Erdoğan Erdoğan’a karşı

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün (29 Aralık) Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili yeni düzenlemeleri kamuoyuna açıkladı. Daha önce “Tutturmuşlar EYT, erken emeklilik. İskandinav ülkeleri böyle battı. Seçim kaybetsek de yokum” demiş olan Erdoğan, şimdi bu düzenlemeyi hayata geçirdi. Sırada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme var.

Ruşen Çakır yorumladı: Erdoğan, Erdoğan’a karşı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. EYT diye bir tâbir var. Yıllardır Türkiye’nin gündemindeydi. Artık gündemden kalkıyor, Emeklilikte yaşa takılanlar. İlk yaptıkları eylemleri hatırlıyorum. Çok fazla ses getirmemişti ve buradan bir şey çıkmaz düşüncesi çok hâkimdi. Sayıları azdı, dinleyenleri pek yoktu. Medyanın da ilgisini çekmiyorlardı. Ama sonra hem sayıları arttı hem sesleri arttı hem de öncelikle muhâlefet partisinin kulak kabarttığı bir kesim oldular. Daha sonra da iktidâr mecburen kulak kabarttı ve sonuçta iktidârın birtakım bocalamalarının ardından dün Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı, dedi ki: ‘‘Hiç yaş sınırı, zamân sınırı olmadan yaklaşık 2 milyon 250 bin vatandaşımıza hayırlı olsun. Yaş sınırı uygulanmayacak, kurum farkı olmayacak’’ vs. ve işverenlere yönelik de kredi desteği sunulacak. Neden dolayı? Kıdem tazminatları, çünkü 2 milyon 250 bin kişinin kıdem tazminatı söz konusu olacak. Bunların, özellikle özel sektörün zorlanma ihtimâline karşı devlet de devreye girecek. 

Bu EYT’lilerin bir zaferi ve bir sivil toplum hareketi olarak gerçekten ilginç bir şeye imza attılar. Daha önce bedelli askerlik için böyle şeyler oluyordu. O da bir şekilde iktidâr tarafından yasalaştırıldı. Onlar da benzer bir şekilde bir şey elde ettiler. Ama bedelli askerlik ayrı bir konu. Burada bir hakkın gaspı söz konusuydu. Burada o haklarını, aslında kazanılmış haklarını geri aldılar diyebiliriz. Şimdi bakıyoruz çok sayıda itiraz eden var. Özellikle bunun popülist bir adım olduğu, bunun yükünün çalışanlara, emekli olmayanlara çıkacağı, bu kişilerin emeklilik parasını diğer çalışanların ödeyeceği vs. Bu tür yaklaşımlar sözüm ona liberal yaklaşımların hiçbir anlamı yok. Haklarını elde ettiler diye kimseyi suçlamak doğru değil, akıl alır bir şey değil. Eğer bir eleştirileri varsa devlete yöneltsinler, ülkeyi yönetenlere yöneltsinler ve kendi haklarının gasbedildiğini düşünüyorlarsa haklarını gasbettirmemek için de kendi örgütlü hareketlerini gündeme getirsinler. Burada esas olarak bir eleştiri yöneltilecekse o kişiler ülkeyi yönetenlerdir ve de ülkeyi yönetmeye tâlip olanlardır. Onlara seslenmesi gerekirken, toplumun bir kesiminin diğer kesimine – ki bu kesim de böyle ayrıcalıklı üst sınıf filan değil; çalışanlar, genellikle alt-orta sınıflar, bunlara yönelik bu tür yaklaşımlar, abartılı şeyler, işte yok o paraları alıp sefa sürecekler gibi şeyler yanlış. Hâlbuki emeklilik de başlı başına – ki şu ânda biliyorsunuz asgarî ücret düzenlemesinden sonra emekliler de maaşlarının arttırılması için ses çıkartmaya çalışıyorlar. Neyse. 

Şimdi bu olay neden oldu? Çok açık bir şekilde seçim nedeniyle oldu. Bu konuda en çarpıcı değerlendirmeyi, en özlü değerlendirmeyi Saadet Partisi’nin üst düzey isimlerinden Bülent Kaya yaptı. Ne diyor: ‘‘Büyük takas. Emekli olmamak için 2 milyon 500 bin kişiyi emekli etti.’’ Erdoğan’ın rakamı 2 milyon 250 bin. Evet, emekli olmamak. Nereden emekli olmamak? Siyâseten emekli olmamak için bunu yaptı diyor – ki çok doğru bir tespit. Normal şartlarda biliyoruz ki Erdoğan – ki bu yayının başlığı da o: Erdoğan Erdoğan’a karşı – bu konuya, erken emeklilik, emeklilikte yaşa takılanlar vs. hususlarında son derece katıydı özellikle başbakanlığı dönemlerinde ve cumhurbaşkanlığının ilk dönemlerinde. Ama sonra Başkanlık Sistemi’yle gelip de seçim yaklaştığında her bir oya ihtiyacı olduğundan bunu eminim istemeye istemeye imzalamak zorunda kaldı. Ama Erdoğan öyle pragmatist bir siyâsetçi ki bunu zâten yıllardır savunuyormuş gibi, demin gösterdik bir daha bakalım Erdoğan’ın nasıl paylaştığına; bir müjde veriyor, hayırlı olsun diyor. Bunu sanki sanıyorsunuz ki iktidârda başka birisi vardı, Erdoğan iktidâra geldi, 20 yıl ülkeyi yöneten ve bu sorunu sorun hâlinde tutan kişinin yerine geldi bunu düzeltti; hayır. Kendi yarattığı sorunu ya da var olan, üstüne gitmediği, bir sorun olarak görmediği bir olayı yıllar sonra bir seçimin arifesinde mecburen çözmek zorunda kaldı.

Buradan hareketle şunu sorabiliriz pekâlâ; bunu yaptı diye 2 milyon 250 bin kişi ve onların yakınları Erdoğan’a oy mu verecek? Bugün bankada bir işim vardı, orada bir görevli EYT’liydi ve benimle sürekli bu konuyu konuşuyordu. Çok da umutluydu ve bugün çok mutlu olduğunu gördüm. Ona sordum. Dedi ki: ‘‘Böyle bir şey yok. Biz hakkımızı aldık ve mücadele ettik. —Sivil toplum lâfını da kullandı — Bir sivil toplum hareketi geliştirdik ve hakkımızı aldık. Bu bizim AKP’ye, Erdoğan’a oy vereceğimiz anlamına gelmez’’ dedi. Olabilir. Kimileri de verebilir. Ama burada mesele şu; Erdoğan oy kaybediyor, seçimin riskli olduğunu görüyor. Dolayısıyla oy kaybını durdurmak için ve kaybettiği oyların bâzılarını geri alabilmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor. Elinden ne kadar geliyor? EYT konusu çok zorlanacak olabilir; ama onu göze aldı. Gerekirse bundan dolayı, ekonomik açıdan gelecek ek külfeti göze alıyor. Çünkü burada çok ciddî bir oy meselesi var. Oy kazanır mı bilmiyorum. Ancak oy kaybetme ihtimâlini durdurmak için de zâten Erdoğan’a oy verip vermemekte tereddüt eden ve EYT bekleyen bir kişi pekâlâ yarın tekrâr Erdoğan’a oy verirken bunu; ‘‘İşte bizim beklediğimizi yaptı. Onun için verdim’’ diyebilir ya da EYT konusunu Erdoğan’ın seçime kadar sallaması ve hayâta geçirmemesi hâlinde bâzıları da sırf bu gerekçeyle Erdoğan’a oy vermediğini de söyleyebilirdi. Bu gerekçeyi onların elinden aldı Erdoğan. Oy vermeme malzemesi olarak EYT’yi ellerinden aldı. Bunu ilk defa yapmıyor. Çokça yaptı ve genellikle de muhâlefetin bu konuların üstüne gitmesiyle yaptı. Meselâ öğrencilerin kredi borçları meselesinde yaptı ve o zamân da Kemal Kılıçdaroğlu ne demişti hatırlıyorsunuz, – ki hatırlattı – dedi ki: ‘‘Sırada EYT var’’ dedi. Ve İngilizce bir tweet atmıştı; ‘‘EYT loading’’ demişti. Onu hatırlattı Kılıçdaroğlu. Şimdi de dedi ki: ‘‘Sırada otomobildeki ÖTV var. Sonucu biliyoruz, beni yorma Erdoğan’’ diye yeni bir tweet attı. Şimdi burada bu tabiî ki yaratıcı bir fikir, doğru; ama bu tek başına Erdoğan’ın yaptığı bu hamleden siyâsî çıkar elde etmesini engelleyebilir mi? Hiç böyle düşünmüyorum. Tabiî ki bunun bir anlamı var; ama bu tür hususlarda muhâlefetin elinde insanların beklediği sorun çözme imkânları yok. Çünkü iktidârda değiller. Sorun dile getirme imkânları var. Bunu dile getiriyorlar ve dile getirdiği bâzı sorunlar, özellikle geniş kalabalıkları ilgilendiren, öğrencileri ya da çalışanları ilgilendiren konulardaki çıkışlarında iktidâr pekâlâ hamle yapıp onların elinden hem bu silahı alıp hem de bunları bir seçim yatırımına dönüştürebiliyor. Burada muhâlefetin ne yapması gerektiği konusu çok kompleks, çok karmaşık. Tabiî ki bu konuları dile getirmesi önemli. Ama onun ötesinde – ki yayının sonunda buna değineceğim tekrâr – bir bütün olarak toplumun tüm kesimlerini kendi iktidârlarında daha az sorunlu bir ülke getireceklerine ikna edebilmeleri gerekiyor. 

Şimdi Erdoğan’ın oy alabilmek ya da oy kaybını durdurabilmek için seçim ekonomisi olarak tanımlayabileceğimiz ve kendisinin aslında istemediği adımları attığını görüyoruz. Daha da atacaktır. Zâten daha önce yaptıkları var. Gıdada meselâ KDV’nin indirilmesi var ilk aklıma gelen. ÖTV’de birtakım düzenlemeler olmuştu. Öğrencilerin kredi borçlarının silinmesi meselesi, demin söyledik. Şimdi EYT meselesi. Asgarî ücrette tam seçim yatırımı denebilecek kadar büyük bir rakam telâffuz etmedi. İşverenin râzı olduğu rakamı kabul etti. O ilginç bir istisna olarak duruyor, ama sonuçta yine de %55’lik bir artık söz konusu. Onu da yabana atmamak lâzım; ama diğerleri kadar etkili değil. Tabiî bütün bunları nasıl yapıyor, nasıl yapabiliyor? Bunları tabiî ki devletin kasasından yapıyor ya da bu konuda birtakım harcamalar yapması gereken kişileri bir şekilde ikna ederek, ikna etmeye çalışarak yapıyor. Esas olarak devletin kasasından yapıyor; ama devletin kasası da güçlü değil. O zamân işte diğer 180 derece dönüşlere geliyoruz. Dış politika. Dış politikada Suudi Arabistan’la, Körfez ülkeleriyle yapılanların en önemli nedeninin ekonomi olduğunu, stratejik yönleri muhakkak var; ama ekonomi olduğunu zâten biliyorduk. Yani para dağıtabilmek için paraya sâhip olması lâzım. O parayı da en azından seçime kadar borç harç bir yerlerden bulabilmesi lâzım. Bu konuda Körfez ülkelerinden, Suudi Arabistan’dan, Katar’dan, BAE’den gelen, geldiği söylenen, geleceği söylenen paraların daha sonra onlara ne şartlarla nasıl ödeneceği konusu şu günün spekülasyonlarına neden oluyor. Ama zâten Erdoğan için önemli olan bugünü geçirmek. Bugünü geçirebilmek için de para bulabilmek için de her türlü tavizi verebiliyor. 180 derece dönebiliyor ve başlıkta da dediğimiz gibi Erdoğan, Erdoğan’a karşı pozisyon alıyor. Buradaki sorun, hep dönüp dolaşıp buraya geliyoruz, muhâlefetin tek başına, Erdoğan’ın dün böyle söyleyip bugün böyle yaptığını söylemesiyle çözülmüyor. Bunu söylediğiniz zamân birçok insan; ‘‘Ne yapalım? Dün yanlış yapıyormuş, bugün doğru yapıyor’’ deyip işin içerisinden çıkabilir. Burada muhâlefetin ekonomide de dış politikada da öncelikle çok ikna edici bütünlüklü politikaları hayâta geçirebilmesi gerekiyor. Aksi takdirde sürekli Erdoğan’ı Erdoğan’la yargılamak, işte bugün Erdoğan’ın yaptıklarını dünkü Erdoğan yapmazdı demek ve birbirine düşürmeye çalışmak. Nasıl olacaksa ne işe yarayacaksa bununla geçen bir ömür var.

Şimdi çok daha büyük bir gelişme, dış politikada. Nerede yaşandı? Moskova’da yaşandı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan Rusya’ya gittiler. Rusya’da Rus Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı’yla buluştular. Ama ayrıca kimler vardı? Suriye Savunma Bakanı ve Suriye İstihbarat Başkanı vardı. Üçlü zirve. 6 kişinin katıldığı 3 ülkenin mevkidaşlarının bir araya geldiği çok olağanüstü stratejik bir zirve. Burada neler konuşuldu bilmiyoruz. Başlıklar hâlinde biliyoruz. Zâten tahmin edebileceğimiz şeyler, ama bunun tam da Türkiye’de seçim öncesinde – ki Erdoğan biliyorsunuz Esad’la da görüşmek istiyor ve bunu da Esad’la görüşmesinin bir adımı olarak, bir hazırlığı olarak görmek hiç yanıltıcı değil. Fakat Esad’ın seçimden önce böyle bir görüşme yapmak istemediği yolunda birtakım iddialar var, güvenilir kaynaklardan gelen birtakım haberler var. Her neyse. Ama Erdoğan, işte burada da görüyoruz; Erdoğan Erdoğan’a karşı. Erdoğan onca yıl sonra Suriye’yle bir beyaz sayfa açmaya bayağı istekli. Bunu neden yapıyor? Bunu yapmasının tabiî birçok nedeni var. Öncelikle Suriye meselesinde artık Türkiye’nin, Ankara’nın Suriye konusundaki beklentileri yok oldu, bitti. Yani o Emevi Camii’nde namaz kılmak filan bunlar yok artık. Suriye’de rejim değişmedi. Yani Erdoğan kaybetti. Erdoğan gibi oynayanlar kaybettiler; AKP iktidârı, buna Ahmet Davutoğlu da dâhil. Zamânında Suriye’nin rejiminin yıkılmasına yatırım yapanlar çok net bir şekilde ve çok ağır bir faturayla kaybettiler. Kendileri ağır bir fatura ödüyor; ama esas faturayı tabiî ki Suriye halkı ve bir ülke olarak Suriye ödüyor. Şimdi bu faturanın daha da büyümemesi ve bir diğer husus yine, seçimde muhâlefetin değişik partilerinin dile getirdiği Suriyeli sığınmacılar meselesi var. Bu sâdece Zafer Partisi’nin yaptığı bir mesele değil. Zafer Partisi’nin yaptıklarından hattâ Erdoğan çok da rahatsız olmayabilir. Ama İYİ Parti de ve en önemlisi CHP de bu konuda çok net pozisyonlar alıyorlar. Yani Zafer Partisi gibi; ‘‘İsteyen istemeyen hiç önemli değil, hepsini otobüslere doldurup yollayacağız’’ demiyorlar, ama bakıyorsunuz, CHP’nin daha önce ‘‘Geliyoruz’’ şimdi ‘‘Başlıyoruz’’ diye yaptığı afişlerin hepsinde de bu mülteciler meselesi çok önemli bir yer tutuyor. Ve Kılıçdaroğlu diyor ki; ‘‘Biz dünyanın mülteci toplama kampı olmayacağız. Avrupa Birliği ile olan anlaşmayı lağvedeceğiz ve geri yollayacağız.’’ Bu konuda da biliyoruz ki Suriye yönetimiyle görüşmek, tabiî ki en önemli ayağı bu. Yani siz şimdi tek başına ‘‘Yollayacağız’’ dediğiniz zamân bu çok inandırıcı olmuyor. Ama Suriye yönetimiyle, rejimiyle konuşarak yollayacağız dediğiniz zamân daha bir inandırıcı oluyor.

 Şimdi Erdoğan bu kartı da muhâlefetin elinden almak istiyor. Yollayacak mı? Yollayabilir mi? Yollamak ister mi? Bunların hiçbirisini bilmiyoruz. Ama dünkü Erdoğan kesinlikle böyle bir şeye yanaşmazdı. Ama bugünkü Erdoğan dünkü Erdoğan’a karşı olarak pekâlâ bunu da yapabilir, yapmak için de kolları sıvamışa benziyor. Tabiî ki Moskova’da yapılan bu görüşmenin sâdece mültecileri ilgilendirdiğini söylemek hiç doğru olmaz. Özellikle Kuzey’de YPG/PYD varlığı bir şekilde gündeme alınacak. Tabiî ki ondan sonra özellikle radikal İslâmcı yapılanmaların geleceği gündeme alınacak. Türkiye’nin denetimindeki birtakım muhâlif silahlı güçlerin geleceği de gündeme alınacak, alındı belli ki. Ama nasıl gelişmeler sağlandı, bunu kestirmek mümkün değil. Bütün bunların hepsinin hem uzun vadeli etkileri var; ama Erdoğan için en öncelikli olan meselenin tabiî ki seçimler olduğunu özellikle vurgulamak lâzım. Bu konuda bir not; bugün saat 18.00’de Kadir Has Üniversitesi’nden Profesör Serhat Güvenç’le Erdoğan’ın dış politikayı nasıl bir seçim malzemesi olarak kullandığını bütün boyutlarıyla Suriye’den başlayarak ele alacağız. 

Böyle bir atmosferde Erdoğan’ın seçimi kazanabilmek için kendisiyle, geçmişiyle, geçmişte söyledikleriyle, yapıp ettikleriyle de hesaplaşarak gitmesi, bu anlamda gelebilecek her türlü eleştiriyi göze alması, birçok şeyi istemeye istemeye yapıyor olmasına karşılık muhâlefet ne yapıyor? Bu konuda çok da fazla bir şey söylemek de aslında istemiyorum. Çünkü insanlar çok kızıyorlar, ama kusura bakmayın. En son salı akşamı yapılan Kılıçdaroğlu-Akşener görüşmesini düşünelim. Şimdi olağanüstü bir görüşme oldu, bir araya geldiler. Akşam Ankara’da Ahlatlıbel Belediye Tesisleri’nde yemek yediler ve sonra ne girişte ne çıkışta tek kelime lâf etmediler. Ertesi gün her iki lider de basına çok kısa birtakım şeyleri doğrudan ya da dolaylı aktardı. Burada ne görüyoruz? Sorun var. Sorunu çözmek için oturuyorlar. Çözüp çözmediklerini bilmiyoruz, çünkü bize daha sonra kısıtlı olarak bilgi veriyorlar vs. Ama bir bakıyoruz diğer yanda Erdoğan açıklıyor; EYT, bakın ne yaptık diye sosyal medyadan duyuruyor ya da fotoğraflar servis ediliyor; Hakan Fidan, Hulusi Akar Moskova’da. Kısıtlı da olsa bilgiler veriliyor. Bütün bunları yapan, her konuda yaptığı, yapmadığı, yapmayı düşündüğü şeyleri söyleyen, açık açık dile getiren ve Bahçeli’yle olan konuşmalarında da görüşmelerinde de hiçbir sorun olmadığı belli olan bir Erdoğan var, iktidâr var. Ama diğer tarafta sürekli tartışan bir muhâlefet var ve muhâlefet böyle bir ânda elindeki çok önemli bir fırsatı heba ediyor. Nedir o? O Ahlatlıbel’deki yemeğin ardından gazetecileri çağırsalar, birlikte, yan yana, gülerek, birbirleriyle şakalaşarak bir iki cümle lâf etseler Türkiye’de şu ânda bambaşka şeyler konuşuyor olabilirdik. Ama hâlâ şu hâliyle baktığımız zamân muhâlefet arasında sorun var mı yok mu, 5 Ocak’ta ne konuşulacak, buradan bir şey çıkacak mı, aday ne zamân açıklanacak vs. bütün bunların hepsi esrarengiz bir şekilde, nedeni anlaşılmayacak bir şekilde gizli kapaklı gidiyor. Gizli kapaklı olmasa bile örtük bir şekilde gidiyor. Yani bir yanıyla meraklı destekçilerine ve kendilerine oy vermeye niyetli insanlara yönelik bir halkla ilişkiler faaliyetinden nedense tamâmen uzak bir muhâlefet; diğer yanda her şeyi bir halkla ilişkiler faaliyetine dönüştüren ve elinde bu konuda çok da imkân olan, bu imkânları sonuna kadar kullanan bir iktidâr var. Dolayısıyla bu dengesizlik esas olarak muhâlefetin yarattığı bir dengesizlik ve benim hep söylediğim ve söylemekten de bıkmadığım; bu seçimi muhâlefetin kazanmaması mucize olur, ama bu mucizeyi gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar meselesini bu son olaylarda da çok bâriz bir şekilde görüyoruz. Evet, saat 18.00’de Serhat Güvenç’le ‘‘İktidâr, Erdoğan dış politikayı seçimler için nasıl kullanıyor?’’ konusunu konuşacağız. Onu da izlemenizi öneririm. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.