya çalışıyorlar- destekliyoruz” diyorlar.

Sağ kanattan birileri bunun bir tür 21. yüzyıl popülizmi olduğunu söyleyebilir. Popüler olduğu kesin: Bu fikirleri destekleyen pek çok Amerikalı var, özellikle de gençler. Bu fikirlerin çeşitli versiyonları ekonomik olarak da uygulanabilir –gerçekten de sürdürülebilir müşterek refahtan  bahsediyorsak, önerilen yatırımlar da, düzenlemeler de gerekli.

Demokratik sosyalizmin temel bir bileşeni ise demokrasi. Demokrasi dört yılda bir seçim yapmaktan daha fazlası demektir. [Demokrasi] kimsenin -başkanın bile- dizginlenemez bir güç sahibi olamayacağı bir güçler ayrılığı sistemi ve kimsenin yasaların üzerinde olamayacağına dair inanç da içerir. [Demokrasi] azınlıkların haklarının korunmasını, bir parlamentoyu, herkesi hesap verir kılan sağlıklı bir haber medyasını gerektirir. Aynı zamanda adil temsiliyeti de içerir; çünkü azınlığın görüşlerinin çoğunluğa dayatıldığı, paranın egemen olduğu, seçmenin bastırıldığı, usulsüzlükler yapılan sistemler anti-demokratiktir.

Adına ne derseniz deyin, çok cazip bir kombinasyon. Başkanın itibarsızlaştırmak, karalamak için bu kadar uğraşmasına şaşmamak lazım.   

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.