Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Peker videolarının devamı gelmezse…

Sedat Peker bu sabah yayınlaması beklenen 10. videosunu “güvenli ortam” tesis edemediği gerekçesiyle erteledi. Videoların devamının gelmemesi mümkün mü? Yeni video gelmezse ne olacak?

Yayına hazırlayan: Mehmet Yaşar Altundağ

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Normal şartlarda pazar sabahı erkenden kalkmış, Sedat Peker’in onuncu videosunu izlemiş, notları almış ve yine bu saatte size onuncu videoyu yorumluyor olacaktım. Türkiye bir süredir böyle bir ritüele sahip. Alışkanlık yaptı; ama bu hafta video gelmedi. Videonun gelmeyeceğini kendisi zaten dün sosyal medya hesaplarından duyurmuştu ve güvenli bir ortam tespit edemediği için şimdi yapamayacağı, ama devam edeceğini söyledi. Şimdi, ilginçtir, sekizinci videoda, evet, “Tayyip Abi” dediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’la helâlleşme videosunu vaat ettiği andan itibaren, Sedat Peker’in yaptıklarında birtakım değişiklikler oluyor. Önce o helâlleşme videosunu iptal etti. Sonra araya birtakım Facetime yayınları koydu. Daha sonra, pazarı biliyorduk ama perşembe için de bir video duyurusu yaptı. Fakat önce perşembeyi iptal etti, sonra da pazar gününü iptal etti. Şimdi akıldaki soru şu tabii ki: Artık yeni video gelmeyecek mi? Kendisi geleceğini söylüyor, ama gelmeme ihtimâli nasıl olabilir? 

Üç tane husus var; bunlardan birisi, pardon dört tane seçenek belki söz konusu olabilirdi — şu anda hiçbirisinin olmadığı söyleniyor: Mesela birileri –suçladığı kişilerden herhangi birisi ya da birden fazla kişi–, açık ve net bir şekilde Sedat Peker’in gerçekleri anlatmadığını gösterirlerdi ve Sedat Peker’in yeni video yapmaya yüzü olmazdı. Böyle bir şey olmadı. Cevap vermeye çalışanlar cevap veremediler — başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere. Dolayısıyla söylediklerinin büyük ölçüde bir karşılığı olduğunu ve kamuoyunu ikna edecek bir şekilde yürütülmesinin şu âna kadar söylediklerinin mümkün olmadığını görüyoruz. 

Bir diğer seçenek şu olabilirdi: Onun söylediklerinden birtakım sonuçlar alınırdı. Mesela Süleyman Soylu istifa ederdi ya da görevden alınırdı. Ya da iddialarda adı geçen birileri hakkında hızlı ve etkili soruşturmalar yapılır, gözaltılar olur, şu olur, bu olurdu. Ve Sedat Peker de şunu diyebilirdi: “Evet, söylediklerim ciddiye alınıyor. Artık bundan sonrası yargıya kalmıştır” deyip kendini geri çekebilirdi — böyle bir şey olmadı. Göstermelik soruşturma bile açılmadığını görüyoruz. Bunun olmaması, olmayacağı anlamına gelmiyor. Böyle somut ve hızlı sonuçlar alınmamış olması, Sedat Peker’in söylediklerinin hiçbir işe yaramadığı anlamına da gelmiyor. Türkiye’de çok şey değiştirdi; fakat iktidarın ve iktidara birebir çok bağımlı olan yargının tutukluğu nedeniyle buradan sonuç alınamadı. Dolayısıyla Sedat Peker’in daha fazla video yapmamasına neden olacak tatminkâr bir sonuç söz konusu değil. 

Bir diğer husus: Anlaşma meselesi. O konuda söylediğini size aynen aktarmak istiyorum — dünkü sosyal medya paylaşımı: “Bazı insan müsveddesi çifte dilimlenmiş kaşarlar, benim için ‘anlaşma yaptı’ diyorlar. Şükürler olsun biz kahpe kursağında büyümedik. Bu sözleri söyleyenler cahilliğinden söylüyorsa, sözüm yok. (…) Yarın yayınlayacağını söylediğim ana yemek öncesi ara sıcağımı gördüklerinde, benim onlar gibi olmadığımı anlayacaklar. Ben bu yola çıktığımda aracı olarak beni arayanlara, ‘Merkez Bankasının anahtarını verseler de vazgeçmem’ demiştim. Ben eminim ki bunları söyleyen kahpelere bir milyon dolar verseler, bunlar onurlarını şereflerini satarlar”. Söylediği de şu: “Ben size anlatılan Sedat Peker değilim. Sizin tanıdığınız Sedat Peker başkası. Ben başka bir adamım. Siz avcıların anlattığı hikâyeye inanmayı tercih ettiniz. İlk defa hikâyenin gerçeğini arslandan dinlemekteyiz.” Yani bir ajan olduğu iddialarına çok kızdığını biliyoruz. Bir diğer husus da, işte, görüldüğü gibi anlaşma yaptığı iddialarına çok öfkeli.

Geride kalan bir diğer şık da, artık Sedat Peker’in video yapamayacak olması. Yani etkisiz hâle getirilmesi. Böyle bir seçenek şu anda söz konusu değil, ama birtakım sıkıntılar yaşadığı görülüyor. Kendisi de söylüyor. Yer değiştirmek zorunda kalmış. Güvenli bir ortam olmadığı için de bu videoları yapamadığını, ama bu ortamı tesis eder etmez yeniden videolara kaldığı yerden devam edeceğini söylüyor. Dolayısıyla bu videoların biteceğini düşünmek çok gerçekçi değil. Fakat burada şöyle bir sorun var: Sosyal medyayı kullanabiliyor, ama video yapamıyor. Orada videolar teatral/tiyatrovâri bir olay. Biliyorsunuz mekânlar değişti. Sedat Peker’in kendini yerleştirilmesi, tripod ve kameranın karşısına masasındaki zarflar, kâğıtlar, su bardakları, kimi zaman fener, kimi zaman dürbün, Zülfikâr, kitaplar… tamamen bir set-up hâlinde bir mizansen içerisine kendisini yerleştirdi. Bunu aslında Balkanlar’da yaptığı daha yumuşak videolarda da yapıyordu. Şimdi iyice bir sahne düzenlemesi yapıyor ve bunun etkisinin çok yüksek olduğu muhakkak. Bundan vazgeçmek istemiyor anladığım kadarıyla. Yani şöyle olabilir de, bunu yapamıyor. Tamam, böyle bir ortam sağlayamıyor, yerinin tespit edilmesini istemiyor. Anlaşılan o zaman sesli mesaj yayınlayabilir, podcast yapabilir ya da çok dar bir alanda, hiçbir mekânın gözükmediği şekilde bir video yayınlayabilir — kendisinin Facetime videolarında olduğu gibi. Ama belli ki o eski düzeni korumak istiyor, onu anlıyoruz. Bakalım, bir an önce yapmaya çalıştığı anlaşılıyor. Kaldığı yerden devam etmeye çalıştığı anlaşılıyor. Çünkü bayağı bir ilgi yarattı. Herkes onu bekliyor ve onun da bu ilgiden ne kadar memnun olduğunu sosyal medya paylaşımlarından ve yaptığı videolardan görüyoruz.

Şimdi önündeki sorun: Bir format değiştirmek istemiyor, ama aynı zamanda kendi güvenliğini –anladığımız kadarıyla, ailesiyle birlikte kendisi ve belli ki yanında yardımcıları da var. Bir gruptan bahsediyoruz. Grubun güvenliğini sağlamak herhalde daha zordur. Yurtdışında sürekli yer değiştirmek durumunda. Gerçekten bir polisiye bir film, dizi film gibi seyrediyor. Şu âna kadar bir sonuç alınmamış olmasına rağmen bu videoların birçok şeyi değiştirdiğini, sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda da önemli bir etki yarattığını, gözleri buraya çevirdiğini, çünkü anlattığı olayların sadece Türkiye’yi değil, genel olarak dünyayı ve bölgeyi ilgilendiren olaylar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla onun video yapmasını, sürdürmesini isteyenlerin ve artık bunu durdurmasını isteyenlerin sayısı hayli fazla. Her geçen gün daha da artıyor. Birileri daha fazla endişeye kapılıyor, birileri daha fazla merak ediyor. Fakat hep dönüp dolaşıp aynı şeye geliyoruz. Dün Hanefi Avcı ile yaptığımız yayında da bunu ele aldık. Bir şeyler değişmiyor. Bir şeylerin değişmemiş olması, bugün yarın da değişmeyeceği anlamına gelmiyor mu? Şu anda suçlanan kişilerin belli bir gücü var — ya da güç sahipleriyle bilgi ilişkileri var. Fakat güç sahipleriyle ilişkileri her an kopabilir. Daha önemlisi, güç sahipleri, siyasî iktidar sahipleri iktidarlarını kaybedip giderler ve o zaman bütün bu söylediklerinin, örneğin Erdoğan sonrası dönemde çok ciddi bir şekilde kullanılabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Yani bunlar bugün için söylenen şeyler, bugün karşılığını bulmasa bile yarın pekâlâ devamı değerlendirilebilir. 

Şimdi, diyelim ki Sedat Peker başlıkta da söylediğimiz gibi artık video yapmadı. Diyelim ki yakalandı, Türkiye’de cezaevine konuldu ya da bir şekilde –kesinlikle olmaz diyor, ama diyelim ki– anlaşma yapıldı, şu oldu, bu oldu, bıraktı. Ama şu âna kadarki malzeme başlı başına yeterli bence. Bundan sonra gelecek olan her videoda tabii ki yeni birtakım bilgiler olur. Bunların büyük bir kısmı, ilgililerinin bir şekilde bildiği şeyler; ama Sedat Peker tarafından dile getirilmesi, teatral bir şekilde dile getirilmesi iddiaları çok daha câzip kılıyor. Şu hâliyle, yapılanlardan, ayrıca yayınlanan Facetime görüşmelerinden, zaten normalde cumhuriyet savcılarının aylarca, belki de yıllarca uğraşacağı soruşturmaların çıkması lâzım. Fakat Hanefi Avcı’nın da dediği gibi –başkaları da böyle düşünüyor–, Sedat Peker daha bildiklerinin çok çok azını anlattı. Burada bütün bunların hepsini videolara sığdırması mümkün olmayabilir. Fakat bilgilerini gerçekten değerlendirecek olan yargı mensupları kendisinden bir şekilde temin edebilirler. Ama böyle bir irâde şu anda yok. Bir diğer husus, diyelim ki bir şey oldu ve kendisine rağmen, kendisi istemese de videoların devamını getiremiyor. Yani bu yakalanma olabilir, başka şeyler olabilir. Burada baştan beri söylenen, tahmin edilen bir husus var. Zaten Sedat Peker’in, başına bir şey gelirse değerlendirilmesi için bazı videolar yaptığı ve stokları birtakım güvendiği kişilere teslim ettiği yolunda, iddia demeyeceğim, aslında akıl yürütme var. Bu şu âna kadar gördüğümüz, Sedat Peker’den duyduğumuz kadarıyla –ne diyordu mesela? “Ölsem bile benden kurtulamayacaksınız” diyor–, dolayısıyla akla çok yatkın bir seçenek, ihtimal. Ve böyle bir durumda kendisine rağmen artık video üretemeyen, artık kamuoyuna ses veremeyen bir Sedat Peker söz konusu olduğunda, bugüne kadar yapmış olduğu videolar, söylemiş oldukları, atmış olduğu tweet’lerin değeri katlanacak. Ne denilecek? “Demek ki adam doğruları söylüyordu. Onun için onu etkisizleştirdiler” denilecek. Dolayısıyla her birinin değeri iyice artacak. Şu hâliyle bile MetroPoll’ün araştırma anketine göre, kamuoyunun ¼’ü Sedat Peker’in söylediklerine tamamen inanıyor. Şu hâliyle bile eğer onu zorla susturma gibi, etkisizleştirme gibi bir yola gidilirse, söylediklerine inananların sayısı iyice artacaktır. Ve eğer demin söylediğimiz gibi stokta başına bir şey gelmesi hâlinde devreye sokulması için saklamış olduğu birtakım videolar, ses kayıtları, belgeler varsa ve bunlar sonradan ortaya çıkarsa, herhalde onlar çok çok daha büyük bir etki yaratacaktır. Yani Sedat Peker’in ihtiyâten yapmış olduğu kayıtlar, diyelim ki ne olur ne olmaz diye yapmış olduğu kayıtlar, kesinlikle psikolojik olarak çok daha büyük bir etki yaratacaktır. Şu hâliyle bakıldığı zaman, 2 Mayıs’taydı yanılmıyorsam, ilk videosu bir ayı geçti, bir buçuk aya doğru gidiyor. Onun ürettiği dokuz videoya şu hâliyle baktığımız zaman, sürekli saldıran, sürekli rahatsız eden bir Sedat Peker var. Hem bir taraftan dile getirdikleriyle, iddialarıyla, suçlamalarıyla… yani Venezuela’dan Mersin’e gelen kokainden, bunun üzerine Bodrum Marina’ya, ya da otele kadar, ya da özellikle Kıbrıs’taki birtakım cinayetlere kadar, ya da Hürriyet gazetesi baskınına kadar… Bütün bu söylediklerinde çok kendinden emin ve söylediklerinin karşılığında ciddi yalanlamalar gelemeyen bir Sedat Peker var. Bu arada bunu yaparken de o kullandığı argoyla karşısındaki kişileri alabildiğine aşağılayan, onların itibarları –ne kadar varsa– onları iyice azaltan bir Sedat Peker var. Ve bütün bunları yaparken kendisini işin içerisine soktuğu için, yani “Duydum” değil “Beraber yaptık” şeklinde birçok şeyi anlattığı için, inandırıcılığı da çok yüksek olan bir Sedat Peker var. Öte yandan ona cevap vermek isteyenlerin, ya da susarak onu unutturmak isteyenlerin, ya da en son Özışık biraderlerin yaptıkları gibi, Sedat Peker’in popülaritesinin azaldığını sanarak kendilerinin nasıl mâsum olduğunu anlatmaya çalışan videoların altına yapılan yorumlara baktığınız zaman, bunun hiçbir işe yaramadığını çok açık bir şeklide görüyorsunuz. Birçok kişinin itibarını –ne kadar varsa– yerle bir eden ve kurulu birçok ilişkiyi, çatışmayı ve elde edilen haksız kazançları ortaya çıkaran bir kişi var. 

Fakat bütün bunları anlatırken şunu özellikle vurgulamak lâzım: Kendisinin de vurguladığı gibi, Sedat Peker bir kurtarıcı değil, bir mesih değil. Bunu özellikle vurguluyor ve diyor ki: “Benim intikamım var. Ben bu intikamı alırken size de bir şeyler sağlıyor olabilirim.” Aslında burada kamuoyuna bir şeyler veriyor, kendi kişisel intikamını alırken kamuoyuna bir şeyler veriyor. Ama şunu unutmamak lâzım: Kamuoyu olmazsa onun bu kadar etkili olması söz konusu değil. Ya da şöyle söyleyelim: Bu videolar görmezden gelinse, önemsenmese, milyonlarca izlenmese, biz gazeteciler bunun üzerine birtakım şeyler söylemesek bunlar yok olup gidecek. Birtakım insanlar özellikle sosyal medyada Sedat Peker’in iddialarını dolaşıma sokmasa, ona cevap vermeye çalışanları susturmasa, arkasında belli bir popülerlik olmasa –özellikle kendisinin de söylediği gibi gençler nezdinde– Sedat Peker de bu girdiği yolda erkenden pekâlâ pes edebilirdi. Çünkü kişisel hesabı olan çok sayıda insan şu ya da bu şekilde sesini çıkartmaya çalışıyor. Kimisi küçücük bir mesele. Kimisi çok büyük bir mesele. Ama bunların büyük kısmı kimsenin haberi olmadan yok olup gidiyor, etkisi olmuyor. Sedat Peker işte bunu başardı. 

Bunu başarabilmesinin bir nedeni tabii ki öncelikle kendisinin gerçekten değişik biri olması — onu gördük, bu önemli. Bunları yapması, videolar ve videoların sahne düzenlemesine kadar birçok şey… kitaplar vs… hepsi önemli. Ama en önemlisi şuydu: Unutmayalım, Sedat Peker Türkiye de meşhur birisiydi, gayri meşru dünyanın meşhur isimlerinden. Alaattin Çakıcı hapisten Bahçeli sayesinde çıkartılana kadar, yeraltı dünyasının dışarıda olan en önde gelen isimlerinden birisiydi ve sürekli iktidar tarafından ve iktidar yanlıları tarafından el üstünde tutulan birisiydi. Onların baş konuğuydu. Onlarla beraber fotoğraf çektiriyordu. Yani onun olduğu yerde bir şekilde AKP iktidarı var — belli bir tarihten itibaren. Dolayısıyla gücünü buradan ve o süre içerisinde kurmuş olduğu ilişkilerden alıyor. Şimdi düşünün: Tek adam yönetimi var, Erdoğan yönetiyor ülkeyi ve ona yakın olanlar kazanırken, ona uzak olanlar kaybediyor. Ona yakın olmanın yolu da nedir? Doğrudan kendisine ulaşamıyorsanız, ona yakın olanlara yakın olmaktır. Kademe kademe giden bir şey. Dolayısıyla Sedat Peker ile yan yana gözükmek gözde bir şeydi. Onunla fotoğraf çektirmek, çocuğunun ya da kendi düğününe Sedat Peker’in gelmesi, oraya çiçek yollaması ya da oraya hediye yollaması vs.. Bütün bunlar çok itibarlıydı ve kendilerinin de işine yarayacağını düşünüyorlardı — yarıyordu da. Herhalde bunun karşılığını alıyorlardı. Ama şimdi Sedat Peker onlara o dönemde kurmuş oldukları ilişkilerin faturasını çıkartıyor. Erdoğan’ın, zamanında, Ahmet Kaya’nın yuhalandığı o utanç verici organizasyon için söylediği bir lâf vardır: “Hepiniz oradaydınız!” Şimdi Sedat Peker de aslında, “Hepiniz oradaydınız, benimle beraberdiniz!” diyerek, insanlara o defterleri teker teker açıyor. Mesela ne oldu? Süleyman Soylu, bir şey söylediğinde hemen Sedat Peker’in bir yakınını gözaltına aldırdı. Hemen ardından neyi gördük? Sedat Peker o yakınının Süleyman Soylu’nun babasıyla beraber bir fotoğrafını hemen sundu. Ya da Süleyman Özışık: “Hayatta iki kere gördüm” dedi. Hemen Sedat Peker’in yakınlarından birisi, “Öyleyse o düğündeki bilmem neyi kim göndermişti?” diye soruverdi. Bütün bunların hepsi açılıyor; elinde böyle çok malzeme var ve bunları hemen kullanmak istemiyor. Ama bir yandan da görüyoruz: Kendisini ve ailesiyle yakınlarını güven altında tutmak istiyor. Yani böyle bir anlaşılan, kaçıp kovalamaca meselesi de var işin içerisinde. Ve bütün bu olaylarda tabii işin acı tarafı, biz bunları izleyen, yorumlayan ve bekleyen insanlar oluyoruz. Yani kamuoyu olarak, vatandaşlar olarak bizim burada bunları beklemek, sabah kalkıp bu videoları izlemek ve videolar üzerine konuşmanın ötesinde yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok gibi gözüküyor. Aslında olması gerekiyor ve şu ihtimâli tekrar koymamız gerekiyor. Artık yeni video gelmezse ne olacak? Şu âna kadarki videoların hepsi aslında yeterli.

Yeni videonun gelmesine pekâlâ gerek de olmayabilir. Tabii her video yeni birtakım suçlamalar, yeni birtakım ilişkiler, yeni birtakım gayrımeşru işler anlamına geliyor. Örneğin bir dönem çalıştığım Vatan gazetesini satın almışlardı Demirörenler. Onların o kısa süre içerisinde nasıl bir aile olduklarını görme şanssızlığını yaşamıştım, onlarla ilgili söyledikleri az buçuk duyduğum şeylerdi. Ama detaylarını şahsen duymak istiyorum. Başkaları da başka şeyleri duymak, daha fazla bilmek ya da bizim zaten bildiğimiz şeylerin Sedat Peker’in ağzından milyonlarca izleyiciye ayrıca anlatılmasını bekliyoruz. Ama tekrar söylüyorum. Bugünden itibaren pekâlâ şu ya da bu nedenle, saydığım seçeneklerden herhangi birisi ama muhtemelen güvenlik gerekçesiyle yeni video gelmeyebilir. Az da olsa böyle bir ihtimal var. Sonuçta şöyle bir duyguya yol açabilir bu: Birçok kişi, “Artık bitti, zaten de bir şey çıkmadı demek. Bu da bu kadarmış” diyebilir. Hayır, o kadar değilmiş. Bu hâliyle bile çok büyük bir malzeme Türkiye’nin önünde duruyor. Önemli olan bu malzemeyi nasıl Türkiye’nin iyiliği için kullanabileceğimiz meselesi. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.