Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Meral Akşener pekâlâ Türkiye’nin 28. başbakanı olabilir

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ısrarla cumhurbaşkanlığına değil başbakanlığa aday olduğunu söylüyor. İYİ Parti’yi yüzde 19’un üzerinde gösteren KONDA’nın son anketi, bunun bir fantezi olmadığını, Akşener’in tekrar parlamenter sisteme dönülmesi halinde ülkenin en güçlü başbakan adayı olduğunu gösteriyor.

Yayına hazırlayan: Kubilayhan Kavrazlı

Merhaba, iyi günler. Meral Akşener’i ve İYİ Parti’yi önümüzdeki günlerde daha sık konuşacağız belli ki. Şimdiden çok konuşmaya başladık. Kurulduğundan beri belli bir ilgi odağı; daha doğrusu, MHP’den ayrılmak zorunda kaldığından beri. Tabii ki adı İYİ Parti’yle beraber telaffuz ediliyor, ama Meral Akşener’in kendisi Türkiye’de şu anda herhalde öne çıkan ilk siyasetçi; belki de tek siyasetçi lider olarak karşımıza çıkıyor. Mâlûm, en son KONDA’nın bir seçim anketi yansıdı. Biz de bunu yayınladık, çok ilgi gördü. Şimdi şunu vurgulamak lâzım. KONDA, resmî olarak seçim öncesinde perşembe günü belli bir saatte açıklıyor; onun dışında hiç anket yayınlamıyor, fakat abonelerine sürekli olarak birtakım araştırmalar yaptıkları biliniyor ve bunlar aboneleriyle kendileri arasında. 

Bazen bu abonelerine yolladığı bilgiler medyaya sızabiliyor. Bu da anlaşılan öyle oldu. Şu âna kadar KONDA yetkilileri açıkça üstlenmediler; karşı da çıkmadılar. Daha önce de benzer olaylar olmuştu, aynı durumda davrandılar. Herhalde net bir şekilde bir asparagas olsaydı, bir şekilde, “Bunun kesinlikle bizimle ilgisi yok” derlerdi. Önümüzdeki günlerde Bekir Ağırdır ile bir yayın yapmayı planlıyorum; planlıyoruz daha doğrusu, kendisinin de bilgisi dâhilinde. Orada da tabii ki soracağım ve orada da tabii ki yine aynı cevabı alacağım; ama ben bunun doğru olduğunu kabul ediyorum — şu âna kadar çok net bir yalanlama gelmediği için. 

Buraya baktığımız zaman, verilen çok ilginç bir rakam da var. En önemli bilgilerden biri, bence İYİ Parti’nin yüzde 19,3 gözüküyor olması. CHP yüzde 24,8; yani o bildiğimiz yüzde 25 civarında gözüküyor. AKP 32,7; MHP 8,9; HDP 11,7. Buraya baktığımız zaman, Cumhur İttifakı 41,6 olarak gözüküyor. Millet İttifakı, iki partili –CHP-İYİ Parti– olduğunu düşünürsek: 44,1. Yani CHP ve İYİ Parti’nin AKP ve MHP’yi tek başlarına geçiyor olmaları çok önemli; ama hâlâ Cumhur İttifakı’nın yüzde 42 civarında oy sahibi gözüküyor olmasına da îtiraz edenler var. Ben bu hâlinin bile onlar için çok büyük bir kayıp olduğu düşüncesindeyim; ama adım adım bir gerileme yaşanıyor ve anlaşıldığı kadarıyla da bu kamuoyu yoklamasını veri aldığımızda, oyunu artıran İYİ Parti var. 

Bu oylar doğrudan AKP’den ve MHP’den İYİ Parti’ye mi geçiyor? Yoksa oralardan başka yerlere, İYİ Parti’ye başka yerlerden mi? Bunları bilmiyorum, ama şu anda baktığımız zaman, yüzde 19,3 çok iyi bir rakam. Zira ilk kurulduktan hemen sonra –Ekim 2017 kurulmuştu–, Ekim 2018’de seçime girdi İYİ Parti, yüzde 9,96 aldı. Meral Akşener cumhurbaşkanı adayı olarak 7,29 almıştı. Bu kadar kısa süre içerisinde oylarını ikiye katlamış ve daha da artırmış bir durumda. Yerel seçimde çok büyük bir başarısını görmedik İYİ Parti’nin — bu da ilginç. Bir il, hele büyükşehir hiç kazanamadılar; bazılarını az farkla kaybettiler, ama ilçe belediyesinin ötesine gidemediler. Fakat unutmamak lâzım: CHP’nin birçok büyükşehir belediyesini almasında İYİ Parti’nin desteği kesinlikle oldu; özellikle İstanbul başta olmak üzere — onu özellikle vurgulamak lâzım. Şimdi, Meral Akşener ile ilgili çok yayın yaptım, daha da yapacağa benziyorum ve belli anlamlarda bazı şeyleri de tekrar tekrar söylemek zorunda kalıyoruz. Ama olabilir, önemli değil. 

“Bu neden oluyor da böyle oluyor?” sorusu çok ciddi bir şekilde önümüzde; ama onun öncesinde bu yayının başlığına bir atıfta bulunmak istiyorum. Meral Akşener, “Ben başbakanlığa tâlibim” dedi ve ısrarla bunu söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendisiyle dalga geçmeye kalktı. Dedi ki: “Olmayan bir yerin hayâlini kuruyor”. Olmayan, ama bence olacak ve eğer Türkiye tekrar parlamenter sisteme –güçlendirilmiş ya da değil, artık onun adı herhalde böyle kalacak: “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”– geçerse, yapılacak olan ilk genel seçimde birinci partinin başındaki kişi, Cumhurbaşkanı tarafından başbakan olarak atanacaksa; en azından ilk aşamada koalisyon gerekiyorsa; kurabiliyorsan birinci parti, kuramıyorsan ikinci parti –mâlûm, eski günlerde böyle olurdu–, bu büyük bir ihtimalle Meral Akşener olacak. Bana öyle geliyor. “… pekâlâ olabilir” dedim ve şu hâliyle baktığımız zaman, düz mantık yürüttüğümüz zaman şimdi bakıyoruz: Bir tarafta diğer partiler sabit kalıyor muhalefette; yeni kurulan partiler şu haliyle bakıldığı zaman çok büyük bir başarı göstermiyorlar; Saadet Partisi’yle beraber ancak %3 civarında falan oluyorlar, CHP yerinde duruyor, HDP yerinde duruyor; hatta belki biraz artıyor biraz eksiliyor, her neyse, ama AKP ve MHP’de bir gerileme var ve artış İYİ Parti’de. 

Türkiye baskın bir seçim yaşamazsa, normal şartlarda 2023’te seçim olacak olursa ve genel trendler böyle seyrederse, bugünün verilerini alırsak –ki tabii ki Türkiye ve siyasette her şey mümkün, Türkiye’de de her şey mümkün, çok olağanüstü şeyler de yaşayabiliriz, bunu 2015 Haziran-Kasım arasında çok acı bir şekilde o deneyimi yaşadık, öyle diyelim–, ama normal şartlarda adım adım oyunu artıran bir parti ve adım adım oylarını kaybeden iki parti söz konusu. Dolayısıyla 2023’te seçim yapılacak olursa, pekâlâ karşımızda üç tane yüzde yirmilerde parti olabilir. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi şu anda yüzde 32,7 den %30 in altına düşebilir; CHP yine bir puan yukarı aşağı yüzde 25 civarında kalabilir; ama şu anda yüzde 19,3 olan İYİ Parti herhalde bu gidişle yüzde yirmileri geçer ve dolayısıyla bu tablo aslında 90’lı yılların Türkiye tablosu bir anlamda. Ve orada ANAP ve Doğru Yol Partisi bir yerde, CHP bir yerdeydi; daha sonra işin içersiniz DSP ve Refah Partisi girdi, daha sonra Refah’ın yerine gelen Fazilet ve en önemlisi: AKP… Böyle gittik, ama 90’lı yıllarda merkezde iki sağ parti, bir de sol parti vardı. 

AKP eninde sonunda Türkiye’de İslâmcılık ile merkez sağın bir tür kombinasyonu hâlinde gözüküyor son yıllarda. AKP’ye yine bu anlamda merkez diyebiliriz o hâliyle; politikaları falan böyle olmayabilir, ama bunun yanına, merkez sağa çok güçlü bir İYİ Parti oturacağa benziyor; CHP de merkez solun tek adresi olarak duracağa benziyor, yüzde 20’lerde. Burada tabii işin ilginç tarafı, daha baştan CHP ile İYİ Parti’nin birlikte hareket etme iradesi göstermeleri ve sistemi değiştireceklerini söylemeleri. 

Sonuçta yapılacak olan ilk seçimde muhalefet blokuna kimler katılacak? Şimdi bakıyoruz: Görüşmeler sürüyor, çok sayıda parti katılabilir. Saadet katılacağa benziyor. Gelecek, DEVA katılabilir; ama her halükârda, baktığımız zaman, CHP ve İYİ Parti tek başına geçiyorlar Cumhur İttifakı’nı — öyle gözüküyor. Muhalefetin kazanması durumunda, bir kere çok büyük bir şok yaşanacak iktidar cephesinde. MHP ve AKP ayrı ayrı şoklar yaşayacaklar ve burada çok olağanüstü bir müdâhale olmazsa –ki bunun işâreti yok– bu seçimi kaybetmeleri hâlinde kayıpları devam edecek; bu arada da kazananın artışı muhtemelen devam edecek ve Türkiye’de 2023’te bir seçim yapıldığını varsayarsak, seçimi muhalefet kazanacak gibi gözüküyor. Muhalefet kazanıp da ülkeyi söz verdiği gibi güçlendirilmiş parlamenter sisteme götürürse; bir iki yıl içerisinde, iki buçuk yıl içerisinde, artık onun şeyini bilemiyorum, ama 2025-2026’da Türkiye yeni sistemde yeni bir Meclis seçimi yaşayabilir ve böyle bir durumda şu hâliyle baktığımız zaman, İYİ Parti’nin erime ihtimali gözükmüyor; iyice eriyeceğini varsayabileceğimiz AKP’den ve hatta MHP’den gelebilecek oylarla… 

Bir de şunu unutmayalım: Türkiye’de –dünyanın birçok yerinde böyle ama özellikle Türkiye’de–, seçmenin güçlü olana yönelme eğilimi var. İYİ Parti’den ilk başta insanlar çok emin olamadılar. Adım adım, “Oluyor demek ki, yıkılmıyor, saldırılara da göğüs gerebiliyor” duygusu pekiştikçe ve “İYİ Parti geliyor” duygusu pekiştikçe, kamuoyu araştırmalarında oyunun arttığını görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de yeni bir sisteme geçilmesi hâlinde –ki geçileceğe benziyor–, yapılacak ilk genel seçimde İYİ Parti’nin ve Meral Akşener’in birinci parti olma ihtimali hayli yüksek ve dolayısıyla Türkiye’nin 28. başbakanı olabilir. Türkiye’de çok kabine oldu; ancak 27 kişi başbakanlık yapmış Cumhuriyet tarihinde. Bunların en sonuncusu Binali Yıldırım. 9 Temmuz 2018’de sona ermiş. Yani yedi yıl sonra, belki sekiz yıl sonra Türkiye’de yeniden bir parlamenter sistem ve merkezde başbakanın olduğu bir sistem şekillenecekse, orada yeni başbakanın Meral Akşener olma ihtimali çok ama çok yüksek. Burada tabii birçok faktör önemli. Birincisi, Meral Akşener’in birçok saldırıya rağmen, içeriden ve dışarıdan saldırıya rağmen ayakta durabilmesi, siyasetin alanı ne kadar daraltılırsa daraltılsın siyaset yapmayı öncelemesi, sokağa çıkması, doğrudan insanlarla temas kurması, Erdoğan’la olan polemiklerini belli bir seviyede ve dozda tutması; esas olarak insanları konuşturması — ki en son grup toplantısında Bahçeli’ye nispet yaparak bir kebapçıyı çıkartması — mesela bunlar çok ilginç şeyler ve dikkat çekiyor. Siyaset yapıyor ve bir diğer yandan da o kısıtlı imkânlarıyla da olsa medyayı iyi kullanıyor. 

Kadın olmasının çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü Türkiye’de son yıllarda özellikle kadın kimliğine sahip çıkma olayı çok güçlü bir şekilde arttı ve bu, kadınları olduğu kadar bir ölçüde erkekleri de dönüştürüyor, değiştiriyor ve Meral Akşener kadın kimliğine sahip çıkma konusunda baştan itibaren çok istikrarlı bir çizgi izliyor. Tuzaklara düşmedi. Birçok tuzak kuruldu: Fethullahçılık vs.. Birtakım provokasyonlar yapıldı: HDP konusunda çekilmeye çalışıldığı yer vs.. Mesela yine en son Erdoğan’a söylediği, “PKK ile, Öcalan’la aranıza mesafe koyun” sözleri de bence çok akıllıcaydı. Siyaset yapıyor, doğrudan siyaset yapıyor. 

Bir de şunu unutmamak lâzım: Şu hâliyle Millet İttifakı’nın çok ciddi bir yükü Kemal Kılıçdaroğlu’nun sırtında. Bu şu anlama gelmiyor; yani onu öne sürdü ve kendisi istifade ediyor anlamına gelmiyor. Meral Akşener’in de üzerinde birtakım yükler var; ama özellikle bu yükselişinde birlikte hareket ediyor olmalarının ve birlikte seçim kazanabilme ihtimallerinin etkisi çok yüksek. Tek başına olsaydı Meral Akşener; tek başına bir muhalefet partisi, hatta diyelim ki ana muhalefet partisi lideri olsaydı, bu başarı trendini bence yakalayamazdı. Bu trendi yakalanmasında Meral Akşener’in başkalarıyla birlikte iktidara gelebileceği algısının da çok önemli olduğu kanısındayım. Ancak sonuçta şöyle bir olay çıkıyor: Galiba Türkiye’nin kaderi hep böyle olacak; yani çok istisnâî durumlar dışında, Türkiye’yi yine sağcılar yönetecek ve şu hâliyle bakıldığı zaman, kendini solda gören birçok insan da tabii ki bu seçeneğin, Meral Akşener seçeneğinin Erdoğan’a kıyasla daha iyi olduğuna, onunla beraber birçok şeyin daha iyi olacağına inanıyor, inanacak, bunu tercih edecek. 

Ama şu hâliyle bir de tabii CHP birinci parti olarak gözüküyor ve muhtemelen cumhurbaşkanı da CHP’den çıkacak, bir şekilde CHP’nin Kılıçdaroğlu’nu aday gösterme ihtimalini hiç yabana atmamak lâzım, ya da CHP’nin içerisinden birisi çıkacak ve burada bir süre sonra cumhurbaşkanı sembolikleşecek ve tekrar Türkiye siyasetine sağcı başbakanların damga vurduğuna tanık olacağız. Yani ben bu filmi hayatımda çok ama çok seyrettim ve kendini sağda görmeyen birisi olarak tabii ki üzüntüyle ve kızgınlıkla seyrettim. Şu hâliyle insanların tercihi bu olabilir; ama sonuçta Türkiye’nin kaderi yine sağ ile şekillenecek ve merkez sağ da yeni bir tahkîmat halinde — ki bunu Meral Akşener yapıyor gözüküyor. Ali Babacan’ın bu konudaki beklentileri tam karşılayamadığı ortaya çıktı — en azından şimdilik. Muhtemelen Ali Babacan da, parlamenter sisteme geçildikten sonra AKP’de yaşanacak dağılmadan kendisinin olumlu etkileneceğini hesaplıyor olabilir; ama şu hâliyle bu işin esas arslan payını Akşener’in ve İYİ Parti’nin aldığını özellikle vurgulamak lâzım. Evet, ilginç bir süreç yaşıyoruz. Bilirsiniz ben hep şunu söylerim: “Türkiye’de kimin kaybettiği belli, ama kazanan yok henüz” diyordum. Meral Akşener ilk ciddi kazanan olarak ortaya çıkıyor. Muhtemelen Millet İttifakı’nın açıklayacağı –zamanı gelince açıklayacağım söylüyorlar– cumhurbaşkanı adayı da bir müstakbel kazanan olacak; ama onun kazancı bir geçiş dönemi için olacak. Tabii bu geçiş döneminin nasıl olacağı meselesi önümüzdeki dönemde çok ciddi bir tartışma konusu olacak. Çünkü seçim oluyor ve seçilen cumhurbaşkanı bir ay sonra ülkeyi parlamenter sisteme taşıyor olamayacak ve cumhurbaşkanının yetkilerini, başkanlık yetkilerini kullanarak birçok şeyi değiştireceğini, atamalar yapacağını, birçok kararname çıkaracağını vs. biliyoruz. Bunun adı da tabii “restorasyon” olacak; ama bu süreç içerisinde muhalefetin bir araya gelmiş olan unsurları, bu geçiş sürecinde olabildiğince etkili olmaya çalışacaklar. İşte orada da ayrıca bir dananın kuyruğu kopacak, ama o bugünün meselesi gibi gözükmüyor. 

Şu hâliyle bakıldığı zaman, Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener birlikte Türkiye’yi yeni bir sisteme taşıyor görüntüsündeler. Bu gerçekleşecek gibi gözüküyor; fakat daha sonra esas geminin dümenine geçecek olan kişi, bugünden bakıldığında benim gördüğüm, Meral Akşener olacak gibi gözüküyor. Tabii bu kadar süre içerisinde çok şey olur, çok şey değişir. Bunların hepsi geçersiz de olabilir; ama şu hâliyle bakıldığı zaman, bugünün verileri ile bakıldığı zaman, pekâlâ Meral Akşener Türkiye’nin 28. başbakanı olabilir. Bugün açısından bakıldığı zaman, 28. başbakanlığın en güçlü adayının Meral Akşener olduğunu düşünüyorum. Onun ısrarla bunun altını çizmesinin bu ihtimali daha da güçlendirdiği kanısındayım. Ve bu gidişle, Erdoğan’ın son grup toplantısında Meral Akşener’e söylemeye çalıştığı, onu yıpratma yolunda söylediklerine falan baktığımız zaman, o çaresizliği de görüyoruz. Genel olarak muhalefetin, özel olarak da Akşener’in yükselişini, ilerleyişini durdurabilecek taktik ve stratejilerden ve imkânlardan Erdoğan’ın mahrum olduğunu görüyoruz. Bitirirken, uzun zamandır yapmıyordum ama tekrar yapmak istiyorum: Medyascope’a sahip çıkmanızı, desteklerinizi patreon ya da YouTube‘dan sürdürmenizi, artırmanızı ya da destek vermeye başlamanızı rica ediyorum. Çünkü çok kritik bir süreçteyiz; hep Türkiye’de kritiktir biliyorum, ama gerçekten tam bir dönemin kapanıp bir dönemin açılmakta olduğu bir ânı yaşıyoruz ve biz burada altı yılda bunun çok önemli anlarına tanıklık ettik ve sizleri olabildiğince özgür ve bağımsız bir şekilde bilgilendirmeye; sizi de işin içerisine katarak bu olayı yaşatmaya, yaşamaya gayret ettik. Desteklerinizi Medyascope olarak ve ben Ruşen Çakır olarak sizlerden rica ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.