Mansur Yavaş aradan sıyrılıyor mu?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davada 14 Aralık’ta karar çıktı. Mahkeme heyeti İmamoğlu’na iki yıl yedi ay 15 gün hapis cezası verdi ve siyasi yasak getiren Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 53. maddesini uyguladı. İmamoğlu’nun cezası istinaf süreci ve Yargıtay’ın kararı onamasının ardından kesinleşecek. İmamoğlu’nun aldığı ceza Türkiye’nin gündemine oturdu.

İmamoğlu’na verilen hapis cezası üzerine Altılı Masa liderleri Saraçhane’de ortak miting düzenledi. Mitinge çok sayıda vatandaş katılırken İmamoğlu, Altılı Masa’nın beş lideri ve Saadet Partisi Genel Başkanvekili Sabri Tekir konuştu. İktidara seslenen İmamoğlu, “Öyle kolay kaçmak yok” dedi.

Son günlerde yaşanan gelişmelerden sonra adaylık tartışmaları gündemde daha fazla yer tutmaya başladı. Adaylık tartışmaları, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu üzerinde yoğunlaşırken Mansur Yavaş aradan sıyrılıyor mu? Ruşen Çakır yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Ekrem İmamoğlu’na verilen cezâ Türkiye’de siyâsetin akışını bayağı bir değiştirdi, daha da değiştireceğe benziyor. Geçen hafta Saraçhâne’de üst üste iki akşamüstü yaşananlar, muhâlefetten yapılan değişik açıklamalar, ama özellikle iktidârınAltılı Masa içerisinde Bizans oyunları olduğu yolundaki iddiaları vs… bütün bunlardan sonra önümüzdeki günlerde Altılı Masa’nın artık adayı açıklamasını daha kuvvetle bekliyoruz.

Geçen haftaki değerlendirmelerde, “Kim kazandı? Kim kaybetti?” diye sayarken, ilk kazanan olarak tabiî ki Ekrem İmamoğlu ve ilk andan îtibâren onun yanında duran Meral Akşener’i zikrettik. Bekir Ağırdır geçen hafta buradaki yayınımızda bu iki isme ek olarak Canan Kaftancıoğlu’nu ve Ali Babacan’ı da ekledi. Kaybedenler olarak da Kılıçdaroğlu ve Erdoğan çıkıyor karşımıza. Bâzıları hâlâ Erdoğan’ın buradan kazançlı çıktığını düşünse de, buradan bir kazanç elde etmesinin çok fazla mümkün olduğu kanısında değilim. Ama birazcık zaman geçince, biraz daha serinkanlı bakınca –haftasonu geçti, çok fazla bir şey olmadı–, bir başka ismin de bu sürecin kazananı olma ihtimâlinin yüksek olduğunu düşündüm — o isim de Mansur Yavaş. Mansur Yavaş neden böyle oldu? Burada çok öne çıkmadı. İstanbul’a geldi, Ekrem İmamoğlu ile dayanışma içerisinde oldu; ama ne konuşma yaptı ne bir şey yaptı. Peki nasıl kazanan olur? Bana göre bu süreçte Mansur Yavaş muhâlefetin, Altılı Masa’nın ortak adayı şansını pekâlâ artırmış olabilir. Neden öyle düşündüğümü daha sonra anlatacağım, ama önce bir yayına gönderme yapmak istiyorum. Bütün bu olaylar olmadan önce Kadri Gürsel ile burada yaptığımız yayında, Kadri beni şaşırtacak derecede Mansur Yavaş’ın isminin daha güçlü bir şekilde ön planda olduğunu söylemişti, hattâ şaka yollu kendisine takılmıştım da. Fakat şimdi düşününce –ki ortada Ekrem İmamoğlu’na cezâ falan yoktu–, Kadri’nin söylediklerinin isâbetli olma ihtimâlinin daha arttığını ve Ekrem İmamoğlu dâvâsının sonucunun Kadri’nin söylediklerini daha da güçlendirdiğini düşünüyorum. Önce Kadri’nin ne söylediğine bir hatırlayalım sonra devâm edelim.

“Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Akşener, Demirtaş… Seçimlere kim damga vuracak? Kadri Gürsel ile söyleşi” yayınından:

Ruşen Çakır: Ekrem İmamoğlu’nun adının o meşhur Karadeniz olayından sonra tekrar gündeme geliyor olması ve kendisinin de daha fazla siyâseten öne çıkması gibi bir olay var, ama bir de üzerinde dâvâ var. Ne diyorsun?

Kadri Gürsel: Ben Mansur Yavaş’ın daha şanslı olduğu kanaatindeyim. Mansur Yavaş daha şanslı. Bir görüş var: “Mansur Yavaş aday olursa Erdoğan onu çiğ çiğ yer kampanyada” gibi. Ya, öyle bir noktaya geldi ki Türkiye, şu gerçek bâzen unutuluyor: Bütün yapılan analizlerde, kurulan denklemlerde ve bu uzun bir süredir Türkiye’deki –hep tekrarlıyorum, ilk kez burada söylemiştim galiba yanlış hatırlamıyorsam– en güçlü siyâsî akım Anti-Erdoğanizm’dir. Türkiye’deki en güçlü birleştirici, Türkiye’nin tutkalı bugün, geçici bir süre için de olsa Anti-Erdoğanizm’dir ve Mansur Yavaş’ın meselâ gençler içinde pek de karşılığının olmadığı iddiasının da araştırmalar tarafından doğrulanmadığını ben paylaşayım, yani öyle bir şey yok. Netîcede bu, bir noktadan sonra, artık Türkiye’nin baş çelişkisinin çözülmesi seçimi olacak. Şunu iyi biliyoruz: Diktatoryal süreç ile demokratikleşme tercihi arasında yapılacak bir seçim bu.

Şimdi, Kadri’nin söylediklerinde çok önemli birtakım hususlar var, daha sonra da devam edip neden olduğunu açıklamıştı zâten. Şimdi şöyle: Öncelikle şu anda yaşadığımız süreçte çok ciddî bir olay var; o da İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu arasında bir adaylık çekişmesi var. İmamoğlu’nun adının bu kadar öne çıkması ve Meral Akşener’den de destek alması, Kılıçdaroğlu’nu isteyenleri çok ciddî bir şekilde rahatsız etti ve bu rahatsızlık aynı zamanda İmamoğlu aleyhine açık ya da örtülü, dolaylı ya da doğrudan sözler edilmesine yol açtı. Kılıçdaroğlu’nun da ikinci Saraçhâne toplantısında yaptığı konuşmada İmamoğlu’nu İstanbul’un belediye başkanı olarak özellikle vurgulamış olduğunu gördük. Buna karşılık Meral Akşener, tüm Türkiye’yi kattı İmamoğlu’ndan bahsederken. Yani İmamoğlu’nun adının bu kadar öne çıkmasından Kılıçdaroğlu’nun rahatsız olduğu anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun rahatsızlığı kadar Kılıçdaroğlu’nu destekleyenlerin de rahatsızlığı anlaşılıyor. Böyle bir sorun var. Yani şu anda dâvânın sonuçlanması değil de dâvânın sonuçlanmasıyla birlikte yaşananlar, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu arasında bir gerginliğe ya da en azından Kılıçdaroğlu’nu isteyenlerle İmamoğlu’nu isteyenler arasında bir gerginliğe yol açmış durumda, bunu çok net bir şekilde söylemek mümkün. İktidâr da zâten bunu sürekli olarak teşvik ediyor, bunu daha da güçlendirmeye çalışıyor. Bu bir realite olarak önümüzde duruyor.

Bir diğer realite, Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte Almanya’da olmasının başlı başına bir hatâ olduğunda da birçok kişi –ben dâhil– ısrarlı ve bu olayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık iddiasını bayağı bir zayıflattığını, adaylığı için yaptığı birçok yatırımı bir şekilde çöpe attığını düşünüyor — ki ben de öyle düşünüyorum, sâdece başkalarına atfederek söylenecek bir şey değil. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun şansı zâten belli bir sürede azalmıştı ve İmamoğlu’nun adı zâten bir şekilde daha fazla öne çıkıyordu. Mansur Yavaş da vardı, ama İmamoğlu öne çıkıyordu. Daha sonra cezâ ile birlikte İmamoğlu adı çok daha fazla öne çıktı. Yani şu aşamada Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimâlinin, meselâ bir ay öncesine göre çok daha düşük olduğu kanısındayım. Fakat bir yandan Kılıçdaroğlu taraftarlarının İmamoğlu’na karşı duydukları rahatsızlık; ama bir diğer yandan da Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın da dile getirdiği gibi İmamoğlu’nun aday olsa dahi, hattâ kazansa dahi cezâsı kesinleşirse cumhurbaşkanlığının tanınmayacağı seçeneği ciddî bir şekilde önümüzde duruyor. Bunun ben aslında çok da gerçekleşebilir bir şey olduğu kanısında değilim. Ama bir yandan da biliyoruz ki burası Türkiye, burada her şey mümkün. Ve Erdoğan’ın Mardin’de en son bu dâvâyla ilgili olarak yaptığı açıklamalara baktığımız zaman da Erdoğan’ın, İmamoğlu’nun hem belediye başkanlığından alınmasını hem de cumhurbaşkanı adayı olamamasını; olsa bile, seçilse bile oraya, o göreve gelememesini istediği ve bu konuda elinden geleni yapacağını söylemek mümkün. Elinden de çok şey geldiğini biliyoruz. Bütün bu yargı sürecini hızlandırmak ve İmamoğlu aleyhine karar almak çok ciddî bir şekilde elinde, bunları yapabilir. Dolayısıyla İmamoğlu’nun adaylığının önünde çok ciddî bir yargı engeli var. Bu olur ya da olmaz; ama birçok muhâlif için riske atılacak bir şey değil. Hattâ bu nedenle yedek aday, çift aday gibi önerileri dile getirenler olduğunu biliyoruz ve en azından İmamoğlu’nu aday olarak istemeyenlerin bunu gerekçe olarak kullanacaklarını da biliyoruz. Bu arada bütün bu süreçte Mansur Yavaş’ın adı çok ciddî bir şekilde yeniden öne çıkabilir, özellikle karârı verecek olan Altılı Masa’daki tartışmalarda bütün bu seçenekler öne konulduğunda Mansur Yavaş’ın adı tekrar gündeme güçlü bir şekilde gelebilir diye düşünüyorum.

Mansur Yavaş’ın olabilmesinin birtakım ayrı gerekçeleri var tabiî. İlk akla gelen, bütün anketlerde tabiî ki en çok oy alan kişi olması. Yani seçilebilir olması. Her ne kadar Özer Sencar bir yayında, hatırlayacaksınız, “O aday olursa, Erdoğan onu kampanya boyunca çok ciddî bir şekilde hırpalar, perîşan eder” demiş olsa da, bu seçenek, kampanyada şu anda kamuoyu araştırmalarında gözüken oyunu koruyup koruyamayacağı, artırıp artıramayacağı bir soru işâreti. Fakat bu kampanyaya aday kim olursa olsun, diyelim ki Mansur Yavaş; bu kampanyaya mağdur bir Ekrem İmamoğlu’nun onun yanında aktif bir şekilde katılması durumunda oyları çok daha ciddî bir şekilde artabilir. En azından şu anda Erdoğan’ı yeniyor gözüküyor, o durumu muhâfaza edebilir. Yani Mansur Yavaş’ın önündeki bir seçenek, onu öne çıkartan bir husus, seçilebilir olması. Bir diğer husus; şu hâliyle bakıldığı zaman Altılı Masa’dan yapılan açıklamalarda cumhurbaşkanı kim olursa olsun, yani aday kim olursa olsun seçildikten sonra Altılı Masa’nın liderlerinin çok sıkı bir kontrolünden bahsediliyor. Hattâ bu konuda birtakım mekanizmalardan bahsediliyor. Böyle bir şeyi Mansur Yavaş’ın kabul etme ihtimâli bir Ekrem İmamoğlu’na göre çok daha yüksek. Yani Mansur Yavaş, Altılı Masa tarafından kendine çizdikleri sınır içerisinde bir cumhurbaşkanlığı yapmaya Ekrem İmamoğlu’ndan daha kolay iknâ edilebilir. Bir diğer husus da tabiî ki Ekrem İmamoğlu’nun önünde en büyük engel olarak gözüken, bir aşamadan sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilince Cumhurbaşkanı’nın daha sembolik bir konuma geçecek olması ve Ekrem İmamoğlu’nun bunu pek istemeyeceği iddiası — genç olması nedeniyle, siyâsî gelecek hesapları nedeniyle. Bu anlamda bakıldığında Mansur Yavaş da pekâlâ, Kılıçdaroğlu kadar olmasa da bu çerçeveye uyan birisi olarak düşünülebilir. Yani bir tarafta seçilebilir olması, ikincisi Altılı Masa ile onların çizdiği sınır içerisinde birlikte çalışabilme ihtimâlinin yüksekliği ve üçüncüsü de daha sonra şu andaki başkanlık yetkilerinden ferâgat etme ihtimâlinin yüksek olması. Tabiî bütün bunların hepsi ihtimaller; ama baktığımız zaman, son iki hususta, yani Altılı Masa’nın çizdiği sınırlar içerisinde hareket etmek ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesi durumunda bu yetkilerden ferâgat etmek açısından Ekrem İmamoğlu’ndan daha fazla öne çıkan bir isim. Bu bağlamda hem Ekrem İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu arasında son dönemde yaşananlar, hem de bu seçenekler bağlamında Mansur Yavaş’ın adının önümüzdeki günlerde, özellikle Masa’da daha da fazla gündeme gelebileceğini düşünüyorum.

Bu tabiî ki onun aday olacağı anlamına gelmez. Herhangi bir bilgiye dayanarak konuşmuyorum. Zâten bilgiye dayanarak konuştuğunu söyleyenlerin çoğu da aslında çok da dayanaklı konuşmuyorlar. Hani onlar da benim gibi akıl yürütüyorlar. Tabiî burada şöyle bir sorun çıkıyor karşımıza — Mansur Yavaş için en çok dile getirilen husus: “Kürt oyları ne olacak?” İşte bu başlı başına bir sorun. Fakat şu hâliyle Ekrem İmamoğlu’nun açık bir desteği olması hâlinde Mansur Yavaş’ın HDP oylarını almasa dahi kazanma ihtimâlinin yüksek olduğunu düşünebiliriz. Kaldı ki eğer adaylık ihtimâli öne çıkarsa, HDP oylarını kazanmaya yönelik birtakım hamleler de pekâlâ yapabilir. Tabiî ki bu HDP meselesi, Kürt oyları meselesi, Mansur Yavaş’ı istemeyenler tarafından çok ciddî bir şekilde hep karşımıza çıkartılacak olan bir husus. Ama baktığımız zaman, söz konusu olan üç ismin de her birinin ayrı ayrı avantajları ve dezavantajları var ve ilginç bir şekilde Mansur Yavaş, sessiz kalarak, adaylık konusunda açık herhangi bir hamle yapmayarak, “İşimi yapıyorum. Ben Ankara’ya bakıyorum” diyerek; ama Altılı Masa’nın kendisini aday olarak önermesi durumunda bunu hiçbir şekilde reddetmeyeceğini de açık bir şekilde belli ederek bir kenarda sıranın kendisine gelmesini bekliyor ve sıra pekâlâ kendisine gelebilir.

Tekrar söylüyorum: Bu söylediklerim tamâmen bir akıl yürütme ve zamânında Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ne kadar güçlü olduğunu söylediğim zaman “Kılıçdaroğlucu” olmadığım gibi, daha sonra İmamoğlu’nun isminin öne çıktığını söylediğim zaman da “İmamoğlucu” olmadığım gibi, bu sefer de “Mansur Yavaşçı” değilim. Ama yine de sırf bu başlığı attığım için Mansur Yavaşçı olarak tanımlanacağımı da biliyorum. Ama bizim işimiz böyle bir şey; gördüğümüzü, düşündüğümüzü söylemek durumundayız ve Altılı Masa’nın aday seçeneğinin çok inişli çıkışlı bir grafik çizdiğini, son bir ayda çok ilginç gelişmeler olduğunu ve önümüzdeki günlerde de yeni ilginç gelişmeler yaşayabileceğimizi vurgulamak istiyorum. Bugün bir başka yayında sizlerin de katılımıyla Altılı Masa’nın geleceğini konuşmak istiyorum. Özellikle iktidar sözcülerinin Altılı Masa’nın artık çoktan dağıldığı iddialarını berâber tartışmak istiyorum. Saat 17.00’de o canlı yayına da sizleri bekliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.