Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sağ partilerin “üçüncü ittifakı” neden gerçekçi değil?

Ruşen Çakır, sağdaki partilerin “üçüncü ittifak” kuracağı yolundaki söylentileri değerlendirdi.

Yayına hazırlayan : Emine Bıçakcı

Merhaba, iyi günler. Dün Cumhuriyet gazetesinde Selda Güneysu imzalı bir haber çıktı ve küçük çaplı bir tartışma yarattı. Başlığı: “Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu İYİ Parti’yle üçüncü ortaklık peşinde”. Bu habere göre –kaynak belirtilmiyor, ama partili kaynaklar deniyor– Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun CHP’nin dışında bir ittifak arayışı içerisinde olduğu söyleniyor. Haberde buna “merkez sağ ittifak” deniyor, ama içinde Saadet Partisi de var. Gelecek Partisi’nin de ne kadar “merkez sağ” olduğu ayrı bir tartışma konusu, ama burada sayalım: Gelecek, DEVA, Saadet, İYİ Parti ve Demokrat Parti. Yani normal şartlarda Millet İttifakı’nın altı partiden oluşması bekleniyor. Burada, bu haberde altı partinin CHP dışındaki beşinin ayrı bir ittifak oluşturması düşüncesi olduğu ve bunu Davutoğlu’nun seslendirdiği; ancak İYİ Parti’nin, Demokrat Parti’nin ve Saadet Partisi’nin buna sıcak bakmadığı söyleniyor. O zaman, olması zaten mümkün değil.

Şimdi, bunu biraz konuşmak lâzım. Zaten dün Gelecek Partisi yetkilileri de böyle bir şeyin doğru olmadığını söylediler; fakat bu mesele uzun zamandan beri bir şekilde hep gündemde — bir süre daha gündemde kalacağa da benziyor. Ama bu haber belki de bu spekülasyonun ömrünü kısaltan bir haber olarak kayda geçecektir; çünkü çok gerçekçi değil — zâten ilk tepkiler de bunu bize gösterdi. Ama evveliyatına baktığımız zaman, bu öneri Gelecek Partisi tarafından başlarda bayağı ciddî bir şekilde gündemde tutuldu; fakat olmayacağı anlaşıldı — benim bildiğim, izlediğim kadarıyla. Ahmet Davutoğlu, CHP dışındaki partilerin –özel olarak Saadet’in ve DEVA’nın ve tabii ki İYİ Parti’nin– birlikte hareket etmesini istedi, arzuladı. Ondan sonra, bunun olmayacağını görünce, Millet İttifakı içinde daha etkili bir rol oynayabilmek için temaslarını sıklaştırdı. Şu anda baktığımız zaman, muhâlefette en hareketli ismin Ahmet Davutoğlu olduğunu görüyoruz ve Gelecek Partisi’nin çok aktif olduğunu görüyoruz. Gelecek Partisi, bence yeni bir ittifak kurma fikrini denedi, olmayacağını görünce var olan Millet İttifakı içerisinde daha etkili, daha güçlü, hattâ belirleyici bir rol oynamanın arayışı içerisinde. İzleyenler hatırlarlar, buraya geldiğinde de Ahmet Davutoğlu, Medyascope yayınında da kendisiyle bunları konuştuğumuzda, özellikle muhâfazakâr tabandaki rahatsızlığın, tedirginliğin –hani o meşhur “endişeli muhâfazakârlar” olayının– önemli olduğunu söyleyip, kendi partisinin ve DEVA ile Saadet Partisi’nin öneminin sanıldığından fazla olduğunu söylemeye çalışmıştı. Bu zâten şu anda özellikle Gelecek Partisi’nin en önemli kozu olarak karşımıza çıkıyor: “AKP tabanından oy almak isteniyorsa, bizim çok daha etkili olmamız lâzım” demeye getiriyorlar.

Şimdi, işin bir başka boyutu da şu: İttifak meselesi derken biz neyi anlıyoruz? Şu hâliyle baktığımız zaman ilk aklımıza gelen, ortak bir cumhurbaşkanı adayı meselesi. Ama halbuki, biliyoruz ki, ittifak asıl olarak milletvekili seçimi için yapılıyor. Yüzde 10 barajını –ki ineceği söyleniyor, ama diyelim ki indi; 7 diyelim ya da 5-6, her neyse– aşma konusunda partilerin işini kolaylaştırmak için yapılan bir şey. Bunu Erdoğan yaptı ve orada esas olarak MHP’yi gözeterek yaptı. Ama sonuçta ittifak olayı daha çok kendi aleyhine işledi. Buradaki mesele, esas olarak Millet İttifakı, milletvekili seçimleri için yapıldı. Hatırlanacaktır; ortak cumhurbaşkanı adayı çıkartmadı –ya da çıkartamadı– ittifak partileri. İYİ Parti, Saadet Partisi Demokrat Parti seçime berâber girdiler; ama herkes kendi adayını çıkarttı. Temel Karamollaoğlu da aday oldu, Meral Akşener de aday oldu ve CHP de Muharrem İnce’yi aday gösterdi. Demek ki aslında ittifak esas olarak milletvekilliği seçimi için var; ama şu anda en merak edilen husus: Bu sefer muhâlefet partilerinin cumhurbaşkanı adayında anlaşıp anlaşamayacakları meselesi. Dolayısıyla şu pekâlâ olabilir: Bir önceki seçimin tam zıttı olabilir, cumhurbaşkanı adayında birleşebilirler muhâlefet partileri; hattâ buna HDP de dâhil olabilir, bir ortak cumhurbaşkanı adayında birleşip onu ilk turda seçtirmek isteyebilirler; ama milletvekili seçimine pekâlâ ayrı ayrı girebilirler. Şu hâliyle baktığımız zaman, İYİ Parti’nin ittifak içerisinde yer alması şart değil; yüzde 10 da olsa barajı aşacağa benziyor, öyle gözüküyor kamuoyu araştırmalarında. Dolayısıyla ittifak meselesine en çok ihtiyâcı olan partiler: Demokrat Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi. Aslında bakıldığı zaman sağ partilerin ittifakı meselesi teorik olarak pekâlâ mümkün. Nasıl olsa CHP kendi başına barajı aşıyor; öteki tarafta Gelecek, DEVA, Saadet; İYİ Parti’yle berâber olup baraj endişesinden kurtulabilirler. Tabii burada İYİ Parti’yi iknâ etmeleri gerekiyor. Kendileri bir araya geldikleri zaman, diyelim ki CHP ve İYİ Parti berâber hareket etsin, diğerlerinin hepsi toplansın, yüzde 10 barajını geçmeleri herhalde mümkün olmayacak. Dolayısıyla böyle karışık bir durum söz konusu; ama İYİ Parti –her ne kadar arada çatlak sesler çıksa da– CHP’yle ittifaktan, –özellikle Meral Akşener– CHP ile birlikte hareket etme çizgisinden sapmamakta kararlı gözüküyor. Dolayısıyla bu mesele, baştan çok anlamlı bir önerme olmakla birlikte, sağ partilerin üçüncü bir ittifakı meselesi –başlığa da çıkarttığımız gibi– “gerçekçi” değil. Ama buna karşılık, solda bir üçüncü ittifak pekâlâ mümkün olabilir. Orada “sol” diyorum ama, HDP’yi kastediyorum. HDP’nin çatısı altında, HDP’nin taşıyıcılığıyla, Türkiye İşçi Partisi başta olmak üzere diğer partiler Meclis’e girmeye çabalayabilirler. Daha önce ne olmuştu? HDP, kendisinden olmayan birtakım isimleri milletvekili adayı gösterdi, seçilecek yerlere koydu. Onlardan ikisi ayrılıp Türkiye İşçi Partisi’ni kurdular ve onu Meclis’te temsil ettiler: Barış Atay ve Erkan Baş. Daha sonra Ahmet Şık da ayrılıp onlara katıldı. Daha sonra CHP’den de Sera Kadıgil ayrıldı; Meclis’te Türkiye İşçi Partisi’nin dört kişilik bir ekibi oldu. Benzer bir şeyi bu sefer partilerin adlarını koyarak HDP pekâlâ yapabilir. Bu tartışmaların sürdüğünü biliyoruz; ama bizim esas konumuz, sağ partilerin böyle bir şeyi yapıp yapmayacağı.

Şimdi, İYİ Parti neden böyle bir şeyi istemiyor, buna yanaşmıyor? Bir kere ihtiyâcı yok; yani Gelecek ve DEVA partilerine ve Saadet Partisi’ne ihtiyâcı yok, İYİ Parti’nin baraj diye bir derdi gözükmüyor. İkincisi, İYİ Parti CHP’yle ve Akşener Kılıçdaroğlu’yla yakalamış olduğunu düşündüğü olayı bozmak istemiyor. O da ne? Bir merkezde bir araya gelmek, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’na karşı başka bir ittifak çıkartmak. Milletvekili seçimi için böyle bir ittifaka ihtiyaçları yok; ancak seçimi kazanıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerine yeni bir başkan –kendilerinden bir başkan– seçtirip, ondan sonra “Güçlendirilmiş parlamenter sistem”e geçmek. Ve Akşener’in bir iddiası var: “Ben başbakan olacağım”. Başbakan olabilmek için de Akşener’in CHP’yle beraber hareket etmeye ihtiyâcı var — bunun özellikle altını çizmek lâzım. Öte yandan, Davutoğlu ve diğerleri, kısmen CHP’yle birlikte hareket etmenin kendilerini zorlayacağını, hatta CHP’li bir ortak adayın –örneğin Kılıçdaroğlu’nun– kazanma şansının çok yüksek olmadığını çok fazla işliyorlar. Sağ tabandaki CHP aleyhtarlığını çok fazla diri tutup, başka alternatifler aramak gerektiğini söylüyorlar. Aslında temel kırılma noktası bu. CHP’nin yanında duruyor olmak meselesinden çıkıyor ya da CHP’li bir ortak adayla seçime girme meselesinden çıkıyor tartışma. İşte bu tartışma önemli bir tartışma ve Meral Akşener ile İYİ Parti’nin bu noktadaki duruşu çok daha belirleyici oluyor. AKP tabanındaki ya da sağ tabandaki bu tarihsel, geleneksel CHP karşıtlığını bu kadar çok önemsiyor olmaları, öne çıkartıyor olmaları, bundan uzak durmak, bu konuda dikkatli olmak gerektiğini bu kadar vurguluyor olmaları aslında bir sorun. Bu sorun çok ciddî bir sorun ve yarın Kılıçdaroğlu’yla yapacağımız yayında bunu özel olarak kendisine sormak istiyorum. Gerçekten Türkiye’de CHP alerjisi hâlâ sağ tabanda var mı? Özellikle Kılıçdaroğlu’nun bunu yıkma yolunda çok ciddî çaba sarfettiğini biliyoruz, bunun sonuçlarını alıyor mu? Bu bir şehir efsânesi mi? Yani öyle söyleyelim: Bu karşıtlığın hâlâ varlığını sürdürdüğü meselesi bir şehir efsânesi mi? Burada tabii esas nokta, kamuoyu yoklamalarında çok güçlü çıkmayan, bekledikleri kadar güçlü çıkmayan partilerin ellerini güçlendirmek için birtakım hususları abartıyor olmaları meselesi — birincisi bu. Bir diğer husus olarak da şunu özellikle vurgulamak lâzım: Gelecek Partisi’nin bu tür birtakım kaygıları dile getiriyor olması ve Gelecek Partisi’nin DEVA Partisi’yle birlikte çok kolay bir şekilde anılıyor olması da bence yanıltıcı. Çok görüşüyor olabilirler, ama sonuçta şunu unutmayalım: AKP’den koptular; bir grup AKP kadrosu –önde gelen isimleri de dâhil olmak üzere– Gelecek’i kurdu, bir grubu da DEVA’yı kurdu. Yani bu kadar birbirlerine yakın, neredeyse ikiz kardeşmiş gibi olsalardı, o zaman zâten iki parti çıkmazdı. Bu iki partinin arasında çok ciddî farklar var — bunu da özellikle vurgulamak lâzım. 

Evet, artık böyle bir meselenin –sağ partilerin birlikte bir ittifak kurma arayışı meselesinin– çok karşılığı olduğu kanısında değilim. Burada temel sorun, şu hâliyle bakıldığı zaman açıkçası: Millet İttifakı’na kimin ne zaman katılacağı. Yani Gelecek’in, DEVA’nın, Saadet’in –Demokrat Parti zâten içinde olduğunu söylüyor, ama diğer üçünün– ne zaman katılacağı ve bu katılımdan sonra bu ittifak içerisinde nasıl bir konumda ve güçte olacakları meselesi. Ve tabii ki daha da önemli mesele: Ortak aday meselesi. Ayrı ayrı da girseler, ittifak hâlinde de girseler, milletvekili seçiminde esas soru şu: Bu 6 parti bir ortak adayda anlaşabilecek mi? Ve bu 6 partinin dışında olan, ama seçimin kaderinde çok etkili olacağı, hattâ belirleyici olacağı kesin olan HDP, bu saptanacak ortak adaya nasıl bakacak, destek verecek mi? Esas sorumuz bu. Dolayısıyla “üçüncü ittifak” gibi meseleler, aslında şu ânın temel meselesi değil; ama üzerine konuşmak zorunda olduğumuz bir mesele. 

Evet, yarın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırlıyoruz, onu da izlemenizi öneririm — bakalım nasıl bir yayın olacak? Ben de merak ediyorum. Kemal Bey istim üzerinde biliyorsunuz; anlatacak çok şeyi var belli ki. Benim de kendisine soracak çok sorum var. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.