Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ile Dünyanın Gidişi (93): ABD seçimleri – Milyonlarca kişinin oy kullandırılmadığı demokrasi

Yarın 3 Kasım, ABD’de seçim günü ya da bir diğer deyişle oy kullanmak için son gün. Şu ana kadar 90 milyondan fazla kişi oyunu kullandı bile… Bu Amerikan tarihinde bir rekor. Hem oyunu erken kullananlar bakımından hem de mektup yoluyla kullananlar bakımından. Bu 90 milyon oyun üçte ikisi posta yoluyla kullanıldı, üçte biri de erkenci seçmen sandıklarında.  

Florida ve Arizona gibi bazı eyaletler oyları saymaya başladı, bazılarında ise sayım 3 Kasım akşamı sandıklar kapandıktan sonra başlayacak. Sayıma geç başlayacak bazı eyaletlerden nihai sonucu almak uzun sürebilir.

Oyunu erken kullanmak isteyenler uzun kuyruklarda bekledi.

Seçime girerken kamuoyu anketleri Joe Biden’ı Donald Trump’ın önünde gösteriyor. Ama ABD’nin seçim sistemi, halk oyu daha fazla olana başkanlığı garanti etmiyor. Çünkü Amerika’daki sistemde seçmenler, sandığa gittiklerinde doğrudan bir başkan adayı ve yardımcısına değil, bu ikiliyi seçecek olan Seçiciler Kurulu delegelerine oy veriyor. Dolayısıyla seçimin sonucunda, bir başkan adayının aldığı oy sayısı değil, kazandığı delege sayısı belirleyici oluyor. Delegelerin dağılımı eyaletlerin nüfusuna oranla belirleniyor. Örneğin, 40 milyon civarında nüfusu olan Kaliforniya’nın Seçiciler Kurulu’nda 55 delegesi bulunurken nüfusu bir milyon veya altındaki eyaletler ise üç delege ile temsil ediliyor. İki küçük eyalet dışında, 48 eyalette en çok oy hangi adaya gittiyse, o eyaletin seçici kurul delegelerinin tamamı da o adayın oluyor. Kaybeden adaya verilen oyların yüzde 1 veya yüzde 49 olması farketmiyor, oylar tamamen boşa gidiyor.

Seçiciler Kurulu, Senato ve Temsilciler Meclisi’nin toplam üye sayısı olan 538 delegeden oluşuyor. Delege sayısı 270’e ulaşan başkan adayı seçimin de galibi oluyor. Nitekim hep hatırlatıldığı üzere 2016’da Hilary Clinton Trump’tan üç milyon daha fazla oy almasına rağmen delege sayısı 270’in altında kaldığı için başkan olamamıştı. Keza Al Gore da 2000 yılında benzer şekilde başkanlığı George Bush’a kaptırmıştı. Onlar lehine çıkan milyonlarca oy bir anlamda boşa gitmişti.

Bu durum, zamanında “meşhur” bir mankenimizin gündeme getirdiği “herkesin oyu bir değil”… mi? sorusunu akıllara getirebilir. Tabii Amerikan demokrasisinin düşündürdüğü başka “temel” sorular da var: Yalnızca iki partinin, 300 milyonluk dünyanın en “çokkültürlü” nüfusunun tüm siyasal görüşlerini, inançlarını, renklerini nasıl temsil edebildiği, bu iki parti arasında tarihsel olarak süreklilik ve tutarlılık arz eden gerçekten önemli ayrılıklarlar olup olmadığı, parasal güce dayalı kampanya koşullarının ne denli adil olduğu gibi.. Bu bakımlardan Amerikan başkanlık seçimleri maddi olanaksızlıklar nedeniyle aynı şansa sahip olmayan “figüran” takımların baştan elendiği iki takıma indirgenmiş bir “lig” mücadelesine benzetilebilir.

Verilen oyların, yapılan seçimlerin nasıl bir temsil bulduğu sorusu bir yana, bir de “verilemeyen oylar”, ya da “sistemin verilmesine izin vermediği” oylar söz konusu… ki bu oylar göreceğimiz gibi belirgin şekilde yoksul ve/veya ırk ayrımı gibi nedenlerle ezilen kesimlerin, yani sistemden en çok zarar gören, en rahatsız insanların oyları.

Bir örnek vermek gerekirse, Florida eyaletinde herhangi bir suçtan ceza aldıysanız ve hukuki süreçle ilgili, mahkeme masrafı, avukat masrafı, tazminat gibi, borçlarınızın tamamını henüz ödemediyseniz, oy kullanamıyorsunuz. Ya da şöyle söyleyeyim: Oy kullanmak için borçlarınızı ödemiş olmanız gerekiyor. Guardian’a demeç veren Amerikalı bir hâkim, Sonia Sotomayor, ilgili eyalet yasasının insanların sırf yoksul oldukları için oy kullanmaktan men edilmeleri anlamına geldiğini söylemiş. Florida’da bugün 774 bin kişinin borçları nedeniyle bu seçimde oy kullanamayacağı tahmin ediliyor ki bu ülke seçmeni toplamı içinde bile önemli bir büyüklük ifade etmesinin yanı sıra, yukarıda belirttiğim nedenlerle Florida’nın “sonuç belirleyici” eyaletlerden biri olması nedeniyle çok daha önemli.

Neden Florida belirleyici? Bu noktada seçimlerde adaylar arasındaki gerçek mücadelenin aslında belli eyaletlerle sınırlı olduğunu görmek önemli. Çünkü iki tür eyalet var. Kale eyaletler, salıncak eyaletler. Kaleler geleneksel olarak Demokratlar’a ya da Cumhuriyetçiler’e oy veren, pek sürpriz yapmayan eyaletler, mesela kentleşmenin ve nüfusun yoğun olduğu batı kıyısında, kuzeydoğudaki eyaletler genellikle Demokratlar’ın, daha seyrek nüfuslu ve kırsal güney eyaletlerde Cumhuriyetçiler’in kalesi olarak görülür. Ama seçimi kazanmak için kalelerin üstüne salıncak eyaletlerin delegelerini ekleyebilmeniz gerekiyor. Bunlar sonucun kimin lehine çıkacağını ön görmenin zor olduğu eyaletler. Güneyde yer almalarına rağmen yoğun göç aldıkları için daha kozmopolit olan Teksas ve Florida örneğin, salıncak eyaletlerden. Nitekim başkan adaylarının kampanyalarında en çok yoğunlaştığı bölgeler bunlar.

1952-2012 arasında ABD başkanlık seçimi sonuçları haritaları. Maviler Demokratlar’ın, kırmızılar Cumhuriyetçiler’in kazandığı eyaletler.

ABD’nin kuruluşunda Afrika kökenlilerin oy hakkı yoktu. 19. yüzyılda oy hakkı tanındıktan sonra ise pek çok eyalet oy kullanma vergisi, okuryazar olma zorunluluğu veya hükümlülere oy kullanma hakkı tanınmaması gibi yerel yasalarla, ırk ayrımcı fay hattından ilerleyerek siyah seçmeni sandıktan uzak tutmaya devam etti. 1960’lardaki Sivil Haklar Hareketi sonrası bu ayrımcı uygulamalar yavaş yavaş kalkmaya başladıysa da, 2013’te Yüksek Mahkeme’de alınan bir kararla yeniden gerileme başladığını yazıyor uzmanlar. Gösterilen başlıca örnek ise bazı eyaletlerde uygulanan seçmen kimliği çıkarma zorunluluğu. Amerikan Sivil Haklar Birliği, bu zorunluluğun milyonlarca Amerikalı’yı sandığa gitmekten nasıl alıkoyduğunu ve neden ayrımcılık anlamına geldiğini güzel anlatıyor. Özetle aktarırsam, seçmen kimliğini çıkarmak maliyetli; 75 ile 175 dolar arasında bir masrafı var deniyor. Ayrıca yedi eyalette bu kimliği çıkarmak için ABD vatandaşı olduğunuza dair, kimlik kartı, ehliyet, pasaport gibi fotoğraflı bir kimliğiniz olması şart koşulmuş. Amerikan Sivil Haklar Birliği çoğu siyah 21 milyondan fazla Amerikalı’nın böyle bir kimliğe sahip olmadığını belirtiyor. Bu rakamlar, Amerikalı da olsalar sabit bir geliri ve güvencesi olmayan yoksullar için büyük maliyetler.

Bu seçim özelinde koronavirüs salgını nedeniyle seçmen katılımı ayrıca mercek altında tahmin edersiniz ve özellikle yönetimde Cumhuriyetçiler’in olduğu eyaletlerde pandemi koşullarının Demokratlar’a oy vermesi muhtemel seçmeni sandıktan uzak tutmak için bahane edildiğine dair iddialar temelsiz görünmüyor.

Posta yoluyla kullanılan oyların bırakıldığı oy pusulası kutularından biri.

Başta da bahsettim Teksas, seçim sonucunu belirleyebilecek kritik eyaletlerden biri. Ve Teksas’ta mektupla oy kullanabilmek için şu koşullardan birini yerine getiriyor olmanız gerekiyor: 65 yaş üstü olmak, hasta ya da engelli olmak, ülke dışında olmak. Eyaletin Cumhuriyetçi valisinin bu şekilde oy kullanacaklar için pusulaların bırakılacağı noktaları kısıtlamış olması da cabası. Uzmanlara göre Biden’a oy vermesi muhtemel yoksul siyahlar bu uygulamalardan en olumsuz etkilenecek kesim. Keza yine çok kritik eyaletler olan Pensilvanya, Florida ve Ohio’da da mektupla kullanılan oyların geçerli sayılması için getirilmiş kısıtlamalar var. Atlanta Emory Üniversitesi’nden seçmen baskılama yöntemleri üzerinde çalışan Carol Anderson’a göre siyahlar oy kullanamasın diye Cumhuriyetçiler cerrah titizliği ile çalışıyor. Nitekim seçmen baskılama yöntemleri üzerine kafa yoranlar, bu seçimde Demokrat yönetimleri olan eyaletlerin katılımı artırmaya, Cumhuriyetçi yönetimleri olan eyaletlerin ise kısıtlamaya dönük çabalarına, karşılıklı açılan davalara bakarak, oy ve seçim hizmetlerinin bugüne dek hiç bu kadar siyasallaşmadığını söylüyor.

Postadaki gecikmelerden endişe duyan Demokratlar ve oy hakkı grupları, ülke çapındaki mahkemelerde dava açarak, seçim yetkililerinden seçim gününe kadar posta damgalı oldukları sürece 3 Kasım’dan sonra ulaşsa da tüm oy pusulalarının saymalarını istedi. Pensilvanya Yüksek Mahkemesi, Cumhuriyetçiler’in itirazı üzerine sadece üç günlük bir uzatma kararı alırken yine kritik eyaletler Michigan ve Wisconsin’de seçim günü son tarih olarak onaylandı. Tekrar dikkat çekmek isterim, 2020 yarışının sonucunu şekillendirecek salıncak eyaletler bunlar. Ve eyalet mahkemelerinin kararları binlerce oy pusulasının geç geldikleri için reddedilebileceği anlamına geliyor. Trump 2016’da Michigan’ı yaklaşık 10 bin ve Wisconsin’i 22 binden biraz fazla oyla almıştı.

Bir de seçim ertesi anlaşmazlıklarının taşınması olası Federal Yüksek Mahkeme meselesi var. Burada, son olarak Yargıç Amy Barrett’in de atanmasıyla denge altıya üç Cumhuriyetçiler lehine. Trump’ın ise daha önceki bir yayınımda anlattığım üzere aleyhine yakın bir farkla çıkan sonuçları geçersiz saymak için sonuna kadar mücadele edeceğinden çok az kişinin şüphesi var. Yine seçim ertesi teknik nedenlerle geçersiz sayılacak oylar için tarafların mahkemelik olması bekleniyor. Tüm bunların üzerine bir de Biden açık ara kazansa bile Trump’ın kolay kolay pes etmeyeceği düşünülüyor.

Amerika’da oy kullanabilecek nüfus 250 milyon civarında. Bu yıl başta da söyledim, herşeye rağmen seçime rekor düzeyde, 1908’den bu yana bir başkanlık seçiminde en yüksek katılım katılım bekleniyor. Ancak oy hakkı bulunup sağlıklarını riske atmak istemedikleri ya da kimlik çıkaramadıkları borçlarını ödeyemedikleri ve benzeri nedenlerle oy kullanmaktan caydırılanların sayısını tam olarak bilemeyeceğiz.

Son olarak bir not: Amerika’nın Porto Riko, Samoa, Guam gibi eyaletten sayılamayan yerleşim bölgelerinde insanlar, Amerikan vatandaşı olmalarına rağmen başkanlık seçimlerinde oy kullanmaya “ehil” sayılmıyor ki sadece Porto Riko, Amerika’nın 20 eyaletinden fazla nüfusa sahip. Eyaletten sayılmadıkları için kim tarafından yönetilecekleri konusunda seçim hakkı olmayan toplam 4 milyonluk bir nüfus söz konusu… Ki çoğunluğunu yerlilerin oluşturduğu bu nüfusun da tahmin edebileceğiniz gibi Amerikan rüyasını yaşadığı pek söylenemez…

Dillere destan Amerikan demokrasinin dört gözle beklediğimiz başkanlık derbisinin görünümü böyle.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.