Çağdaş bir Molière uyarlaması – Kibarlık Budalası Remix: “Ne olduğu için değil, kim olduğu için farklı muamele gören bir sınıf var”

26. İstanbul Tiyatro Festivali, 25 Ekim Salı günü Molière’in doğumunun 400. yılında Fransız yazarın en sevilen oyunlarından “Kibarlık Budalası”nın çağdaş bir uyarlamasıyla kapılarını açıyor.

Türkiye sinemasının önde gelen yönetmenlerinden M.Caner Alper ve Mehmet Binay renkli karakterler ve etkileyici dramatik hikâyelerle sinema perdesinde yarattıkları eşsiz dünyayı bu kez de sahneye taşıyacak. Yönetmenler “Kibarlık Budalası Remix”te, Molière’in 17. yüzyıl Fransa’sında el değiştiren zenginliği ve gücü hicvettiği oyununu farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Molière’in ünlü karakteri Mösyö Jourdain’in hikâyesine yepyeni bir soluk getiren oyun, geleneksel seyir kurallarının da dışına çıkıyor. Büyük ses getiren “Zenne” filminin yönetmenleri olan M. Caner Alper ve Mehmet Binay ile “Kibarlık Budalası Remix”i Medyascope okurları için konuştuk.

“Kibarlık Budalası”nı sahnelerde daha önce de görmüştük. Bu kez seyircileri farklı olarak neler bekliyor?

M.Caner Alper: Molieré’den günümüze dek aynı kalan, şu karman çorman dünyanın narsist, hızlı ve kolay popülarite peşinde koşan insanlarına ayna tutuyoruz. “‘Saray’ denilen o fırsatlar ülkesinin merdivenlerini tırmanırken ne hale geliyorsunuz” diyordu Moliere, o fikre hiç dokunmadık. Üstüne yakışmayacak pantolonu diktiriyor, ritmini tutamayacağı müzikte sakil danslar ettiriyor, geçmişini unutup geleceğe ihtirasla bakmanın zavallı hallerini yansıtıyoruz.

“Remix” ile ifade etmek istediğiniz, anlam katmak istediğiniz noktalar nelerdir?

Alper: Molieré’de klasik anlamda serim, düğüm, çözüm farklı ağırlıklarda. Oyunun neredeyse bütününde sürekli düğüm atılıyor. “Nasıl çözülecek bu karakter ve oyun karmaşası” derken birden finale ulaşıyorsunuz. Zaman ve yer değişimine de çok imkân veren metinler yazmış onca yıl önce… Bu sıradışı anlatım biçimini izleyiciyi şaşırtan zamansız ve mekânsız forma soktuk. Aynı çatıyı yeniden karıştırdık. Bilindik bir şarkının yeniden düzenlemesi gibi…

Mehmet Binay: 352 yıl önce ilk kez sahnelenmiş bir oyundan bahsediyoruz. Yüzlerce kez başka diller ve ülkelerde izleyiciyle buluşmuş. Bu da aslında bizi motive ediyor çünkü biz daha önce söylenenlere ne ekleyebiliriz arayışındayız. Hem aslına selam çakarak hem de günümüz izleyicisine, kendilerinden bazı parodi unsurları vererek yaklaştırmaya çalışıyoruz.

17. yüzyıl Fransa’sında yaratılan bir karakter ile 21. yüzyıl Türkiye’si arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Binay: Molieré, o dönemin Fransa’sı adı altında aslında insanın ihtiraslı, narsisist ve herkesi ezerek öne çıkmak isteyen ruhunu o kadar iyi anlatmış ki bırakın Türkiye’yi Hindistan’a uyarlasınız da aynı başarıyı yakalayacağınız unsurlar vermiş hikâye anlatıcısına.

Alper: Soylu olma arzusunu ünlü, şöhretli yaptık. Eskrim hocasını bıçakçı yaptık. Kadın hakları kendini iyice göstermiş, uşakları bile patronlarını ezer konumda. Felsefe hocası Judith Butler’dan alıntılar yapıyor (ve fakat okuma-yazma seviyesindeki Mösyö’nün bunları değil başkalarına satması, anlaması bile mümkün değil) ya da “zaten şöhretli doğmuş” Markiz’i sadece “skandallar” ilgilendiriyor. Aşk, evlilik, ne kadar sıkıcı. Olacaksa bile güneş gözlükleriyle ayrılmalı, video kliple barışmalı, basın toplantılarında affetmeli olsun diyor…

Sosyolojik bir soru olacak ama Türkiye’de “asilzade” diyebileceğimiz bir sınıf sizce var mı?

Binay: Hayır, Avrupai anlamda bir asilzade sınıfı yok ama başka bir okumuş, geçmişinin kültürel mirasını sahiplenmiş bir sınıf tabii ki var Türkiye’de de. Molieré’in dünyası açısından bakarsanız iktidarı elinde tutan sınıfla iktidara kapak atmaya çalışan bireylerin öyküsü bu. Tabii ki ülkemizde de karşılığı var, bugün olduğu gibi geçmişte de hep var oldu, gelecekte de farklı dizilimlerde olacak.

Alper: Ben sorunuzu şöyle yanıtlayayım. Evet, ne olduğu için değil, kim olduğu için farklı muamele gören bir sınıf var. Hep olacak. Ben bir yazar olarak, onların içindeki “Saltanatı hoş, içi boş” bireyleri gündeme taşımayı seviyorum.

Soylu sınıfı, zengin sınıfı, işçi sınıfı ve proletaryalarda sıkışmış bir sınıf. Sanatınızla beraber dünya düzenine bir “çarpıcı” ve “iğneleyici” bir bakış açısı. Sanat, bu düzeni veya insanların sınıf atlama merakını değiştirecek mi? Değiştirebilir mi?

Binay: Sanat insanlara ayna tutar, sanatı ne kadar geniş kitlelerin anlayacağı ve eğleneceği bir dille kurgularsanız o kadar bireyi ve dolayısıyla toplumu yavaş yavaş değiştirmeye başlarsınız. Bir kişinin bile bakış açısını değiştirebilirsek ne mutlu bize.

Alper: “Zenne”de yönelimi ne olursa olsun, bireylerin yaşam haklarını gündeme getirmiştik. “Çekmeceler”de cinsel gelişimin neresinden tutacaklarını bilemeyen anne ve babaların yarattığı çocukluk travmalarının sonuçlarına baktık. “Bergen”de ise bir dönem bazı zümrelerce küçük görülmüş, göz ardı edilmiş bir kadın müzisyenin müzikal yolculuğunu anlatırken kültürlerarası bir barışma gerçekleştirmeye çalıştık. Değiştirdik mi bilemiyorum ama düşündürdüğümüz, tartıştırdığımız doğrudur.

Bilet ve detaylı bilgilere buradan ulaşabilirler

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.