Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin ortak adayı olursa…

Meral Akşener, cumhurbaşkanlığı seçimine Millet İttifakı’nın ortak adayla girmesi, HDP’nin kendi adayını çıkartması gerektiğini söyledi. HDP ile veya HDP’siz muhalefetin kimi ortak aday olarak saptayacağı belirsizliğini koruyor. Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Meral Akşener’e ek olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da adı son günlerde daha sık geçiyor.

Yayına hazırlayan: Kubilayhan Kavrazlı 

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak adayla çıkıp çıkmayacağı, ortak adayla çıkacaksa bu adayın kim olacağı meselesi hâlâ belirsiz. Belirsiz olması aslında bir yerde normal, çünkü seçimin ne zaman yapılacağı belli değil. Normal şartlarda bakılacak olursa, 2023’te olacak; yani bayağı bir zaman var, ama yine de belli olmaz. Türkiye erken bir seçime gidebilir. Bir diğer yönüyle de, muhalefetin şimdiden nasıl bir adayla çıkacağının belirlenmesinin isabetli olacağını düşünenler var. Yani seçim durumu belli olduğu zaman, hızlı bir şekilde aday belirlemeye geçmek yerine, olayı öncesinden saptayıp toplumu o isme alıştırmak — böyle bir yaklaşım da var. Sanki bu da mâkul gibi geliyor açıkçası bana. 

Tabii farklı görüşler var. Şimdiden açıklanacak olan adayın iktidar tarafından yıpratılacak olması vs… ama her halükârda, yaklaşık iki yıl öncesinden açıklama fikrini yabana atmamak lâzım. Şimdi en son İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener şöyle bir çıkış yaptı: “Millet İttifakı tek bir adayla girmeli; HDP kendi adayıyla girmeli” dedi. Yani şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Cumhur İttifakı’nın adayı muhtemelen Erdoğan, Millet İttifakı’nın bir adayı, HDP’nin bir adayı, ayrıca varsa başka partilerin ya da bağımsız birtakım isimlerin gerekli imzayı toplamaları halinde aday olması; ama esas olarak üç adaylı bir seçim düşünüyor anladığımız kadarıyla. Ve bu üç adaydan herhangi birisinin ilk turda kazanması bu formüle göre çok mümkün gözükmüyor. Çünkü muhalefet, HDP’siz %50+1 oyu alabilir mi? Sanmıyorum.

İktidarın, Cumhur İttifakı’nın da %50+1 oyu kendi başına alabilme imkânı olduğunu sanmıyorum. Zaten araştırmalar da bu konuda oylarının azaldığını bize gösteriyor. Dolayısıyla o zaman Meral Akşener’in formülüne baktığımız zaman, şöyle bir akıl yürütme oluyor herhalde: Girilir, HDP ile ortak olduğu yolundaki iddialar böylece bertaraf edilir; ikinci tura kalındığında HDP seçmeninin büyük bir kısmı, tabii ki muhalefetin adayı her kimse ona verir ve böylece de o “HDP ile işbirliği yapılıyor” suçlaması üzerinden yürütülecek karşı kampanyaların önüne geçilir. Ama sonrasında, nasıl olsa HDP seçmeni muhalefete oy vereceği için, ikinci turda da olsa Millet İttifakı kazanır. Bu akıl yürütme ne derece isabetli açıkçası tartışılır. Çünkü daha baştan HDP’nin ve seçmeninin muhalefet tarafından dışlanıyor olmasının yaratacağı birtakım kırıklıkları hesaba katmak gerekir. HDP seçmeni daha sonra, ikinci tura kalan seçimde, “İllâki Erdoğan’ın karşısında her kim varsa ona oy verir” demek ne derece gerçekçi? 

Bir diğer husus da, ikinci tura kalması durumunda eğer HDP seçmeninin önemli bir kısmı sandığa gitmezse bu durum kimin işine yarar? Dolayısıyla HDP’yi dışarıda bırakan, yani Cumhur İttifakı+Millet İttifakı+HDP’li bir seçim formülü ilk başta çok anlaşılır gibi gelse de, özellikle muhalefet açısından çok kolay bir dizi soruna yol açabilir. Bir de tabii şöyle bir husus var: Türkiye’nin bir kesimi Cumhur İttifakı’nda buluşuyor, bir kesimi Millet İttifakı’nda buluşuyor, neredeyse herkesi kapsıyorlar — HDP hariç, HDP ve HDP seçmeni hariç. Bunun ortaya çıkaracağı imajın hiç de isabetli olduğu kanısında değilim, doğru olduğu kanısında değilim. Bu dışlama bir anlamda ayrımcılık anlamına gelir — ki zaten bir süredir uygulanan stratejilerle iktidar zaten bunu yapıyor; muhalefetin içerisinde de hatırı sayılır bir bölüm buna en azından çok fazla itiraz etmiyor, iktidar kadar sert bir tavır almasa da itiraz etmiyor. 

Her neyse, HDP’yi içine alsa da almasa da, “Millet İttifakı kiminle Erdoğan’ın karşısına çıkmalı, çıkabilir?” sorusu uzun zamandan beri gündemde ve son yerel seçimin ardından da iki ismin öne çıktığını biliyoruz: Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Tabii bu arada bir önceki seçime katılmış olan Meral Akşener ismi hep var; ama Meral Akşener kendisi –bizim yaptığımız yayında onu söyledi– adaylık için bir ısrarı olmadığını söyledi; ortak aday fikrini çok ciddi bir şekilde hep gündemde tutuyor ve ortak aday olarak da kendisini dayatmıyor. Üç isim var, ama yine konuşuluyor. Burada işte, bir süredir dördüncü isim gündemde. O da Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkan adayı olma ihtimali birçok kişi tarafından gerçekdışı, akıldışı vs. diye tanımlanıyor. Bunda en büyük nedenlerden birisi tabii ki Erdoğan’ın defalarca Kılıçdaroğlu’nu karşısına rakip olarak çağırması. İki seçimde de Kılıçdaroğlu kendisi aday olmadı. Birisinde Bahçeli ile birlikte Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiler. Diğerinde parti içerisindeki en büyük rakibi Muharrem İnce’yi gösterdi. İkisinde de kendisi aday olmadı ve Erdoğan hep şöyle bir imaj yaratmaya çalışıyor: “Kılıçdaroğlu kaçıyor.” 

Şimdi bir süredir, Kılıçdaroğlu sanki kaçmıyormış gibi bir görüntü var. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesi ciddi bir şekilde parti içerisinde, parti yönetimine yakın çevreler tarafından dile getiriliyor. Kılıçdaroğlu tarafından da artık reddedilmiyor ve benim de duyduğum kadarıyla, anladığım kadarıyla Kılıçdaroğlu bunu istiyor. Ama istemesi, tek başına olacağı anlamına gelmiyor. Şu aşamaya kadar, bugüne kadar belli bir tarihten itibaren aslında Kılıçdaroğlu’nun en önemli stratejisi… — bunu ısrarla tekrarlıyorum, bir kere daha tekrarlamak istiyorum: Kılıçdaroğlu kendi partisinin, yani CHP’nin oylarını artırmaktan ziyade, muhalefet blokunun oyunu artırmayı hedefleyen bir çalışma yürütüyor. Gerekirse kendi partisinin oylarını azalmasına râzı; ama toplam oyun, muhalefetin –Millet İttifakı diyelim adına– toplam oyunun Cumhur İttifakı’ndan fazla olmasına yönelik bir strateji izliyor; bunda da büyük ölçüde başarılı oldu ve bundan kendisi de çok ciddi bir şekilde kârlı çıktı. 

En son yaşadığımız yerel seçim bunun örneği. İYİ Parti büyükşehir belediyesi kazanamazken, CHP çok sayıda büyük şehri, İstanbul’u, Ankara’yı, Adana’yı, Mersin’i, Antalya’yı aldı — yani başkaları da var, ama özel olarak bunlar. İzmir zaten onda olduğu için ayrı bir husus. Bursa’yı da kıl payı kaybetti, bunu biliyoruz. Şimdi Kılıçdaroğlu aday olursa ne olur? MetroPoll’ün en son yaptığı araştırmada, bire bir yarışta Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Meral Akşener, Tayyip Erdoğan’ı geçiyor; Kılıçdaroğlu geçemiyordu. Elimizde böyle bir son araştırma var. Bu araştırmada gösteriyor ki Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın en parlak adayı olmayabilir. Bir diğer husus da –iktidar bunu dönem dönem çok yaptı, açık bir şekilde olmasa da yaptı–, önümüzdeki dönemde de eğer Kılıçdaroğlu aday olursa yapmak isteyecektir: Onun mezhep kimliğine yönelik, üstü örtülü de olsa birtakım göndermeler yapılacaktır. Zaten bir diğer husus da, biliyorsunuz, “mâlûm CHP zihniyeti” yaklaşımıyla, Türkiye’deki sağ seçmenin ona oy vermesini engellemeye çalışacaktır. 

Böyle bakıldığı zaman, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çok cazip gibi gözükmüyor. O zaman diğer seçenekler geliyor akla: Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş. Bunların her birisinin ayrı ayrı avantajları ve dezavantajları var — ve de Meral Akşener. Burada yine dönüp dolaşıp kritik bir olaya düğümleniyoruz, o da HDP oyları. Bu açıdan bakıldığı zaman Millet İttifakı aday belirlemede herhalde en çok bunu gözetecektir. Hem bir yandan AKP ve MHP’nin dışında kalan sağ partilerin seçmeninin oyunu alabilecek, ama en önemlisi, yüzde ondan aşağı olmadığını bildiğimiz, belki de daha fazla olan HDP oylarını alabilecek bir aday. Bu adayların hiçbiri, ne Kılıçdaroğlu ne Akşener ne İmamoğlu ne Mansur Yavaş, hiçbiri her tarafı kapsayabilecekmiş gibi gözükmüyor. Belki en yakını Ekrem İmamoğlu olabilir. İşte burada başka bir formül gündeme geliyor — ki Kılıçdaroğlu’nun kendi adını dolaşıma sokmasında ya da sokulmasına izin vermesinde öne çıkartmak istediği husus bu: O da, güçlü bir cumhurbaşkanı değil, bir tür hakemlik yapacak olan ya da bir ekibin kaptanı olan bir cumhurbaşkanı. Kendisini öyle sunmak isteyecek anladığım kadarıyla. Bu da nasıl olacak? Seçmenin karşısına bir ekip halinde çıkılacak; belki de şimdiden, erken bir zamanda. Yani şöyle diyelim: Bir cumhurbaşkanı adayı –burada söz konusu olan Kemal Kılıçdaroğlu–, yanında yardımcılar: Meral Akşener, Ali Babacan, belki Davutoğlu, belki Temel Karamollaoğlu ya da onların partilerinden liderlerinin uygun gördüğü isimler. 

Tabii burada bir soru işareti var: “Bu ekibe ilk baştan HDP dahil olacak mı olmayacak mı?” sorusu hâlâ önümüzde duruyor. Böyle bir ekibin adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu çıkmak isteyebilir. Anladığım kadarıyla da istiyor. Burada tabii önemli olan ekibin diğer aktörlerinin, yani öne çıkan isimlerinin –diyelim ki Babacan, diyelim ki Meral Akşener ya da başkaları–, onların da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını çok samimi bir şekilde, yoğun bir şekilde, aktif bir şekilde savunmaları. Tabii burada bir sözleşmenin olması gerekiyor. O sözleşme de nedir? Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra olabildiğince hızlı bir şekilde anayasa değiştirilerek güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığını, daha sonraki aşamada yetkileri azaltılmış bir cumhurbaşkanlığına indirmek olacak ve Kılıçdaroğlu’nun da böyle bir yerde, bir anlamda Ahmet Necdet Sezer örneğindeki gibi bir cumhurbaşkanı olması ileriki süreçte beklenebilir. Ahmet Necdet Sezer demişken parantez açalım: İktidarın elemanları, trolleri –artık neyse–, düzenli bir şekilde, iki üç ayda bir Ahmet Necdet Sezer üzerinden kampanyalar yapıyorlar. Köşesine çekilmiş, cumhurbaşkanlığı zamanında da çok ortaya çıkmayan birisiydi. Cumhurbaşkanlığını bıraktıktan sonra da hemen hemen hiç görmediğimiz bir kişiyi, bu kadar sürekli gündeme taşıma ihtiyacı hissetmeleri, aslında iktidarın ne kadar âciz bir durumda olduğunu başlı başına gösteriyor. Yani Ahmet Necdet Sezer’in seveni vardır, sevmeyeni vardır; ama her şey bir yana, onun bu tür kampanyalarda bir malzeme olarak kullanılır olması ona hiçbir zarar vermez, vermiyor zaten. Esas bunu yapan, yapmaya çalışanların gerçekten ne kadar âciz olduğunu bize gösteriyor. 

Şimdi tekrar dönecek olursak: “Kılıçdaroğlu’nun takım kaptanı olarak bir ekiple beraber cumhurbaşkanlığı seçimine girmesi formülü tutar mı?” Çok ciddi bir soru, önemli bir soru. Ya da “Takım kaptanlığı formülünü herhangi birisi üstlenebilir mi, üstlenirse ne olur?” Şimdi burada akla gelen tabii ki diğer üç isim: Meral Akşener ya da Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş. Onlar böyle bir şeyi üstlenirler mi? Yani bir süre sonra yetkileri iyice azaltılacağı kesin olan, bir anlamıyla daha çok sembolik yönü güçlü bir cumhurbaşkanlığını tercih ederler mi? Benim tahminim, gerek Akşener gerek İmamoğlu –Mansur Yavaş’tan emin değilim; Mansur Yavaş da böyle bir şeyi tercih edebilir–, ama benim izlenimim, Ekrem İmamoğlu ve Meral Akşener’in özellikle daha güçlü bir siyasî pozisyonu tercih edecekleri yolunda. Veya spekülatif bir şekilde söyleyecek olursak: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmiş bir Türkiye’nin başbakanı olmayı tercih edeceklerdir. Özellikle Ekrem İmamoğlu için böyle olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı olarak seçilip, bir süre sonra yetkileri büyük ölçüde kısıtlanıp hükümete ve parlamentoya devredilmiş bir cumhurbaşkanlığını isteyeceklerini sanmıyorum. 

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olursa ne olur? Olur mu? Tabii ki ortak aday olur mu? Burada Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayı olarak en çok öne çıkan iki isim olması çok doğal. Sonuçta bunlar bu ittifakın temelini oluşturan iki partinin liderleri ve öncelikle onlara bakmak gerekiyor. Ama daha önceki deneylerde, CHP deneylerinde gördüğümüz gibi, böyle bir zorunluluk yok. Fakat benim gördüğüm kadarıyla, Kemal Kılıçdaroğlu bu sefer sahiden buna niyetlenmiş durumda. Muhalefetin içerisinden çok sayıda kişinin, kendi partisi içinden de ya da kendi partisine yakın olanlardan da çok sayıda kişinin buna itiraz edeceğini, kabul etmek istemeyeceğini biliyorum, görüyorum. Mesela bu yayının tanıtımını yaptığımız zaman gelen tepkilerden de görüyorum. Daha önce Kılıçdaroğlu ile ilgili yaptığımız ya da CHP ile ilgili yaptığımız yayınlarda dile getirilenlerden de biliyorum; fakat bütün bunlara rağmen, Erdoğan’ın biraz aşağılayıcı bir şekilde onu karşısına rakip olarak çağırma ısrarına rağmen, Kılıçdaroğlu’nun bu sefer buna bayağı bir niyetli olduğunu, ama onun baştan itibaren izlediği, “muhalefet blokunun en yüksek oyu alması” tercihine göre eğer daha iyi bir alternatif çıkarsa… Bu nasıl saptanacak? Tabii ki güvenilir kamuoyu araştırmalarıyla saptanacaktır. Herhalde bunları yaptırıyorlardır. Gerek kendisi gerek Akşener gerek başkaları. Hatta belediye başkanları bile yaptırıyor olabilir. Yaptırmaları da çok akılcı olur bence. Yani bunda ayıp bir şey yok, çünkü çok önemli bir husus. Bunun sonucunda, istemesine rağmen daha iyi bir seçeneği görürse de feragat edecektir diye tahmin ediyorum. Fakat şunu özellikle vurgulamak lâzım: Önümüzdeki günlerde Kemal Kılıçdaroğlu seçeneği sık sık karşımıza çıkacak. Burada bir ölçümüz de şu olabilir: İktidar, iktidarın sözcüleri, onları çevresindeki kişiler, bu seçenek hakkında ne diyorlar? O da önümüzdeki tartışmalara bayağı bir ışık tutacaktır. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.