Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Gomaşinen (64): Editörlüğünü yaptığım Metis Siyahbeyaz güncel kitaplar dizisinin 30 yıllık öyküsü

Gazetecilik anılarımın 64. bölümünde, Metis Yayınları bünyesinde 1991 Ekim ayında başlattığımız, uzun bir aradan sonra 2001’de Haldun Bayrı ile birlikte iyice hızlandırdığımız Siyahbeyaz güncel kitaplar dizisinin öyküsünü anlattım.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. “Gomaşinen”in 64. bölümünde, Metis Yayınları’nın “Siyahbeyaz” güncel kitaplar dizisinden bahsetmek istiyorum. Bu diziyi Metis’te ben başlattım. Aralıklı bir şekilde sürdürdüm; ama şimdi uzun zamandan beri yöneticiliğini, editörlüğünü yapmıyorum. Fakat dizi varlığını sürdürüyor. Bu kitap dizisinin başlangıcı 1991 yılıdır, yani 30 yıl olmuş. Daha önce de bahsetmiştim; 1991 genel seçimleri kararı alınınca, Hıdır Göktaş’la beraber –ki kendisi şu anda Medyascope’un Ankara temsilcisi, çok yakın arkadaşımdır– iki kitap yaptık. Vatan Millet Pragmatizm ve Resmî Tarih Sivil Arayış diye. Birisinde Türk sağını; birisinde Türk solunu konuştuk. Bunları da biz konuşmadık, yani konuklarla röportajlar yaptık. Yarısını Hıdır yaptı; yarısını ben yaptım diyelim ve bu röportajlarla Türkiye’de çok olmayan türde, röportajlardan oluşan bir gazetecilik kitabı dizisi başlattık; ama bir tema üzerine röportajlardan oluşan kitaplar. 

Benim Metis Yayınları ile tanışıklığım Âyet ve Slogan’ın Kasım 1990’da çıkmasıyla oldu. O sırada “Yaşadığımız Dünya” dizisi vardı Metis’te. Âyet ve Slogan da orada çıkmıştı. Ama 1991’de benim herhangi bir yerde gazetecilik yapmadığım, serbest çalıştığım dönemde, bu iki kitabı Metis’te Semih ve Müge’ye önerdiğimde, onlarla bu “Siyahbeyaz”dizisi ortaya çıktı. İsmini galiba ben buldum. Ama sarı ve siyah renklerden oluşan kapak fikri Semih’ten çıkmıştı. Biz, Hıdır’la yaptığımız o iki kitapla birlikte, Ekim 1991 seçimlerinden hemen önce yaptığımız iki kitapla birlikte bu diziyi lanse ettik. Bayağı da bir ilgi gördü bu kitaplar. Dizi de tabii ki ilgi gördü. Daha sonra Levent Cinemre’yle –ki Levent’le o tarihe kadar tanışmıyorduk, bir şekilde tanıştık– Sol Kemalizme Bakıyor diye, yine aynı konseptte bir kitap yaptık. O kitap hâlâ zaman zaman birileri tarafından, özellikle kendini Kemalist, Atatürkçü gören kişiler tarafından kullanılır. Yani atıfta bulunulur. Çünkü orada çok ciddî bir Kemalizm eleştirisi vardı. O yüzden de, o tarihte çok olmadı, ama sonrasında o kitap nedeniyle bayağı bir eleştiri aldık. Çok iyi bir kitaptı o da. Çok sayıda, birbirinden farklı, kendini solda gören kişilerle, entelektüellerle yapılmış röportajlardı. 

91 yılında bunları yaparken, benim içine dahil olmadığım bir başka kitabı da Metis “Siyahbeyaz”dan çıkarttı. Onu da gazeteci arkadaşım Şengül Kılıç yaptı, Biz ve Onlar diye. O tarihlerde PKK saldırıları tırmanıyordu ve buna karşılık da ülkenin içinde Kürtler’e yönelik olarak değişik yerlerde, birtakım saldırılar, saldırı girişimleri oluyordu. Erzurum’da, Çanakkale’de vs. ve bu “biz ve onlar” ayrımı, yani Türk-Kürt ayrımının çok ciddî bir şekilde gündeme geldiği bir dönemdi. Şengül de o kitapla “Siyahbeyaz” dizisine katkıda bulunmuştu. Daha sonra, benim arada yaptığım, meselâ Ne Şeriat Ne Demokrasi-Refah Partisi’ni Anlamak kitabı, 94 yerel seçimlerinin hemen ardından çıktı. Yine “Siyahbeyaz”dan çıkarttım. Ama bu arada birtakım yerlerde çalıştığım için, kendi yaptığım kitaplar dışında yayıneviyle ilişkim çok fazla olmadı. Ta ki 2001 yılına kadar. 2001 yılında, bir şekilde ben yine bir yerlerden ayrıldım. Onu da tekrar söyleyeyim; en son 2016 Ocak ayında Habertürk’ten atılmam dışında, çalıştığım her yerden ben kendim ayrıldım. Habertürk benim tek, ilk ve son atılmamdır. 

Evet, yine serbest çalışıyordum ve Metis’te “Siyahbeyaz”ı canlandırma fikri ortaya çıktı. Metis yeni bir yere taşınmıştı; Beyoğlu’ndaydı artık ve hâlâ orada. Beyoğlu’ndaki yerin en üst katında küçük bir odam vardı ve ben orada “Siyahbeyaz”ı tekrar canlandırmaya girdim. Yanıma da editörlük işinden çok iyi anlayan, Galatasaray Lisesi’nden îtibâren arkadaşım, hâlâ en yakın arkadaşlarımdan Haldun Bayrı’yı da aldım. Birlikte biz, orada neredeyse bir seri-üretime geçtik. Yani hem kendim kitap yapıyordum hem birilerinin hazır dosyalarını alıyorduk. Başvurular oluyordu vs. Bir de birilerine kitap sipariş ediyorduk. Bâzen şöyle oluyordu: Güvendiğimiz, kitap yazmasını düşündüğümüz meslektaşlarıma, “Ya, kitap yazsana, biz ‘Siyahbeyaz’ dizisini yapıyoruz… aklında hiç fikir yok mu?” diye kafalarına giriyorduk. Bazen de bir konuyu kafamızda düşünüp, o konuyu yazabilecek gazeteci arıyorduk ve bu süreçte çok sayıda kitabı neredeyse seri-üretim halinde yaptık. 

Çok ilginç bir dönemdi o. Türkiye’de çok büyük bir dönüşümün yaşandığı bir dönemdi. Nitekim 2002 seçimlerinde AKP tek başına iktidara geldi. Tam o dönemde, biz birbirinden farklı kitaplar yaptık; hepsi siyâsî değildi kitapların. Şu anda bakıyorum: Metis Yayınları’nın web sayfasından çıkış aldım; “Siyahbeyaz”da bastığımız kitapların listesine bakıyorum yıllar sonra. Yani korktum. 2001’de olmuş bu; yani 20 yıl sonra ve işin ilginç tarafı, burada o dönemde kitap yazan arkadaşlarımızın bâzılarıyla yollarımız çok ciddî bir şekilde ayrılmış. Bâzılarını unutmuşum, ne yaptıklarını bilmiyorum. Hâlâ gazeteci olan çok az kişi var. Ama bâzılarını da çok iyi biliyorum. Mesela Murat Kelkitlioğlu, Hortum diye bir kitap yazmıştı: Egebank yolsuzluğu, Egebank’ın batışı üzerine. Kelkitlioğlu sonra, bilenler bilir, Türkiye’de iktidar yanlısı medyanın öne çıkan isimlerinden birisi oldu. Yıllardır da kendisini görmüyorum. Bundan başka kitap yazdı mı onu da bilmiyorum. Bir şekilde bize o projeyle gelmişti. Biz de üzerine bayağı bir editörlük çalışması yaparak bunu basmıştık. O tarihte yine Serkan Seymen; meselâ Serkan yıllardır ne yapıyor hiç bilmiyorum. Amiral Battı diye, Sabah Grubu’nun bankacılık serüvenini anlatan bir şey yapmıştı. Dinç Bilgin’li filan bir kapak fotoğrafı ile bunu basmıştık. Ne zamandır görmediğim, bir zamanlar çok yakın olduğumuz Sefa Kaplan. İki tane ayrı Kemal Derviş kitabı yapmıştı. Özellikle Kemal Derviş’in portresini yaptığı kitap çok satmıştı, çok ilgi görmüştü. Kemal Derviş’in Türkiye’ye geldiği dönem o kitap çok satmıştı ve orada meselâ yine, bir süredir yine iktidar medyasından olan Ferhat Ünlü’nün Eymür’ün Aynası kitabı var. Bir de Sadettin Tantan kitabı yapmıştık. Ama en çok, bâzı kitaplar var ki hâlâ böyle, iyi ki yapmışız dediğim… 

Meselâ Batman’da Kadınlar Ölüyor, Müjgân Halis. Batman’da kadın intiharları üzerineydi. Bu kitap çok etkili oldu. Hattâ Orhan Pamuk, Kars’ta geçen Kar kitabında, oradan bayağı bir yararlandığını söylemişti. Meselâ Murat Hocaoğlu’nun yaptığı Eşcinsel Erkekler, hâlâ hatırlıyorum, bayağı iyi bir çalışmaydı. Şehymus Diken’e Güneydoğu’da Sivil Hayat diye, orada bölgedeki birtakım sivil toplum kuruluşları üzerine çok kapsamlı bir kitap yaptırmıştık. Yahya Koçoğlu, gayrimüslimler üzerine güzel kitaplar yazdı. Bayağı bir iş çıkarttık. Tabii en çarpıcılardan birisi Kadri’ninki (Gürsel). Daha sonradır bu, Dağdakiler kitabı. Kadri PKK tarafından kaçırılmıştı, foto muhabiri Fatih’le birlikte. Orada başından geçen 28 günün öyküsünü yazmıştı. Hâlâ piyasada bulunabiliyor ve hâlâ okunuyor. Arkadaşımız Mete Çubukçu’ya bir Filistin kitabı, bir de savaş gazeteciliği üzerine bir kitap yazdırmıştık. Şimdi bakıyorum da çok çok kitap yapmışız. Bunların bir kısmının baskısı yok. Bir kısmı liste dışı artık. Basılması düşünülmüyor. 

Benim kitaplarımın içerisinden Derin Hizbullah’ı ve Âyet ve Slogan’ı saymazsak, bir de en son, artık ben diziyi bıraktıktan sonra ama, Semih Sakallı’yla birlikte 100 Soruda Erdoğan-Gülen Savaşı diye bir kitap yaptık. En son yaptığım kitap da oydu zâten. O kitabı piyasada bulabiliyorsunuz. Onun dışındaki kitaplarımın hepsini e-kitap olarak, PDF olarak yükledik ve benim http://rusencakir.com web sayfamdan ücretsiz bir şekilde edinilip, okunabiliyor. 

Bütün bu süreçte çok heyecan veren kitaplar oldu. Bu heyecan veren kitapların büyük bir kısmı, ilginç bir şekilde –beni heyecanlandıran kitapların diyeyim– doğrudan siyâsî olmayan kitaplardır. Mesela o dönemde Hürriyet gazetesinde çalışan Sevinç Yavuz, Kolici diye bir kitap yapmıştı. Bu, Türkiye’de pek olmayan seri katillerin ilk örneklerinden birisiydi. Öldürdüğü kişileri koliye koymaya çalışan katilin öyküsünü yazmıştı meselâ. O kitap beni çok heyecanlandırmıştı. Bir tânesinde, hiç tanımadığımız birisi geldi bize. Bir kitap getirdi. Hayatını kaybetmiş bir avukat kadının öyküsü: Minnacık Bir Dev diye. Yazarı Erol Köktürk. Hiç duymadığım bir kadın avukattı. Ama kitabı okudum, çok etkilendim. Çok güzel bir portreydi. Yazan kişi de gazeteci filan değildi. Ama oturmuş, çok büyük bir emek vermiş, araştırma yapmıştı. Meselâ o kitap beni çok heyecanlandırmıştı. Bir taraftan bakıyorum, Ezidiler’le ilgili ilk kitaplardan birisini biz basmıştık. O da bir şekilde bizi bulan, Sabiha Banu Yalkut, Melek Tavus’un Halkı Ezidiler diye bir kitap. Benim Ezidiler hakkında ilk ciddî bilgim, o kitabın taslağını okuduğum zaman olmuştu. Hâlâ bildiğim kadarıyla o kitap piyasada da var. İsteyen Metis Yayınları’ndan ya da kitapçılardan bulabiliyor. 

Hakikaten dönüp dönüp bakıyorum ve bir taraftan da kendime hayret ediyorum. Çok yorulduk Haldun’la berâber. Ama öyle çok kitap bastık ki,Metis normalde –hâlâ öyledir– şimdi çok kullanılan tâbirle “butik” bir yayınevi olmayı tercih etti. İstese, Türkiye’de en çok kitap basan ve en çok kitap satan yayınevi olabilecekken, çok daha böyle, sâdece kendi istedikleri kitabı basan bir yayınevi olmayı tercih ettiler ve bizim Haldun’la berâber, artık ayda iki-üç, belki daha fazla kitap vermemiz, onları birazcık yordu diyelim. Sonra da, “Ya, biraz azaltalım” filan dediler ve azaldı. Bu arada tekrar bir yandan listeye bakıyorum. Mesela Müge’nin de Yıkık Kentli Kadınlar, deprem sonrası – ki bu da çok iyi bir kitap olmuştu. Doğrudan, Müge’nin gazeteciliği de vardır; ama esas yazar kimliğiyle bunu yaptı. Çok sayıda kadınla yüz yüze görüşme yaparak, çok iyi bir kitap çıkartmıştı ortaya. 

Tabii bu arada, yanılmıyorsam Nedim Şener’in ilk kitabıydı: Tepeden Tırnağa Yolsuzluk. Onu da biz burada yaptık. Yolsuzluk Türkiye’de çok gündemdeydi ve Nedim’i Milliyet gazetesinden tanıyordum. Bu konularda haberler yapan birisiydi. Kendisine teklif ettik. Bayağı iyi, ansiklopedik bir kitap çıktı. Metis Yayınları’nın sâhibi ama birçok grafik işleriyle de bizzat uğraşan Semih, bu kitabı çok sevmiş ve ona özel olarak çok emek harcamıştı. Daha sonra Nedim’le ikinci bir kitap yapalım derken, Nedim’in birden başka bir yayınevinden bir kitabı çıktı. Billboard’larda ilânları filan olmuştu. Tek kitapta kaldık. Demek ki böylesi daha iyiymiş. Her işte bir hayır varmış diyelim. 

Evet, çok fazla uzatmak istemiyorum. Metis Yayınları’nın web sayfasında bunun detaylarına bakabilirsiniz istiyorsanız zâten. Şunu söylemek istiyorum: Türkiye’de bir ara bir gazetecilik kitapları salgını vardı. Genellikle gazeteciler, yaşadıkları dönemlerin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra yazarlardı. Cüneyt Arcayürek, Hasan Cemal, Yalçın Doğan gibi daha çok Ankara gazetecileri bunu yaptılar. Ondan sonra Mehmet Ali Birand’ın –ki kendisini ayrıca bir “Gomaşinen”de uzun uzun anlattım– kitapları da vardı. Genellikle belgeselleri kitaba dönüştüren kitaplardı bunlar ve ünlü olmayan gazeteciler çok fazla kitap yazmıyorlardı. Kitap böyle sanki ulaşılması zor bir şeymiş gibi algılanıyordu gazetecilik câmiasında ya da yapılan şeyler varsa, geniş kitlelere çok fazla ulaşamıyordu. “Siyahbeyaz”dizisi bu anlamda bir şeyleri kırdı diye tahmin ediyorum. Fakat şurası bir gerçek ki, kitap işi, gazetecilik kitapları çok popüler, çok bestseller olmadığı müddetçe çok büyük gelir elde etme imkânı olan şeyler değil ve ben de bir yanıyla, bir ayağım sürekli medyada olduğu için, bunları genellikle bir yerde çalışmadığım zamanlarda yaptım. 

Bir yerlerde çalışmaya başladığınız zaman, fazla vakit ayırma imkânınız olamıyor. Çalışmaya başladıktan sonra da “Siyahbeyaz”ı sürdürmeye niyetlendim; ama çok fazla üretim olamadı — kendi yaptığım kitaplar dışında… Kendi yaptığım kitaplar derken, özellikle bir kitabı belirtmek istiyorum. O da şimdi okumaya çalışacağım. Kürt arkadaşlar benimle dalga geçmesinler, ama benim Kürtçe çıkan bir kitabım. Ji Realîteya Kurd Ber Bi Realitêya Kurdistan ve Serencama Meseleya Kurd, yani “Kürt gerçekliğinden Kürdistan gerçekliğine, Kürt meselesinin serencâmı”, gelişimi. Bu benim Kürt meselesiyle ilgili yazdığım yazılar ve yaptığım röportajların çevirilerinin toplamı olan bir kitap. Bir dönem, ben yoğun bir şekilde yazılarımı başka dillere çevirtiyordum. Bunların başında da İngilizce, Fransızca ve Kürtçe vardı. Almanca da oldu. Hatta Farsça da oldu bâzen. Bir iki tane de Lazca oldu. Bunlar benim web sayfamda duruyor hâlâ. İsteyen görebilir. Bir dönem çok ciddî bir şekilde buna zaman ayırdım. Çevirmenler buldum. Bu çevirmenlerin hepsinin çok başarılı işler yaptıklarını biliyorum. Yani meselâ Kürtçe bilmiyorum; ama Kürt tanıdıklarım çevirilerin çok başarılı olduğunu söylüyorlardı. Kezâ Almancaları da böyle. Bu Kürt sorunu ile ilgili çevrilen yazıların büyük bir kısmını, Metis’ten Kürtçe olarak da bastık. Bu da benim en sevdiğim kitaplarımdan birisidir. Ne yazdığını anlamıyorum diyemeyeceğim. Çünkü Türkçelerini biliyorum zâten. Ama Kürtçe olarak tabii ki okuma imkânım yok. 

Evet, şu anda Türkiye’de gazeteci kitabı çok var mı? Açıkçası pek yok. Bir dönemler çok büyük bir ilgi yaratılabiliyordu. Ama özellikle sosyal medyanın da gelişmesiyle berâber, bir de tabii ki medyaya olan güvenin iyice sarsılması, gazeteciliğe güvenin iyice sarsılmasıyla berâber, artık “gazeteci kitabı” diye bir kavramın çok fazla, etkili bir şekilde kaldığını sanmıyorum. Ama şu anda Metis Yayınları “Siyahbeyaz” dizisini sürdürüyor. Bu arada “Yaşadığımız Dünya” dizisi iptal oldu ve oradaki bazı kitaplar da “Siyahbeyaz”a taşındı. Şu andaki bütün kitaplar bunun içinde. “Siyahbeyaz” dizisi ilk başta sadece Türkçe kitaplardı. Şimdi birtakım çok iyi, kaliteli, yabancı dilden çeviri kitapların da olduğu bir dizi hâlinde faaliyetini sürdürüyor. Umarım ömrü çok uzun olur ve umarım tekrar gazetecilik kitapları, gazetecilerin kitapları belli bir ilgi görür ve tabii ki gazeteciler, özellikle serbest çalışan gazeteciler kitap yazarak geçinebilirler diye umuyorum. Ama bunun gerçekleşme ihtimâlinin çok çok düşük olduğunu da biliyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.