Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekrem İmamoğlu ile Kanal İstanbul üzerine söyleşi: “Arazi satın alanlar rant elde edemeyecek, oraları geri alıp İstanbul’un daimi tarım arazileri yapacağız, adını da Atatürk Tarım Çiftliği koyacağız”

2011 genel seçimleri öncesi “çılgın proje” adıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçim vaatlerinden biri olarak duyurulan “Kanal İstanbul Projesi” için ilk inşaat çalışmaları, aradan geçen 10 yılın ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılacağı bir törenle 26 Haziran Cumartesi başlayacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, uzun zamandır özellikle muhalefet partileri temsilcileri ve toplumun çeşitli kesimleri tarafından eleştirilen Kanal İstanbul’a neden karşı olduğunu Medyascope yayınında Ruşen Çakır‘a anlattı.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz 

Ruşen Çakır : Merhaba, iyi günler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Kanal İstanbul konuşacağız. Ekrem Bey, merhaba.

Ekrem İmamoğlu: Merhaba Ruşen Bey, kolay gelsin, iyi yayınlar dilerim.

Ruşen Çakır: Efendim, sizinle Kanal İstanbul konuşacağız; ama dün, mâlûm, ikinci sene oldu, seçimin ikinci turunun ikinci senesi. Tabii bu arada çok şey yaşandı; ama ben size bir ruh hâlinizi sormak istiyorum. Bu iki yıldan geriye baktığı zaman Ekrem İmamoğlu ne hissediyor?

Ekrem İmamoğlu: Açıkçası tabii İstanbul gibi bir büyük kentin gerçekten değerini ağırlığını hisseden bir belediye başkanı olarak yoluma devam ediyorum. Yani bu kente ortak aklın verdiği bir karara göre yapılan bir haksızlığa kendimi çok dirençli buluyorum. Ve bu gücümü inanın toplumun bana verdiği katkıdan, moralden, paylaşımlardan biriktirdiğim o deneyimli insanların aklından alıyorum, onu ifade edeyim. Kendi irademle değil bu tek başına. Ve bunun arkasında milyonlarca insanın varlığını hissederek söylüyorum. Ama bir yönüyle de başarılı bir işi, doğru bir işi yapmak konusunda da kendimi bir o kadar da kararlı buluyorum. Bu kararlılığımda da arkamda yine o milyonlarca insanın isteği ve talebi var. Bu şehir adına bazen bu, çocukların talebi olabilir, bazen kadınların, bazen gençlerin, bazen esnafın, bazen tarım yapan, şehrin az da olsa kırsalındaki çiftçinin… O bakımdan hem bu direnç hem bu kararlılık benim bugünkü ruh hâlim diyebilirim. Elbette zorluklarımız var. Bu zorlukların birinci kaynağı bence bugünkü iktidarın, hükümetin tümden Türkiye’ye bakışıyla ilgili bir şey. Tabii Türkiye bakışının içerisinde İstanbul’a bakış ayrı bir parantez. Çünkü zaten kendileri, “İstanbul’u kaybedersek Türkiye’yi kaybederiz” bakışıyla siyaseti tanımlıyorlar; hatta öyle söylemek de yanlış belki. “Kaybederiz, kazanırız” cümlesi siyasette benim geçmişten bugüne… eğer bu yani biz lâfı, bir ülke olsa sorun yok ama bir parti olunca başka bir yere gidiyor. O bakımdan “kaybettik, kazandık” cümlesini çoğul düşünmek lâzım, halk adına kurmak lâzım. En azından benim  siyasete bakışım bu yönde. Türkiye’deki siyasî atmosfere bakış ile ilgili tarifim şundan Ruşen Bey; yani malı gibi görmek. İstanbul’u mülkü gibi görmek. Ve hatta bazen Türkiye’nin bazı kurumlarına bile bu gözle bakmak. Bu çok talihsiz bir durum. Bence biz şaşırıyoruz ama gerçekten böyle bir durum yaşanıyor ülkede; ben bunu biraz tabii kibirle bağdaştırıyorum. Belki insanoğlu fazla yönetimde kalınca böyle mi oluyor bilmiyorum. Allah korusun iyi bir insan da mı şaşar onu bilemiyorum; ama böyle bir durum söz konusu. Bunu niye söyledim? Tabiri caizse belediye başkanlığını yetkisizleştirmek ya da doğru ya da yanlış her hamlesine olumsuz bakmak. Herkes tabii doğru yapar, her şey doğrudur anlamına gelmez; bu yönüyle engellendiğimiz süreçlerimiz var. Hatta Büyükşehir Belediyesi’ni yok saymak ya da dün de ifade ettiğim cümle ile “Büyükşehir Belediyesi’ni mümkünse kapatalım” diye düşünebilirler; bazen hükümetin bakanlarının söylemlerine bakıyorum da, yani günün sonunda İstanbul’la mücadele eden bir söylem. Ya, Şehircilik Bakanlığı kimin bakanlığı? Benim bakanlığım. Ulaştırma Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı ya da Tarım ve Orman Bakanlığı fark etmez, benim bakanlığım ya da sizin Ruşen Bey, ikimizin oradaki hakkı arasında hiçbir fark olmadığı gibi, Bakan’la da aramızda hiçbir fark yok. Aynı şey İstanbul Büyükşehir Belediyesi için de geçerli. Yani, Büyükşehir Belediyesi’nde benim hakkım ne ise Ruşen Çakır’ın hakkı da o. Bu gözle baktığında böyle bir sorun var ortada.

Ruşen Çakır: O kadar dolmuşsunuz ki keşke Kanal İstanbul’u kenara koyup sadece siyaset konuşsak. Çok merak edilen ve size sorulması beklenen sorular da var; ama Kanal İstanbul âcil bir gündem maddesi olduğu için ona yoğunlaşalım.

Ekrem İmamoğlu: Ama “dolma” kelimesine bir şey söyleyeyim Ruşen Bey: Bunlar dolmak değil, inanın dertleşmek ve aslında bunu besleyen benim bir şeffaflık ruhum var. Benim yaşadığım hiçbir olayın gizliliği yok. Ve yapılan hiçbir şey Ekrem İmamoğlu’nun şahsına yapılmıyor. Ama iyilik ama kötülük, 16 milyon insanına yapılıyor; o zaman ben bunlarla çok doldum, ama burada inanın, yanlış anlamayın, iyi niyetle söylediğinizi biliyorum; ama böyle hani döküleyim diye değil, tam aksine halkımız bilmeli. Hangi hareketi kim yapıyorsa halkımızla yüzleşmeli. Ben kendi adıma altı kez halkımıza muhtelif sebeplerle hesap verdim. Yani çıkıp dört kez ekranlarda verdim; ama faaliyet raporu da sundum iki kez, altı kez hesap verdim. Dolayısıyla eskisi gibi kapalı kapılar ardında mecliste yapmıyoruz bunu. Mecliste yaptıklarımızı da açık yapıyoruz şeffaf yapıyoruz. Sadece şeffaflık ruhum gereği bu tanımlamayı size yapmak istedim.

Ruşen Çakır: Evet, zaten o bahsettiğiniz hususların hepsi de kamuoyunun gözü önünde oluyor ve insanlar da görüyor. Bahsettiğiniz hususlar İstanbul’a rağmen alınmak istenen kararlar vs. — ki bunların en önemlisi Kanal İstanbul. Biliyoruz ki bu eski bir olay aslında; ama son seçim öncesinde, yani sizin aday olduğunuz seçim öncesinde bir tür Binali Yıldırım’ın seçim vaadi gibi, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme sokuldu ve siz bu sabah da söylediniz, siz de vatandaşa Kanal İstanbul’a karşı çıkma vaadi ile gittiniz. Ve vatandaş da iki kere sizi seçti. Cumartesi günü temel atılacak. Ama bugün öğrendik ki temeli Kanal İstanbul için atacaklarmış, onu kaçıran izleyicilerimiz için şu sabah söylediğiniz hususu tekrar hatırlatır mısınız? Ben açıkçası çok şaşırdım, bilmiyordum, detayları bilmediğim için bugün sizden öğrendik. Hepimiz Kanal İstanbul’un ilk temeli atılacak diyorduk. Siz diyorsunuz ki bu zaten var olan, Kanal İstanbul ile alâkası olmayan bir yol projesi. Nedir bu olay?

Ekrem İmamoğlu: Kesinlikle. Kanal İstanbul’a 26 Haziran’da kazma vuruyoruz ya da temel atıyoruz lâfı, bu arada seçimin hemen akabinde Ağustos’tan beri diğer Ulaştırma bakanları da dâhil moda gibi söylenir oldu. Önce şunu söyleyelim: Bu temel atma töreni kesinlikle Kanal İstanbul ile ilgili bir temel atma değildir, net, nokta. Ne için değildir? Başlayayım, bir iki maddede sıralayayım size: Mesela birincisi, mâlûmunuz, Üçüncü Köprü yapıldı ve Üçüncü Köprü’ye dayalı olarak çevre yolları ve bağlantı yolları yapılıyor. Bir kısmı açıldı, bir kısmı yapılmak üzere, işte, ihâlesi vs. devam ediyor. Öncelikle şunu söyleyelim: İstanbul’daki bu Üçüncü Köprü’den dolayı planlanan yolların ta 2006-2007’de başlayan planlara işlenme süreci var. Şu yani 26’sında da yapılacak olan işin adını aynen size okuyorum: Kuzey Marmara Oto Yolu 8. Kısım, Nakkaş-Başakşehir Etabı. Bunu nereden okuyorum biliyor musunuz? Geçen sene 30 Haziran’da yapılan ihâlenin başlığı. Yani, bu ihâle ne peki? 26’sında yapılacak işin temel atma töreninin ihâlesi. Tekrar okuyorum: Kuzey Marmara Otoyolu 8. Kısım Nakkaş-Başakşehir Etabı. İhâle tarihi 30 Haziran, yüklenici firma Rec Uluslararası Rönesans İnşaat, PPP altyapı türü. Yapım süresi ne? 3 yıl, işletme süresi: 17 yıl; yıllık garanti edilen gelir: 100 milyon Euro. Şimdi, hatta bu işle ilgili kredi temini yapılamadı. Hatırlar mısınız basında yazıldı? Yani bu işle ilgili özel bir kanun Meclis’ten geçirilerek Bakanlık garantisi sağlanarak bu işe kredi bulunması yönünde adım atıldı. Günün sonunda bu iş Üçüncü Köprü’nün bağlantı yolu işidir. Hatta birkaç tarihi buradan vermek isterim size. Bu yolun planlandığını gösteren detayları da sabah arkadaşlarım pano şeklinde sundu, belki oradan daha sonra faydalanabilirsiniz. 1, 2 ve 7 no’lu kısımları tamamlanmıştı; bu çevre yolları ile ilgili, işte bahsettiğimiz bu 8. kısımla ilgili süreç tamamlanmadı ve burasıyla ilgili bu ihâle süreci ortaya kondu, akabinde de burada işlem başlatıldı. Hatta şöyle söyleyeyim size: 1/100 000 çevre düzeni planlarının işlenmesi 2006, yine 1/25 000’lik planlara işlenmesi de 2010. Yani günün sonunda biz, biliyorsunuz bir fikir projesi olarak, bir seçim projesi olarak Kanal projesini duyduğumuzda, daha ortada proje de yoktu hatta; yani sadece bir fikirdi, böyle biraz komik de böyle üç boyutlu filmi de yayınlanmıştı dün gibi hatırlıyorum, seçim propagandası olarak 2011’de yayınlandı. Bu kadar eski aslında burası. Ve burada yani Üçüncü Köprü yapılınca yürüyen işler, örneğin Odayeri-Paşaköy-Kurtköy arası Ağustos 2016’da hizmete açıldı. Örneğin, Yassıören-Odayeri kısmı 2018’de, yine Kınalı-Yassıören kısmı 2020’de…

Ruşen Çakır: İsterseniz o detayları şey yapalım, ben şunu merak ediyorum; niye peki bu? Yani şöyle bir şey olsa, Kanal İstanbul kapsamında göstermelik de olsa herhangi bir temel atma töreni niye yapılmıyor da böyle bir olay yapılıyor? Bunun sırrını çözebildiniz mi?

Ekrem İmamoğlu: Şimdi, sanıyorum, yani sanıyorum birileri bu işte bir adım atarak… Yani bir çırpınma çabasıyla, yani “Ben temel attım” falan diyerek apolet takacaklar Sayın Cumhurbaşkanı karşısında, ben öyle düşünüyorum. Yani düşünüyorum, düşünüyorum, aklıma bu geliyor; yani buradan bir pâye elde etmek. “Vay! Temel attı!” falan. Ya Ruşen Bey, geceyarısı giriş yapılıyor, yanlışlıkla mı bilerek mi İSKİ sahasına şantiye kuruluyor mesela, geceyarısı. Ve bizim İSKİ kurumunun haberi yok. “Ya, bu nedir kardeşim?” diye yazı yazıyorlar, cevap yok. Sonra arkadaşlar hâliyle İSKİ’nin göbeğine kurulan bu şantiyeyi oradan kaldırıyorlar; İSKİ sınırlarının dışına kaldırıyorlar, koyuyorlar. Sonra geliyor burada gece saat üç buçukta askerler nöbet tutmaya başlıyor. Akıl tutulması diyorum ya. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi devlet, İSKİ devlet, Ulaştırma Bakanlığı devlet — yani akıl tutulması. Bugün komik bir olay yaşandı; ben bilmiyordum, basın toplantısı yapıyordum. Bir baktım yukarıda bir tane dron. Ben de bizimkiler çekiyor zannedince, biraz üstüme çekidüzen verdim, yakışıklı çeksinler diye. Meğerse Ulaştırma Bakanlığı tarafından şantiyeden bir dron gelmiş beni çekiyor. Yahu hani akıl niye tutulmuş biliyor musunuz? Yahu zaten naklen veriyoruz, yani bizi çekmenize gerek yok, zaten naklen veriyoruz, bizi izleyin.

Ruşen Çakır: Peki Ekrem Bey…,

Ekrem İmamoğlu: yani bu gülünecek bir şey değil. Ben bunu gülerek anlatıyorum ki vatandaşımızın ruhuna su serpelim diye. Yani, olay ve süreci yakın takip ediyoruz diye; ama hani gerçekten trajik bir durum yani, trajik bir durum. Velhasıl burada böyle bir temel süreci. Yani dediğim gibi: “Ben bu temeli attım!” demek için. Ben bunu içtenlikle niye anlatıyorum? Hani o az önce bahsettiğim iki yıl sonundaki şeffaflık ruhundan dolayı. Bizim gizlimiz yok ki Ruşen Bey. İstanbul’un göbeğinde yapılan her şeyi İstanbullu’yla paylaşmam için ben seçildim. Yani, siz daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin meclisten bir kesit paylaştığını gördünüz mü? Yoktu bizden önce, biz yaptık bunu. Daha ötesini söyleyeyim mi? Ben Beylikdüzü Belediye Başkanı iken de kentsel dönüşümle ilgili bir konuşma yapmıştım. Benim konuşmamla ilgili çekim istedik, alamadık biliyor musunuz? Kendi konuşmamı meclisten alamadık. Ve biz o kesiti yıllar sonra, seçildikten sonra aldık da yayınladık; “Biz böyle demiştik” diye; yani bu kadar gizli, bu kadar kapalı devre bir İstanbul’da şeffaf bir dönem. Onun için bütün olanları anlatıyorum. Bir de niye anlatıyorum biliyor musunuz? Belki Sayın Cumhurbaşkanı’mızın haberi yoktur, o da bilgi edinsin diye. Yani temelin nerede atılacağını bilsin isterim. Gerekçe de, Sayın Cumhurbaşkanı da biz de bazen yaşıyoruz, bir yerden arabanın içinde gidiyoruz, elimizde bir dosya bir evrak okurken diyorlar ki: “Geldiniz, iniyoruz, temel atıyoruz” mesela. Yani yolda götüren kılavuzunuz yanlışsa, sizi atar uçurumdan aşağı Allah muhafaza.

Ruşen Çakır: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’a özel ilgisini bildiğimiz için, siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum, bu neyse…

Ekrem İmamoğlu: Ben ortaya konuşuyorum Ruşen Bey, isteyen alsın.

Ruşen Çakır: Şimdi, siz Kanal İstanbul’a neden karşısınız? Çok açık bir sloganınız var: “Ya Kanal, ya İstanbul”. Şimdi olayın çok boyutu olduğunu biliyorum, çevre boyutu başta olmak üzere, nüfus boyutu, su kaynakları vs.. Ama bir bütün olarak baktığınız zaman, en önemli itiraz noktaları nelerdir?

Ekrem İmamoğlu: Ya Ruşen Bey o kadar önemli itiraz noktalarım var ki, keşke bir tane olsa da onun üzerinde tartışsak da, rehabilite edebilir miyiz diye düşünsek ve bir şeyler yapsak da faydasına inanabilsem. O kadar yani, bilim insanları karşıma geçiyor, hayatını bu işe adamış, hayatını, adam diyor ki: “Otuz sene ben Marmara Denizi’ne çalıştım, yirmi beş sene” diyor “Marmara, Boğaz ve Karadeniz işine çalıştım” diyor. “Biter” diyor, “Marmara Denizi, ne müsilajı ne bilmem ne, biter” diyor. “Öyle bir deniz kalmaz” diyor. Bu kadar feryat ederek anlatıyor. “Sadece bu sebepten dolayı bırakın” diyor; “Projeyi rafa mafa kaldırmayın, imha edin o projeyi” diyor, “yok edin o projeyi”. Bu kadar açık ve net; daha ötesini niye konuşalım ki? Öbürü geliyor diyor ki: “Senin su kaynakların heba olacak. Bir kere Sazdere gidecek, Terkos tehdit altında, tuzlanma riski büyük bir risk.” Açık teferruatıyla çizgileriyle anlatıyor; daha ötesi, yani yeraltı su kaynakları büyük bir tahribata uğrayacak. Çünkü yerin 30 metre altına iniyorsunuz orada kanalı yapmak için. Yani, Istırancalar’dan akan o yoğun sualtı kaynaklarını bir nevi kesintiye uğratıyorsunuz. Biz bir ada oluşturuyoruz; 8-9 milyon insanın yaşadığı, yani İstanbul Boğazı ile diyelim o beton kanal arasında, orada kuru bir zemin vaat ediyorsunuz. Yani, neler anlatabilirim ki, neler…. İki milyon nüfus… Bir de Ruşen Bey, bir çizgi çizmişler, yani kanalın hemen batısında diyelim Karadeniz’den Marmara’ya kadar bir çizgi çizmişler, sözüm ona imar çizgisi. Kaç yıldır İstanbul’dasınız, kaç yıldır Türkiye’yi takip ediyorsunuz –benim de içinde olduğum bir sektördür– Türkiye’de imar sınırı ne zaman çizgiyle başarıldı ve bitirildi? Trakya’yı imha ederiz, Trakya’yı. Yani ne olacağız? 50 milyon mu olacağız? Marmara doydu, doldu. Bakın 30 milyon nüfus yaşıyor Marmara’nın çevresinde. Türkiye’nin üçte biri burada, sanayinin yarısı burada. Ben anlatmıyorum bunu. Sayın Şehircilik Bakanı anlattı müsilaj ile ilgili toplantıda, o verileri o verdi yani. Ne yapmak istiyoruz? Bir adam çıkmış bugün, diyor ki: “Kanal İstanbul iş ve aş olarak insanımıza geri dönecek” diyor bu ülkenin bakanı ya. Ya ben inşaat yapmış bir insanım. Ekonomisini inşaat üzerine kurmuş bir ülke hayatta kalabilir mi? İnşaat ihtiyaç için yapılır, bir kentsel dönüşüm gelişim için yapılır. Ama şu anda İstanbul’da, ben bu sektörü bilen birisi olarak, üç nesildir yapan bir ailenin ferdi olarak, yaklaşık olarak 30 yılını bu işe vermiş birisi olarak İstanbul’un arz fazlası var. İstanbul dünyadaki megapollerin içerisinde en ucuz kentlerden birisi, en ucuz. Dünyanın en fakir ülkelerinden insanlar bile gelip buradan ev alıyor 250 bin dolara, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oluyor. Neresi doğru? Bana bir tane doğruyu siz söyleyin, onun üzerine tartışalım. Ya Ruşen Bey, bir şey daha, ya siz yıllardır bu ülkenin önemli gazetecilerinden birisiniz, bugün iktidar fertlerini geçmişte takip ettiniz, yanlarında oldunuz, ne yaşadıklarını biliyorsunuz, gerektiğinde haklarını savundunuz, gerektiğinde karşısında oldunuz, eyvallah, gazetecilik odur zaten. Yahu Ruşen Bey, siz hükümet tarafından Kanal İstanbul ile ilgili bir panele davet edildiniz mi? Bir bilimsel toplantıya davet edildiniz mi? Ya da bir başka gazeteci davet edildi mi? Bir sunum yapıldı mı? İstanbul Büyükşehir Belediyesi davet edildi mi, ya da İstanbul’un 39 ilçe belediyesinden birisi davet edildi mi? Yahu birisine bilgi verildi mi? Ben paneller yaptım, seminerler yaptım, sunumlar yaptım, yüzlerce bilim insanı katıldı, raporlar yayınlandı, binlerce kitabını bastırdık, dağıttık kurumlara, kuruluşlara. Devletin bana bir tane basılı dokümanını verin ya, hükümetin. Allah aşkına bu kader meselesi diye kabul ettiğimiz… düşünsenize, “beka projesi” diyor ya bu ülkenin bir bakanı, cahillikten kırılıyorlar ya. Başka şeyler konuşacağım da konuşmak istemiyorum. Adam ne diyor? Yani otuz yılını vermiş adam diyor ki: “Buraya akan su konusu doldu” diyor, “Marmara doldu”. “Astımlı burası” diyor, “aman dokunmayacaksınız buranın düzenine” diyor. Kalkmış adam bir aydır yirmi gündür, diyor ki: “Marmara’ya Kanal’dan Karadeniz akarsa Karadeniz temizlenecek”. O gün mesaj attım dedim ki: “Bilimsel bir şeyiniz varsa bana yollayın”. Ya, bunu bu ülkenin bakanı açıklıyor, bir tane bilimsel makale açıkla, ya da bir bilim insanının ismini ver. Ya ben şimdi Ekrem İmamoğlu olarak şu âna kadar söylediğim hiçbir cümlenin sahibi değilim Ruşen Bey, tamamı bilime dayalı, bilimsel geçmişi olan, deneyimi olan insanların sözlerinin sözcülüğünü yapıyorum. Zaten bana yakışan da odur. Ben ekonomi okudum, işletme mezunuyum, iş insanıyım, siyasette de vazifelerim, görevlerim belli. Yani ben, su politikalarının, yani su faaliyetlerinin, yeraltı faaliyetlerinin, yerüstü faaliyetlerinin bilimi adına ahkâm kesersem gülerler ya. Ben de gülüyorum şu an yani.

Ruşen Çakır: Çernobil sonrası çay içen bakanımız vardı biliyorsunuz, bizim bölgenin, Doğu Karadeniz’in sorunu. Efendim, zamanımız çok az; öyle konuştuk, sizin işleriniz nedeniyle, onun için çok kritik bir soruyu sormama izin verin: Şimdi gerek Sayın Kılıçdaroğlu, gerek Sayın Akşener çok net bir şekilde dediler ki: “Biz iktidara geldiğimizde bu olay bitecek; onun için para yatıran yatırmasın” diye önceden uyardılar. Şimdi bu, muhalefetin bugünden yapabileceği bir şey gibi duruyor. Ama onun ötesinde, siz mesela bir belediye başkanı olarak bunun yanlışlığını anlatmanın ötesinde yapabileceğiniz herhangi bir şey var mı? İnsanlar açıkçası bunu merak ediyor. Şu âna kadar anlattıklarınızdan, hiçbir şekilde size danışılmadığı, haber verilmediğini zaten tahmin ediyorduk; ama yine de insanlar sizi seçtiler ve siz bu Kanal’ı engelleyin diye seçtiler. Gerçekten İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin böyle büyük bir projede sıfır mı yetkisi ve etkisi var?

Ekrem İmamoğlu: Ruşen Bey, biz bütün yetkimizi ve etkimizi kullanıyoruz. Göreve gelir gelmez imzasını geri çeken belediye başkanıyım, açtığım davalar ortada, hem kişisel hem kurumsal. Toplumu harekete geçirip… yani daha ne olsun? Yüz binleri aşan îtiraz mektupları, davalar var. Süreci takip ediyoruz. Ben her an oraya gittiğimde kameralı çekimli fotoğraflı görüntülerim de var, ama çekilmeyen görüntülerimde var, takip ediyorum süreci ve sahayı. Tehdidi gördüğüm anda elbette başka türlü müdahalelerimiz olacak. İSKİ başta olmak üzere sürecin bir parçasıyız biz. İSKİ’ye su zammını bile vermeyi bir muhalefet anlayışı olarak görüp ve bunu da köpürte köpürte nasıl bir tarif yaptı? Yani doğanın, Yaradan’ın bir rahmeti olan bir suyu bile vatandaşa pahalı satmak… Suyu ucuzlatan benim; ama bu ülkenin şartları doğrultusunda yılda bir de zam yapma mecburiyetim var. Buradan bile siyaset çıkarımı yapıp İSKİ’nin önünü kesmeye çalışanlar sadece İSKİ’ye bugünün parası ile en az 50 milyar liraya yakın bir maliyeti yüklemeye çalışıyorlar kanal dolayısıyla. Yapmayacağız, net diyoruz, yapmayacağız. Bütün su altyapılarımızın yeniden yapılması, değişmesi lâzım Ruşen Bey, yapmayacağız, nasıl yürüyecekler? Anlatabiliyor muyum? Net: Yapmayacağız. Ne öyle bir bütçemiz var ne İstanbul’un öyle bir projesi var. Suyumuzun bertaraf edilmemesi, İSKİ’de bizim hakkımız var; Sazlıdere Barajı’nda da, daha bizimle kimse gelip konuşmadı, neyi yıkacaklar nasıl yıkacaklar? Parasını ödedik, ta 98 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız o zamanki İstanbul Belediye Başkanı, 98’de hangi hükümet dönemiydi? Refahyol olabilir mi, yok?

Ruşen Çakır: Yok, Refahyol’dan önceki hükümet, pardon.

Ekrem İmamoğlu: DSP-MHP-ANAP mı 98? O hükümet burayı yapıyor baraj olarak ve İSKİ’ye devrediyor. Ve İSKİ o günden bugüne 46 milyon dolar maliyet üzerinden 18 milyon dolarını bugüne kadar ödemiş. 28 milyon dolarını daha ödeyecek İSKİ-DSY. Yani devletin daha yirmi küsur yıl önce yaptığı bu yatırımları yıkacağım diyorsun. Ne için? Bir Kanal projesinin kesitini gören var mı bu ülkede? Bakın ben bir buçuk yıl, iki yıldır göreve geldim geleli, Melen Barajı’nın projesini didik didik ettim, eleştirilerimizi de ortaya koyduk. Bakın bu Melen projesinin başlatılmasının da sebebi biziz, 2019’da ben oraya iki defa gitmesem Melen Barajı’nın durduğundan da kimsenin haberi olmayacaktı, Melen Barajı 2020 bütçesine de konmamıştı. Biz oraya gidip bağırıp çağırınca Şubat’ta ihâlesi yapıldı 2020’nin. Ve daha yeni imalat başladı orada. Didik didik ettik, yani ne oluyor doğru mu oluyor? Şu an bu beton kanal projesinin, o kanalın detayları ile ilgili kimsenin bilgisi var mı? Onun için niye anlatıyorum, bütün bunlar sorgulanacak. Bu o kadar kolay değil yani.

Ruşen Çakır: Tam da bu noktada bir şey söylemek istiyorum; çok sayıda, yani sayı çok değil ama, yatırım yapanlar var. Belli ki sizin bizim bilmediğimiz bir şeyi bazı insanlar –kimileri yurtdışında Katar’da vs. – buralarda çok ciddi bir şekilde araziler el değiştiriyor, bayağı da bir rant oluşuyor. Onlar herhalde bir şeyler biliyorlar öyle değil mi? Yoksa sadece bir şeyler değişecek diye mi yatırım yapıyorlar?

Ekrem İmamoğlu: Onlar zarar etmeyecek Ruşen Bey, o arsaları satın alanların arazilerini o dönemdeki tarım arsası fiyatından geri alacağız, ama rant bekliyorlarsa yok. Hani “pışık!” vardır ya? Biz de “pışık!” aynen öyle… paralarını ödeyip onları İstanbul’un dâimî tarım arazileri yapacağız. İnşallah adına da İstanbul, bir bölümüne Atatürk Orman Çiftliği gibi bir tarım çiftliği koyarız İstanbul’a. Atatürk Tarım Çiftliği deyip, o tarım arazilerinin kurtuluşu adına oraya nişâneler koyarız. Yüzyıllar boyu anılır.

Ruşen Çakır: Evet, bu söylediğiniz çok önemli. Son olarak şunu sorayım: Her halükârda iktidar orada, yani Kanal İstanbul bağlamında yine bir şeyler yapmak isteyecek, öyle gözüküyor ve…

Ekrem İmamoğlu: O seçimde de, “Bir şeyler oldu, ama ne oldu anlayamadık” demişlerdi; burada da anlayamadan bitecek, sona erecek bu süreç inşallah.

Ruşen Çakır: Ama bir tahribat yine de olacak değil mi?

Ekrem İmamoğlu: Yok, şu andaki işte bir tahribat öngörüsü yok, analiz ediyoruz. Şu andaki tamamen bir yol projesidir ve köprü geçişidir. Dolayısıyla üçüncü köprü yapıldığı için de çok gerekli bir ara yoldur bu. Bunu söylüyoruz. Hadi “Üçüncü köprü yapılmalı yapılmamalı…” Bu devir bitti artık; ama üçüncü köprü yapıldığı için bu bağlantı yolu gereklidir. Başka bir detay vereyim size Ruşen Bey bu da önemli: 18. Madde uygulaması, İmar Planı uygulamaları yapılsaydı, yol geçişi hattı orada çok kolaylıkla kamuya geçebilir, bu yol da yapılabilirdi. Bakın bu bile ihmal edildiği için, süreç iyi yönetilemediği için, Kasım 2020’de âcil kamulaştırma kararı alıyor devlet. Bakın, sekiz ay geçti, hâlâ bir kuruş ödenmemiş. Bunun bile devletimize –bize göre, arkadaşlarıma göre, teknik arkadaşlara göre–, bunun bile devlete en az 6-7 milyar lira civarında kamulaştırma mâliyetine sebep olacağı öngörüsü var. Yani 8,5 milyara bu yol ihâlesi yapılmıştı ki garantili geçişli bir sözleşmesi var — ki bunun, artan mâliyetlerle en az 13-14 milyarı bulacağını düşünün; bitene kadar çok daha yükselir. Bir de böyle bir kamulaştırma bedelini devletimiz oradaki arazi sahiplerine ödemek zorunda kalacak. Niye? İşi, süreci iyi yönetemedikleri için. Bazılarının aklı bir karış havada. Keşke işlerini yapsalar. Bence bunlardan Sayın Cumhurbaşkanı’nın haberi yoktur, ben buradan görevimi yapıyorum bilgilendiriyorum. Ha, bu arada hiçbir bakanlık beni ne açılışa ne törene davet etmiyor seçildim seçileli. Davet etseler, şunları tıkır tıkır, cümle cümle orada anlatırım. Teker teker anlatırım. Onun için diyorum ki: Beni davet etsin brifing vereyim Sayın Cumhurbaşkanımız’a anlatayım. A’dan Z’ye anlatayım. İstiyorsa bilim insanlarına gideyim beraber anlatalım. Hiç sorun yok. Bizim gizlimiz saklımız yok ki. Yani Allah’ın bildiğini kuldan niye esirgeyeceğiz? Dolayısıyla bilimin bildiğini de 16 milyon insandan esirgemiyoruz, 84 milyon vatandaşımızdan esirgemiyoruz, anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz. Ve o bilginin sağladığı o kuvvetli vicdanın altında bu insanlar ezilecek.

Ruşen Çakır: Efendim, olayın bir deprem boyutu var. Bu başlı başına büyük bir olay. Siz zaten deprem konusunda çok hassassınız biliyoruz. İstanbullular geçen ufak bir sallandık; onda bile büyük bir heyecan yaşandı, biliyorsunuz. Kanal İstanbul projesinin doğrudan deprem riskini iyice artıracağı konusunda görüşünüz ne?

Ekrem İmamoğlu: Tabii ki. Yani bu konuda bilim bunu söylüyor zaten. Özellikle Küçükçekmece havzasıyla beraber, oradaki kanalın çevresinde kurulması düşünülen şehrin özellikle zemin açısından çok sorunlu bir alanda varlığı, artı tsunami riskinin orayı etkilemesi, ama daha acısı ne biliyor musunuz? Yüz milyarlarca liralık bir kaynaktan bahsediliyor. Ya, bu kaynakla İstanbul’un depremlerle ilgili dayanıksızlığını tümden hızlıca çözeriz. 500-600 milyar liralık bir kaynağa ihtiyacı var depremin. Şu an kanalın mâliyeti de bana göre –ki hiç yanılmam, göreceksiniz–, düşünsenize şu köprü için bile 20 milyarı konuştuk az önce farkındaysanız. Bu köprüden daha 7 tane var biliyor musunuz Ruşen Bey? Hani hatırlıyor musunuz? 75 milyar mâliyet demişlerdi. Daha kanal ortada yok ha. Konuştuğumuz köprüler ve yollar… Ve bu konuştuğumuz buradaki köprü 1300-1400 metre viyadük. Sadece D-100’den geçecek viyadük 3 kilometreyi buluyor yani E-5’ten. Çıldırmışlar, çıldırmışlar. Kim buna inanmış?… onun için deprem esas. Bu yanağı İstanbul’a ayıralım. Ya her şeyi bir kenara bırakalım. Bu ülkenin şu dönemdeki zararı, ekonomisi, milletin cebinde olamayan para, yani o insanların katkısı, reel piyasaların güçlendirilmesi, sanayinin güçlendirilmesi, tarımın güçlendirilmesi… Memleketin bu derin sorunları duruyorken, buna konsantre olup bunun üstünde hükümetin tepinmesi, bütün bekasını buna endekslemesi. Nedir bu Allah aşkına? Çaresizlik. Hiçbir şekilde bu ülkenin insanına umut vermeyen, saçma sapan bir hattın üzerine kurulu bir politik süreç. Başka bir şey değil.

Ruşen Çakır: Tam bunu soracaktım, Bununla bitirelim isterseniz. Bu kadar açık net bir şekilde sorunlu olan bu kadar büyük bir meselede bu ısrar, siyasî bir ısrar mı, yoksa olayın rant boyutu gerçekten çok belirleyici mi? Siz kişisel olarak ne düşünüyorsunuz?

Ekrem İmamoğlu: Rantın aşırı derecede beslediği politik bir süreç, yani motivasyon oradan geliyor. Ama o bir avuç insan kimdir? Tabii o ortaya çıkacak bir şekilde. Hem süreci takip edeceğiz, hem de inşallah bu kanalı yaptırmayacak millet, 16 milyon İstanbullu.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun. Sizin işiniz yoksa ben burada saatlerce konuşurum sizinle, ama sizin programınızı arkadaşlar söylemişti, zamanımızı aştık da biraz. Biz yeni stüdyoya geldik, sizi ilk fırsatta yeni stüdyomuzda bekliyoruz. Daha uzun bir yayında siyaseti de bol konuşabileceğimiz bir yayın yapalım inşallah.

Ekrem İmamoğlu: İnşallah, bol bol İstanbul’u da konuşuruz Ruşen Bey. Çok teşekkür ederim, iyi yayınlar diliyorum.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun. Evet, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile esas olarak Kanal İstanbul Projesi’ne neden karşı çıktığını konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.