Türkiye günlerdir altı yaşından 22 yaşına dek cinsel istismara maruz bırakılan H.K.G.’nin yaşadıklarını konuşuyor. Tarikatlar ve cemaatler de yeniden tartışılıyor. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise henüz bir açıklama yapmadı. Erbaş, bugün (13 Aralık) Aile ve Dini Rehberlik Bürolarında (ADRB) görev yapacak vaizlere yönelik hizmet içi eğitim seminerinin İstanbul Anadolu Dini İhtisas Merkezi Konferans Salonu’ndaki açılışında konuştuysa da bu konuya değinmedi. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın meseleye bakışını anlatan açık kaynaklar yok değil. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 31 Mayıs 2012’de yayımlanan “Küçüklerin evlendirilmesi” başlıklı mütalaası 10 yılı aşkın süredir erişimde. Mütalaa, “çocukluğu yaşayamama, eğitimden mahrum kalma” gibi hak ihlallerine neden olacağı gerekçesiyle küçük yaşta evliliğin uygun olmadığını söylüyor. Yine de mütalaada, “Genel bir kabule dayandığı için, bu uygulamanın yadırganmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla konu, daha çok toplumsal ve kültürel bir karakter taşımaktadır” ifadelerine de yer veriliyor.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu ile mütalaanın anlamını konuştuk. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sorumluluklarına işaret eden ve istismara maruz bırakılan H.K.G.’yi desteklemek gerektiğini söyleyen Kırbaşoğlu, “Biz ‘H.K.G. kızımızın sonuna kadar yanındayız. Yapılanlara karşı ‘susmayacağız’ diyerek onu yüreklendirmeliyiz” diyor.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun mütalaası “genel kabul”den söz etse de “Çocukların evlendirilmesi uygun değildir” diyor aslında. İfadeler anlaşılır değil mi? Bu konuda neden farklı yorumlar var?
Dinin kurucu metni Kur’an’dır. Bütün yorumlar, bütün bilgiler ona uyumlu ve bağlı olmak zorunda. Kur’an-ı Kerim’e bakıldığı zaman, çok açık biçimde rüştten bahsediyor. Rüşt, hem biyolojik, hem psikolojik hem de zihnî yetenekler bakımından olgunluğa erişmek anlamına gelir. Bu çok açık. Bunun altını kalın bir çizgiyle çizmek lazım. Yapılan yorumlar buna aykırıysa hiçbir değeri yoktur. “Genel kabuldür” gibi yorumlar tamamen zahiri kurtarmaya, insanlık ve hukuk dışı yorumlara karşı toplumun tepkisini hafifletmeye yöneliktir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in ifadesi bu konuda açık.
Bu konuda Talâk Suresi’nin dördüncü ayetine de kısaca temas etmek lazım. Kız çocuklarını istismar edenlerin başvurdukları hilelerden biri bu ayet. Bu, boşanmada hanımların âdet dönemlerini ne kadar bekleyecekleriyle ilgili bir ayet. Hamile olup olmadıkları belli olsun, çocuğa miras gibi hukuki birtakım sonuçlar doğacak mı bakılsın diye. Ayette “hayız görmeyenler” deniliyor, ifadeyi de bunlar kız çocuğu olarak yorumluyor. Burada maalesef İslam geleneğinin klasik dönemdeki tefsircilerinin de hatası var. Bu ayetin kız çocuklarıyla alakası olmayacağına dair son derece tatminkâr, modern araştırmalar bulunuyor. Çünkü ayette “henüz âdet görmeyenler” denilmemekte, “hiç hayız görmeyenler (regl olmayanlar)” denilmekte. Bugün de tıpta 8-10 sebep zikrediliyor. Hayatı boyunca hiç regl, âdet, kanama görmeyen hanımlarla ilgili olduğu söyleniyor.
Ayrıca Hz. Peygamber’in Hz. Ayşe ile küçük yaşta evlenmesi gerekçe gösteriliyor. Bunlarla ilgili olarak da yapılan çağdaş araştırmalarda bunun son derece tartışmalı olduğu ortaya çıkıyor. Ama altı yaşında nikah kıyıldığına dair rivayet olsa bile, bu rivayetler birebir tarihi gerçekleri ifade ediyor denilemez. Çünkü “rivayet”, tanımı gereği doğru da yanlış da olma ihtimali olan naklî bilgidir. Bu bilgiye dayanarak Kur’an-ı Kerim’in rüşt şartını ortadan kimse kaldıramaz. Kaldı ki Hz. Peygamber’in insanlara tebliğ etmekle mükellef olduğu Kur’an’a aykırı bir inancı, düşüncesi, eylemi olması da mümkün değildir.
Sizin görüşünüz ne?
Nereden bakılırsa bakılsın, ortada din istismarı var. Ahlak dışı, hukuk dışı bir durumla karşı karşıyayız. Ayrıca devleti yönetenlerin de burada kusurları var. Çünkü evlilik yaşı 18’dir. Yönetici tabakaların, yargı düzeninin, bu konuda hiç sesi çıkmayan cemaat-tarikat yapılarının hepsinin suçu var. Yıllardır bilinen bu hususa ses çıkarmayıp da bugün bunu reddettiklerini söylemeleri inandırıcı değil.
“Eleştiren hocalar tehdit ediliyor”
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İslamın 15 yüzyıl sonra yeniden yorumlanması mümkün mü ya da yorumlarda güncele göre değerlendirme yapılıyor mu?
Bu güncelleme zaten İslam alimleri tarafından her yüzyılda yapılmıştır. Ancak bu, belli yüzyıllardan sonra giderek zayıflamıştır. “Yenilikçi İslam” düşüncesi diye, bunu yapmaya çalışan bir akım var. Maalesef İslam dünyasındaki bütün yönetimler, ülkemiz de dahil, güncelleme, yeniden gözden geçirme, yenileme, eleştirel okuma çabalarının hepsini bastırmıştır. Bugün de bu cemaat-tarikat yapılarının, başta bizim fakültemiz olmak üzere, bu gibi çaba içerisinde olanları sapıklıkla itham etmesi, bazı hocalarımızı ölümle tehdit etmesi, bazı hocalarımıza yönelik birtakım tehditlerde bulunulması tamamen bu bozuk düzeni devam ettirmeye yöneliktir. Tüm bunlara karşı, toplumun “Bu kız çocuğumuzun arkasındayız” diye kampanya yapması lazım. Biz “H.K.G. kızımızın sonuna kadar yanındayız. Yapılanlara karşı susmayacağız” diyerek onu yüreklendirmeli, onun acısını en azından bir nebze olsun dindirmeliyiz.
Diyanet, yargı, siyaset…
Bundan sonrası için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapabileceği ne var?
Bir kere, Diyanet’in siyasetin emrinde olmadığını açıkça ilan etmesi lazım. Ancak bu mümkün değil. Halkımızın bunu görmesi lazım. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı siyasetin bu kadar emrinde ve etki alanında olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut iktidara değil, önce Allah’a daha sonra da topluma karşı sorumluluğu olduğunu bilmeli ve buna göre hareket etmeli. Dolayısıyla Diyanet’ten beklenti içinde olmak doğru değil. Cemaat-tarikat yapılarının nasıl yapılar olduğunu en iyi bilenler bu iktidar ve iktidarın çevresindeki bu kesimlerdir. Bütün bu olaylar ortaya çıkınca mahcup biçimde seslerini çıkarıyorlar ama bu kötülükleri engellemek için herhangi bir adım atmıyorlar. Hatta bunları meşrulaştırıcı adımlara ses çıkarmıyorlar. Diyanet, yargı, siyasi partiler çocuklarımıza yönelik bu adımların birer parçası durumunda, hepsi bundan şu veya bu oranda sorumlu. Din dahil hiçbir konuda araştırmadan, incelemeden, sorgulamadan, eleştirmeden, çapraz kontrol yapmadan bir şeyi kabul etmemeyi öğrendiğimiz anda temiz ve adil topluma doğru adım atmaya başlamışız demektir.