Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

René Backmann: “Gazze, koronavirüs salgını yüzünden kontrol edilemeyecek bir felaketin eşiğinde”

Fransız gazeteci ve insan hakları aktivisti René Backmann, Mediapart için kaleme aldığı yazısında koronavirüs salgınıyla mücadele etmeye çalışan Gazze’deki son durumu ele aldı. Sizin için özetini paylaşıyoruz.

Gazze Şeridi’nde resmi olarak ilk koronavirüs vakası 21 Mart’ta görüldü. Virüsün Pakistan ve Mısır‘a gittikten sonra ülkeye dönen iki vaizle birlikte Gazze’ye ulaştığı tespit edildi. Vaizler ve onlarla temasta bulunan herkes karantina altına alındı. O akşam, 2007 yılından bu yana Hamas tarafından kontrol edilen Gazze hükümetinin sağlık bakanı haberi doğruladıktan sonra sokaklar yıkandı, bazı bölgeler karantinaya alındı ve polis arabaları sokaklardaki insanlara grup halinde dolaşmamaları için uyarılarda bulunmaya başladı.

Hamas hükümeti mart ortasında, Batı Şeria ve İsrail’de, yani Gazze Şeridi’ni çevreleyen çitin diğer tarafında, vaka sayısının artmasını önlemek için Mısır’dan ve İsrail’den gelen yolcuların iki hafta karantinaya alınacağını duyurdu. İlk iki vakanın tespit edilmesinden on gün sonra yani 31 Mart’ta, virüs taşıyan on kişi daha tıbbi gözetim altına alındı ve belirlenen 25 merkezde toplam 1760 kişi karantinaya alındı. Yeterli test yapılamadığı için, karantina süresi 14 günden 21 güne çıkarıldı. Birleşmiş Milletler ve çeşitli insani yardım kuruluşları, Gazze Şeridi’ndeki durumla ilgili yaptıkları uyarılarda endişelerinin giderek arttığını söylüyor.

“Gazze’den yaşanan durum İsrail’in ürettiği bir senaryo”

İşgal altındaki topraklarda çalışan İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, Gazze’de büyük bir felaket yaşanabileceğini duyurdu: “Koronavirüsün Gazze Şeridi’nde yayılması, on yıldan fazla süren ablukanın yol açtığı sıkıntıların bir sonucu olarak büyük bir felakete yol açacak. Zayıf bir sağlık sistemi, aşırı yoksulluk, insani yardıma bağımlılık, berbat haldeki altyapı, halk sağlığını etkileyen sert yaşam koşulları, yeni virüse maruz kalmadan önce bile, aşırı kalabalık ile birleşerek bir kâbus senaryosu çiziyor. Bu İsrail’in ürettiği bir senaryo.”

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Komiseri Christian Saunders’a göre ise “Yıllardır süren abluka yüzünden zaten zor durumda olan Gazze Şeridi gibi yoğun nüfuslu bir bölge için koronavirüs bir felaket olabilir.”

Hem İsrail hem de Filistin’in açıkladığı resmi rakamlara göre Gazze Şeridi’nde iki milyon kişi yalnızca 365 kilometrekarede yaşıyor, yerleşim alanları bu alanın sadece çok küçük bir kısmını, yaklaşık 40 kilometrekarelik bir kısmını kaplıyor. Bu da gerçek nüfun yoğunluğun kilometrekare başına yaklaşık 50 bin kişiye denk düştüğünü gösteriyor. Buna göre, Gazze’deki nüfus yoğunluğu dünyanın en kalabalık şehirlerinden Filipinler’deki Manila ve Hindistan’daki Mumbai’den daha fazla.

Nüfusun yüzde 80’inin yaşamak için insani yardıma muhtaç, gençlerin yüzde 70’inin işsiz olduğu bir bölgede halkın çoğunluğu için sorun, dün olduğu gibi bugün de, markette bir ürünü bulmak değil. Sorun, marketteki ürünleri satın alabilecek parayı bulmak. Salgının yarattığı endişe, durumu daha da kötüleştirdi. Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group – ICG) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Gazze’deki eczacılar ağrıkesici ve antibiyotik haplarını kutu olarak değil, tek tek satmaya başladı.

Dünya Sağlık Örgütü 2009’da yayımladığı raporda İsrail’i, Gazze’nin tıbbi malzemeye erişimini kasıtlı olarak sınırlamakla suçlamıştı. Bu da Gazze’nin tıbbi ekipmanının çoğunun bozuk veya eski olduğunu açıklıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre, 2014’te dönemin Genelkurmay Başkanı Benny Gantz’ın yürüttüğü operasyonda, Gazze Şeridi’ndeki 17 hastane ve dispanser imha edildi. 2018’de açıklanan sayılara göre ise Gazze’de gerekli ilaçların yüzde 50’si hâlâ eksikti.

Yıllarca Batı Şeria, Gazze ve Tel Aviv’de Filistinli sağlık personeline eğitim veren doktor Raphael Walden, Gazze’deki hastanelerin durumunu en iyi bilen kişilerden: “Gazze’deki hastanelerde bulunan birkaç düzine solunum cihazının bazısı çalışmıyor, hepsi klasik akciğer rahatsızlıklarında kullanılanlardan. Yani virüs taşıyan hastalarda kullanılamaz. Ayrıca çok endişe verici olan bir diğer şey ise hastanelerde ecza raflarının dolu olmaması.”       

Bu faktörlerin hepsi birleştirildiğinde, yerel doktorların birkaç gün içinde 50 bin kişiyi öldürebilecek ve kontrol edilmesi mümkün olmayan bir salgın senaryosundan neden korktuğu daha iyi anlaşılıyor.

Gazze Şeridi’ndeki büyük bir hastanede çalışan, ismini vermek istemeyen bir doktor ise endişesini şöyle anlattı: “Hamas hükümeti sadece birkaç vakamız olduğunu ve her şeyin kontrol altında olduğunu açıklıyor. Bu doğru değil. Neredeyse hiç koruyucu ekipmanımız ve dezenfektanımız yok. Karantinadaki bazı insanlar kabul edilemez hijyenik koşullarda yaşıyor. Ancak birkaç düzine hastayla ilgilenebiliriz, daha fazla değil. Gerçekten korku içinde çalışıyoruz.”

BM raporuna göre İsrail ordusu, özellikle insani yardımın sağlanması amacıyla Ramallah’taki Filistin Otoritesi ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu göstermek için temaslara başladı. Bu kapsamda İsrail, 10 bin test kitinin Ramallah’a ulaşmasını kolaylaştırdı. Fakat ordunun Batı Şeria ve Gazze’deki sivil ilişkiler birimi, Uluslararası Sağlık Örgütü’nün Gazze’ye tahsis ettiği kitlerden yalnızca 500’ünün ulaşmasınına izin verdi.

İsrailli bir yetkili, İsrail sağlık sisteminin de hazırlıksız ve kapasitesini aşmış durumda olduğunu, bu yüzden Filistinliler’e yardımın ulaşmasını sağlamaktan daha fazlasını ve daha iyisini yapamayacaklarını söyledi. İsrailli başka bir yetkili ise yakın zamanda yurtdışından gelen bir ziyaretçiye şunları söylemiş: “Yapabileceğimiz tek bir şey var. Gazze’deki Filistinliler, Katar’dan ihtiyaç duydukları malzemeleri satın almalı. Gazze, bu malzemelerin Filistin Yönetimi’ne teslim edilmesini talep ederse, eğer taşıyan Filistin Yönetimi ise, malzemelerin Gazze’ye nakline karşı çıkmayacağız.” 

Eski İsrail Milli Savunma Bakanı Naftali Bennett‘in insani yardımlar konusunda daha farklı bir bakış açısı var. Bennett, Hamas’ın 2014’te öldürülen iki İsrail askerinin naaşını teslim etmesi karşılığında uluslararası yardımın İsrail üzerinden Gazze’ye ulaştırılmasını veya İsrail’in Gazze’ye insani yardım göndermesini önerdi.

İsrail yönetimi, 2005’te bölgeden tek taraflı olarak çekildiklerini öne sürerek, artık Gazze’de yaşananlarda hiçbir sorumlulukları olmadığını savunuyor. B’Tselem ise bu iddianın geçerli olmadığını söylüyor: “Elbette İsrail devleti Gazze’deki barışı sağlamaktan sorumlu değil ama ablukanın uygulanması, günlük hayatı etkiliyor ve bu nedenle halen sorumlu.”

Raphael Walden ise açıkça söylemese de 4. Cenevre Andlaşması’nın 56. maddesine vurgu yaparak İsrail’in Gazze’deki yasal yükümlülüklerinin de altını çiziyor:

“Uluslararası hukuk uyarınca, İsrail, Gazze Sağlık Bakanlığı’na ihtiyaç duyduklarını sağlamakla yükümlü. İsrail hükümetinin Gazze’ye bu kadar kritik bir zamanda yardım etmesi çin yasal ve ahlaki bir yükümlülüğü var. Ama aynı zamanda ve belki de her şeyden önce bir çıkarı da var. Salgın Gazze’ye yayılırsa, korkunç bir felaket olacak ve aramızdaki hiçbir engel bizi ondan koruyacak değil.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.