Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Radikal İslam’dan kurtulan genç kadın anlatıyor: “20 yıl içinde yaşadığım her şey bana din adına yapıldı”

Zehra‘nın(*) bütün çocukluğu ve ilk gençliği abisinin onu dahil ettiği radikal İslamcı bir cemaatte geçti. Şimdi 26 yaşında olan Zehra, tesettüre girdiğinde dokuz yaşındaydı, cemaatin okula karşı tepkisi ve başörtüsü ile okuyamaması sebebiyle okulunu bıraktı. Henüz reşit bile değilken istemediği bir evlilik yapan Zehra, tecavüze uğradığını ailesine anlatamadığı için kendisine tecavüz eden kişiyle evlenmek zorunda kaldı. Zehra, cemaatin baskılarını, abisinin ve eşinin şiddetini 20 yaşındayken ardında bıraktı. Genç kadın, kendini nasıl kurtardığını, Büşra Cebeci‘ye anlattı.

Henüz ilkokul üçüncü sınıftayken cemaate girdi

Zehra ile Kadıköy’de bir kafede buluşuyoruz. Zehra aslında İstanbul’da yaşamıyor fakat sık sık İstanbul’a yolu düşüyor. Bu sefer İstanbul’a, arkadaşı Şeyma ile gelmiş. Zehra’yı benimle konuşması, hikayesini anlatması için yüreklendiren Şeyma. Zehra’nın düşünceli ve tedirgin olduğunu görebiliyorum.

Zehra, dokuz yaşında, henüz ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken abisinin radikal İslamcı bir cemaate girmesinden sonra kendisinin de bu cemaate abisi tarafından dahil edildiğini anlatıyor. Abisi ona sürekli başını örtmesi gerektiğini, başı açıkken günaha girdiğini söylemiş. Başını örttükten sonra da okulu bırakması için baskı yapmış. Çünkü bulundukları cemaatte okula gitmek “küfür” olarak nitelendiriliyormuş.

“Hicret etmemiz gerekiyor”

Okulu bırakan Zehra, cemaatin verdiği derslere gitmeye başlıyor. Haftada bir gördüğü Kur’an, tevhid dersleri, abisinin “Hicret etmemiz lazım” diyerek Zehra’yı başka bir şehire götürmesiyle beraber sıklaşıyor. Annesinden ayrılan Zehra, taşındığı bu şehirde abisi ile birlikte yaşıyor. Abisi, taşınma gerekçesi olarak ise şunları söylüyor: “Müslümanlara yakın yerde durmamız ve mücadeleyi onların yanında devam ettirmemiz gerekiyor.” Zehra abisine göre, annesinin ve diğer aile üyelerinin Müslüman olmadığını, abisinin onlara “kafir” gözüyle baktığını anlatıyor. Öyle ki dini bayramlar Müslüman olarak kabul edilmeyen aileyle birlikte kutlanmıyor, kurban ayrı olarak kesiliyor, ailede kesilen et veya kasaptan alınan et kesinlikle yenmiyor. Taşındıkları bu şehirde yoğun olarak cemaat çevresine giren Zehra, toplantılarına katılıyor, tartışmalarına dahil oluyor, hatta kendi yaşıtı kızları eğitme sorumluluğunu alıyor. Toplantılarda herhangi bir ayet ya da bir hadis üzerine konuşmalar yapıldığını, tefsir üzerinden tartışmaların olduğunu, bir kişinin konuşmayı başlattığını ve o toplantıda konuyu konuşmayı başlatan o kişinin anlattığını söylüyor ve yaşının küçük olmasına rağmen cemaat içinde konumunun gelişmesini şöyle anlatıyor: “Evet küçüktüm, abim ve cemaati beni yetiştiriyordu fakat ben de çok fazla okuyordum. Merak ettiğim bir şeyin peşini kolay kolay bırakmıyordum. Yani o yaştaki bir çocuğun Seyyid Kutub’un tefsirinden anlayacağı şeyler çok kısıtlıyken ben orada okuduklarımı başka kaynaklardan sorguluyordum. Araştırdığım konunun üzerine bir şeyler katarak bunu onlarla paylaşıyordum. Sürekli kitap okuyordum, o dönem yaptığım sadece derslere girmek ve bu ders aralarında sürekli kitap okumaktı.”

“Böyle sorular sormaya devam edersen…”

Bir süre sonra, merak eden, araştıran, okuyan Zehra, farklı sorular sormaya ve içinde bulunduğu cemaati rahatsız etmeye başlıyor: “Cemaatle alakalı olarak pek çok soru oluşmaya başladı kafamda. Mesela neden başımızda bir ’emir’ vardı? ‘Emirin ne tür hakları vardı, neye, ne kadar müdahale ederdi, neden bir yere gitmeden önce ondan izin almak zorundaydık?’ gibi pek çok soru vardı aklımda. Bunları birkaç defa sormuştum ama bunlar o atmosfer içinde sorulabilecek, sorgulanabilecek şeyler değildi. Biraz sorguladığınızı hissettirirseniz size bakışları anında değişiyordu; herhangi bir ayete, hadise başka bir açıdan baktığını dile getirdiğinizde ‘Sen ne demek istiyorsun’ diye üzerine düşüyorlardı bu konunun, ‘Bu kadar sorgularsan küfre düşersin’ diyorlardı. Onlar bu şekilde davrandıkça ben de daha fazla merak ettim ve daha fazla sorgulamaya başladım fakat ulaşabildiğim kitaplar belli kitaplardı ve sınırlıydı, bir telefonum, internetim de yoktu. Tek yapabildiğim elimdeki kitaplar üzerinden daha fazla düşünmekti.Bir süre sonra sorduğum sorular bana ‘Bu kadar sorarsan tekfir edilirsin’ tehditleri ile dönüyordu. Ardından ben içime kapanmaya başladım. Derslere daha az gittim, gittiğimde de konuşmacı değil dinleyici oldum. Okuduğum ne kadar kitap varsa bıraktım, bundan sonra okuduğum tüm kitapları düşünme evresine geçtim, her şeyi kafamda birleştirmeye çalışıyordum. Evet çok şey biliyordum ama bunları gösterme cesaretini gösteremiyordum. Artık cemaatin fikirlerini benimsemediğini, daha fazla sorgulamak istediğimi ama sorularımı kimseye soramadığımı nasıl anlatabilirdim ki? Bu durumumu fark ettiklerinde beni farklı farklı farklı kişilerle görüştürmeye başladılar. Bunun fark edilmesi de benim sorularımı genellikle abimin eşine sormamla oldu. Abimin eşi benden birkaç ay önce cemaate girmişti ama benim kadar okuyup araştırmamıştı, sorduğum sorulara cevap üretemiyordu ve konuşması hep şu şekilde bitiyordu: ‘Zehra bunları sorma, düşünme günaha giriyorsun.’ O da bana bu soruların cevabını verebileceğini düşündüğü kişilerle konuşturuyordu beni. Benim bu durumum emire anlatıldı, o da eşine anlatmış ve eşi benimle konuştu. Çünkü emir bizimle konuşmazdı. Bir süre sonra emirin eşi bana şunu dedi: ‘Böyle konuşmaya, böyle sorular sormaya devam edersen küfre düşersin, küfre düşmek seni bu dinden çıkarmış olur ve biz seni tekfir etmek zorunda kalırız.’ Bana verilen cevaplar artık ikna etmekten ziyade uyarı niteliği taşıyordu.”

Solcu abinin kitapları değişimi tetikledi

Zehra tehditvari uyarıların ardından bu konuları ailesiyle konuşmayı bırakıyor ve derslere artık hiç katılmıyor. İyice içine kapanan Zehra, yemek yemiyor, dakikalarca bir noktaya gözünü kırpmadan dalıyor, psikolojisi bozuluyor. Bunlar olurken Zehra 12 yaşında. Zehra’nın bu durumu sebebiyle annesi, Zehra’yı abisinden geri istiyor; abisi ise bunu kabul etmiyor, çok istiyorsa annesinin bulundukları şehre taşınabileceğini söylüyor. Bunun üzerine Zehra’nın annesi de bulundukları apartmana taşınıyor. Ne var ki, Zehra’nın annesine gidebileceği saatler belli ve orada kalması, uyuması kesinlikle yasak. Bunun sebebiyse abisinin annesini “kafir” olarak tanımlaması.
Zehra’nın üç abisi var. Tüm bunlar olurken abilerinden “solcu” olanı siyasi sebeplerden dolayı cezaevinde. Zehra, annesinin hastalanması üzerine bir süre onun yanında kalıyor. Cemaatten kendini soyutlamasının ardından uzun bir süre kitap okumayan Zehra, annesinin evinde kaldığı süreçte “solcu” abisinin kitaplarını okumaya başlıyor. Bu kitapları okuduğunu ise cemaate bağlı olan abisinin eşi fark ediyor ve abisini, “Zehra değişiyor” diye uyarıyor. Abisi Zehra’nın elinden kitapları alıyor, saklıyor, okumasına engel olmaya çalışıyor.

Renkli başörtüsü isteği tepki gördü

Zehra 14 yaşındayken abisine çalışmak istediğini söylüyor. Abisi başta buna karşı çıksa da daha sonra ikna oluyor ve Zehra’nın çalışmasına izin veriyor. Zehra, siyah bir başörtüsü takıyor ve siyah pardesü giyiyor ama artık siyah başörtüsü örtmek istemiyor. Abisine renkli başörtüsü kullanmak istediğini söylediğinde ise abisi buna aşırı bir tepki veriyor ve bunun mümkün olmadığını söylüyor. Zehra ise abisinden gizlice daha açık renkli başörtüleri örtmeye başlıyor fakat yaşadıkları yerin çok küçük olması sebebiyle defalarca yakalanıp şiddete maruz kalıyor.

“Fikirlerimi ilk kez bir erkekle paylaşabildim”

Zehra 15 yaşındayken Kur’an kursundan tanıdığı birinin abisiyle görüşmeye başlıyor. Bu kişi Zehra için ilk sevgilisi olmasından öte, ilk arkadaşı ve Zehra o ilk arkadaşını ve aralarındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor: “O dönem belki de ailemden uzaklaşmak istediğim içindi bilmiyorum ama biriyle konuşmak, bir şeyleri paylaşmak mutlu ediyordu. Hiç arkadaşım yoktu arkadaşımın olmasına bile izin yoktu. Bir sürü şeyi yaşayamadım, dokuz yaşında örtündüm, mesela hiç bisiklete binemedim, hiç ip atlayamadım bunlar benim içimde hep ukde olarak kaldı, çocukluğum hep içimde kaldı. Küçücüksün, ip atlamak istiyorsun, uzun eteğini toplaya toplaya ve gözün hep camda, acaba görecekler mi diye! Bunları anlatabileceğim, paylaşabileceğim bir insan olduğunu düşündüm o kişinin, ilk kez bir kafeye bile onunla oturdum. Onunla da ilk konuşmalarımız din üzerinden oldu zaten, o da imam hatipliydi, bazı konularda görüş ayrılıklarımız vardı, tartışıyorduk bazen. Zamanla aramızdaki ilişki bir kadın erkek ilişkisine dönüştü, yani duygusal bir bağ oluşmaya başlamıştı. O, evden uzaklaşmak için bir mecraydı benim için ve daha çok küçük olduğum için onu daha çok arkadaş olarak görme ihtiyacı vardı bende. Çünkü ilk defa fikirlerimi bir insanla paylaşıyordum ve bu kişi maalesef erkekti ve erkek olduğu için bu şekilde bir ilişkiye dönüştü. Belki bunları başkalarına anlatabilseydim böyle bir ilişki ihtiyacında hiç olmayacaktım ve başıma gelen şeyleri hiç yaşamamış olacaktım…”

Siyah pardösü gri ile değişti

Bir sene boyunca bu şekilde bir ilişki sürdürdüklerini söyleyen Zehra, bu sırada abisiyle tesettür tartışmalarının da devam ettiğini, daha ince bir kumaşı olan ve daha açık renkli bir pardösü almak için abisini ikna etmeye çalıştığını anlatıyor. Gri renkli bir pardösü için abisini ikna eden Zehra, “En azından simsiyah değil diyordum” diyor.
Zehra’nın görüntüsü bir yıl öncesine kadarkinden biraz daha farklı, hayatı da öyle. Artık çalışıyor ve simsiyah yerine gri bir pardösü giyiyor. Abisi karşı çıkarak da olsa bu değişimleri kabulleniyor ama Zehra’nın ilişkisinin abisi tarafından öğrenilmesi yaşanacak pek çok şeyin fitilini ateşliyor. Bir gün bir iş çıkışı, Zehra’nın abisi, Zehra’yı erkek arkadaşıyla yolda yürürken görüyor. Bunun üzerine arabayla yanlarında duruyor ve ikisini de arabaya alıyor. Zehra’yı eve bırakarak bir odaya kilitleyen abi, erkek arkadaşını da ıssız bir yere götürerek dövüyor.

Abisinden demir çubuk ile dayak yedi

Eve dönen abi, odanın kapısını açıyor elinde demir bir sopa var. Zehra bunun paspasın sapı olabileceğini söylüyor. O akşam abisi Zehra’yı tehditler savurarak elindeki demir çubuk ile dövüyor. Zehra, dayak faslı bittiğinde kendisinin dayak yemekten, abisinin ise dayak atmaktan takatinin kalmadığını hatırlıyor. Zehra’nın cama yönelmesi ve kendini atmakla tehdit etmesi üzerine abisi biraz sakinleşiyor ve Zehra’yı karşısına alıp bundan sonra kendisinin sözünden çıkmaması gerektiğini, evden dışarı adım atmayacağını, artık çalışmayacağını, eskisi gibi çarşaf giyeceğini söylüyor. Zehra, aylarca kapının önüne bile çıkmıyor, zaten abisinin onu dövmesinden sonra bir süre kalkamadığını, uzun bir süre de topalladığını anlatıyor. Zehra evde kaldığı süre boyunca bu hayatın kendisine at olmadığını ve bundan kurtulması gerektiği fikrine daha fazla sarılıyor fakat bunu dile getirdiğinde “tekfir” edileceğini de biliyor, bu sırada erkek arkadaşıyla ilişkisi de gizliden gizliye devam ediyor.

Erkek arkadaşının tecavüzüne uğradı

Erkek arkadaşı onunla evlenmek istiyor. Zehra ise bunun için erken olduğunu ve bir evliliğe hazır olmadığını söylüyor. Bunlar olurken Zehra 16 yaşında. Abisi biraz daha yumuşayan ve artık dışarı çıkabilen Zehra’nın yine de erkek arkadaşıyla dışarıda buluşmasının imkanı yok. Abisinin bu baskısının sonucu ise Zehra’nın hayatındaki en ağır travmalardan birini beraberinde getiriyor: “Abim biraz daha yumuşadığında ve kısıtlı olarak dışarı çıkabildiğim süreçte onunla görüşüyordum. Eskisi gibi dışarıda buluşamıyorduk, abimden korkuyorduk. Bir gün beni evine çağırdı konuşmak için, dışarıda görüşemeyeceğimiz için kabul ettim. Eve gittiğimde de evlilikten konuşmaya başlamıştık, ben bunun için hâlâ erken olduğunu söyledim. Çünkü o anki düşüncem kesinlikle bir evlilik değildi, o da bunun farkındaydı. O benim ilişki kurduğum, kendimi açtığım, bir şeyler paylaştığım ilk erkekti ve gerçekten güveniyordum, bana zarar vereceği aklımın ucundan bile geçmemişti. O gün o evde tecavüze uğradım, 16 yaşındaydım, ona engel olamadım. Her şey bittiğinde ne yapacağımı bilmiyordum, ağlıyordum, ‘Bana bunu neden yaptın, beni sevdiğini sanıyordum’ diyebildim. O ise ‘Artık evlenebiliriz’ dedi. Ben yine evlenmeyeceğimi söylediğimde ise bunu kabul etmezsem ailemle konuşacağını, bunun kendi isteğimle olduğunu anlatacağını söyledi. Bunu düşünmem için bana zaman verdi, ‘Sen bunu düşün, ben ailemi size yollayacağım ve seni isteyeceğiz ona göre, sen de kabul edeceksin’ dedi. Tekrar eve döndüğümde günlerce odadan çıkmadım ama onun görüşme ısrarı devam ediyordu. Daha sonra istemek için ailesini gönderdi. Annem kabul etmedi ve onları kapıdan geri çevirdi. Israrları ise devam ediyordu, ailemi ikna etmemi ya da onunla kaçmamı istiyordu.

Tecavüze uğradığını anlatamadığı için evlenmeyi kabul etti

En küçük abisinin Zehra’nın telefon konuşmasını duymasıyla beraber ise bu travma yerini çok daha büyük bir travmaya bırakıyor. Zehra’nın erkek arkadaşıyla görüştüğünü öğrenen küçük abisi Zehra’nın odasının kapısını zorluyor ve diğer abisini arayarak durumu anlatıyor. Abi telefonda deliye dönüyor ve birazdan evde olacağını, bu konuya karışan olursa ona da zarar vereceğini söyleyerek telefonu kapatıyor. Başına geleceklerden korkan Zehra ise evden kaçıyor ama sığınacak hiçbir yeri yok ve ona tecavüz eden erkek arkadaşının evine gitmek zorunda kalıyor. Reşit olmaması sebebiyle ailesi ihbar ediyor, Zehra da “Karakola gidersek ailemi evlilik için ikna edebilirim” diyerek erkek arkadaşını ve ailesini karakola gitmeye ikna ediyor. Zehra’nın asıl amacı ise evlenmek değil, aksine devletin onu koruyabileceğini düşünmesi. Karakola gelen ilk aile üyesi Zehra’nın cemaat üyesi abisi. Abi, onu koruyacağını söyleyerek Zehra’nın kendisine verilmesi gerektiğini söylüyor. Zehra, bunu kabul etmiyor. Annesinin onu almasını da kabul etmeyen Zehra, annesinin abisine karşı onu koruyabileceğine inanmıyor. Psikolog eşliğinde ifadesi alınan Zehra için diğer bir seçenek ise Çocuk Esirgeme Kurumu. Cezaevinde olan abisi ise o süreçte cezaevinden çıkmış ve karakola gelerek Zehra’yı almak istiyor. Zehra abisine güvenerek bunu kabul ediyor fakat tecavüze uğradığını kimseye anlatamadığı için evlenmeyi de kabul ediyor.

“Evliliğimin üçüncü ayında ilk kez intihara kalkıştım”

Bir ay boyunca evlilik hazırlıkları yapıldığını anlatan Zehra, o süreçte sürekli ağladığını ama kimseye evlenmek istemediğini anlatamadığını aktarıyor. Düğün günü de sürekli ağlayan Zehra’nın mutsuzluğu ise ailesiyle arasının bozuk olmasına ve ailesinin düğüne katılmamasına yoruluyor. Evlendikten bir hafta sonra çalışmaya, evlere temizliğe gitmeye başlayan Zehra, eşinin sürekli onu çalışmaya ittiğini anlatıyor. Kendisi içinse çalışmak evden uzak kalmak demek ve bundan şikayetçi değil. Eve olabildiğince geç gitmeye çalışan Zehra bazen günde birden fazla ev temizliyor, yorgunluktan hasta düştüğünde bile eşinin “Çalışmaya ne zaman başlayacaksın” dediğini hatırlıyor. O dönem çok iyi para kazandığını söyleyen Zehra, kazandığı tüm parayı eşine veriyor. Evlenirken çok fazla borç yaptıklarını, eşinin öncesinden de borcu olduğunu biliyor fakat Zehra ne kadar para kazanırsa kazansın bu borçların azalmak yerine arttığını, maddi sıkıntılar çektiklerini fark ediyor ve eşine bu paranın nereye gittiğini soruyor. Bu sebepten çoğu kez evde Zehra’nın dövülmesiyle sonuçlanan kavgalar baş göstermeye başlıyor. Bu noktada Zehra bir çıkış noktası bulamıyor ve defalarca intiharı düşünüyor. İlk intihar denemesi, evliliğinin üçüncü ayında gerçekleşiyor ve Zehra’nın midesi yıkanıyor. Zehra o dönemi ve gördüğü şiddetin boyutlarını şöyle anlatıyor: “İzlediğimiz haberden, balkona boynum açık çıkmamdan ya da para ile ilgili mevzulardan sürekli kavga ediyorduk. Aynı çatının altında yaşayamıyorduk. Bir gün yine kavga edip ayrılma eşiğine geldiğimizde ben annemin evine gittim bu sefer. O zaman ayrılmayı kabul etmişti. Eşyalarımı almak için geri döndüğümde ise evden çıkmama izin vermedi. Çıkmaya çalıştığımda da dövmeye başladı. Abimin beni paspas sopasıyla dövdüğünü söylemiştim, o dayağın kat kat fazlası bir şiddetti bu. Camdan sarkıp yardım istiyordum, bağırıyordum kimse yardım etmiyordu. Herkes cama çıkıp izliyordu, çığlıklarımı dinliyordu, aralarında konuşuyorlardı. Ne müdahale ettiler ne de polisi aradılar. Bayılıyordum, üzerime soğuk su döküp ayıltıyordu. Hâlâ kavga etmenin peşindeydi. Ben biraz kendime geldiğimde en baştan başlıyorduk. Anneme bir şey anlatmamamı, onlara boşanmaktan vazgeçtiğimi söylememi istiyordu. Böylelikle bir müddet daha ben konuyu kapatmak zorunda kaldım.”

Boşanma sürecinde kadın örgütleri ile tanıştı 

Aradan geçen birkaç ayda şiddetin de ölçüsü artar. Zehra sürekli şiddet görür, daha fazla çalışmaya zorlanır. Bunların üstüne bir de eşi çocuk istemeye başlar. Eşi çocuk ister çünkü Zehra’nın bu evliliğe ve kendisine bu şekilde daha fazla bağlanacağını ve onu bırakamayacağını düşünür. Zehra, eşinin çocuk istemesiyle birlikte boşanma kararı konusunda iyice emin olduğuna ve bunu bir an önce yapması gerektiğine karar verir. Çünkü ortada bir çocuk olursa bu evliliği bitirmek neredeyse imkansız olacak onun için ve bu nefret ettiği adamdan çocuk doğurma fikri Zehra için çok ağır! Zehra, defalarca yaptığı boşanma konuşmasını bir kere daha yapıyor ve eşi bir kere daha bunu kabul ediyor. Zehra ise eşinin yeniden bu karardan vazgeçememesi için derhal evi terk ederek annesinin yanına gidiyor. Ailesine bir müddet durumu anlatmayan Zehra, annesinin hastalığı dolayısıyla geldiğini söylüyor. Bu sırada cemaat üyesi abisi ise IŞİD üyesi olduğu suçlaması ile cezaevinde. Evliliğinin ilk aylarında imam nikahlı olan Zehra’ya daha sonra resmi nikah yapılıyor. Bu sebepten Zehra, boşanma davası açabilmek için bir yılın dolmasını bekliyor. Bu süreçte eşi tarafından sürekli takip, taciz ve tehdit ediliyor.

O sürecin kendisini politize ettiğini söyleyen Zehra, kadın örgütlerine ve eylemlere gitmeye başlıyor. Kendisini sürekli takip eden eşiyse ona tehditler savuruyor hatta sokak ortasında darp edecek kadar ileriye gidiyor. Darp edilmesinin ardından emniyete giden Zehra, polislerin sadece ifade aldığını, hiçbir şey yapmadığını, aile içi kavga deyip geçiştirdiklerini söylüyor.

Aile içinde ekonomik özgürlükle gelen saygınlık

Yeterli sürenin dolmasının ardından Zehra, bir an önce boşanabilmek için davanın tüm masraflarını karşılıyor ve tek celsede boşanıyorlar. Bundan sonra ise Zehra artık aile evinin “dul kadın”ı. Ailesi sürekli, her hareketinde bunu Zehra’ya hissettiriyor. Ailede tek boşananın kendisi olması sebebiyle akrabalar arasında bu durumun epey yankı uyandırdığını söyleyen Zehra, dışarıda verdiği sokak mücadelesinin yanı sıra, evde de ailesinin kadınlarına karşı mücadele veriyor. Bu dönemde onu cesaretlendiren, özgüven veren ise ekonomik özgürlüğü ve ailesinin onun eline bakıyor olması. Zira o dönemde en küçük abisi askerde, bir abisi cezaevinde, diğeri ise ağır hastalıklarla mücadele ediyor. Evde, çalışan ve eve para getiren tek kişi Zehra. Kendi ayakları üzerinde durması ve ailesini geçindirmesi sebebiyle aile içinde ona saygı duyulduğunu hatırlıyor. Zehra kendi konumunu sağlamlaştırdıkça da diğer kararlarını bir bir hayata geçirmeye başlıyor: “Ekonomik özgürlüğümü sağlamlaştırdıkça bazı kararları daha rahat almaya başladım. Boşandıktan kısa bir süre sonra pardösümü çıkarmıştım zaten. Çarşaflı olduğum dönemleri düşünüyorum da sıcak beni etkilemiyordu ya da kendime yalan söylüyordum. O anda ise örttüğüm başörtüsü bile beni boğuyor gibiydi. Bunun sebebi ise her gün başörtümü takarken, başımı örttüğüm ilk günü hatırlamamdı. Bu benim kararım değildi, ben isteyerek başımı örtmemiştim, başörtüsü örttüğüm için okulu bırakmıştım. Bir noktada, sonra yaşadığım pek çok şeyden onu sorumlu tutmaya başladım. Evet, inanarak örttüm çok uzun bir süre ama artık istemiyordum. Evde başörtümü çıkarmak istediğime dair pek çok kez konuşmalar yaptım. Annem beni reddeceğini söylüyordu, ‘kötü yola düşeceğimi’ falan düşünüyordu. ‘Çarşafı çıkardın, pardesünü çıkardın, bir başörtün kaldı bunu çıkarsan daha neler yapmazsın’ gibi şeyler söylüyordu. Bunu birkaç kez konuştuktan sonra artık bir karar almam gerektiğini biliyordum. Öyle bir zamanda yapmalıydım ki bunun geri dönüşü olmamalıydı. Ve bir sabah evden başörtüsüz bir şekilde çıktım, ilk işim kuaföre gitmek oldu.”

“Başörtümü çıkardığımda omuzlarımdan yük kalkmış gibiydi”

O güne kadar saçıma o kadar bakmıyordum ki saçımın uzunluğuna şaşırdığımı hatırlıyorum. Kuaförde saçımın ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Başörtümü çıkardığımda omuzlarımdan yük kalkmış gibiydi, omuzlarımdan abimin fikirleri, inancı, baskıları kalkmış gibiydi çünkü başörtüsü benim için sadece abimin bana zorla yaptırdıklarını, dayaklarını, renkli başörtü yüzünden bile dayak yediğimi hatırlatıyordu. Evden çıktım, bu kolaydı ama bir de geri dönüşü vardı ve kıyametin kopacağının farkındaydım. Eve döndüğümde annem bana birkaç tokat attı. Ben ise ona şunu dedim: “Beni artık dayakla korkutamazsınız. İki tokattan fazlasını da atabilirsin, birkaç ay yürümeyebilirim de, çünkü bunları yaşadım ama bunlar beni döndürmeyecek. Beni evet şu yaşa kadar şiddetle korkutmaya çalıştınız ama artık eskisi gibi değilim, çünkü bağışıklık kazandım. Annem reddetti beni, aylarca benimle konuşmadı ama bir noktada sonra yumuşamaya ve kabullenmeye başladı mecburen.”

“20 yıl içinde yaşadığım her şey bana din adına yapılmıştı”

Zehra ilk olarak kadın olduğu için sorgulamaya ihtiyacı olduğunu hissetmişti ve içinde bulunduğu aileyi, gelenekleri, cemaati, dini ona yaşattıklarından ayrı düşünemediğini söylüyordu: “Benim 20 yıl içinde yaşadığım her şey bana din adına yapılmıştı, din adına okulu bıraktım, din adına dövüldüm, din adına istemediğim bir adamla aynı yatağa girdim. O adamın evinde yaşamak, ona yemek hazırlamak, çamaşırlarını yıkamak, günün sonunda onun yatağına girmek zorundaydım. Kaç defa ‘Keşke sadece bir kere tecavüze uğrasaydım’ dedim. Hep şiddetle, korkutarak, tehdit ederek üzerimde o dinin varlığını hissettirdiler”.

“Abimi nasıl affedeceğimi bilmiyorum”

Zehra’nın abisi halen cezaevinde, şimdiye dek iki defa tutuklandı, ilki El-Kaide üyesi olma, ikincisi ise IŞİD üyesi olma suçlamasıyla. Zehra abisi cezaevinde, ona zarar veremeyecek uzaklıkta olmasına rağmen, onun sebep olduğu travmalarla yaşıyor ve bunları atlatmaya çalışıyor: “Ben, şu an hâlâ açıktan liseyi bitirmeye çalışıyorum, çocukluğuma dair her şey içimde ukde olarak kaldı ve kalmaya devam edecek. Yediğim dayaklar bir yana onun yüzünden tecavüze uğradım, onun yüzünden istemediğim bir evlilik yaptım, tecavüzcümle evlendim. Evet, şu an kendime bir yol çizdim, kendimi pek çok şeyden kurtardım ama içimde okumak hep kalacak. Hep düşünüyorum, yaşıtlarım nerelere geldi, mesleği var hepsinin, hepsinin bir eğitim hayatı oldu. Ben ise bu kadar meraklı ve okumayı seven biri olarak henüz lise mezunu bile değilim. Bu eksikliği hep içimde taşıdım. Bütün bunları unutup onu affedebilir miyim bir gün bilmiyorum”.

(*) Güvenlik sebebiyle röportaj yaptığımız kişinin gerçek ismi kullanılmamıştır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.