Tuhafiyeciye girdim ve giymekten bıktığım palto için değişik düğmeler aradığımı söyledim. O da hindistancevizi kabuğundan üretilmiş olan düğmelerden bahsetti bana. ‘Bu,’ dedi , sizinle paltonuz arasında kopmuş olan ilişkiyi yeniden…. O sırada havayı döver gibi yaptı. Sanırım sözcükler ya da aradığı sözcük o sırada aklına gelmemişti. Kasanın arkasındaki patron kılıklı adam hemen devreye girip ‘onarır onarır’ diye tamamladı havada uçuşan hayali sözcüğü. Onarmak mı? Tuhaf tuhafiyecileri her zaman sevmiş biri olarak yol boyunca düşündüm ‘aslında neyi onarır bu düğmeler’ diye… Eski siyah düğmelerin yerine diktiğim hindistancevizli paltonun sefasını sürerken de geldi bu soru buldu beni.
Geçtiğimiz yüzyılın ünlü tiyatro yönetmenlerinden biri olan Peter Brooke’un çağdaş tiyatro için sözünü ettiği cümleyi de düşünmek o sıralarda farz oldu.