Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP seçmenle duygusal bağını yeniden kurmaya çalışıyor (1): 2023 AKP’si 2002 ruhunu yakalar mı?

3 Kasım 2002 seçimleri, Türkiye tarihinde 20 yıllık bir sayfa açtı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurulduktan 15 ay sonra, yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidar oldu. 20 yıldır iktidarda olan AKP, 2023 genel seçimlerinde de birinci parti çıkmak isterken, partiye uzun zamandır yapılan “tabanından kopuyor” eleştirilerinden “kurtulmak” için çaba gösteriyor. Bunlardan biri de “kapı kapı gezme” stratejisi. 

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan 2023 seçimlerine doğru şu cümleyi birçok kez duyduk: “Kapı kapı dolaşmak mecburiyetindeyiz.” Erdoğan 8 Temmuz 2021’de AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda bu konuya değindi ve 2023 seçimleri için iki yıl önceden talimat verdi. Erdoğan, “Meclis’in ara vermesiyle hepimiz arazide olacağız. Meydanlarda olacağız. Kapı kapı dolaşmak mecburiyetindeyiz” dedi

Erdoğan, 29 Ağustos 2022’de ise bu isteğini yineledi. Kütahya’da 30 Ağustos Büyük Zafer’in 100. Yılı Etkinlikleri ve Toplu Açılış Töreni’ne katılan Erdoğan, “Gençler; unutmayın, lideriniz de gençliğini bırakmaz. Ana kademesiyle, kadın kollarıyla, gençlik kollarıyla 2023’e hazır mıyız, 2023’e hazır mıyız? Kapı-kapı, inşallah yeni bir fethe hazır mıyız?” dedi.

Aralık 2022 ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda başlatılan “Ulusal Hane Ziyaretleri” kapsamında ailelerin ihtiyaç ve taleplerine uygun sosyal hizmet modelleri sunuluyor. Bu ziyaretlerde AKP teşkilatları, Erdoğan’ın seçimlerde destek istediği mektubu da ailelere veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu talimatları söyleşi serisine başlamamıza neden oldu. Üç bölümden oluşan serimizde “Bu seçim stratejisi kaybettiği seçmeni AKP’ye geri getirecek mi, AKP teşkilatı ve Erdoğan seçmenine tekrar dokunabilecek mi?” sorularına cevap arayacağız. Serimizin ilk bölümünde siyaset bilimci Prof. Dr. İhsan Dağı var. Diğer bölümlerinde ise sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel ile AKP Kurucu Üyesi ve eski AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Bostan Ünsal ile yaptığımız söyleşilerimizi yayınlayacağız. 

2001’deki ekonomik krizin bütün etkileri hâlâ hissedilirken, 15 Temmuz 2002’de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, erken seçim çağrısı yaptı ve 31 Temmuz 2002’de erken seçim kararı alındı. 3 Kasım 2002’de düzenlenen seçimlerde, iktidardaki koalisyon baraj altında kaldı. AKP ise yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidar oldu. AKP, 2002 seçimlerinde nasıl bir siyasi kampanya yürüttü ve seçmenine nasıl ulaştı? 

AKP’nin 2002 seçim başarısı Türkiye siyasetinin krizi üzerinde yükseldi. 1990’lar boyunca merkez sağın ve merkez solun bir yandan parçalanmışlığı öte yandan da iktidara geldiği dönemlerdeki başarısızlığı sistem dışında gelen AKP’ye alan açmıştı. Ayrıca, 1999 seçimlerinden sonra da milliyetçi sağ ve milliyetçi solun koalisyonu ülkeyi ekonomik krize sürükleyince Türkiye siyasetinde adeta aktör kalmadı. Bu dönemde iki partisi kapatılan “Milli Görüş” geleneğinden bir grubun kendilerini hem lider hem de ideoloji ve program temelinde yenileyerek sisteme entegre olma çabası AKP’yi yarattı. AKP merkezdeki kriz, 28 Şubat mağduriyeti ve kadrolarının stratejik yenilenme kararlarının üzerine inşa edildi. Partinin söylemsel dönüşümüne rağmen teşkilat ve kadroları ağırlıklı olarak Refah Partisi tecrübesinden geliyordu. 

Temel duruşları şuydu: Mevcut seküler anayasal düzende siyaset yapabilmenin koşulu boşalan merkeze yaklaşmak, sadece dindarların oyunu alarak marjinal bir görüntü vermek ve küçük bir parti olarak kalmak yerine toplumun tüm kesimlerine ulaşarak iktidara yürümek. Bu ekibin saha tecrübesi güçlüydü. 1991 seçimlerine ittifakla gitmişler, 1994’te İstanbul ve Ankara’yı almışlar ve 1995’te birinci parti olmuşlardı. 2002’de saha tecrübesini mahalle, sokak ve hatta apartman bazında mikro çalışmalara aktardılar. Ellerinde seçmen listeleriyle sokak sokak gezdiler. Kadroları, tabanları, gönüllüleri kararlı ve inançlıydılar. Kendilerini hem sisteme hem de Milli Görüş çizgisinde kalan “abilerine” ispat etmek, dışlandıkları sistemi halk desteğiyle ele geçirmek istiyorlardı. Motivasyonları çok güçlüydü. Bütün bunların yanı sıra 2002’de Türkiye medyası bile çoğulcuydu. Kitlelere ulaşabilecek kendi medya araçları olduğu gibi merkez medyada da yer bulabiliyorlardı. Partinin lider kadroları merkez medyanın televizyonuna çıkıyorlar, kendilerini anlatıyor, iddiaları yanıtlıyorlardı. Medya blokajı yoktu, aksine görünürlükleri yüksekti, negatif görünürlük bile yeni partinin tanıtımı işlevi görüyordu.

İhsan Dağı 

“Devlet memurlarının devlet partisi için oy isteme seremonisi halktan kopulduğunun örneği”

Yıllar içerisinde AKP, seçmeninden kopmaya başlamıştı ancak 2023 seçimlerine giderken Erdoğan’ın eski seçim stratejisine döndüğünü görüyoruz. Erdoğan 2022’de “Ana kademesiyle, kadın kollarıyla, gençlik kollarıyla 2023’e hazır mıyız?” dedi. 2021’de ise “Kapı kapı dolaşmak mecburiyetindeyiz” dedi. Aralık 2022 itibariyle de “Ulusal Hane Ziyaretleri” kapsamında evlere giden çalışanlar Erdoğan imzalı bir mektup veriyor. Erdoğan ve AKP teşkilatı bu seçim sürecinde eskiye mi geri dönüyor ve bu, AKP’den kopan seçmeni geri getirir mi?

Mevcut koşullar 2002’den çok farklı. Artık AKP alttan gelen toplumsal ve siyasal bir hareket değil, tam tersi alttan gelen toplumsal muhalefeti devlet, medya ve ekonomi araçlarını kullanarak bastırmaya çabalayan “ekonomi-politik bir güvenlik örgüsü.” Bu örgüde halk, zamanı geldiğinde sandığa oyunu atacak veya sokağa çıkıp lideri alkışlayacak pasif bir unsur. AKP asıl gücünü parti ile devletin bütünselliğinden, başka bir ifadeyle kamusal gücü ve kaynakları parti için harekete geçirebilmesinden alıyor. Parti örgütü de gönüllü çalışanlara değil devlete, devletin valisine, kaymakamına, müdürüne, onların vereceği desteğe, kaynağa ve bilgiye dayanıyor. Arkasından kamusal gücü ve o gücün ekonomik kaynakları kullanma imkanını çekin geriye AKP kalmaz çünkü AKP “sivilliğini”, sivil gücünü kaybetti. O artık ekonomi-politik bir örgü. Seçimlerde dayanağı da bu. Örgünün içinde olanlar 2002 AKP çalışanlarından farklı olarak güçlerini, statülerini ve ekonomik kaynaklarını kaybetmemek için çalışıyorlar. Bir devlet kurumunun yoksullara yardım dağıttıktan sonra onlara cumhurbaşkanının mektubunu bırakması bir parti veya örgütün seçim çalışması değil, “resmi ziyaret.”

Devlet memurlarının devlet partisi için oy isteme seremonisi, halktan ve sivil siyasetten ne kadar kopulduğunun somut örneği. Ama şunu unutmayalım, bu topraklarda devlet güçlüdür de halkı korkutur ve itaate zorlar. AKP bu seçimleri kazanmak için halkın oyuna muhtaç olduğunu biliyor elbette. Ancak bunu 2002’de olduğu gibi taban çalışmasıyla yapacak örgütü, gönüllü kadroları ve kitlesel motivasyonu yok. Ama devleti ve devletin kaynakları var. 2002’de halk desteğiyle devletin zorbalığından korunmaya çalışan AKP, bugün devletin gücüyle ve kaynaklarıyla halkı “ikna” etmeye çalışıyor.

“İmamoğlu-Kaftancıoğlu halk desteğiyle devlet destekli AKP’yi ağır bir yenilgiye uğrattı”

2019 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun vatandaşla temas etmesi, sürekli sokakta olması dikkat çekti. 2023 seçimlerine doğru giderken de muhalefet bu seçim stratejisini tekrar öne çıkardı. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, son dönemde öbek çalışmaları yapıyor. Muhalefet, AKP’nin 2002’de yakaladığı başarıyı bu çalışmasıyla yakalayabilir mi?

2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu-Canan Kaptancıoğlu ikilisi taban çalışmasıyla, halka dokunarak ama sağlam bir de örgütlülükle AKP’ye karşı seçim kazanılabileceğini gösterdi. Ancak yalnız bu değil; sandıklara hakim olarak AKP’nin devlet gücüyle sonucu değiştirme girişimlerine de fırsat vermediler. Sonuçta iktidar seçim gecesi AA üzerinden veri geçişini durdurmaya, ardından da seçimi tekrara kadar götürdü işi. Fakat AKP’nin kamusal güce dayanarak seçimi almaya kalkışacağını öngörüp tedbir alan İmamoğlu-Kaftancıoğlu ortak çalışması halk desteğiyle devlet destekli AKP’yi ağır bir yenilgiye uğrattı. 2023 seçimleri muhalefet için en iyimser senaryoyla böyle gelişecek. AKP sadece kampanya boyunca değil, kampanyadan sonra sandıkta da kamusal güce yaslanacak. Bunlara hazırlıklı olunmadan, yani sandık güvenliği, ıslak imzalı sandık tutanakları, seçim gecesi veri akışı güvenliği sağlanmadan muhalefetin tabanda nasıl çalıştığı, halkı nasıl mobilize ettiği çok belirleyici olmayabilir. İmamoğlu-Kaftancıoğlu modeli bu nedenle önemli. Önümüzdeki seçimlerde bütün Türkiye ölçeğinde uygulanması gereken bir çalışma modeli. 

Sandık ve sayım güvenliğini tesis ettiğinde muhalefetin bu seçimlerde şansı yüksek. Karşılarında sivilliğini, dinamizmini, kitlesel motivasyonunu kaybetmiş bir AKP var. 2002’den bu yana AKP ilk defa seçimlerin favori partisi değil. Dolayısıyla, muhalefet psikolojik üstünlüğe sahip. Bunu somut desteğe dönüştürmeleri gerek. Siyasi partilerin bir seçimden ötekine fark yaratmak, oy desteğini artırmak ve seçim kazanmak için “oyunun rengini değiştirme eğilimi gösteren seçmen”e ulaşmaları gerekir. Bu seçmen kitlesi siyasette çatışma değil uzlaşma, ideoloji değil hizmet bekleyen, rahat ve huzurlu yaşamak isteyen bir kitledir. Ülkede istikrar olmasını, ekonominin işlemesini, refahlarının artmasını, çocuklarının iş sahibi olmasını isteyen “normal-sıradan” insanlardır. Muhalefet, kendi tabanını kaybetmeden seçimin kaderini değiştirecek “ortadaki” bu seçmen grubuna ulaşabilmeli.

Ayrıca kararsızları kazanmak, parti tabanını konsolide etmek ve seçimde mobilize etmek, rakibi demoralize etmek ve seçimlere müdahaleyi düşünenleri nötralize etmek için “bu defa kazanıyoruz” söylemini sürekli yinelemek ve bu yönde bir beklenti yaratmaları gerek. Kısaca, seçimleri kazanmaları için muhalefet tabana inmeli, tabana ulaşacak bütün siyasal sermayesini sahaya sürmeli. Sadece liderler, parti örgütü, milletvekilleri, milletvekili adayları ve gönüllülerin değil mevcut iktidarı değiştirmek asgari müştereğinde buluştuğu bütün toplum kesimlerinin siyasal seferberliği sağlanmalı. Son seçimi kazanan belediye başkanları da unutulmamalı. Muhalefetin elindeki en önemli siyasal sermaye unsurlarından birisi belediye başkanları. Özellikle büyükşehir belediye başkanları, en başta da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş muhalefetin seçim kampanyasında sahaya inen, kürsüye çıkan aktörler olmalılar. Seçimi kazanmanın yolu topyekun siyasetten, topyekun siyaset de muhalefetin tüm siyasal sermayesini sahaya sürmesinden geçer.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.