Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında düzenlenen zirvelerin 26’ncısı, İskoçya’nın Glasgow kentinde yarın (31 Ekim) başlıyor. Paris İklim Anlaşması’nı onaylamış olmanın güveniyle zirveye katılacak Türkiye, daha etkin bir azaltım senaryosu sunması ve kömürden çıkış planı oluşturması baskısını hissedecek. Medyascope, COP26’yı Glasgow’da takip ediyor.
Önümüzdeki beş yılın küresel iklim politikalarını şekillendirecek COP26’ya Türkiye ilk defa, Paris Anlaşması’nı onaylamış bir ülke olarak katılacak. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı Meclis’te kabul etmesiyle, anlaşmayı onaylamamış ülkelerin sayısı beşe düştü.
İşbirliğinin artması kayda değer bir gelişme ancak dünyanın artık iklim değişikliğiyle mücadele etmek için çok az vakti var. COP26, koronavirüs salgını sonrasında, iklim değişikliğiyle mücadele için en önemli dönemeçlerden biri olacak. 2021-2026 döneminde iklim değişikliğiyle küresel mücadelede iş birliğinin artıp artmayacağı ya da bu dönemin boşa geçirilmiş beş yıla dönüşüp dönüşmeyeceğinin ilk izlerini Glasgow’da düzenlenecek COP26’da göreceğiz.
İklim değişikliğiyle küresel mücadelenin 2021-2026 yılları arasında nasıl şekilleneceğinin ilk ipuçlarını göreceğimiz COP26’yı Medyascope, Glasgow’da izleyecek.
COP nedir?
1980’li yıllar boyunca varlığı bilimsel verilerle ortaya konan küresel sıcaklık artışı ve iklim değişikliği, 1988’de kurulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hazırladığı ilk raporlarda resmen tanındı. IPCC, sera gazı etkisi ile küresel sıcaklık artışı arasındaki ilişkinin altını çizince, 1992’deki Birleşmiş Milletler Rio Zirvesi’nde, iklim değişikliğiyle mücadelenin anayasası olarak bilinen, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzaya açıldı.
Madde 2’ye göre sözleşmenin amacı, “atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmak” olarak belirlendi.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olan ülkelerin her yıl bir araya gelip iklim değişikliği konusundaki gelişmeleri değerlendirdiği buluşmalar, “Taraflar Konferansı” ifadesinin İngilizcesi’nin [Conference of Parties] kısaltmasıyla, yani COP diye nitelendiriliyor.
Taraflar Konferansı’nın 26’ncısı, yani COP26, 31 Ekim’de İskoçya’nın Glasgow kentinde başlayacak.
Paris Anlaşması ile COP arasındaki ilişki ne?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin imzalanması ve yürürlüğe girmesi sonrasında geçen uzun yıllar, tüm taraf ülkelerin katkı sağlayabileceği bir sera gazı azaltım mekanizması arayışıyla geçti. Sera gazı azaltımı için katı önlemler ve yaptırımlar içeren Kyoto Sözleşmesi başarısız olunca, 2010’lu yıllarda başlayan yeniden müzakere süreci Paris Anlaşması’nı ortaya çıkardı.
Paris Anlaşması geçmiş mekanizmalardan farklı olarak taraf ülkelere, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ve 2°C’lik (Derece Celcius) sınırların altında tutmak için hareket etme ödevi verdi ve bu süreçte ülkelerden Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanları [INDC] istedi. Ülkeler de Paris Anlaşması uyarınca kendi belirledikleri miktarlardaki sera gazı azaltımını 2016’da BM İklim Değişikliği Sekretaryası’na bildirdi.
Paris Anlaşması Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf ülkelerin ortaya koyduğu bir sera gazı azaltım mekanizması olduğu için, Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen iklim değişikliğiyle mücadele faaliyetlerin merkezinde artık Paris Anlaşması’nın bulunduğu söylenebilir.
Paris Anlaşması etkin bir sera gaza azaltımı mekanizması olmayı sürdürürse, BM İklim Değişikliği Sekretaryası bu yöntemi kullanmaya devam edecek.
COP26 neden önemli?
2015’te imzaya açılıp 2016’da yürürlüğe giren Paris Anlaşması’yla, ülkelerin kendi belirleyecekleri miktarlarda sera gazı azaltımı yapmayı planlaması ve bu planlarını BM İklim Değişikliği Sekretaryası’na bildirmesi öngörüldü. Öngörülen bu beş yıllık azaltım planlarına Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanları [INDC] adı veriliyor. 2016’da hazırlanan beş yıllık azaltım planları için süre 2021’de doldu ve ülkelerin güncellenmiş azaltım planlarını BM İklim Değişikliği Sekretaryası’na sunması gerekli.
Küresel sıcaklık artışının 1,5°C ya da 2°C’yle sınırlanması iklim değişikliğiyle mücadele için çok kritik. Ancak birçok araştırma kuruluşu Paris Anlaşması’na taraf ülkelerin verdiği niyet beyanlarının bu 1,5 ya da 2 derece hedefini tutturmanın çok uzağında olduğunu söylüyor. Her ülke BM’ye sunduğu niyet edilen katkı beyanındaki gibi hareket ederse, küresel sıcaklık artışının 2,7 derecenin üzerinde olması bekleniyor. Yani hedefler yetersiz. Öyleyse ülkeler daha iddialı hedefler koymalı ve koydukları hedeflere uygun politikalar geliştirip faaliyet yürütmeli.
İklim değişikliğiyle mücadelede daha iddialı hedeflerin ortaya çıkıp çıkmayacağı, yani önümüzdeki beş yılın uluslararası iklim diplomasisi açısından nasıl geçeceği, büyük ölçüde COP26’da belirginleşecek.
Türkiye bugüne kadar ne yaptı?
Türkiye küresel iklim diplomasisinin 1990’lı yıllardan beri bir parçası. Ancak Türkiye’nin yaklaşık 30 yıllık bu macerası en iyimser tabirle, “eylemsizlik” olarak nitelendiriliyor.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olmak için 2004’ü bekleyen Türkiye, sera gazı azaltımı için ülkelere ciddi sorumluluklar ve yaptırımlar öngören Kyoto Sözleşmesi’ne, ancak sözleşmenin başarısız olduğu anlaşıldıktan sonra katıldı.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin ortaya çıktığı 1992’den beri, iklim fonlarına erişim yüzünden Türkiye etkin bir iklim siyaseti yürütmedi ve Ek-1 ve Ek-2 tartışmalarına odaklandı. Sözleşmenin imzaya açıldığı 1992’de gelişmiş ülkeler arasında sayılan Türkiye, kendisine yüklenen ek mali sorumluluklardan ötürü yıllardır BM’yle statü kavgası veriyordu. Türkiye’nin temel hedefi kendisini gelişmekte olan bir ülke olarak anlaşmanın tarafı kılmak ve iklim değişikliğiyle mücadele fonlarından yararlanabilmekti.
2015’te imzaya açılan Paris Anlaşması’na Türkiye vakit kaybetmeden imzacı oldu ama anlaşma 2021’e kadar onay için TBMM’ye getirilmedi. Paris Anlaşması 197 ülke tarafından imzalandı ama imzacı ülkelerin beşi anlaşmayı parlamentolarında onaylamadı. Anlaşmayı onaylamayan ülkeler Eritre, Irak, İran, Libya ve Yemen. Türkiye de çok yakın zamana kadar bu listedeydi.
2015’te imzaya açılan Paris Anlaşması’nı imzalayan Türkiye, anlaşmayı TBMM’de onaylamamış olmasına rağmen, BM İklim Değişikliği Sekretaryası’na bir niyet edilmiş katkı beyanı sunmuş, Türkiye’nin katkı beyanı yıllar boyu şaka konusu olmuştu.
Türkiye’nin alaya alınan niyet edilen katkı beyanı özetle, “Artıştan azaltım modeli” olarak tarif ediliyor.
Bu ifadenin anlamı şu: Türkiye hiçbir iklim değişikliği eylemi gerçekleştirmediği takdirde, 2030 yılında ekonomisinin büyüme oranına dair bir tahmin ortaya koydu. Sonra, bu büyümeyle paralel artacak sera gazı emisyonlarını hesapladı. Nihayetinde ortaya çıkan sera gazı emisyonu artışı tahmininin yüzde 21 altındaki bir miktarda sera gazı açığa çıkaracağını açıkladı.
Yani 2015 itibarıyla Türkiye’nin sera gazı emisyonları 100 birimse, ekonomik büyümeyle birlikte 200 birime çıkacağı tahmin edilen 2030 emisyonları, BM’ye verilen bu taahhütle yüzde 21 azaltılacak ve 158 birime indirilecekti. Bir başka deyişle, Türkiye sera gazı emisyonlarını artırarak büyümeye devam etmeyi planladı. Üstelik Türkiye bu tahminleri yaparken büyüme oranlarını şişkin açıkladı, yani hiçbir feragatte bulunmadan bir iklim eylemi taahhüdü ortaya koydu.
Artıştan azaltım hedefinin şişirilmiş büyüme tahminleriyle birlikte sunulması, uzun süredir Türkiye’nin iklim eylemi söylemlerinin ciddiye alınmasını önledi.
Türkiye’den beklenen ne? Türkiye’nin ne yapacağı tahmin ediliyor?
Avrupa’da pek çok ülkenin daha şimdiden kömürden çıkış planları var. Yani bu ülkeler 2030, 2035 ya da 2040 yıllarında kömür kullanmayan ekonomilere dönüşeceklerini ilan etmiş, bu dönüşümü nasıl gerçekleştireceklerini planlamış halde.
Türkiye’deyse kömüre yatırımlar devam ediyor. İktidarın Paris Anlaşması’nı onaylanmak üzere TBMM’ye gönderme kararı aldığı günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu gelişmeyi kutlarken, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı aynı tarihlerde milli enerji ve milli kömür politikalarının altını çizen tweet’ler atıyordu.
Uluslararası iklim kamuoyunun Türkiye’den beklentileri söz konusu olduğunda ilk sırada Türkiye’nin gerçekçi bir niyet edilen ulusal katkı beyanı vermesi geliyor. İkinci olaraksa Türkiye’nin kömürden çıkmak için net bir tarih belirlemesi ve bir plan yapması isteniyor.
Paris Anlaşması’nı TBMM’de onaylayan Türkiye’ninse henüz bu iki konuda da önemli adımlar atacağı öngörülmüyor.