Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Babacan’ın çıkışının düşündürdükleri

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan partisinin haftalık değerlendirme toplantısında ittifaklara ilişkin açıklamalarda bulundu. Babacan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda ise partinin seçimlere kendi adı ve logosuyla gireceğini duyurdu. Ruşen Çakır, Babacan’ın açıklamalarının düşündürdüklerini yorumladı. 

Spotify’dan dinleyebilirsiniz:

Yayına hazırlayan: Tuğbanur Toprak

Merhaba, iyi günler. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın dünkü haftalık olağan toplantısında söylediği bâzı sözler –ki onları daha sonra sosyal medya hesaplarında paylaştı– bayağı bir ortalığı karıştırdı, kafaları da karıştırdı. Ne dedi Ali Babacan? “Biz önümüzdeki seçimlere adımızla, amblemimizle ve şânımızla gireceğiz” dedi. “Millete hayırlı olsun” dedi. İlk bakışta, sâdece bu cümleye bakıldığı zaman, sanki insanın aklına, Babacan ve arkadaşları, yani DEVA Partisi tek başlarına seçime gireceklermiş gibi göründü. Yani ittifaktan, masadan kalkma olarak görüldü. Aslında orada ilginç bir durum var; zâten masada olmalarına rağmen hiçbir zaman DEVA Partisi kendilerinin Millet İttifakı’yla birlikte seçime gireceklerini söylememişti. Fakat kendisi tarafından çıkartılıp sosyal medyada paylaşılan bu sözler bir tür meydan okuyuş olarak görüldü. Hattâ öyle bir şey oldu ki, DEVA Partisi’nin ve de belki Gelecek Partisi’nin Millet İttifakı’nda olmasını istemeyen CHP ve İYİ Parti’ye yakın insanların bâzıları, “Bundan mutluluk duyduklarını” dile getirdiler. Tabii o da sosyal medyada oluyor. İlginç tarafı, Cumhur İttifakı’nı destekleyenlerden de bunu alkışlayanlar oldu. Yani acayip bir olayla karşı karşıyayız. DEVA’nın –ve muhtemelen Gelecek Partisi’nin de– Millet İttifakı’nda olmasını istemeyen, hem Millet İttifakı’ndan insanlar var, hem Cumhur İttifakı’ndan insanlar var. Böyle garip bir durumla karşı karşıyayız. Cumhur İttifakı tabii ki Millet İttifakı ne kadar az partiden oluşursa o kadar sevinecek. Ne kadar az oy alırsa o kadar çok sevinecek ve kendileri de ne kadar çok oy alırlarsa, o kadar çok sevinecekler. Bunun anlamı, Cumhur İttifakı’nın Gelecek ve DEVA’yı kendilerine çağırması olmayacaktır. Ama bu partilerin kendi başlarına seçime girmelerini her zaman için tercih edeceklerdir. Böyle bir durum var. Öte yandan da Millet İttifakı’nın iki büyük partisinin içerisinde bâzı kişiler, bu partilerin bu ittifaka çok da fazla yararlı olmadığı düşüncesindeler. Hattâ tam tersine zararlı olduğu düşüncesindedirler. Haklılar mı? Sanmıyorum. Çünkü burada, bu partiler ne kadar oy getirse de getirmese de, kamuoyu araştırmaları ne derse desin, bu partilerin ittifakta yer almaları başlı başına AKP’yi rahatsız eden, Erdoğan’ı rahatsız eden bir husus ve AKP’den kopmayı düşünen insanlar için de bir tür sigorta işlevi görüyorlar — onu kabul etmek lâzım. Bana göre böyle bir realite var. Ama peki neden böyle bir şey oluyor? Ali Babacan ve diğer parti yetkilileri bunu daha sonra açıkladılar. Bu olay, bu gösterilen tepki, birtakım haberlereymiş; bu haberlerin de büyük ölçüde “Havuz medyası” diye tâbir ettikleri iktidar yanlısı medya tarafından yapıldığını söylüyorlar. Buna göre neymiş? DEVA Partisi kendi başına parti adıyla seçime girmeyecek ve adaylarını kontenjan adayı olarak CHP ya da İYİ Parti’den gösterecekmiş. Buradaki bu spekülasyonun nedeni ne? DEVA umduğunu bulamıyor, seçime girip çok düşük bir oy almak istemiyormuş. Bunun için, bir bahâneyle seçime girmeyecekmiş.

Bir partinin adıyla, amblemiyle seçime girmesi, illâki kendi başına seçime girmesi anlamına gelmiyor. Mevcut ittifak yasasında –ki son seçimde böyle oldu, her parti hem ittifakta yer alıp hem kendi adlarına yarışabiliyorlar– böyle karışık bir düzenleme söz konusu. Son yasayla, seçim yasasıyla bu iyice karıştırıldı. Ama sonuç olarak, gerek Cumhur İttifakı’nda, gerek Millet İttifakı’nda, gerek kurulabilecek başka ittifaklarda –ki HDP’nin öncülüğünde bir ittifak da söz konusu–, meselâ İşçi Partisi HDP’nin öncülüğündeki ittifaka girmeyi düşünüyorlardı en son, bildiğim kadarıyla; Emek Partisi (EMEP) de muhtemelen öyle yapmak isteyebilir. Sonuçta, “Bu, ittifak dışı kalacağız anlamına gelmiyor” diye açıklama yapmak zorunda kaldılar. Dediler ki: “Biz parti olarak gireceğiz, ama ittifak konusunda henüz kararımızı vermedik.” Tabii burada ikinci bir husus daha var: Bu, milletvekili seçimleri için söz konusu; cumhurbaşkanlığı adaylığında kimi destekleyecekler? Mesela DEVA Partisi kendisi aday çıkaracak mı? Anladığım kadarıyla böyle bir şey söz konusu değil. Milletvekili seçimlerinde kendi adlarıyla ama muhtemelen –muhtemelen diyorum ama yüzde yüz bir şey yok– bir ara gündeme gelen, Millet İttifakı’nda olması söz konusu olan bâzı partilerin oluşturabileceği üçüncü bir ittifakla –ki bu da senaryolardan birisi– seçime girecekler. Ama cumhurbaşkanlığı seçiminde herhalde –hep bunları hâlâ “herhalde”lerle “muhtemelen”lerle konuşuyoruz, ama herhalde– Millet İttifakı’nın adayına destek vereceklerdir diye düşünüyorum. Ama bunun da hiçbir garantisi yok. Babacan zâten söyledi, “Altılı masanın çalışmalarına katkıda bulunmaya devam edeceğiz” dedi. “Uygun gördüğümüz, benimsediğimiz perspektifte” dedi. Özellikle de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişi söyledi. Ama şunu unutmamak lâzım: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş için Meclis’te çok ciddî bir çoğunluğa sâhip olması gerekiyor muhâlefetin. Bunun olabilmesi için de seçimlere çok güçlü bir şekilde girebilmesi gerekiyor. Ama şu hâliyle, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, sâdece muhâlefet partilerinin önümüzde şekillenecek olan Meclis’ten çıkarabilecekleri bir anayasa değişikliği olmayabilir. 

Peki burada başka neler oluyor? Benim anladığım kadarıyla, burada şöyle bir sorun var: DEVA ve Gelecek partileri, daha kurulmadan önce bir heyecan yarattılar, bir merak yarattılar, ilgi yarattılar ve buna bağlı olarak da Millet İttifakı içerisinde bunların yer alması baştan îtibâren arzulandı. İlk başta, kurulur kurulmaz hızlı bir şekilde örgütlenmeye başladılar. Bayağı bir ilgi gördüler. Ama sonra bir dinginlik hâsıl oldu. Özellikle DEVA Partisi’nde böyle bir şeyin olduğunu görüyorum. Herhalde kendileri de görüyorlardır. Yaptığımız yayınlarda, yayınlara gösterilen ilgide, yayınlar hakkında gelen izleyicilerin bildirimlerinde verdikleri tepkiden bunları ölçmek mümkün. Arada çok büyük bir fark oldu. Bunu daha önce de söylemiştim. Bunu kendilerinin de çok ciddî bir şekilde yaşıyor olmaları lâzım. Bu arada Gelecek’te değil ama DEVA’da birtakım değişik nedenlerle ayrılanlar da oldu. Bunlar da genellikle çok fazla ilgi uyandırmadı, ama yine de biz gazeteciler bunları gördük. Sanki şöyle bir hava var: Özellikle İYİ Parti ve CHP içerisinde bazı kesimler, bu partilerin AKP’den çok büyük kopuşlar gerçekleştireceğini düşündüler. İlk başta eğilim o yöndeydi. Ama zaman içerisinde bu pek gerçekleşmeyince, bu partilere bir tür hayal kırıklığı olarak bakmaya başlayan kişiler var. Bunlar CHP’nin ve İYİ Parti’nin değişik kademelerinde — sıradan destekçi de olabilir, üst düzey yönetici de olabilir. Olduğunu duyuyoruz, görüyoruz, bâzı özel sohbetlerden de bunları öğreniyoruz. Ve üstüne şöyle de bir yaklaşım var: “Öyle çok da fazla bir şey getirmiyorlar, getireceğe benzemiyorlar ama, büyük beklenti içerisinde giriyorlar. İttifak içerisindeki pazarlık güçlerini yüksek tutmak istiyorlar” gibi bir eğilim de var. 

Bu bağlamda, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın o çok sorun çıkartan görüşleri, sosyal medya üzerinden yaptığı, “AKP’yle ilişkisi olanların, geçmişinde AKP olanların cumhurbaşkanı adayı olamayacağı” vs., o çıkışın da ardında bunun olduğunu ve hatta Gültekin Uysal’ın bunu ittifaktaki birtakım daha etkili güçlerle koordineli bir şekilde yaptığını düşünenler var. Bu bağlamda bakıldığında, Ali Babacan’ın bu çıkışını sâdece iktidar yanlısı medyada haklarında yapılan spekülasyonlara karşı değil, Millet İttifakı içerisinde kendilerinden rahatsız olanlara yönelik olarak da yaptığı yorumları dillendiriliyor — ki bunları pek de yabana atmamak lâzım. Bir başka önemli husus — bunu özellikle vurgulamak lâzım: Normal şartlarda ilk başlarda bu Millet İttifakı’na tam olarak angaje olmamalarına rağmen, yani muhâlefetin içerisinde olup, hattâ masaya da oturmalarına karşın, “Biz bu ittifakın bir parçasıyız” dememelerine rağmen, hep şöyle bir şey düşünüldü: İktidar değişince herhalde ekonominin direksiyonuna Ali Babacan geçer. Hattâ Kemal Kılıçdaroğlu’na atfen, onun AB büyükelçileriyle yaptığı sohbette kendisine yöneltilen ekonomi sorularına da Ali Babacan’ı adres göstererek cevap verdiği söylendi. Ama sonra işin rengi biraz değişir gibi oldu. Özellikle İYİ Parti’ye Amerika Birleşik Devletleri’nden Prof. Bilge Yılmaz’ın gelmesi –önce Meral Akşener’in danışmanı olarak, daha sonra ekonomi politikalarının başkanı olarak gelmesi– ve kendisinin tek başına değil, aslında dünyanın ve Türkiye’nin değişik yerlerinde değişik kurumlarında, üniversite ya da birtakım finans kuruluşlarında çalışan bir ekiple hareket ettiği bilgisiyle berâber –Bilge Yılmaz ilk önce Medyascope’a çıktı biliyorsunuz; daha sonra başka kanallarda da çıktı–, belli çevreler tarafından görülüp genellikle de olumlu değerlendirmeler almasıyla birlikte, muhâlefetin ekonomi politikasının kimler tarafından nasıl şekillendirileceği meselesi de farklı farklı konuşulmaya başlandı. Bunun da bütün bu son dönemde yaşananlarda etkisi olduğunu düşünüyorum. Başta Ali Babacan’a atfedilen, “Hep birlikte Erdoğan iktidârını devirecekler ve cumhurbaşkanı kim olursa olsun Ali Babacan ekonomiden sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı ya da başka bir şey olur herhalde” gibi bir yaklaşımın artık aşındığını ve bunun da DEVA’ya ve Ali Babacan’a yönelik olarak muhâlefetteki diğer kesimlerin ilgisini azalttığını söylemek mümkün. Bütün bu meselelerin bir yerinde Gelecek Partisi de var. Ama esas olayın şu anda DEVA Partisi üzerinden döndüğünü görüyoruz. Özellikle Gültekin Uysal’ın açıklamasından sonra Ahmet Davutoğlu’nun ve Gelecek Partisi yöneticilerinin bundan çok rahatsız olduklarını biliyorduk. Zâten Uysal’la yaptıkları görüşmelerdeki fotoğraflar da bunu bize göstermişti. Ama bu aşamada daha çok Ali Babacan ve DEVA Partisi öne çıkıyor. 

Bunun nasıl gelişeceğini kestirmek mümkün değil; fakat şurası muhakkak — hep söylediğim: Burada altı partinin, altı liderin bir anlamda birbirlerine ihtiyaçları var — öyle diyelim. Tek başlarına tabii ki Gelecek de DEVA da, isterse Demokrat Parti, Saadet Partisi de kendi adlarıyla seçime girmek isteyebilirler. Ama muhtemelen, hele bu son değişen yasayla berâber, ittifak altında kendi adlarıyla girmek isteyeceklerdir diye tahmin ediyorum. Barajın yüzde 7’ye inmiş olması teker teker girmeleri durumunda yeterli değil. Ya da diyelim ki Saadet, Gelecek, DEVA birlikte girseler, bir ittifak oluşturup girseler, yüzde 7’yi aşarlar mı? Aşabilirler, ama aşsalar bile, yeni yasayla birlikte çok da fazla milletvekili çıkarabileceklerini açıkçası sanmıyorum. Kendilerinin de bu düşüncede olduğu kanısındayım. Şu hâliyle bakıldığı zaman muhâlefetin içerisinde bir sürü sıkıntı var ve bu sıkıntının en önemli nedenlerinden birisi de karşılıklı güvenle ilişkili — bana öyle geliyor. Bunu aşacaklar mı? Nasıl aşacaklar? Ne tür tâvizler verilecek? Kim nasıl tâvizler verecek? Bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. Kopuş olacağını sanmıyorum; ama ortada, herkesin ağzında ekşi bir tat olduğu muhakkak. Burada da daha çok Kılıçdaroğlu’nun herkesi tatmin etmeye, herkesi memnun etmeye yönelik bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz. Ama onun da gücü bir yere kadar olabilir — öyle söylemek lâzım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.