The Guardian muhabiri Calla Wahlquist, Avustralya’da koronavirüs nedeniyle karantina altına alınan bir huzurevinde yaşayan 107 yaşındaki Myrtle Hooper ile konuştu. Hooper’ın hayat hikayesini haberleştiren Wahlquist’in 31 Mart günü yayımlanan yazısının çevirisini paylaşıyoruz.
Myrtle Hooper Titanik’in battığı sene doğdu. İki dünya savaşına da şahit oldu. Ailesi Birinci Dünya Savaşı sırasında İspanyol gribiyle mücadele ediyordu. Çok sayıda çocuk ölmesine rağmen Hooper hayatta kalmıştı. Bugün ise yaşadığı huzurevinde büyük bir insanlık krizini daha tecrübe ediyor. Hooper, “Sanki hapisteyiz. Hiç kimse yanımıza gelemiyor ve hiçbirimiz dışarı çıkamıyoruz” diyor.
Avustralya’daki huzurevi görevlileri yaşlılara koronavirüs bulaşmasını engellemek için büyük çaba harcıyorlar ve ciddi de bir baskı altındalar. Sidney’deki bir huzurevine koronavirüs sıçramasıyla dört kişi hayatını kaybetmişti. Bu da mevcut baskıları artıran bir unsur.
Ülkede pazartesi gününden beri 70 yaşından büyük kişilere ve daha genç olsa da kronik rahatsızlığı olan insanlara kendilerini izole etmeleri tavsiye ediliyor. Koronavirüs salgını, ilk olarak 1918’de Melbourne’de tespit edilen İspanyol gribi ile sık sık kıyaslanıyor. Bu aya kadar Avustralya doğumlu olmayanlara ülke sınırları içinde seyahat etme engelinin getirildiği tek dönem de oydu.
Ocak 1919’da Victoria bölgesinde olağanüstü hal ilan edilmişti. Yeni Güney Galler bölgesinin sınırları kapatılırken kamu alanlarında bir araya gelme ve uzun mesafeli seyahatler yasaklanmıştı.
O sene 7 yaşına giren Hooper’ın hayatı bu önlemlerden dolayı ciddi şekilde etkilenmemişti. Hooper buğday tarlasında çalışıyordu ve okuluna gitmeye devam etmek istiyordu. Hooper, “Bu konuyu yetişkinlerle konuştuğumu hatırlıyorum. Ancak yedi yaşında olduğunuz zaman olan bitenler sizin için pek bir anlam ifade etmiyor” diyor.
Hooper’ın aklında kalanlardan biri müfredattaki cinsiyetçilik. Hooper şöyle diyor: “O dönemde erkeklere yüzme, kızlara ise dikiş dikmek öğretiliyordu. Ancak kızlar suda boğulsa bu ne işe yarayacaktı hiç bilmiyorum.”
20 sene sonra küresel bir felaket daha ortaya çıktı. Hooper 1939 yılında doğum yapmak için hastanedeydi. Oğlu dünyaya geldikten kısa bir süre sonra hemşire gelip Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiğini söylemişti.
Hooper İkinci Dünya Savaşı’ndan önce veya sonra insanlarla şimdiki kadar kolay iletişime geçilemediğini hatırlatıyor. Bugün ise koronavirüs yüzünden insanlar evlerine kapansalar da sevdiği kişiler hakkında kısa sürede bilgi alabiliyorlar.
Karantinadayken Hooper telefon ile konuşabilse de telefonunun görüntülü arama fonksiyonuna sahip olmasını da hayal ediyor. Hooper yedi sene öncesine kadar tek başına yaşasa da 100 yaşına geldiğinde artık kendisini eskisi kadar dinç hissetmediğini söylüyor: “100 yaşında olunca artık vaktin geldiğini de fark ettim. Gerçi her ne kadar kendime iyi bakamasam da araba kullanmaya devam edebiliyordum.”
Hooper şu an virüsten de korkuyor ama daha çok korktuğu ise kendine eskisi gibi bakamayacak olması. Hooper, “Bildiğiniz gibi 107 yaşındayım, insanlar buraya gelip beni görmek istiyorlar. Hatta bazıları şöyle diyor: ‘Çocuklarımı buraya getirip sizi görmelerini sağlasam rahatsız olur musunuz?’ 107 yaşında olan bir insandan başka bir şey görmüyorlar.“
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Hooper geride bıraktığımız yüzyılın en unutulmaz olaylarına tanık olsa da “pek ilginç birisi” olmadığını iddia ediyor ve tavsiye verecek kadar da donanımlı olmadığını söylüyor.
Küresel olaylardan dolayı rahatsızlık hissedenlere ise şarkıcılık kariyerinde arkadaş edindiği Katolik bir rahibin sözlerini hatırlatıyor: “Tanrı seni kutsasın, ve gerisini de O’na bırak.”