Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Türkiye NATO’dan çıkar mı? Çavuşoğlu ABD’de umduğunu bulabildi mi?

İsveç ile Türkiye arasındaki gerilim sürüyor. Rasmus Paludan’ın Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakmasının ardından iki ülke arasındaki ipler gerildi, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç’in NATO’ya giremeyeceğini söyledi. Peki bu gerilim nasıl devam edecek?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Ocak’taki ABD ziyaretinden neler çıktı? F-16’ların durumu ne olacak? Kimler engel olacak, olabilecek mi? Türkiye, F-16’ları satın alabilecek mi?

ABD, 2023 yılına silahlı saldırıların gölgesinde başladı. Yılın ilk üç haftasında en az 39 silahlı saldırı düzenlendi, onlarca kişi öldürüldü. Saldırılar yönetimde nasıl yankılanıyor? Bireysel silahlanmaya dair yeni bir düzenleme beklemeli miyiz?

Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar, Transatlantik’te değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Ruşen Çakır: merhaba iyi günler. Transatlantik ile karşınızdayız. Washington’da Ömer Taşpınar ve Gönül Tol var, yine her zaman olduğu gibi. Ve Türkiye’yi, dünyayı konuşuyoruz. Arkadaşlar merhaba.

Gönü Tol: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Önce bir hızlıca Çavuşoğlu’nun yaptığı ziyareti konuşalım. Geçen hafta konuştuk, o arada bayağı bir şeyler de gelişti. Klasik olay, F16lar meselesi, kongre engeli… Bütün bunlar geçen hafta konuştuk ama o zamandan bu zamana siz biraz olayı takibini de etmişsinizdir diye tahmin ediyorum. Ne dersin Ömer, nasıl bir ziyaret oldu? Sonuçta üzerinden bir hafta geçtikten sonra bakıldığında. 

Ömer Taşpınar: Beklentiler yüksekti. Sanki bu görüşme sonrasında Türkiye ve Amerika ilişkilerinde bir değişiklik olabilir çünkü bu seviyede en azından Washington’da daha önce görüşmemişlerdi. Fakat konuya daha vakıf insanların bence zaten basın dışında çok büyük bir beklentisi de yoktu. Çünkü sorunlar dışişleri bakanı seviyesinde halledilecek sorunlar değil. Türkiye’de konjonktürel, yapısal boyutu olan sorunlar. Sanki seçim sonrasına bırakıldı bir sürü mesele. Özellikle bu NATO konusu konuşacağımız… İsveç, Finlandiya… Yani Amerikalılar gitgide Türkiye’de seçimlerden önce Erdoğan’ın iki dudağı arasında olan Finlandiya ve İsveç meselesinde adım atmayacağını kabulleniyorlar. Bunun karşılığında da verilen mesaj Amerikalılar tarafından F16lar konusunda da o zaman Biden hükümetinin senatoya bir baskı yapmayacağı veya bu konuda da bir adım atılmayacağı… Yani bu iki konu arasında bir işte al-ver ilişkisi oluştu Amerika’da, Amerika-Türkiye ilişkilerinde. Artık stratejik ortaklıktan çok bir” transection”,  al-ver ilişkisi bir bakıma işte çıkarlar üzerine kurulu, gayet reel politik bir soğukkanlı ilişki gelişiyor ve Kürt Meselesinde, Suriye konusunda, PYD konusunda bence hiçbir değişiklik yok. Yani Amerika’nın o konuda uyarısı Türkiye’ye normalizasyon konusundaki endişeleri… Yani Türkiye Esad ile normalize ederse ilişkilerini o zaman İŞİD ile mücadeleye ne olacak, YPG-PYD güçleri ne olacak? Amerika’daki endişe daha çok o yönde. O konuyla ilgili de bence Blinken mevkidaşı Çavuşoğlu’na endişelerini iletti. Yani sorunlar devam ediyor ve yeni bir gelişme yok kısacası.

Ruşen Çakır: Gönül sen ne diyorsun? Geçen, dün burada yapılan yayında Namık Tan, eski Washington büyükelçisi bir şekilde F16 meselesinin Yunanistan’la F35le beraber kongreden geçirebileceği gibi bir analiz yaptı. Ne dersin?

Gönül Tol: Amerikalıların Çavuşoğlu’na söylediği şey şu: eğer sen İsveç ve Finlandiya meselesinde şey yapmazsan, adım atmazsan biz kongreye gidip seni savunamayız. Yani sana F16 satma konusunda bir şey yapamayız. Zaten özellikle dışişlerinden, Amerikan dışişlerinin söylediği bir şey var. Bence çok önemli. Ben onlara şu soruyu sormuştum, yarın Erdoğan onaylasa, İsveç ve Finlandiya’yı onaylasa bitti mi o zaman yani sorun yok mu? Yönetim gidecek kongreye, kongre de onaylayacak, Türkiye’ye F16 satılacak mı dediğimde hayır dediler. Yani hala çok zor olacak ama en azından Biden yönetiminin elinde bir şey olacak, eli güçlenmiş olacak kongreye karşı. “bakın işte İsveç ve Finlandiya meselesini de hallettik hadi siz de onaylayın F16ları satabilelim” diyecek ama yine de kolay olmayacak dedi. Çünkü kongrede bir sürü insan sadece meseleyi Türkiye ile problemleri yani İsveç ve Finlandiya’dan ibaret görmüyorlar. Ve bu sadece Menendez sorunu da değil. Biz çok sık senatör Menendez’den bahsediyoruz ama bir sürü başka önemli kilit isim var. Mesela senatör Risch şöyle bir şey söyledi “Suriye benim için çok önemli”. Yani Türkiye’nin hani şu anda bir şeyi yok, bir operasyon yok, problemler var orada, bir operasyon da kolay değil Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir operasyonu fakat her Türkiye ağzını açıp Erdoğan “biz Suriye’ye gireriz” dediğinde bu Biden yönetiminin kongrede yaratmaya çalıştığı havayı zehirliyor. Çünkü pek çok kongre üyesi için Türkiye’nin Suriye’ye girmesi ve başka konularda işte Yunanistan’la gerginlik, Doğu Akdeniz’de izlediği politika, insan haklarında içerde iç siyasette otoriterleşme… Bütün bunlar aslında bir paket. O yüzden de yani İsveç ve Finlandiya konusunda adım atsa dahi Türkiye, zor olacak. Adım atmadığında Türkiye çok daha marjinalize oluyor. Yani biz haftalardır bu hem Çavuşoğlu’nun ziyaretinden önce hem ziyaretinden sonra bir sürü yazı çıktı. Şimdi en son bu konuşacağız bu İsveç konusunda. Bu Kuran yakma meselesinden sonra yaşanan gerginliğin ardından da bir sürü yazı çıktı, burada Amerikan gazetelerinde fikir yazısı çıktı. Önemli insanlar tarafından kaleme alınmış yazılar var ve pek çoğu şunu söylüyor: “yani Türkiye gerçekten de kendi bindiği dalı kesiyor NATO içerisinde”. Şimdi Ömer geçen haftalarda dedi ki “yani neden hani İsveç ve Finlandiya konusunda bu kadar acele ediliyor, yani ne olacak, hani geç NATO’ya girsin, sanki hemen yarın Rusya işgal mi edecek bu ülkeleri” dedi. Şimdi şöyle bir endişe var, yani Pentagon’da da şöyle bir endişe var: bir an evvel bu yapılmazsa eğer Rusya’nın o işte baharda beklenen hani geçen haftalarda da konuşmuştuk, önemli bir operasyon bekleniyor Ukrayna’ya Rusya’nın yapacağı. Ondan önce NATO olarak belli adımları atmak istiyorlar, Ukrayna’yı güçlendirmek için. Yani birebir İsveç ve Finlandiya’ya yönelik bir Rusya tehdidinden çok eğer Finlandiya ve Rusya NATO’ya girerse mesela İsveç’in elinde 200 tane Alman yapımı tank olduğundan bahsediliyor. Ancak, İsveç NATO’ya girerse bu tankların Ukrayna’ya verilmesi söz konusu ya da işte Finlandiya’nın elinde savaş uçakları, İsveç’in elinde savaş uçakları, Finlandiya’nın elinde tanklar… Yani bütün bunlar ancak bu iki ülke girerse Ukrayna’ya hemen ulaştırılabilecek. O nedenle acele ediyorlar. Ve Erdoğan ayak sürüdükçe buradaki şey de öfke de artıyor. İşte o yüzden yani şunu söylemek lazım. Mevlüt Çavuşoğlu’nun gezisi hiçbir şeyi çözmedi, pozitif bir hava verdi bu arada yani Mevlüt Çavuşoğlu da heyetinde yani sanki çok böyle müthiş bir şey başarılmış havasındalardı, çok iyi geçti görüşmeler dediler ama iyi geçtiyse ne elde edildi? Çok bir şey elde edilmişe benzemiyor. 

Ruşen Çakır: Ömer şimdi bu İsveç, Finlandiya meselesi çok ilginç bir hal aldı. İsveç’te önce Erdoğan’ın kuklası gibi bir şey yapıp onu ayaklarından asma ama daha sonra o Danimarkalı faşist diyeceğim yani her haliyle faşist olduğu belli olan adamın Danimarka’dan İsveç’e gelip İsveç’te de Türkiye büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakması… Yani çok şey yorumu yapıldı, haberler de var, büyük bir ihtimalle bir yerinde Rusya var herhalde. Ben hiç şaşırmam. Yani çünkü  Danimarka’dan adam geliyor İsveç’e, İsveç’te Türkiye büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakıyor ve Erdoğan da hemen “bu iş kapanmıştır” dedi. Şimdi olayın bir bu boyutu var iki Finlandiya’nın İsveç’ten ayrı olarak kendisini eskiden yakın zamana kadar hep birlikte yapıyorlardı, şimdi ayırmaca işi var Finlandiya’nın, en azından kendisinin girme konusu… Bir diğer husus da bu arada İsveç, Finlandiya NATO’ya girecek mi derken Türkiye NATO’dan çıkmaya varan mesela dün Devlet Bahçeli yine meydan okudu falan. Böyle bir garip bir olay var, iyice böyle bir gerçek üstü boyutlara doğru seyrediyor sanki.

Ömer Taşpınar: Evet, gerçeküstü vurgulaması önemli. Çünkü bundan hiç biri çok şaşırtıcı değil ve çok da gerçekleşmesi imkanı olan şeyler değil. Yani şaşırtıcı olmayan şey şu: bu süreç uzadıkça Türkiye’ye karşı bir negatif tepki oluşması doğal. Yani Macaristan da veto ediyordu fakat Macaristan sonuçta önümüzdeki haftalar içinde bu iki ülkeyi parlamentosunda onaylayacağını söyledi. Şu anda Türkiye engel. Bütün Avrupa’nın, NATO’nun odaklandığı konu Ukrayna, Ukrayna’ya askeri yardım ve sanki öyle bir hava oluşuyor ki bu iki ülkenin girmesi bir an evvel elzem çünkü onlar girmezse yeterince Ukrayna’ya askeri yardım yapılamayacak gibi yazılar çıkıyor mesela. Yani halbuki Amerika İsrail’e de baskı yapıyor bazı silahların verilmesi için. İsveç’in veya Finlandiya’nın Ukrayna’ya askeri yardım yapması için ille de NATO üyesi olmalarına gerek yok. NATO üyesi olmayan baka ülkeler de yardım yapabiliyor. Ayrıca en önemli NATO ülkesi şu anda üzerinde durulan ve ciddi yirmi tank değil yüz tank verebilecek, kendisinin yani bir şekilde bu işe omuz atması beklenen ülke de Almanya. O da bir NATO üyesi. Yani NATO içinde bir tartışma var. Türkiye tabi yani bu süreç içinde Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için, NATO’nun tek Müslüman ülkesi olduğu için Avrupa’daki İslamofobik hava da artıyor ve Türkiye’yi bir şekilde “işte bakın bunlar her zaman olduğu gibi gene sorun çıkarıyorlar” diyor. Senin söylediğin Rusya varsa bunun arkasında ben hiç şaşırmam meselesi, Danimarka’dan geliyor adam… Yani Danimarka’da eskiden, hatırlayalım bundan on yıl önce bir karikatür krizi yaşanmıştı peygamberle ilgili. Yani bu ülkelerde zaten bir İslamofobi var, bir sağ var, bir faşizm var. Ve o popülist Müslüman düşmanı, göçmen düşmanı hava Türkiye üzerine de şu anda odaklanıyor. Yani bana şaşırtıcı gelmiyor. Bu süreç uzadıkça, Türkiye ayak sürdükçe Türkiye’nin zaten iyi olmayan imajı Avrupa Birliği’nde, Avrupa’da, Batı’da daha da zorlaşacak. Bu arada gerçeküstü meselesi Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gibi bir saçma sapan tartışma. Yani böyle bir tartışma olamaz. Böyle bir gerçek yok. Böyle bir mekanizma yok. Böyle bir süreç yok. Yani hiçbir ülke şu anda, daha önce NATO’dan atılmadı. Ancak Fransa, benim favori insanım Charles de Gaulle döneminde kendisi çıktı.

Ruşen Çakır: Ömer, yine buldun De Gaulle demek için bahaneyi yakaladın hemen.

Ömer Taşpınar: Yakaladım, bana verdin pası attım, ben de biraz De Gaulle’den bahsederim hemen. Yani Türkiye isterse böyle bir şey yapabilir. Devlet Bahçeli ve Erdoğan ulusalcılarla iş tutup “ya canı cehenneme NATO’nun, o zaman yeni bir dünya kurulur, biz de o dünyada yerimizi buluruz, F16 da vermiyorlar, F35 de vermiyorlar, Avrupa Birliği’ne gireceğimiz de yok, Amerika zaten bizim büyük düşmanımız, YPG-PYD’ye terörizme şey veriyor, destek veriyor, Lozan’ın zaten yüzüncü yılında Türkiye’yi bölmeye çalışacaklar” gibi böyle gerçek üstü fantezi dünyasında yaşayıp öyle bir hava yaratıp Türkiye kendisi NATO içinde kendini izole edebilir veya işte Fransa’nın yaptığı gibi “ben askeri kanadından çıkıyorum” diyebilir. Böyle bir şey yapacağı da yok ama ne Amerika’nın, ne Fransa’nın, ne İngiltere’nin, ne Almanya’nın Türkiye’yi çıkaralım NATO’dan gibi bir derdi de yok. Onların derdi bir şekilde Türkiye’yi yanlarına alabilmek, Türkiye ile çalışmak. Tam tersine bana göre Avrupa’daki hava yani stratejistler, askeri kaynaklar açısından hava Türkiye’nin stratejik öneminin Ukrayna’dan dolayı çok daha artmış olduğu yönünde. Yani Türkiye’nin NATO  üyeliğinin önemi daha da altı çiziliyor ve beklentiler artıyor Türkiye’den. Ve Türkiye’nin şu aşamada “hayır” demesi zaten bütünüyle bence bu İsveç, Danimarka meselesinden  çok Erdoğan’ın bir şekilde en başından beri söylediğimiz Biden işe masaya oturup yani daha geniş kapsamda bir Türk-Amerikan ilişkisini ele alma fırsatıydı. Hala bence onu istiyor olabilir Erdoğan. Yani İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin, oradaki bazı Kürt teröristlerin veya İslamofobik havanın ne olduğundan daha önemlisi Türkiye için F16ları alıp almayacağı, uzun dönemde Amerika’yla ilişkilerinde tekrar bir düzelme olup olmayacağı… Bu konularda istediğini elde edemediği için Erdoğan bunu bence yedekte tutuyor, seçimler sonrası tekrar gündeme getirecek ve çok kolay olmayacak. Yani biz zannediyorduk ki yani bir şekilde geçecek, seçimlerden önce de olabilir, bu yasa yetişir. Yetişmeyeceği gözüküyor çünkü Türkiye bunu bir pazarlık konusu olarak kullanmak istiyor. Çünkü Erdoğan’ın kafasında Türkiye’nin stratejik önemi arttı yani Batı bize muhtaç diye düşünüyor bu aşamada.

Gönül Tol: Ben şeyi söyleyeyim Ruşen. Ben hiç seçimlerden önce şey yapacağını beklemiyordum Erdoğan’ın. Ama iki şey söylemek istiyorum. Yani bir tanesi Ömer dedi ki “İsveç ve Finlandiya meselesinde yani NATO üyesi gerekmiyor ki Ukrayna’ya yardım göndermesi için”. Şimdi şunu unutuyoruz, haklısın yani Almanya NATO üyesi ama hala tank gönderme konusunda karar vermiş değil. Şunu unutmamak lazım. Yani İsveç ve Finlandiya iki tane demokratik ülke ve burada halkın düşündükleri, halkın endişelerine yanıt vermek zorunda hükümet. Ve NATO üyesi olmadan bu ülkelerin halkları güvende hissetmeyecekler kendilerini. Yani kendi uzun sınırımızı korumak varken çünkü şey diye düşünüyorlar “yani biz NATO üyesi değiliz, dolayısıyla biz NATO güvenlik şemsiyesi altında değiliz, kendi kendimizi korumamız lazım, böyle bir durumda bizim elimizdeki askeri şeyi, Ukrayna’ya aktarmak mantıklı değil”. Bence böyle düşünülüyor. O yüzden NATO üyeliği önemli. İkincisi de bu Bahçeli’nin söylediği işte NATO’dan çıkma meselesi falan… Hep ben burada, yani bana sorulduğunda şunu söylüyorum: yani Erdoğan kesinlikle bunu yapacak bir insan değil. İstediği kadar işte NATO’ya şey yapsın ve Batı karşıtlığını körüklesin, NATO’yu eleştirsin falan NATO’dan çıkacak bir değil. Birincisi son derece pragmatik bir lider. Bir de Türkiye gibi ülkeler yani Türkiye mesela şeyde, uluslar arası ilişkiler literatüründe “middle power”  denen yani orta ölçekli bir ülke olarak tanımlanıyor. Bu ülkelerin dış politikadaki profili şudur: ne küçük bir ülkeler ne büyük şeyler, güçler, ikisinin arasında olduğu için genelde dış politikada manevra alanlarını şeye göre ölçüyorlar, yani büyük güçler arasındaki gerginliği kullanarak kendilerine manevra alanı açıyorlar. Dolayısıyla Erdoğan da zaten nitekim gördük yani Rusya ve Amerika’yı, Rusya ve NATO’yu birbirine karşı oynayarak kendisine uluslar arası alanda bir hareket alanı açabildi. O yüzden NATO üyesi olmayan bir Türkiye şeydir, yani Erdoğan gibi hani Batı karşıtı gibi görünen bir lider için de hani NATO üyesi olmak son derece önemli. Çünkü dediğim gibi iki büyük güç arasında kendine alan açmak için elini güçlendiren bir şey bu. 

Ruşen Çakır: Bu Ethem Sancak vardı. Biliyorsunuz, düne Erdoğan’ın yanındaydı. Şimdi Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı oldu. O, şey dedi: “ beş aya kadar ülke çıkıyor” dedi NATO’dan. Onu da ben not olarak bir şekilde o söylüyorsa büyük bir ihtimalle olacaktır. Şimdi ben, NATO’dan… Şeyi de yani saatine kadar verecek. Son olarak şeyi bir konuşalım. Sizin orada da yine yani 2023 başladı ve katliamlar da başladı. Peş peşe California’da birileri hatta yaşlı başlı insanlar beş kişi, on kişiyi girip dans yerine, çiftlikte vesaire… Bu artık bambaşka bir boyut almaya başladı sanki eskiden daha böyle okullarda vardı ya da alışveriş merkezleri falandı. Şimdi artık hayatın her alanında neredeyse her yaştan, her etnik kimlikten… En son yaşanan Kaliforniya’daki saldırıların failleri bildiğim kadarıyla Çin asıllı.

Ömer Taşpınar: Evet.

Ruşen Çakır: Böyle bir acayip hal alıyor ve bu orada nasıl artık, normal bir hal, normalleşti mi? İnsanlar kanıksıyor mu yoksa bir panik hali mi var?

Gönül Tol: Gerçekten dedin ya “her etnik kökenden, her arka plandan gelen insanlar”. Bir tanesi altı yaşında bir bebekti. Babasının silahını alıp okula geldi ve okulda bir öğretmeni vurdu ve öğretmen çok ciddi şekilde yaralandı. Şimdi şunu düşünmek lazım. Bir Amerika’nın bir silah problemi var. Herkesin elinde silah var. Geçen gün bakıyordum istatistiklere 333 milyon nüfusu var Amerika’nın. 393 milyon şahısların elinde yani böyle şey kurumlardan, ordudan falan bahsetmiyorum, şahısların elinde, vatandaşların elinde 393 milyon silah var. Yani nüfustan daha fazla silah var. Şimdi bu en büyük problem bu. Silah var ortalıktı. Şimdi silah lobileri diyor ki “aslında meseleyi biz biliyoruz, mesele işte okulları şey yapın, camlarını kurşun geçirmez cam yapın, güvenliği arttırın, metal dedektörü yaptırın” bilmem ne. Bunun üzerine ciddi…

Ömer Taşpınar: Öğretmenleri silahlandırın diyorlar.

Gönül Tol: Öğretmenleri silahlandırın diyorlar. Yani silah lobisinin, silah şiddetine şeyi, çözümü daha fazla silah olmalı ortamda diyor. Halbuki tam tersi söz konusu. Çünkü baktığınızda mesela yapılan  çok ciddi çalışmalar var böyle bir data seti oluşturmuşlar. Bütün bu yapılan saldırılara, özellikle okul saldırılarına bakıldığında bu okulların pek çoğunda şey var, metal dedektörü de var, işte bazılarında çok ciddi güvenlik önlemleri var. Hiç fark etmiyor. Silah lobisi diyor ki “bakın aslında silah şeyleri yani silahla ilgili, bu silah saldırıları, silahlı saldırıların olduğu yerler de aslında silahlanmanın olmadığı bölgeler, bu insanlar silahlansın ki caydırıcılığı olsun” diyor. Tam tersi silahlanmanın olmadığı bölgeler bu yaşanan şiddetin % 10’nunu oluşturuyor sadece. Yani ana mesele Amerikalıların elinde olması gerekenden on kat daha fazla sayıda silah var. Ve bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bunun için de işte yani kongrede yani bu silah lobileri çok kuvvetli ama sadece lobiler de değil, yani lobilerin de ötesinde büyük bir şey var, bir problem var. Çünkü halkın da, özellikle bu Cumhuriyetçi tabanın önemli bir kısmı bunu bir yani anayasal hak olarak, zaten bir anayasal hak, bunu savunuyorlar. Yani “bu benim anayasal hakkım, ben silah bulundurma hakkından vazgeçmeyeceğim” diyor. Bunun için de tabi yani kongre üyeleri bir adım atma konusunda şey değiller, yani gönüllü değiller. Bir diğer nokta, bence meselenin… Bunu silah lobisi de söylüyor. Onların söylediğini tekrarlamış olacağım ama ben doğruluk payı olduğunu da düşünüyorum. Gerçekten akıl hastalığı bu şeyin, sorunun önemli bir kısmı.  Ve bu ülkede sağlık sistemi o kadar kötü ki sizin bir terapist erişiminiz, sizin bir doktora erişiminiz çok çok zor. Eriştiğinizde kaliteli tedavi şey alma ihtimaliniz çok düşük. Bu da meselenin bir parçası ve son olarak da Covid tabi. Yani Covid her şeyi… Mesela bu silahlı saldırıların tavan yaptığı yıllardan bir tanesi Covid’ten, Covid başladıktan hemen bir yıl sonra. 2020 yılı yani korkunç bir silahlanma oluyor. Covid’in yarattığı birkaç sebep olduğu birkaç şey var bu silahlı saldırıların şiddetini arttıran. Birincisi işte insanların her şeyden önce akıl sağlığı çok kötü  etkilendi Covid’ten. Yani izole olmaktan, anksiyete ataklarından, bu sebeplerden bir tanesi. Bir diğeri de suç oranı çok arttı. Mesela bizim yaşadığımız mahalle yani Amerika’da suç oranının en düşük olduğu yerlerden bir tanesi. Burada dahi şey yapıyoruz, kontrol ediyoruz. Suç oranı arttı. Şimdi suç oranı artınca insanlar daha fazla silahlanmaya başladılar ve oluşan bir toplumsal bir korku hali var. Korku ve anksiyete hali var. İşte bütün bunlar ve bunun üstüne bir de silah satın almak son derece kolay bir şey. Yani siz böyle bir güvenlik soruşturmasından, ciddi bir güvenlik soruşturmasından geçmiyorsunuz. Dolayısıyla Covid de zaten çok büyük olan bir sorunu bence çok daha ciddi bir boyuta taşıdı. 

Ruşen Çakır: Ömer sen ne dersin bu konuda?

Ömer Taşpınar: Bu silah lobisi California örneğini kullanıyor ve California’da oldu şu son haftalardaki. Ve California’da silah almak bir Teksas kadar kolay değil. Yani Amerika’da eyalet sistemi var. Ve eyaletler kendi kanunlarını belirleyebiliyorlar silah alma konusunda. California da en zor silah alınma şartlarını getiren eyaletlerden bir tanesi. Dolayısıyla silah lobisinin elinde şu anda yani Gönül’ün söylediği argümanlara karşı genelde Amerika’da Demokratların argümanlara karşı şöyle bir söyleme imkanı doğuyor: “silahlanma nedeniyle suç oranı artmıyor, California’daki kişi başına düşen silah oranı Teksas’tan çok daha düşük, mesele Amerika’da psikolojik dengelerin bozulması insanların yani zihinsel sorunlar ve bu konuyla bir kriz yaşanıyor”. Yani bunu hep söylüyorlar: “Sonuçta silahlar insanı öldürmüyor insanlar insanları öldürüyor” diyorlar. “Silahlar tek başına hareket etmiyor”. Hatta bu silah lobisinin bir favori lafı var: “elinde silah olan kötü bir insana karşı en iyi yöntem elinde silah olan iyi bir insandır, o onu durdurur” diyorlar yani.

Gönül Tol: Öğretmenleri silahlandıralım diyor mesela yani anaokulu gibi.

Ömer Taşpınar: Demin söylediğimiz… Öğretmenleri silahlandırın, elinde silah olan kişiler bir şekilde caydırır karşı tarafı. Yani böyle bir vahşi batı dünyası. Amerika’nın siyasi kültürü bir Japonya’dan bir Avrupa’dan çok farklı. Yani burada bir silah taşımak, özellikle kırsal eyaletlerde bir bakıma özgürlüğün simgesi. Yani devlete karşı da bir mantık var. Bazı milis gruplar da var Amerika’da. Bir şekilde insanların silah taşıma özgürlüğü, düşünme özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi kabul ediliyor. Bu ülkenin böyle bir DNA’sı var yani kuruluşuna kadar giden. O farkla Avrupa’dan… Onun dışında yani bu ülkede sosyal devlet zayıf olduğu için Avrupa’ya oranla, Japonya’ya oranla, Avustralya’ya oranla ve sağlık sistemi çok kötü olduğun için Gönül’ün söylediği bir şekilde evsizlerin işte psikolojik dengesi bozuk insanların bir de silaha ulaşma şansı varsa ortaya böyle bir, inanılmaz kötü bir toksik bir şey çıkıyor yani bir kombinasyon çıkıyor. Bir sürü faktör bir araya geliyor ve bu Amerika’daki duruma geliyoruz. En son şunu söyleyeyim senin soruna cevap evet insanlar kanıksadı artık bunu. Yani bir Çinli komünün, kırsal komünün San Francisco yakınlarında gidip işte bir yaşlı bir adamın beş altı kişiyi öldürmesi hiçbir şekilde insanları, hiçbir şekilde insanları şaşırtmıyor. Artık bu mesele kanıksandı. Bu meselenin kanıksanmadığı birkaç gün eğer öldürülenler maalesef ana okuldaki veya ilk okuldaki çocuklar olursa oluyor. O zaman bir galeyan oluşuyor, bir şeyler yapalım ve herkes bildik formülleri söylüyor: silahları azaltalım diyor Demokratlar ama araya bir süre sonra zaman girince bu küçücük ölen çocukları bile herkes unutuyor. Bir otuz-kırk küçük çocuğun öldüğü anlar oldu. Onların bile unutulduğunu gördük. Zaman her şeyi unutturuyor ve azınlıkta olan küçük bir lobi istediğini Amerika’da yapabiliyor çünkü bu ülkede sonuçta her şey lobi sistemi. Kapitalizm para üzerinden dönüyor. Elinde para olan güçlü küçük bir lobi istediğini yapıyor bir de ülkenin genel kültürü içinde silaha karşı bir yatkınlık da olunca ben bu konuda artık yirmi beş yıldır Amerika’da yaşayan birisi olarak bütün ümidimi kaybetmiş durumdayım. Yani bu konu Amerika’nın bir bakıma beraber yaşaması gereken bir konu. Yani bizdeki Kürt meselesi ne hale geldiyse bunlardaki silah meselesi de o hale geldi diyeyim.

Gönül Tol: Ben ümidimi kaybetmedim Ruşen. “Silahlara Karşı Anneler” diye bir gruba üye olduk. Mobilize olacağız.

Ruşen Çakır: Evet arkadaşlar çok sağ olun bu hafta noktayı burada koyalım. Gönül Tol’a, Ömer Taşpınar’a çok teşekkür ederim. İzleyicilerimize teşekkürler, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.