Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın izleyicilerle ortak yayını | Millet İttifakı’nın önü açık mı?

Artık Millet İttifakı olarak andığımız Altılı Masa dün Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni açıklayarak, seçimi kazanmaları halinde izleyecekleri yol haritasını kamuoyuyla paylaştı. Toplantının ardından gözler Millet İttifakı’nın ortak adayını açıklayacağı düşünülen 13 Şubat’a çevrildi. Millet İttifakı nasıl bir toplantıyı geride bıraktı? Bundan sonra önü açık mı?

Ruşen Çakır, canlı yayında Medyascope izleyicileriyle tartıştı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. İyi haftalar diyorum; çünkü dün Ankara’daydım, İstanbul’a döndük. Sabah gittik akşam döndük. Canlı yayında izlemişsinizdir. İstanbul’dan ve Ankara’dan 4 saatlik bayağı yoğun bir yayın yaptık. Çok önemli bir olaya tanıklık ettik gerçekten. Altı partinin temsilcileri ortak Politikalar Mutâbakat Metni’nin özetini sundu ve bir anlamda seçim kampanyasının startı da verildi. En azından seçimde nelerin vaat edileceğini biliyoruz. Bunlar tabiî ki sloganlaştırılacak vs.. Ama en önemli husus hâlâ bekliyor: Aday meselesi. Şimdi bütün bunları konuşacağız, sizlerin katkılarıyla. Yorumlar, sorular gelmeye başladı. Benim ve Medyascope’un Youtube sayfalarından, chat bölümlerinden sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi aktarabilirsiniz.

Konuşacak çok şey var. Bâzen dönüp dönüp aynı şeyleri konuşuyoruz; ama dünkü olay gerçekten birçok açıdan önemliydi. Ben Altılı Masa’nın, yeni adıyla Millet İttifâkı’nın tüm büyük olaylarını yerinde izledim. Örneğin ilk olarak, 28 Şubat 2022’deki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutâbakatı. Daha sonra anayasa değişikliği önerisini açıkladıklarında ve dün de Ortak Politikalar Mutâbakat Metni’ni izledim. Bunların içerisinde en önemlisi dünküydü bence. 28 Şubat’ta Altılı Masa’nın ilk defa kamuoyunun karşısına çıkması anlamında önemliydi; oradaki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önermesi ileri bir târihe gönderme yapıyordu. Fakat şu anda açıklanan bir tür hükümet programı, seçim beyannâmesi, bugünün sorunlarına altı partinin nasıl çözümler önerdiğini söylüyor. Tabiî çok zor bir husus. Altı birbirinden farklı parti söz konusu. Hepsinin birçok konuda farklı görüşleri var ve Türkiye’nin çok önemli sorunları var. Yoğun bir çalışma yürüttüler parti temsilcileri ve bu metin çıktı. 200 sayfalık bir metin, 40 sayfalık bir özeti var. Siz düşünün artık. Evet, uzatmayalım Çok sorular, yorumlar gelmeye başladı.

Cafer Bey demiş ki: “Kılıçdaroğlu aday olmaz ise Millet İttifâkı’nın önü açık. Eğer aday olacak ise de seçim kampanyasını Erdoğan karşıtlığı üzerinden yapmamalı; fakat Erdoğan karşıtlığı üzerinden konuşuyor hâlen.” Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesi büyük ölçüde kesinleşti gibi. Tabiî son anda birçok şey değişebilir, ama şu hâliyle bakıldığı zaman çok güçlü ihtimal Kılıçdaroğlu ve hâlâ Kılıçdaroğlu’na îtirazların temelinde de kazanabilirliği var. Özellikle İYİ Parti çevrelerinde bu çok dile getiriliyor. Dün orada tanıtımda gördüğüm değişik partilerden kurmaylarla yerel yöneticiler, Anadolu’nun dört bir tarafından insanlar gelmişti altı partiden de. Birçok kişiyle sohbet etme imkânı oldu. Kılıçdaroğlu’nu isteyen de karşı çıkan da kazanabilirliği konusunda şüpheye sâhip, onu söylemek şaşırtıcı değil. Ama Cafer Bey’in söylediği gibi Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir kampanyanın gerçekten bir başarı şansı yok. Kılıçdaroğlu bunu yapıyor mu çok emin değilim. Yer yer yaptığı oluyor, ama daha çok topluma seslenerek kampanya yapması gerekiyor. Bu zamâna kadar bu tür şeyler de yaptı. 

Bir izleyicimiz demiş ki: “İngilizce bir tâbir var: Seçimler heart and mind ile kazanılır. Yani akıl ve yürek.” Bu benim de çok sevdiğim bir şeydir. Bu mutâbakat akıl kısmını temsil ediyordu, bu ortak metni söylüyor izleyicimiz. “Şimdi de kalpleri kazanabilecek bir aday şart. Bu isim de belli.” Kimi kastettiğini tahmin ediyorum, ama onun adına söylemeyeyim. Her hâlükârda adayın kalpleri kazanması gerekiyor, bunu özellikle vurgulamak lâzım. Seda Demiralp ile yaptığımız yayında da onu konuşmuştuk. Duygu siyâseti çok önemli. 3 ay gibi az bir süre var ve bu süre içerisinde adayın, bir bütün olarak Millet İttifâkı’nın adayla birlikte kalpleri de kazanabilmesi gerekiyor. Duyguları ihmal etmemek gerekiyor. Sâdece akıllara hitap ederek seçim kazanmak mümkün değil.

Emre Bey demiş ki: “Çok az zaman kaldı. Kampanya çok başarılı olmalı. Eğer birlik duygusu olmazsa, pürüzler çıkarsa Ruşen Abi’nin dediği mûcize gerçekleşir ve seçim Cumhur İttifâkı’na hediye olur. Yok pürüz çıkmazsa önü açık.” Evet, muhâlefetin kaybetmesi bir mûcize ve o mûcizeyi gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar tespitimi dün Ankara’da da bâzı gazeteci arkadaşlarla sohbette de hatırlattılar. Dün îtibâriyle bakıldığı zaman çok fazla bir pürüz yoktu, haklarını vermek lâzım. Organizasyon başarılıydı. Metinde sorunlar tabiî ki var, herkesin îtiraz edeceği yönler tabiî ki var; ama bir bütün olarak Türkiye’yi yeniden yapılandırma iddiası olarak da önemliydi. Eğer pürüz çıkmazsa, eğer aday daha gecikmeden açıklanır ve ittifaktaki tüm partiler onun yanında durursa büyük ölçüde muhâlefetin işi kolaylaşır. Başlıkta sorduğumuza cevâben önünün açık olduğunu kabul edebiliriz.

“Millet İttifâkı’nın Mutâbakat Metni’ni bir açıdan AK Parti ve Cumhur İttifâkı’nın 20 yıldır neleri hayatımızdan çıkardığının bir belgesi olarak da okuyabilir miyiz?” demiş Muharrem Bey. Tam da böyle aslında. Dün canlı yayında Hıdır Göktaş’la berâber konuşurken bunu söyledim. Metin esas olarak Türkiye’de bir zamanlar olan şeyleri yeniden vaat ediyor, büyük ölçüde bu. Yeniden yapılanma, yeniden inşâyı vaat ediyor. Özellikle kurumları vaat ediyor. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin iptâlini vaat ediyor. Çankaya’ya taşınmak, cumhurbaşkanlığı ofislerini iptal etmek vs.. Bütün bunların hepsini vaat ediyor. Bakan yardımcıları yerine müsteşarlıkları yeniden kurmayı vaat ediyor. Adını değiştirerek Devlet Planlama Teşkilâtı kurmayı vaat ediyor. Merkez Bankası’na özerklik vaat ediyor vs.. Bütün bunlara baktığımız zaman, aslında Erdoğan’la berâber gidenin tekrar geri getirilmesi gibi, gerçekten izleyicimizin dediği doğru.

“Üstünkörü geçilmiş bir şey var mı?” diye sormuş Metin Eksen. Yani çok çalışılmış üzerinde; bâzı tartışmalı, mutâbakatın tam olmadığı yerleri hızlı geçmiş olabilirler; ama bir bütün olarak baktığımız zaman bence başarılı bir metin. Detaylara girildiği zaman herkesin îtiraz edeceği ya da çok beğeneceği şeyler vardır. Meselâ bizim Hıdır dün yayında en önemli vaadi, musluktan akan suların içilecek olması vaadi olarak gördü. Bu da olabilir. Ben açıkçası temel hak ve özgürlükler konusundaki vurgunun daha güçlü olmasını beklerdim. Kürt sorununa değinilmesini beklerdim. Bunlar yok. Zor olduğunu biliyorum; ama olsaydı çok daha güzel olurdu. Birçok konu, özellikle ekonomiyle ilgili çok detaylı çalışılmış. O komisyonda yer alan isimler daha çok ekonomi ağırlıklı isimlerdi; Faik Öztrak, Ümit Özlale gibi, onun da etkisi olabilir.

Kemal İslim: “İnsanlardaki sabırsızlık umutlu olmalarından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Üçüncü ittifâkın da ortak adayı belli olup iyi ve pozitif bir kampanya ile seçimden önce sonuç belli olabilir.” Evet, “Üçüncü ittifâkın da ortak adayı olup dediği; yani üçüncü ittifâk aday çıkartmayacak ve Millet İttifâkı’nın adayını çıkartacak diye söylüyor. Eğer öyle bir şey olursa cumhurbaşkanlığını ilk turdan kazanma ihtimâli çok güçlü olur. Ama bir de milletvekili seçimi var, onu da yabana atmamak lâzım. O da önemli. Özellikle Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i vaat ettikleri için.

“Bu başarılı mutâbakat metnini kampanya döneminde topluma nasıl anlatmalı? İletişim anlamında kazanacak strateji sizce nedir?” Stratejiyi bilmiyorum; ama profesyonel ellere teslim edilmesi gerekir. Dün Ankara’da Kılıçdaroğlu’nun ekibine yeni katılmış tanıdığım birtakım insanlar gördüm. Onların profesyonelliğini biliyorum. Bunlar olumlu işâretler. Ne kadar profesyonellerin eline bırakılırsa –özellikle kampanya, kampanya stratejileri, sloganların çıkartılması vs.– o kadar başarılı olur. Aksi takdirde siyâsetçiler, “Her şeyin en iyisini biz biliriz” diye müdâhil olurlarsa Muharrem İnce fiyaskosunun benzerini yaşama ihtimâli var.

İlker Al: “Sizce HDP dün açıklanan bu mutâbakat metninden memnun olmuş mudur?” Yaptıkları açıklamalara baktığımız zaman, yeterli bulmadıklarını, ana hatlarıyla îtiraz etmediklerini, ama eksikleri olduğunu söylediklerini görüyoruz. Yani HDP’nin kalkıp, “Böyle bir metinle biz birlikte hareket etmeyiz” diyecekleri bir metin değil. Ama tabiî ki bunun üstüne özellikle siyâsî konularda birtakım beklentileri olacaktır. Onu da herhalde aday belli olduğunda adayla konuşmaları söz konusu olacak. 

İsmail Savur: “Sizce bütün partiler ortak miting mi yapmalı, yoksa ayrı ayrı seçim gezileri mi yapmalılar? Bu arada siz seçim dönemi Anadolu şehirlerindeki mitingleri tâkip etmeyi düşünüyor musunuz?” Vallahi ben miting canavarıyım. İllâki gideceğim. Özellikle başkan adayı kim ise onun mitinglerini tâkip edeceğim. Hattâ imkân buldukça Erdoğan’ın mitiglerini de tâkip etmeyi düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi için ortak miting yapmalılar, yani cumhurbaşkanı adayının birtakım kritik mitinglerinde. Meselâ diyelim ki İstanbul gibi, Adana gibi, Trabzon gibi böyle önemli yerlerde diğer parti temsilcilerinin de özellikle parti liderlerinin, eğer Kılıçdaroğlu olursa en çok da Meral Akşener’in de yanında olması; hattâ Kılıçdaroğlu olursa yanında Ekrem İmamoğlu’nun da olması çok daha çarpıcı olur. Dün toplantıda çok kalabalıktı salon. 3000 kişilik bir salonmuş, tıka basa doluydu. 6 partiden de insanlar vardı ve bir arada pekâlâ kaynaşarak durabiliyorlardı. Bunun mitinglere tercümesi olduğu zaman da çok daha çarpıcı olacaktır. İstanbul’da aylar önce Maltepe’de CHP’nin yaptığı bir mitingi izledim, biliyorsunuz. O miting CHP için bile çok başarılıydı. Aynı Maltepe’de Akşener’in, Babacan’ın, Karamollaoğlu’nun, Gültekin Uysal’ın, Davutoğlu’nun, hepsinin olduğu; İmamoğlu’nun, hattâ Mansur Yavaş’ın olduğu hâliyle herhalde çok daha çarpıcı olacaktır. 

Çağan Deniz Yücel: “Sizce seçim sonrasında bu ittifak hâli devam eder mi?” Muhtemelen bir süre gidecektir. Bir sonraki seçime kadar sürecek diye tahmin ediyorum; ama o seçim erken bir târihte olabilir. Eğer Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e hızlı bir şekilde geçme imkânı olursa, tabiî önce muhâlefet kazanacak, ondan sonra. Muhâlefet kaybederse zâten bu ittifaktan geriye hiçbir şey kalmaz; hattâ bâzı partilerden de geriye hiçbir şey kalmayabilir, onu özellikle vurgulamak lâzım. Kazanırlarsa bir süre berâber yürüyeceklerdir ve ilk seçimde belki yolları ayrılacaktır.

Deniz Fenercioğlu: “Adayın HDP ile ilgili bir açılım yapacağına inanıyor musunuz?” Kesinlikle inanıyorum. Kim olursa olsun muhakkak yapacaktır. Nasıl yapacaktır ona çok emin değilim, ama yapacaktır. Meselâ Kılıçdaroğlu, biliyorsunuz grup konuşmalarında sürekli olarak Demirtaş’a filan referans veriyor. Onun haksız yere içeride olduğunu söylüyor. Helâlleşme diyor, Roboski’ye gidiyor vs.. Herhalde HDP ile ilgili bir şekilde açık birtakım görüşmeler de cumhurbaşkanı adayı olarak yapacaktır. Diyelim ki İmamoğlu oldu, diyelim ki Kılıçdaroğlu oldu. Mansur Yavaş ihtimâli iyice azaldı. Mansur Yavaş ne yapar açıkçası onu bilemiyorum; ama Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu olursa çok rahat, çok açık bir şekilde HDP ile görüşürler diye tahmin ediyorum. 

Pınar Ekitir: “Milyon kere söylüyoruz. Adayın kim olduğunun o kadar önemi yok. Önemli olan bu düzenin değişmesi.” Ama birçoklarına göre önemli Pınar Hanım. Kusura bakmayın ama öyle.

Ertuğrul Bey demiş ki: “Bence güzel oldu mutâbakat. Bir arada olduklarını açıkça anlattılar. Esas sorun bence biraz daha cesâret.” Evet, cesâret, heyecan. Şimdi 13 Şubat diye bir târih var. Artık biliyoruz ki 13 Şubat’ta liderler Saadet Partisi’nde yapılacak olan 12. toplantıda adayın kim olacağına karar verecekler, o anlaşılıyor. Belki toplantının ardından açıklamazlar, ama biz gazeteciler herhalde öğreniriz. 13 Şubat’ta ya o gün açıklarlar ya da 1-2 gün sonra yine büyük bir sunumla adayı ve yol haritasını adaya açıklatırlar. Böyle bir ihtimâli bekliyoruz. Artık Şubat ortasında bu iş netleşecek ve o andan îtibâren de heyecan artacaktır.

Yusuf Hatay: “Benim çevrem muhâfazakâr kesim. Tereddütte olanlar asla Kılıçdaroğlu’na vermem diyorlar. Bence böyle çok kişi var. Bundan sonra Kılıçdaroğlu aday olursa zor gibi – ki bu seçimi riske atmamak gerekiyordu.” Olabilir. Bu tür îtirazlar, bu tür uyarılar yapılıyor. Herhalde Kılıçdaroğlu da bundan haberdardır. Artık bu saatten sonra döner mi açıkçası çok emin değilim.

“Adayın kim olduğunun sorun olmaktan çıktığını düşünüyor musunuz?” Hayır düşünmüyorum. Dün îtibâriyle de konuştuğum parti kurmaylarıyla sohbetlerimizde hâlâ bu sorun vardı. Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını isteyen bir başka partiden bir kurmay, İYİ Parti’nin îtirazlarının önemli olduğunu da söylemeyi ihmal etmiyordu meselâ — böyle sohbetlerimiz oldu. Hâlâ İYİ Parti’nin bu konuda ne yapacağını bekleyenler var. Kimileri tabiî köpürtüp kopuş olacağını falan söylüyorlar. Öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Bu arada Ekrem İmamoğlu’nun bağımsız aday olacağını söyleyenler de varmış. Böyle bir ihtimâlin olduğuna asla inanmıyorum, milyonda bir. 

Muaz Şeker: “Ekonomik program sizi iknâ etti mi?” Ekonomiden çok anlayan birisi değilim; ama ana hatlarıyla baktığım kadarıyla, bir de hazırlayan ekipteki kişilerin de çok deneyimli isimler olduğunu biliyorum. Bence çok bir sorun yok. Önemli olan ekonomik ekip olacak bundan sonra. Kim ekonomiyi üstlenecek ona bakacağız. Nasıl bir paylaşım olacak.

“Çankaya Köşkü, yangın uçağı alımları, Cumhurbaşkanlığı uçaklarının satımı en çok alkış alan konular oldu.” Eh tabiî, bunlar çok daha popüler konular.

“İmamoğlu ve Yavaş’ın toplantıda ön sırada olması; Ankara ve İç Anadolu’da Yavaş’ın; İstanbul, Karadeniz ve Güneydoğu’da İmamoğlu’nun katıldığı mitingler Kılıçdaroğlu için ideal strateji gibi görünüyor.” İmamoğlu ve Yavaş’ın dışında bütün belediye başkanları vardı, onlara haksızlık olmasın. Yılmaz Büyükerşen vardı, Tunç Soyer vardı, diğerleri, Adana, Antalya. Bir de Bilecik’in, biliyorsunuz son günlerin popüler ismi hanımefendi vardı, Belediye Başkanvekili. Bütün belediye başkanları oradaydı, önemli yerlerin ilçe belediye başkanları da oradaydı. Hepsi bir yerinden, bir ucundan tutacaklar galiba, öyle gözüküyor. 

Elif Korhan: “Bence metin herkese dokunmuş; işçiye, tarım emekçisine, öğrenciye. İhtiyaç zâten insanların kendisini de ilgilendiren bir metin bulmasıydı. Ben metni beğendim. Yetmez tabiî, ama iyi bir başlangıç” demiş. 

“Vaatleri bol kepçe vaatler olarak görüyor musunuz? Ne kadarı gerçekleşir?” Eğer isterlerse ve seçmen de tâkipçisi olursa birçoğu gerçekleşir. Türkiye’nin imkânları gerçekten yabana atılmayacak kadar çok. Gerçekçi politikalarla birçok şeyin hayâta geçirilmesinin mümkün olduğu kanısındayım. Yeter ki bunları toplumu önceleyen siyâset yapmaya yöneltsinler. Ama şu hâliyle AKP’nin özellikle son dönemde yaptığının bir şekilde sürmesi durumunda –kayırmacılık, yolsuzluk vs.– o zaman programdan geriye bir şey kalmaz. 

“Başkan seçilecek kişinin pasif ve sözcülük görevleri dışında ne etkisi olacak çok merak ediyorum.” Bir kere geçiş sürecinde çok şey olacak. Yani bu geçiş süreci de öyle bir anda bitecek gibi değil. Birçok kararnâmeyi hazırlayacak, sözcülüğün ötesinde bir etkisi olacak. Bir de kim olacağına bağlı olarak diğerlerinin etkisi de, yani özellikle diğer parti genel başkanlarının etkisini de bir anlamda cumhurbaşkanı seçilecek kişi belirleyecek.

Ramazan Akkaya: “Altı farklı siyâsî partinin mutâbakat metni beklediğimden iyiydi. Emek ve Özgürlük İttifâkı’yla iktidardan korkmadan, belirlediği sınırlara hapsolmadan bir iletişim kurabilirlerse önleri çok açık” demiş. 

“Dün izlediğiniz çalışma aday konusuna odaklanmaksızın fevkalâde ciddî çalışmalar yapılabileceğini görmenizi sağladı mı?” Bana kinâyeli bir şey söylemiş Onur Uzun. Pekâlâ sağladı tabiî ki. Bunu zâten biliyorduk, bu çalışmadan haberdardık. O çalışmada yer alan kişileri de tanıyorum, kendileriyle önceden de konuşmuşluğum var. Bunlara hiçbir zaman haksızlık ettiğimizi düşünmüyorum. Ama aday belirlemenin de başlı başına çok önemli olduğunu kabul etmek lâzım. Bunların hepsi birlikte olması lâzım. Şu âna kadar yapılan açıklamaların hepsi seçim sonrasına yönelikti. İlk defâ seçime yönelik bir açıklamayı gördük. Şimdi bir diğerini bekliyoruz: Adayın kim olacağını ve yol haritasının açıklanmasını. 

Taner Tan: “Sizce Ekrem Bey aday olarak gösterilip siyâsî yasak ihtimâline karşı da Kemal Bey’in yedek aday olarak gösterilmesi kabul görür mü?” Yok, böyle bir şeyi Kılıçdaroğlu’nun kabul edeceğini sanmıyorum. Kendisi aday olacaktır diye düşünüyorum. 

Gerçek Gökçe Özgüç: “Millet İttifâkı’nın iktidar olması durumunda hukuksuz tutuklamalara nasıl son verilecek? Haksız yargılamalarla tutuklanan kişiler ne kadar süre içerisinde salıverilecek?” İşte bu, Adalet Bakanlığı, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu –adları sürekli değişiyor, onlar da değiştireceklerini söylüyorlar biliyorsunuz–, buralara atamalar, görevden almalarla berâber olacak şeyler. Meselâ Ergenekon sürecini hatırlayın. Ergenekon sürecindeki birçok dâvâ daha sonra, Erdoğan’la Fethullahçılar’ın arası açıldıktan sonra, tamâmen değişti. Yargılayanlar yargılandı; yargılananlar serbest bırakıldı vs.. Benzer bir şey de önümüzdeki dönemde pekâlâ olabilir.

Ali Rıza Sâdıkzâde güzel bir soru sormuş: “İYİ Parti’nin Altılı Masa’yı tam onaylamadığı için iletişimlerinde doğrudan/dolaylı Millet İttifâkı’nı hatırlattığı iddia ediliyordu. Millet İttifâkı ismine geçilmesini bu açıdan yorumlar mısınız?” Evet, çok doğru söylüyorsunuz. Birçok yerde Akşener, Altılı Masa yerine Millet İttifâkı diyordu. Şimdi Altılı Masa’ya Millet İttifâkı adı verilerek hem Masa bir kademe yükseldi, hem de bu tür sorun çıkartabilecek referanslardan da kurtulmuş olundu. Artık Altılı Masa diye bir şey kalmadı. Aslında Altılı Masa da acayip bir isimdi. Hele 14 Mayıs ve “Yeter, söz milletindir” lâfıyla berâber tekrar daha bir heyecanla sarıldılar.

Selim Tepeler: “Üzerine bu kadar özenle çalışılmış mutâbakat metni neden hafta sonu yerine pazartesi günü, çalışanlar işteyken, gün ortasında açıklandı?” Bilmiyorum. Bundan önceki bütün çalışmaları da böyle yaptılar, öyle hatırlıyorum. Genellikle pazartesi tercih ediliyor. Burada herhalde bir şey düşünüyorlar. Ne düşündüklerini bilmiyorum. 

“Dünkü Medyascope paylaşımında 8000 maddeden ‘Sığınmacılara Türkçe öğretilecek’ maddesini ön plana neden çıkarttınız?” Vallahi ben Ankara’daydım. Arkadaşlar çıkartmışlar. Bence güzel bir şey. Yani her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Biz bunu önemsemişiz. Bence çarpıcı; bakın siz de îtiraz ettiğinize göre, ilginç.

“Takım elbise yakışıyor, saygılar” demiş Ferhat. Sağ olun Ferhat Bey. Biraz zor oluyor, ama alıştık.

“Ters köşe ihtimâli var mı? Yavaş, İmamoğlu ihtimâli?” Artık sanmıyorum. Yani Kılıçdaroğlu olacak gibi; ama yine de her ihtimâli açık bırakmak lâzım. Rezil olmayalım sonra. 

“Kılıçdaroğlu sizce neden 2014 ve 2018’de aday olmadı? Kendisinin buna mâkul bir cevâbı var mı?” Yani bunun cevâbı, 2014 ve 2018’de kazanma ihtimâlinin olmamasıydı. Şimdi kazanma ihtimâlinin olması bence. Ama kendisi bunu böyle söylemeyecektir. 

“Kemal Bey’in adaylığı kesinleşti. HDP’nin aday çıkarma ihtimâli ortadan kalktı mı?” Kalkmadı, ama kalkabilir. Eğer Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklanırsa ve o bir hamle yaparsa, HDP aday çıkartmaktan vazgeçebilir. 

Hüseyin Kayıkçı: “Kürt seçmeni yanına almayan beyhûde olur. Biraz cesâret, biraz şeffaflık”. Doğru. Kürtler’i kazanmadan Türkiye’yi kazanmak mümkün değil, doğru.

Özenç Eren Yelçi: “Muhtemelen değişecek olan iktidar, Türkiye’nin mevcut ve geleneksel kronik problemlerinin çözümü olabilecek bir iktidâr mı görüyorsunuz?” Zor bir soru. Birçok şeyi en azından vaat ediyorlar. Birtakım yeniden yapılanmayı vaat ediyorlar. Bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Ama Türkiye’nin sorunları çok köklü ve altı partinin birlikte, uyum içerisinde bu sorunların üzerinden gelebilmelerini beklemek çok gerçekçi değil. Açıkçası Türkiye’nin daha çok zamâna ihtiyâcı var ve belki de Türkiye’nin gerçek sorunlarını gerçekten çözme yolunda hamlesi bir sonraki seçimde; eğer bunu muhâlefet kazanırsa ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilirse bir sonraki seçimde olacak diye tahmin ediyorum. Bu bir geçiş süreci olacak. Geçiş sürecinde ne kadar ülke nefes alırsa, ne kadar normalleşirse o kadar iyi olur. Ondan sonrasına bakacağız diye düşünüyorum. 

Enes Çelebi: “Sizce Tayyip Erdoğan seçimi kazanacağını düşünüyor mu?” Kesinlikle düşünüyor olması lâzım. Düşünmüyorsa bile onu gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktır. Elinden çok şeyin gelebileceğini biliyoruz; ama bir yerden sonra bence burada Erdoğan’ın seçimi kazanması mümkün değil. Ama muhâlefetin seçimi kaybetmesi mümkün. Erdoğan ne yaparsa yapsın muhâlefet çok ciddî hatâlar yapmazsa seçimi kazanamaz. Ben o iddiadayım. Uzun zamandan beri onu söylüyorum. Tabiî kendisi her şeyi yapacaktır. 

Ulaş Beldek: “Kim daha fazla milletvekilinin Millet İttifâkı adına elde edilmesini sağlar: Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu, Yavaş mı?” Zor bir soru. Bilemiyorum açıkçası. Evet, zor bir soru. Yani cevâbım yok, kusura bakmayın.

“İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu’nu asıl istememe sebebi şu andaki güçlü sermâyenin Kılıçdaroğlu ile anlaşmaması ve İYİ Parti’yle anlaşmış olması olabilir mi?” Yok, olamaz. Öyle bir anlaşma yaptıklarını düşünmüyorum. Olsaydı bilirdik. Yani bu “Beşli Çete”yi filan kastediyorsunuz herhalde. Aralarında öyle bir farklılık olduğu kanısında değilim.

Naci Güneş Güven: “Ruşen Bey, ‘yetmez ama evet’ bir metin olmuş. İstanbul Sözleşmesi gibi başat meselelerin eklenmemesi üzücü. Seküler bir geleceğe inancı zedeliyor”. Evet, ama Ümit Özlale arada söyledi, sonra Saadetçiler buna kızdıklarını beyan ettiler. Önemli olan İYİ Parti’nin ve CHP’nin bu konudaki söyledikleri. Büyük bir ihtimalle, seçimi kazanırlarsa cumhurbaşkanı seçilecek olan kişi ilk olarak tekrardan İstanbul Sözleşmesi’ne dönüşü sağlayacaktır kanısındayım.

Erkin Tecik: “Ülkenin en önemli sorunu eğitim ve hukuk. Sizce bu konuda ne gibi yenilik getirecekler?” Vallahi burada metnin içinde var, hepsine bakabilirsiniz. Çok iddialı şeyler var; eğitimle ilgili de hukukla ilgili de. Yani burada söylenen şeylerin hiçbirisi böyle “Aa, bunu yapacaklarmış” dediğimiz şeyler değil. Herkesin, normal şartlarda AKP ve MHP seçmeninin de “Tabiî ki canım” diyeceği önermeler bunlar. Normal olan şeyleri istiyor. Yani sonuçta mûcize bir şeyler talep etmiyorlar. 

Zâten şimdi bir izleyicimiz de onu demiş: “AKP metni eleştirmeye kalksa kendi yanlışlarını gündeme getirmiş olacak. AKP’nin metne eleştiri getirebileceğini düşünüyor musunuz? Yoksa görmezden mi gelir?” Şimdi bu FETÖ vs. lâfları ediyorlar. Ümit Özdağ da etmiş. Ümit Özdağ’ın zâten burada AKP’den daha hızlı davranması da anlamlı bence. Yani bu KHK ile ilgili söylenenlerden hareketle, yok işte PKK’ya vs. böyle şeyler yok aslında. Metin içerisindeki ekonomiyle ilgili ve diğer konularla ilgili şeylere söyleyebilecekleri çok fazla bir şey olduğu kanısında değilim. 

Cem Kaya: “Biz AK Partililer seçim alanlarına ineceğiz, az kaldı”. Zâten AK Parti seçim alanlarında. Erdoğan sürekli bir yerlerde birtakım mitingler yapıyor. Gençlerle, kadınlarla ayrı ayrı buluşuyor. 

Özcan S.: “Kemal Bey bu seçimlerde kendini zorla aday yaptırıp kaybederse bunun bedeli olur mu? Kemal Bey istifâ eder mi?” Aday olup kaybederse herhalde bir daha CHP’nin başında ve siyâsette kalmaz diye tahmin ediyorum. Hangi gerekçeyle kalabilir? Yani o anlamıyla bir jübile olur onun için. Bedel mi? Yani bedelse bedel, ama çok da büyük bir bedel olmaz. Seçimin kaybedilmesi tüm muhâlefet için çok ağır bir bedel olur, o ayrı.

Ahmet Dikilitaş: “Özer Sencar’ın dediği gibi, hâlâ Erdoğan’ı tanımıyorlar diye düşünüyorum. Sizce rüzgâr değişti mi yoksa ipler hâlâ iktidârın elinde mi?” İpler iktidârın elinde değil; ama muhâlefet ipleri eline almakta nedense çok tereddüt içerisine girdi. Aslında yerel seçimlerin ardından ipler muhâlefetin eline net bir şekilde geçmişti. Ama muhâlefet çok bocaladı. Sonuçta iktidârın elinde ip olduğu kanısında değilim. İktidârın elinde çok geniş imkânlar var, yargı var. İşte Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenler var vs.. HDP’ye açılan dâvâ vs.. Bütün bunlar var; ama iktidar kaybediyor. Bunu artık gördükleri için ellerinden gelen her türlü kural dışı şeylere başvuruyorlar. “Erdoğan’ı tanımıyorlar…” Bence Erdoğan’ı tanıyorlar ve gözlerinde çok abartıyorlar. Abarttıkları için bence bu kadar tereddüt ediyorlar. Halbuki 25 yıl sonra İstanbul’u kaybetmiş, Ankara’yı kaybetmiş Erdoğan’ın artık süresinin dolmuş olduğunu idrak edip ona göre hareket etmeleri gerekiyordu. Burada Erdoğan’a fazla önem atfettikleri için… yani bunu Özer Bey’le de tartıştık. Bana da aynı şeyleri söylüyor. Özer Bey bence Erdoğan’ı fazla abartıyor, tıpkı muhâlefet partileri gibi. İstanbul seçimlerini kaybetmiş, iki kere kaybetmiş Erdoğan’ın bir daha kendini toparlaması ancak muhâlefetin yardımıyla olur; ancak muhâlefetin de Erdoğan’ı olmadığı kadar güçlü görmesiyle olur. 

Yusuf İmra: “Geçen hafta Levent Güntekin’in Sayın Kılıçdaroğlu hakkındaki yorumu hakkında ne düşünüyorsunuz?” Levent’le bu konuda aynı şeyleri düşünmediğimizi biliyor olmanız lâzım. Kendisiyle Halk TV hikâyesi bittikten sonra yayın yapacağız. Hattâ bugün yaparız diye söylemiştik, ama kaynadı arada. Bu hafta içerisinde bir yayın yapacağız. Orada tartışırız, siz de dinlersiniz. 

Batu: “Umarım siyâsal İslâmcı partiler yan çizmez. 1974 affında 141-142. madde konusunda öyle olmuş diye duydum”. Batu bayağı genç bir arkadaş herhalde. “Sizce sözlerinde dururlar mı?” Ortada verilmiş bir söz yok. Ortada yapılmış bir anlaşma var. Bu anlaşma ne kadar gider göreceğiz. Hele bir seçimi kazansınlar ondan sonra herkes bunun tâkipçisi olacaktır.

“Erdoğan seçimi kaybederse yurtdışına kaçacak mı ve AKP kapatılır mı?” İkisi de: Hayır. Yurtdışına kaçması diye bir şey olacağını sanmıyorum. AKP niye kapatılsın? Kapatılmaz; ama geçmişe yönelik birtakım yargılamalar vs. olabilir. Ama öyle 1-2 günde olacak şeyler değil bunlar. 

“Kürtler açısından mutâbakatı nasıl değerlendiriyorsunuz?” demiş bir izleyicimiz. Kürdün adı yok metinde. Ben görmedim, gören varsa söylesin. Yok; ama bundan sonra olmayacağı anlamına gelmiyor. İlk aşamada bunu koymamışlar, riskli görmüşler, ama adaya bağlı. Bu metin üzerinden Kürtler’le pekâlâ bir ilişki kurabilir aday. 

Görkem Öge demiş ki: “Vaat metni bence iyi. Sizce her türden vaadi gerçekleştirmek için koalisyon avantaj mıdır, dezavantaj mıdır?” İkisi de var. Avantajlı yönleri de var, dezavantajlı yönleri de var. Burada önemli olan tabiî ki özellikle ilk aşamada cumhurbaşkanının kim olacağı ve onun bu partiler arasındaki koordinasyonu nasıl kuracağı, kabinedeki koordinasyonu nasıl kuracağı. Dolayısıyla birçok şeyin birden olması lâzım. Kimi durumlarda sorun çıkar. Ama burada önemli olan şu: Anlaşma seçimden önce yapılıyor; genellikle koalisyonlar seçimden sonra yapılır. Önceden yapılıyor, aylarca çalışıyorlar üzerinde. Neredeyse 1 yıldır çalışıyorlar. Dolayısıyla daha sindirilmiş bir mutâbakat var. Bunun hayâta geçirilmesi nispeten daha kolay olur diye düşünüyorum.

“Babacan ve Davutoğlu ilk günden şimdiki gibi doğrudan muhâlefet yapabilselerdi oy oranları daha yüksek olur muydu sizce?” demiş Etkin Çiftçi. Şimdi gözümün önüne Davutoğlu’na yakın bir arkadaşımla dün Ankara’da yaptığımız sohbet geliyor. Babacan’ın ve Davutoğlu’nun ilk çıktıklarında yakalamış oldukları rüzgârı nasıl koruyamadıkları üzerine bayağı uzun bir sohbet yaptık. Orada bir sorun var, o iki partinin de ayrı ayrı; kimi zaman ortak kimi zaman farklı sorunları var. O sorunları aşamadılar ve izleyicimizin de söylediği gibi muhâlefet yapmakta geciktiler. Arkadaşım bana, “İki parti de herkese hitap etmeye çalıştı. Onu yanlış yaptı“ dedi. Olabilir. Kendilerini daha tanımlı bir alana koysalardı daha etkili olabilirlerdi. Ama şurası muhakkak: Gelecek ve DEVA partileri onlardan beklenen ve iktidârın korktuğu kadar bir çıkış yapamadı. 

“Başkan adayı ekibini de tanıtsa ne güzel olur” demiş Oya Hanım. Evet, doğru. Bunu daha ilk günden yapacaklar galiba ya da çok kısa zaman içerisinde yapacaklar.

“Ekrem İmamoğlu’nun belediye imkânlarıyla Türkiye gezisine çıkması doğru mu? Cumhurbaşkanı bütçesiyle gezmekten ne farkı var?” Neyi nasıl yaptığını bilmiyorum; ama gittiği yerlerde genellikle belediyenin bir faaliyetini yapıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir yerde yaptığı diyelim ki bir kütüphâne vs.. Dolayısıyla belediye faaliyeti yapıyor diye biliyorum. Açıkçası kendi cebinden mi belediye imkânlarıyla mı gidiyor bilmiyorum. Fakat şuna emin olun; hukuk dışı bir şey yapıyor olsaydı herhalde çoktan İçişleri Bakanlığı üzerine çullanmıştı.

“Burak Bilgehan Özpek bu ortak metnin hiçbir anayasal bağlayıcılığı olmadığını söylemişti. Yeni cumhurbaşkanı orada yazılanları elinin tersiyle itip bildiğini okursa ne olacak? Bu metnin bir garantisi var mı?” Ama zâten hep böyledir. Partilerin seçim beyannâmeleri vs.. Meselâ AKP’nin de programına bakın. Bugünkü açıklanan metinden çok da farklı değil. Sonuçta siz bir vaatte bulunuyorsunuz. Bunları gerçekleştirip gerçekleştirmemeniz size kalmış; ama seçmene kalmış. Seçmenin bunun tâkipçisi olması lâzım. “Bunu demiştiniz, bunu yapmanızı bekliyoruz” diye tâkip etmesi lâzım. Söylenenlerin hepsinin hayâta geçirildiği hiçbir zaman olmuyor. Gerçekten bunun bir bağlayıcılığı falan yok. 

“İYİ Parti de Gelecek ve DEVA gibi kendini tanımlasa daha iyi olurdu” demiş Bülent Murabık. Evet, bu merkez sağ olup olmama meselesi hâlâ çok ciddî bir şekilde duruyor.

“HDP’nin kapatılması durumunda doğudaki sandık güvenliği seçimi kazanan tarafı değiştirebilir mi? Muhâlefetin gerekli adımları attığını düşünüyor musunuz?” Uğur Bey sormuş. Bunu tam da Selahattin Demirtaş’a sormuştum ve bir cevap da vermişti. Muhâlefeti bu konuda seferberliğe çağırmıştı. Herhalde bir şekilde bunu düşünüyorlardır.

Kemal Sel: “Bu metin kazanmak için yeterli olur mu? Bu metni herkes yazabilir sonuçta”. Tabiî ki yeterli olmaz, ama bir işâret sonuçta; neye niyet ettikleri, neler vaat ettikleri. Siyâset böyle bir şey. Sonuçta tabiî ki tek başına metinle olacak bir iş değil.

“Erdoğan’ın son ânda aday olmaktan vazgeçmesi mümkün mü?” Bunu ciddî ciddî düşünenler var. Ben düşünmüyorum. Ama hep şunu söylüyoruz: Siyâsette her şey mümkün. Normal şartlarda Erdoğan’ın son dakikada vazgeçmesi diye bir şey olamaz; olursa büyük olay olur. Zâten vazgeçtiği anda muhâlefet kazanmış olur. Yani hem de açık arayla kazanmış olur.

Bahtiyar Gencar: “Hep Erdoğan siyâsî krizde demiştiniz. Vizyonla alâkalıydı sanırım yorumunuz. Sizce bu vaatler Türkiye’ye yeni bir vizyon vaat ediyor mu?” En azından Türkiye’nin yeniden yapılanmasını, normalleşmesini vaat ediyor. Hukuk vaat ediyor; temel hak ve özgürlükleri vaat ediyor. Bu anlamıyla bir vizyon var. Tabiî bu vizyonu bir liderin daha popüler kelimelerle ifâde edebilmesi daha anlamlı olacak. Onu da bekliyoruz.

“Millet İttifâkı seçimi hangi adayla kaybedebilir? Hangi adayın başarısızlık riski daha büyük?” İlk aklıma gelen, hani sürpriz isim diyorlar ya? Birtakım isimler söylüyorlar var olanların dışında. Öyle bir isimle gelirse kaybederler bence. Ama var olan isimlerin hepsinin kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğu kanısındayım. Kimisi kamuoyu araştırmalarında daha fazla önde görünüyor; kimisi daha az görünüyor. 

“RTÜK’le ilgili bir şey yok. Olması gerekmez miydi?” Var diye biliyorum. Şu anda emin değilim, ama olması lâzım diye biliyorum. Anadolu Ajansı, TRT vardı. RTÜK de vardı sanki, ama çok emin değilim, kusura bakmayın.

“Selçuk Bayraktar’ı aday gösterirse muhâlefet kazanamaz” demiş Atakan Baş. Yani bu Selçuk Bayraktar muhabbeti de bir şehir efsânesi gibi. Niye kazanamasın? Yani Selçuk Bayraktar kim? Kaç zamandır biliniyor? Nedir? Ne söyledi? Yani Selçuk Bayraktar’ın aday gösterilmesi iktidârın ancak “Bu seçimi kaybettik. Belki önümüzdeki seçimleri yeni bir isimle kazanır mıyız?” diye bir yatırım yapması olur. Yoksa bu seçimi kazanmak için bir başka aday, Erdoğan’ın dışında herhangi birisinin böyle bir ihtimâli yok. Yani bu çok spekülatif ötesi bir şey. Ama Erdoğan kendi yerine Selçuk Bayraktar gibi bir ismi gösterirse –ki olacağını sanmıyorum, ama öyle farz edelim–, buna: “Bu seçim gitti. Bundan sonra AK Parti’yi devam ettirebilmenin yolunu arıyor” diyebiliriz. Yoksa Selçuk Bayraktar niye kazansın? Yani bir iki fotoğrafı çıktı, işte drone’ları yapıyor diye tek başına…

“En düşük oy alan adayla seçime girmenin Kılıçdaroğlu’nu mutlu etmek dışında mantığı nedir sizce?” demiş Özgür Aşık. 

Ozan Kaya: “Bu kadar yolsuzluğun olduğu bir ülkede Erdoğan’ın hâlâ bu kadar oy alıyor olmasına ne diyorsunuz? Biz niye böyleyiz?” demiş. 

“Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimseyi heyecanlandırabileceğini düşünmüyorum. Ama Erdoğan karşıtlığı o kadar güçlü ki heyecansız bile iktidar değişikliği olabilir” demiş bir izleyicimiz.

Bir izleyicimiz: “Ruşen Bey’in izleyicisiyle olan iletişimi ve saygısı takdire değer” demiş. Sağ olun. Yeterince yaptığımı sanmıyorum, daha fazla yapmak lâzım. Ama biz kimseye bir şey dayatma derdinde olan gazeteciler değiliz. Sizlerle berâber var olduk, sizlerle berâber yürüyeceğiz. Dolayısıyla “müşteri velinimettir” sözündeki gibi müşteri de değil bu; berâber yapıyoruz aslında bu işi. Bunu görmek lâzım. Sizlerin katkılarıyla; maddî, manevî katkılarıyla yol aldık yaklaşık 8 yıldır. Dolayısıyla yaptığımızın az bile olduğunu düşünüyorum. Keşke daha fazla yapabilsek. Onu özellikle bilmenizi ricâ ediyorum. Biz gerçekten bu işi burada genç arkadaşlarımızla berâber yapıyoruz… Dün Ankara’da gerçekten çok gurur duydum; bütün Ankara’daki bürodan arkadaşlarımızla, İstanbul’dan benimle berâber sabahın köründe yola çıkan ve öğleden sonra geri dönen arkadaşlarımızla. Gerçekten bunu bir kamu görevi bilinciyle yapıyoruz. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum.

“DEVA ve İYİ Parti’nin çalışkan elemanları sâyesinde CHP’nin ekonomi ve hukuk gibi kadroları da disiplinli çalışmayı öğrendiler galiba” demiş bir izleyicimiz. Güzel bu. 

Emin Kalyoncu: “Altılı Masa’nın bir arada televizyon programına çıkmaları için şu an uygun zaman değil midir?” Artık Altılı Masa yok; Millet İttifâkı. Olabilir. Yaparlar, yapmazlar. Yapsalar iyi olur tabiî. Ama yani altısını birden çıkartınca çok da heyecanlı olmaz. Böyle ikişer ikişer falan çıkartmak daha anlamlı olur. Yani altısı da birbirlerini kırmamak için çok sakınarak konuşurlar. Tabiî o da bir fikir; ama ben teke tekleri daha çok tercih ederim. 

“TİP’in bu seçimlerde daha fazla milletvekili çıkarmasını bekliyor musunuz?” demiş Hakan Ökten. Vallahi hâlâ orada bir liste tartışması var. Biraz karışık bir iş. İttifakta tek liste, ayrı liste tartışması var. Bilemiyorum. TİP’in bir dinamizmi var; ama bunun çok milletvekili çıka“rtmaya yeter bir dinamizm olduğuna çok emin değilim. 

Celil Kaya: “Artık sandık güvenliği vakti. Yurtdışında yaşayan vatandaşlar nasıl sandıklara sâhip çıkabilir?” Bunu partilerinizdeki yetkili isimlere soracaksınız. Detaylarını onlar herhalde bilecektir.

Zafer Yılmaz: Sinan Ateş olayı MHP’ye ne kadar zarar verir ya da verir mi? Bence çok verir. Zâten Meral Akşener’in son dönemde bu konuyu çok daha fazla gündeme getiriyor olmasını da hiç yabana atmayın derim. Çok ciddî bir şeye doğru gidiyor. En son eşinin doğrudan MHP’ye yönelik yaptığı açıklamada, Semih Yalçın adını vermeden ona yönelik yaptığı açıklamada âilenin de artık sabrının taştığını görüyoruz. Bu hiç yabana atılacak bir olay değil. Çok ciddî bir rahatsızlık var. O rahatsızlık MHP’nin aleyhine gelişiyor gibi görüyorum. Tabiî bu sandığa nasıl yansır; özellikle diğer partilerin bunu nasıl kullanacağıyla da alâkalı bir şey.

Evet, toparlayalım. 50 dakikaya yakın konuştuk. Hepinize çok sevgiler, çok teşekkürler. Gelen güzel sözleriniz için teşekkürler. 

Kemal Sel demiş ki: “Siz muhâlefetin seçimi kazanmasına yüzde kaç ihtimal veriyorsunuz?” Şimdi bir şey söyleyeceğim: Bence %100 kazanır, ama bunu söylediğim andan îtibâren pişman olmaya başlayabilirim. Normal şartlarda Erdoğan’ın kazanma ihtimâli yok; ama muhâlefetin kaybetme ihtimâli var, bunu tekrar söyleyeyim. Zor bir cümle olabilir, ama herhalde ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Kaybetmek için çalışırlarsa kaybederler; ama kazanabilmeleri lâzım. Yani Erdoğan kaybetti, muhâlefetin kazanabilmesi lâzım. İşte bu belge bunun için önemliydi. Aday onun için önemli olacak, ekip onun için önemli olacak, yol haritası onun için önemli olacak, seçilen sloganlar onun için önemli olacak. Yani bu çantada keklik değil. Erdoğan’ın kaybetmiş olması kazandığınız anlamına gelmiyor. Muhâlefetin bunu idrak etmesi gerekiyor bence.

Evet, burada bitiriyoruz. Tekrar çok teşekkür ediyorum, sevgiler. Desteklerinizi sürdürmenizi ricâ ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.