Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Libya’daki iç savaşın tarafı haline gelmek Türkiye’yi tehlikeli bir pozisyona sokabilir mi?

Libya’da iç savaşın kızıştığı günler yaşanıyor. Özellikle son birkaç gündür ülkede yaşananlar uluslararası arenada da, Türkiye’de de tedirginliğe neden oluyor.

Libya’nın doğusunda kontrolü elinde bulunduran General Halife Hafter’in hedefi başkent Trablus’ta da kontrolü ele geçirmek. Kuzey Afrika ülkesi Libya’da Muammer Kaddafi’nin 2011’de devrilmesinden bu yana istikrar sağlanamadı. “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin Libya için pek baharı getiremediği, geçen sekiz yılda yaşananlara bakıldığında görülüyor. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından, önce IŞİD ile mücadele, ardından farklı tarafların ülkede iktidarı ele alma çabası yüzünden yaşanan iç savaş niteliğindeki çatışmalar ülkede istikrarın sağlanmasını zorlaştırdı.

İktidar mücadelesinin tarafları ve destekçileri kimler?

Taraflardan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin merkezi başkent Trablus. Türkiye, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin birçok üyesi tarafından destekleniyor. Düzensiz silahlı gruplar ile ülkede iktidarı sağlamayı amaçlıyor. 

Temsilciler Meclisi ise, Libya Ulusal Ordusu ile birlikte, General Halife Hafter’in liderliğinde kuruldu. Destekleyen ülkeler arasında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa, Mısır ve Rusya var. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin aksine, Hafter güçleri düzenli bir ordu şeklinde örgütlenmiş durumda.

Asıl hedefi başkent Trablus’a ulaşmak olan General Hafter’in geçen hafta uluslararası camiayı ayağa kaldıran ‘Trablus Operasyonu’nu başlatmadan önce Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek Kral Salman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile görüşmesi dikkatlerden kaçmadı. Bu görüşme akıllara taraflar arasında yeni bir anlaşma sözkonusu olup olmadığı sorusunu getiriyor. Ancak henüz bu soruya net bir yanıt vermek mümkün değil.

Libya’da 2011 yılında halk ayaklanması ile Muammer Kaddafi rejimi ile muhalifler arasında çatışmalar yaşandı. Kaddafi’nin ölümü ve rejimin çöküşü ile tamamlanan süreç, ardında darmadağın olmuş bir Libya bıraktı. 

Türkiye’nin meseleye dahil olması ise aynı yılda gerçekleşen NATO müdahalesi ile oldu.

2014’te ise, Hafter liderliğindeki ‘Onur Operasyonu’ ile Hafter muhaliflerinin kurduğu ‘Libya Şafağı’ koalisyonu arasında iç savaş başladı. Hafter’e göre ‘Onur Operasyonu’ ülkede İslami güçlere karşı mücadelenin tek yolu. 

Peki son günlerde ismini sıkça duyduğumuz General Halife Hafter kimdir?

Libya’da bugün neler olduğunu anlamlandırmak için biraz geçmişe gitmek ve kilit isim General Halife Hafter’in kim olduğunu incelemek mantıklı bir adım olacaktır. Çünkü Hafter, Libya’da son beş yıldır yaşanan krizin en önemli aktörlerinden biri.

Askeri eğitimini Sovyetler Birliği’nde tamamlayan Hafter, Kaddafi’nin liderliğindeki orduya katıldı. 1986’da Fransa’nın desteklediği Çad güçlerine karşı savaşan birliklerin başına getirilmesinden sonra rüzgar Hafter için tersine döndü. Bir yıl sonra, 1987’de, Libya yenildi ve Hafter’in parlayan yıldızı söndü. O ve askerleri ise esir düştüler. 

Kaddafi’nin askerleri bölgeden çekmesinin ardından uzun süre hapiste kalan ve Amerika Birleşik Devletleri’ne sürgüne gönderilen Hafter, o dönem Amerikan istihbarat örgütü CIA için çalışmakla suçlandı. 

2011’e gelindiğinde ve Kaddafi karşıtı ayaklanma başladığında, Hafter ülkesine döndü. 2014’ten beri Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu, ülkenin doğusunda Tobruk ve önemli petrol limanlarının da olduğu geniş bir alanı kontrol altında tutuyor. Hafter, Libya’da istikrarlı bir yönetimi sağlayabilecek tek kişi olduğunu ileri sürüyor.

Türkiye ile gerilim ve gelinen son nokta

İşte son birkaç gündür yaşanan gelişmeler ve yükselen tansiyonun merkezinde Hafter’in bu düşüncesi var. Hafter’in asıl hedefi başkent Trablus’a ulaşmak ve ülkede egemenliği tamamen ele geçirmek. 

Hafter, bu hedefi doğrultusunda, Türk gemilerinin hedef olarak görüleceğine yönelik açıklaması, Türkiye’den gelen gemilerin Libya limanlarına yanaşmasına izin verilmeyeceğine ve hatta gerekirse vurulabileceğine ilişkin tehdidi ve ülkedeki Türk vatandaşlarının Libya’dan çıkışına izin vermemeye, havaalanını kullanıma kapatmaya kadar vardırdığı tehditleri ile hem uluslararası hukuka aykırı davranmış, hem de NATO üyesi Türkiye’ye karşı sert tutumu ile uluslararası camiada tepki uyandırmış oldu.

Türkiye’nin Libya’da desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin dağınık kuvvetlerine silah sevkıyatı dahil yardımda bulunması, Hafter’in bu sert çıkışının en önemli nedeni olarak yorumlanıyor. 

Hafter’in tehditlerine karşı, Türkiye Cuumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde yayımlanan kınama mesajı ile “Yapılan bu yanlıştan dönülmezse karşılıklılık ilkesine dayanarak Türkiye’nin yanıtı sert olacaktır, Libya kendini meşru hedef hâline getirir” şeklindeki açıklamanın ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Libya’da tutsak edilen altı Türkiye vatandaşı ile ilgili “Bedeli ağır olur” restinin ardından, 1 Temmuz Pazartesi günü, altı Türkiye vatandaşının da serbest bırakıldığı haberi geldi.

ABD ve hatta Rusya’dan da Hafter’e tepki geldi

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo “Halife Hafter güçlerinin askeri saldırısına, saldırgan tavırlarına karşı olduğumuzu açıkça belirttik ve şimdi, Libya’nın başkentine yönelik askeri operasyonları derhal durdurması çağrısında bulunuyoruz” dedi.

İkili ilişkilerde Hafter’i desteklediği bilinen Rusya’nın Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Libya’daki taraflara ön şartsız diyalog çağrısında bulundu. Lavrov’un “Bugün Libya’da yaşanan krizin temel sebebi, Libya’ya NATO’nun müdahale etmesidir” ifadesi dikkatleri çekti. 

Birleşmiş Milletler (BM) ise sivillerin Trablus’tan çıkarılması gerektiğini vurguladı. Avrupa Birliği’nden de siyasi ve barışçıl bir çözüm çağrısında bulunuldu.

Libya’da Hafter cephesinde geçtiğimiz hafta itibariyle şahit olduğumuz gelişmelerin, Türkiye’ye karşı alınan tavrın ve bunun ülkemizi nasıl etkileyebileceğine dair durum okumasının iyi yapılabilmesi için, Hafter’in motivasyonunun ve amaçlarının net bir şekilde anlaşılması gerekir.

İlerleyen günlerde Hafter’in atacağı adımlarda, bugünlerde hem ABD ile arası açılmadan hem de Körfez ülkelerinin tepkisini çekmeden ABD-İran krizinin içinden çıkmaya çalışan Suudi Arabistan ile görüşmelerin etkili olup olmayacağını birlikte göreceğiz.

Ancak Türkiye açısından Libya’da risk faktörleri artıyor gibi görünüyor. Uluslararası alanda BM, ABD gibi aktörlerin yanında, aynı zamanda bir NATO müttefiki sıfatıyla yer alıyor gibi görünse de, Türkiye açık ve net bir şekilde tarafını belli ederek, Libya’daki savaşın içine çekilme riskini almış durumda. 

BM ve ABD gibi aktörler ise Libya’daki taraflarla eş zamanlı görüşmeler yürüterek, arabuluculuk rolü üstlendiklerini her fırsatta vurguluyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Hafter ile yakın zamanda görüştüğü biliniyor örneğin. Keza BM temsilcileri de Hafter cephesi ile diyaloğu sürdürüyor. Türkiye ise artık arabulucu olma iddiasını kullanamayacak konumda. En azından bugünkü şartlar altında. Yani ülkemizi direkt olarak ilgilendirmeyen bir iktidar mücadelesinde taraf olmak gibi bir hamle sözkonusu, bu da oldukça riskli bir adım. Karşı tarafın Türkiye’nin son dönemde ilişkilerinin iyi olmadığı Mısır ve BAE gibi ülkeler tarafından desteklenmesi de, uluslararası arenada Türkiye’nin Hafter karşıtı pozisyonunu pekiştiren etmenler olarak değerlendiriliyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.