Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Trump’a sosyal medya yasağının düşündürdükleri

Yayına hazırlayan: İlayda Öykü Biberoğlu 

Merhaba, iyi günler. Dün “Transatlantik”te Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’a ayrı ayrı Trump’ın sosyal medyada yasaklanması hakkında ne düşündüklerini sordum ve ikisinin de birbirinden farklı bir perspektife sahip olduğu gözüktü. Aslında bu tüm dünyada yaşanan bir olay, tüm dünyada yaşanan bir tartışma. Yeni başlayan bir tartışma. Belki de geç kalmış bir tartışma ve giderek genişliyor. Çok farklı görüşler var. Tam anlamıyla bir kutuplaşmanın, bir de ara yolcuların olduğunu görüyoruz. Buna çok sevinenler var, Trump gibi birisinin sosyal medyadan kovulmasına çok sevinenler var; bunun yanlış olduğunu düşünen ve biraz daha temkinli bir şekilde bakmaya çalışanlar da var. Açıkçası gerçekten çok kafa karıştırıcı bir olay. Aslında ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü konusu tarih boyunca hep böyle tartışmalı olmuştur. Sınırları var mıdır? Sınırları nerede başlar, nerede biter? Ve varsa, bu sınırları kim, nasıl çizer? Bu tartışma hep var oldu ve hep de süreceğe benziyor. Fakat şimdi işin rengi epey bir değişiyor; çünkü daha önce ifade özgürlüğünü sınırlayanlar devletlerdi ve devletlerin bir anlamda parçası olan yargıydı, siyasetçiler ve yargıydı. Şimdi, çokuluslu küresel teknoloji şirketleri, sosyal medya şirketleri herkesin üzerinde bir güç haline geldi. Hatırlayalım, Türkiye’de yakın bir zamana kadar sosyal medya ve yasak kavramı denince aklımıza hep devletin getirdiği ve getirebileceği yasaklar geliyordu. Hâlâ öyle. Örneğini bugün Prof. Yaman Akdeniz –ki bu konuyu Türkiye’de en yakından takip eden isimlerden birisi–, Twitter’ın 2020’nin ilk altı ayına ilişkin şeffaflık raporunu aktarmış ve orada diyor ki: “İlk altı ayda Twitter merkezine dünyada en çok talepte bulunan ülke Türkiye. 45 bin 776 talep…” Birinci sırada… Ardından Japonya geliyor. Twitter’dan kapatılması istenen hesaplar, kaldırılması istenen tweet’lerde de, Yaman’ın belirttiğine göre, birazcık düşmekle beraber Türkiye yine en üstlerde yer alıyor. Bu aslında hiçbirimizi şaşırtmıyor ve onun vurguladığı bir diğer husus da şu: En son düzenlemeyle, biliyorsunuz, teknoloji şirketlerinin Türkiye’de temsilcilik açması zorunluluğu getirildi. YouTube buna uyacağını söyledi, Spotify buna uyacağını söyledi. Twitter an itibariyle, bildiğim kadarıyla, henüz evet demedi. Eğer temsilcilik açılırsa Twitter’ın eskisi gibi reddetme şansı olmayacağını düşünüyor Yaman Akdeniz — ki büyük ölçüde haklı anlaşılan. 

Hatırlayalım; mesela Gezi zamanında ya da diğer kritik zamanlarda –ama Gezi’de bunu ilk olarak ve çok çarpıcı bir şekilde görmüştük–, devlet sosyal medya hesaplarını kapattı, engelledi. Buralara erişilmesini engelledi ve insanlar VPN üzerinden girmeye çalıştılar, girdiler. Çok ilginç anlar oluyordu hatırlanacaktır. VPN üzerinden Twitter’a girip getirilen yasağın doğru olduğunu savunan iktidar yanlıları vardı. Şu anda Türkiye’de ve dünyada sosyal medyayı herkes kullanıyor. Özellikle ticarette çok kullanılıyor, kişisel iletişimde çok kullanılıyor; ama devletler ve siyasetçiler de çok kullanıyorlar. Tabii Trump bunların en çarpıcılarından birisiydi. Trump neredeyse dünyada sadece sosyal medya üzerinden, esas olarak da Twitter üzerinden konuşan bir siyasetçiydi. Yani o, mesela bizim Türkiye’de Erdoğan’ın yaptığı gibi, geleneksel medyaya çok fazla rağbet eden birisi değildi. En fazla Fox TV gibi çok güvendiği kanallar vardı; onun dışındaki medyaya tamamen savaş açmıştı. Twitter üzerinden sesleniyordu ve dünyayı yönetmeye kalkıyordu — öyle diyelim. İki hesabı vardı: biri resmî Amerikan başkanlık hesabı, biri de kendi kişisel hesabı. Kendi kişisel hesabından attığı tweet’lerle bunu yapıyordu ve o hesaba zaten engel getirildi. Gerekçe de bu Kongre baskınını tahrik etmiş olması ve 20 Ocak’ta yaşanacak olan devir-teslim törenine kadar ülkenin başını daha fazla belaya sokmamasıydı. Ama daha sonra, ömür boyu bir yasağa kadar gidebileceği de vurgulandı. Şimdi yabancı basında, önemli yerlerde bu tartışmalara baktığımızda, örneğin Fransız medyasında, Fransa’daki özellikle internet ortamında yapılan tartışmalara baktığımda, Trump örneğinin çok spesifik, çok aşırı bir örnek olduğunu, aslında tartışmayı zorlaştırdığını söylüyorlar — ki gerçekten haklı sayılabilirler. Çünkü Trump olabilecek en aşırı noktadaki birisi. Ama esas tartışma şu: Günümüzde teknoloji şirketleri bizim ifade özgürlüğümüzü, başkalarıyla iletişim kurma özgürlüğümüzü sınırlandırabilir mi? Sınırlarsa neye istinâden sınırlar? Buna kim karar veriyor? Şimdi diyelim ki Türkiye’de Twitter kapatılıyor ya da birtakım hesaplara erişim engeli geliyor vs.. Bunları kim yapıyor? Yargı yapıyor. Yargı nasıl yapıyor? Biliyoruz, Türkiye artık bir hukuk devleti değil ve yargı tamamen siyasetin emrinde bir mekanizma. Siyasetçiler istediği ölçüde yapıyor; fakat siyasetçiler de eninde sonunda ne kadar otoriter ya da totaliter olurlarsa olsunlar, seçilmişler. Seçimle gelen siyasetçilerin kim olduğunu biliyorsunuz. Ya da Türkiye tabii ki bu anlamda kötü bir örnek olabilir, ama yargının bağımsız olduğu söylenebilecek yerlerde de mahkeme kararıyla ifade özgürlüğüne birtakım sınırlama ya da sosyal medya kullanımına sınırlama geliyor ve burada hakkında sınırlama getirilenler de yine hukukî yollardan haklarını arayabiliyorlar. Bu olayda işte yepyeni olan husus bu. Mesela Twitter ya da Facebook ya da bir başkası sizi yasaklıyor, engelliyor, kendince bir gerekçe söylüyor. Bu gerekçe birilerine haklı gelebilir, size haksız gelebilir, başkasının kafası karışır, çok emin olamaz. Ve burada siz en fazla, anonim bir şekilde, kim olduğunu bilmediğiniz bir yerlere mail atarak, mesaj yollayarak itiraz ediyorsunuz. Sosyal medyanın destek yerleri vardır ya; sonra oralardan kaderinizi bekliyorsunuz. Diyelim ki hesabınız askıya alınıyor –çok kişinin başına gelmiştir– askıya alınıyor, neden olduğunu bilmiyorsunuz, tam bir açıklama yapılmıyor. Sonra başvuruyorsunuz; ya hesabınızı geri kazanıyorsunuz ya da kazanamıyorsunuz. Bütün bunları aslında duvara karşı yapıyorsunuz. Burada işte merci meselesiyle işler iyice karışıyor. Merci yok, ya da birileri var ama sizin ulaşma imkânınız yok. Zaten onlar size doğrudan ulaşma imkânı vermiyorlar. Anonim birtakım yerlere attığınız mesajlarla hakkınızı aramaya çalışıyorsunuz — ki bunu siz yaparken dünyanın dört bir tarafından başka insanlar da benzer şeylerin peşine düşüyorlar. Bu yepyeni bir durum, yepyeni bir tartışma. Nereye doğru evrileceği belli olmayan ve bence bitmeyecek bir tartışma. Şu anda, birileri engellenen hesaplardan bugün memnun olabilir. Yarın, kendisine yakın gördüğü hesapların birtakım kendisine göre meşru olmayan, doğru olmayan gerekçelerle kapatıldığına, askıya alındığına tanık olabilir. Ve bunun bir mekanizması yok. Evet, bu yepyeni bir durum ve devletler de bu işin içerisinden kolay kolay çıkabileceğe benzemiyorlar. Örneğin Türkiye’de iktidar bundan çok ciddi bir şekilde rahatsız oldu — iktidar ve destekçileri. Bildiğim kadarıyla Yeni Şafak “Dijital faşizm” manşetiyle çıkmış. Bir rahatsızlık var; ama aynı kişilerin, dün ve bugün hâlâ süren sosyal medya üzerindeki devlet eliyle yapılan yasaklamaları, baskıları alkışladıklarını da biliyoruz. Böyle tam bir ikircikli durum. Herkes kendisi yaptığı zaman –o klasik zaten–,kendisi yaptığı zaman doğru, başkası yaptığı zaman yanlış durumu. 

Nasıl bir duruş sergilemek gerekiyor? Açıkçası başta da söyledim, çok emin değilim. Birtakım ırkçılık yapan, ayrımcılığı körükleyen, insanların hayatını tehlikeye atan kişilerin –ki bu hesapların önemli bir kısmının anonim olduğunu ya da sahte isimlerle açıldığını biliyoruz– önüne çıkartılan engellerin normal şartlarda doğru olduğunu ve özgür bir adliye ortamında, yani hukuk ortamında da bu konuda kararlar verilebileceğini düşünüyorum. Ama işin içerisine siyaset girince, siyasetçi girince, onlara getirilen yasaklamalar açıkçası böyle gönül rahatlığıyla savunulabilecek yasaklamalar değil. Fakat şu var: Trump’ın aşırı bir örnek olduğunu biliyorum, ama elimizdeki en çarpıcı örnek o; Trump’ın yasaklanması meselesini doğru bulmayabilirsiniz. Bence de çok isabetli bir karar değil, öyle gözüküyor. Ama Trump’ın tekrar sosyal medyaya dönmesi için de çok bir çaba sarfetmem gerektiği kanısında değilim. Yani bazı durumlar var ki tasvip etmezsiniz, ama onlara bir şekilde müdahil de olmazsınız. Bunun da doğru bir tutum olup olmadığından çok emin değilim açıkçası. Şimdi söyledikten sonra düşünüyorum, birazcık işin kolayına kaçmak gibi geliyor. Fakat şunu da biliyoruz ki Trump gerçekten kötü birisi. Kötü birisinin başına gelen böyle bir şeyde ne diyeceğini insan açıkçası çok fazla bilemiyor. Evet, kafamın karışık olduğunu ben de biliyorum. Bunu bir girizgâh olarak düşünüyorum. Ve önümüzdeki dönemde bunun çok ciddi bir şekilde sürekli ve sürekli gündemimize geleceğinin farkındayım. Bizde Türkiye’de en son yapılmaya çalışıldığı gibi bu büyük teknoloji şirketlerinin hizaya sokulması, temsilcilik açmaya zorlamak vs. gibi yöntemlerin de çok fazla etkili olabileceği kanısında değilim. Kısa vadede belki çözüm üretir, fakat özellikle internete ulaşımın küresel çapta gerçekleşmesi durumunda ve internete erişimin –ki bunun çok gecikeceğini sanmıyorum– ücretsiz olması durumunda, servis sağlayıcılarının anonim olması durumunda, her isteyenin dünyanın her yerinde internete istediği gibi girebilmesinin mümkün olacağı günlerde, bunlar çok anlamsız olacak. Şu an haliyle baktığımız zaman, devletlerin elindeki son şanslar bunlar. Fakat bu küresel devlerin, teknoloji devlerinin kolay kolay devletlerin çizdiği sınırların içerisinde kalması mümkün gözükmüyor. Avrupa Birliği bu konuda birlikte hareket ederek birtakım şeyleri yapabildi. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerin, tek ülkelerin, hele Türkiye gibi ülkelerin, bir Afrika ülkesinin, bir Asya ülkesinin bunlara çok etkili olabileceği kanısında değilim. 

Evet, zor bir tartışma. Safların karman çorman olduğu, kimin ne düşündüğünü, kimin hangi görüşte olduğunu kestiremediğimiz bir tartışma. Ve açıkçası bireysel olarak da neyin doğru neyin yanlış, neyin nereye kadar doğru nereye kadar yanlış olduğunu da kolay kolay bilemediğimiz bir tartışma gibi görünüyor bana. Trump’ın dünyaya böyle bir hediyesi oldu. Çoktan başlaması gereken bir tartışmanın biraz daha fazla gecikmeden başlamasına vesile oldu. Umarım bu tartışmadan insanlık için verimli sonuçlar çıkar. Fakat içinde yaşadığımız bu hakikat-sonrası çağda böyle küresel tartışmalardan olumlu, pozitif, insanların mutluluğuna, huzuruna ve refahına katkıda bulunacak çözümler çıkacağını beklemek çok fazla saflık olur diye düşünüyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.