Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yabancı temsilcilikler kapanıyor: Yeni terör saldırılarını beklerken

Türkiye’deki yabancı temsilcilikler terör tehdidi nedeniyle birkaç günlüğüne faaliyetlerini durdurdu. Hafta sonu başlayan bu uyarıların ilki ABD Büyükelçiliği’nden geldi. Daha sonra ise Kanada ile Hollanda, Fransa ve Almanya gibi bazı Avrupa ülkeleri ise özellikle İstanbul’daki başkonsolosluklarını kapattılar. Artan uyarılar nedeniyle bugün de Pierre Loti Fransız Lisesi kapatıldı.

Türkiye topraklarında saldırı olacağı iddiası üzerine yabancılar uyarılarda bulunarak önlemler almaya devam ederken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bugün yaptığı açıklamaların öncesinde yetkili makamlardan bir açıklama yapılmadı.

Soylu’nun açıklamaları ne anlama geliyor?

Yabancı temsilcilikler kapanmaya devam mı edecek?

Gerçekten yeni bir terör saldırısı ihtimali var mı?

Ruşen Çakır, Türkiye’nin gündeminde olan yabancı temsilciliklerin kapanması konusunu yorumluyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin gündeminde bir süredir çok çarpıcı bir olay var, ilginç bir olay var. O da Türkiye’deki yabancı temsilciliklerin terör tehdidi nedeniyle faaliyetlerini birkaç günlüğüne durdurmaları. Aslında bu uyarı hafta sonundan îtibâren başladı. İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği’nden bir uyarı geldi vatandaşlarına. Daha sonra Kanada ve bâzı Avrupa ülkeleri –İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya gibi–, özellikle İstanbul’daki başkonsolosluklarını kapattılar. Hattâ en son bugün Fransızlar’ın Pierre Loti Lisesi’ni de kapattığını öğrendik, velileri uyardılar. Çok acayip bir şey oluyor ve bu olay gündemde var; ama çok da fazla konuşulmuyor. Çünkü Türkiye topraklarında bir saldırı olacağı iddiası var. Yabancılar kendilerince birtakım tedbirler alıyorlar, ama yetkililer kendi vatandaşlarına herhangi bir şey söylemiyorlar. Söylemiyorlardı diyelim; çünkü bugün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu nihâyet bu konuyla ilgili konuştu. Ama bambaşka bir şekilde konuştu. Bunu Batı’nın bir psikolojik harbi olarak dile getirdi. Özellikle ABD’yi işâret etti. Bir tezgâh olarak sundu. Dedi ki: “Amerika ve Batı, bizim bu coğrafyada bağımsız ve özgür olmamızı istememektedir.” Bunu zâten bir süredir hep yapıyor Süleyman Soylu. Beyoğlu saldırısının ardından da bunun sorumlusu olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni göstermişti. Bugün de aynı şeyi tekrarladı. Beyoğlu saldırısını yine ABD’nin yaptırdığını söyledi. 15 Temmuz’u da onların yaptırdığını söyledi. “ABD ve Batı yapıyor bunları” dedi ve buradaki hesâbın, Türkiye’nin 60 milyon turist hedefi olduğunu, ama Batı’nın buna izin vermemek için bu tür psikolojik harp tekniklerine başvurduğunu söyledi. Acayip bir açıklama bu. Yani böyle bir anda, Türkiye NATO başta olmak üzere Batı’yla çok stratejik ilişkiler kurarken; diğer yandan ülkenin en kilit bakanlıklarından birisinin başındaki şahıs, Batı’yı bir düşman, düşmanın da ötesinde, işi gücü Türkiye’yi yok etmek, bağımsızlığını ve özgürlüğünü yok etmek olan bir yapı olarak târif ediyor ve böyle anlatıyor.

Sonuçta Süleyman Soylu’nun bu yaptığı açıklamadan hareketle şunu diyebiliriz: “Böyle bir şey yok. Batı yalan söylüyor. Sırf bize kötülük yapmak için bunu yapıyorlar.” Olay bu kadar basit mi? Değil. Çünkü diyelim ki İngiltere’nin, Almanya’nın, Hollanda’nın, Fransa’nın konsolosluklarını ve okulları vs. kapatması, çalışanlarını işlerine gelmemeleri konusunda uyarması üzerine bunlar haber oluyor ve bu haberleri okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da açıkçası tedirgin oluyorlar, özellikle İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde yaşayanlar. Çünkü hedef olarak kalabalıkların, özellikle yabancıların rağbet ettiği kalabalıkların hedef alınabileceği, dinî birtakım yerlerin hedef alınabileceği –burada kastedilen tabiî ki Gayrimüslimler, yani sinagoglar, kiliseler vs.–, bunları söylediğiniz zaman… sanki bir terör saldırısı olacak ve sâdece yabancıları vuracak. Böyle bir şey yok. En son Beyoğlu’nda olan saldırıda ölenlerin hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Ama Beyoğlu yabancıların da çok rağbet ettiği, en çok rağbet ettiği yerlerden birisiydi. Dolayısıyla yabancılara saldırmak diye bir şey olamaz. Yabancıların çok olduğu; ama herkesin olduğu yerler söz konusu olur ve burada Batılı ülkeler kendi vatandaşlarını korumak için kendilerince birtakım tedbirler alıyorlar; ama biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kaderimizle baş başa kaldık ve İçişleri Bakanı’nın bu açıklamasını okuyunca, “Ya, bunların hepsi yalanmış. Bir şey olacağı yok” demek de kolay değil. Çünkü daha önce, biliyorsunuz “ayakkabı numarasına kadar bilinen” teröristler vardı; ama o teröristler gündüz gözüyle Beyoğlu’nda saldırıyı yaptılar. Birçok kişi gözaltına alındı, tutuklandı; ama hâlâ olayın tam olarak ne olduğunu biliyor değiliz.

Şimdi burada olayın birtakım yönleri var. Bu Batılılar neye istinâden bu tedbirleri alıyorlar? Akla ilk gelen tabiî ki Türkiye’deki güvenlik birimlerinin, istihbârat birimlerinin onları uyarması. Yani diyelim ki MİT ya da Emniyet diyor ki: “Size saldırı olabilir”. Onlar da kendilerince tedbir alıyorlar. Şimdi normalde böyle olması gerekirken, Soylu’nun bu açıklamasında, sanki böyle olmamış gibi bir durum ortaya çıkıyor. Yani Türkiye’deki resmî kurumlar herhangi bir uyarıda bulunmamış gibi gözüküyor. Buna çok ihtimal vermemekle birlikte, diyelim ki böyle oldu; o zaman da Batılılar kendi imkânlarıyla bu istihbârâtı derlediler –ki bu mümkün, bunu özellikle vurgulamak lâzım–, kendilerince bir tedbir alıyorlar. 

Kim saldırabilir? İlk anda gelen haberler, “Batı’daki Kur’an-ı Kerim yakmalara misilleme eylemleri” şeklinde yansıdı. Yani dolayısıyla burada birtakım cihadcı yapılanmaların –bu El-Kaide olabilir, IŞİD olabilir–, bunların Türkiye’de bir tür misilleme yapması, Batılı hedeflere meydan okuması — ki ilginç, burada İsveç’in adı şu âna kadar geçmedi, herhalde en çok tedirgin olanlar onlardır; ama şu âna kadar biz daha çok İtalya’yı, Hollanda’yı, Fransa’yı, Almanya’yı konuşuyoruz. Böyle bir saldırı olabileceği söylendi. Ama daha sonra işin bir Suriye ayağı olabileceği de anlaşılıyor. Çünkü Suriye’de birçok şey değişiyor. Erdoğan hükûmeti Esad’la görüşmek istiyor. Birtakım anlaşmalar yapmak istiyor ve orada şu âna kadar, yıllarca yatırım yaptığı, önlerini açtığı birtakım grupların bundan çok ciddî bir şekilde rahatsız olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla onların Türkiye’yle, yani yabancılardan ziyâde onların Türkiye’yle bir tür hesaplaşma içerisine girme ihtimalleri de var. Bunu da hiç yabana atmamak lâzım. Bunu da bir kenara yazmak lâzım. 

Bir diğer husus, Türkiye’de böyle bir terör saldırısını yapabilecek çok sayıda insan var. Bunlar Suriye başta olmak üzere komşu ülkelerden gelebileceği gibi, zâten yıllardır Türkiye’de yaşayan ve bir kısmının örgütlü bir şekilde yaşadığını bildiğimiz birtakım cihadcı grupların elemanları da var, bunlar pekâlâ yapabilirler. Türkiye’de yüz binlerce, milyonlarca, özellikle Suriye’den gelmiş insan var ve bunların içerisinde hatırı sayılır ölçüde cihadcı gruplara, IŞİD ve El-Kaide gibi yapılarla ilişkili gruplara yakın kişilerin olduğunu da biliyoruz. Zâten sürekli birtakım operasyonlar da oluyor. Tutuklananlar, gözaltına alınanlar oluyor. Nitekim bugünkü açıklamasında Süleyman Soylu da, “15 kişi gözaltına alındı. 5 kişi de tutuklandı” diyerek Batı’nın açıklamalarının çok da sağlam olmadığını kanıtlamaya çalıştı. Yani, ”Gördüğünüz gibi biz çalışıyoruz, birilerini de tutukluyoruz, korkacak bir şey yok” demeye getirdi. Ama olayın sâdece 15 gözaltı, 5 tutuklamayla bitme imkânı yok. Eğer Türkiye’de IŞİD gibi, El-Kaide gibi ya da benzeri birtakım cihadcı örgütler terör saldırıları yapmak isterlerse, bunu yapabilecek donanımları, altyapıları var. Kimi zaman doğrudan Suriye vatandaşı, Irak vatandaşı, Afgan vatandaşı kullanabilirler; ama daha önceki birçok olayda da gördüğümüz gibi pekâlâ Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını da kullanabiliyorlar. İntihar eylemi de yapabiliyorlar ya da yapıp kaçmaya yönelik, yani doğrudan klasik türde terör saldırıları da yapabiliyorlar. Bunu daha önce –özellikle 2015’te– çok gördük ve son Beyoğlu olayında da bunu görüyoruz.

Sonuçta Türkiye’de bir terör saldırısı olma ihtimâli hep var. Bunun altyapısı hep var. Buna neden olabilecek, buna gerekçe olarak gösterilebilecek birbirinden farklı konular var. Tabiî ki güvenlik birimleri, istihbârat birimleri çalışıyorlar, bâzılarını da engellediklerini söylüyorlar. Ama en son Beyoğlu’nda olduğu gibi, “Çoğunu engelledik, bu aradan kaçmış” dedikleri olaylar oluyor. Ama o aradan kaçan olay da Türkiye’deki dengeleri alabildiğine değiştirebiliyor. Sonuçta özellikle büyükşehirlerde her an bir saldırının –kim tarafından geldiği bir yerden sonra çok da anlamlı olmuyor– olabileceğini bir kere akılda tutmak lâzım.

Bir diğer yön ise, Türkiye üç ay içerisinde bir seçim yapacak ve seçimlerin nasıl bir atmosferde olacağı konusu çok ciddî bir şekilde gündemde ve daha önceki 2015 deneyimi, mâlûm, Haziran-Kasım arası seçimleri arasında yaşananlar akla geliyor hep. Tabiî ortada şöyle bir soru var: “Gergin bir terör ortamında yapılacak olan bir seçim kimin işine yarar? İktidârın mı muhâlefetin mi?” 2015’te iktidârın işine yaramıştı. Bu sefer ne olacağı belli değil. Bir yönüyle bu var. Bir diğer yönü ise, Türkiye’yle ilgili birtakım hesapları olan örgütler, devletler, istihbârat örgütleri vs. için de şu son üç ay, tahrik edici bir üç ay. Yani şu anda, bu kadar kritik bir seçim sürecinde her türden eylemin etkisi birkaç misliyle çarpılacaktır. Yani Türkiye seçime gidiyor ve yapılacak olan bir terör saldırısının, hele bu sivillere yönelik olacaksa –ki şu âna kadar söz konusu olan iddialar bunu gösteriyor– çok daha büyük bir etkisi olacaktır. Bunu bir yerde akılda tutmak lâzım.

Peki ne yapmak lâzım? Açıkçası, vatandaşların ne yapacağını çok kestiremiyorum, tedbirli olmalarını söylemekten başka. Ama bir diğer yandan da terör korkusuyla yaşamak çok kötü bir şey. Normal şartlarda olması gereken; ülkeyi yönetenlerin vatandaşa bir güven ortamını sunabilmeleri, onlara bâzı konularda aydınlatıcı açıklamalar yapmaları. Ama Süleyman Soylu’nun en son yaptığı açıklamaya baktığımız zaman, herhangi bir konuda aydınlanmış filan değiliz. Kafalarımız iyice karışıyor. Bir de şöyle düşünün: Eğer Süleyman Soylu haklıysa, Batı bu coğrafyada bağımsız ve özgür olmamızı istemiyorsa, zâten yanmışız. Bir de böyle, Soylu’nun yaptığı türden meydan okuyuşlar olursa, yani her şeyi buraya toplamış: “Büyükelçiler” diyor meselâ; “Türkiye’ye hukuk operasyonu yapmak isteyen büyükelçiler, şimdi Türkiye’ye bir terör operasyonu gerçekleştirmeye çalışıyorlar.” Yani siz, ülkenizdeki büyükelçileri –ki en önemli müttefik ülkelerin büyükelçileri oluyor–, onları bu tür bir terör tahrikçiliğiyle suçladığınız zaman, işler gerçekten karman çorman bir hal alıyor. 

Sonuçta baktığımız zaman, şu hâliyle Batılılar iyi kötü kendi tedbirlerini alıyorlar. Ama biz ortada kalakalmış durumdayız. Terör eylemi her an olabilir, her yerde olabilir. Birbirinden farklı örgütler, birbirinden farklı gerekçelerle yapabilir. Ama biz vatandaşlar olarak bu anlamda gerçekten sâhipsiz bir durumdayız. Yaşanan terör eylemlerinin ardından da, en son Beyoğlu’nda olduğu gibi, daha ilk dakikasından îtibâren olayla yüzleşmek ve olayı çözmek, aydınlatmak, yaraları sarmak yerine, buradan yeni bir tür, özellikle ABD başta olmak üzere Batı karşıtlığına malzeme devşirmeye çalışılması gibi olaylar yaşadık. O zaman ölen öldüğüyle kalıyor. Şimdi düşünün, Beyoğlu’nda Süleyman Soylu açık açık –yine bugün söylediği gibi–, “Bunu ABD yaptırdı” dedi. En son da Dışişleri Bakanı daha yeni Washington’da ABD Dışişleri Bakanı’yla görüştü. Erdoğan, Beyaz Saray’a dâvet edilmeyi bekliyor vs.. Yani sizin topraklarınızda bu kadar önemli bir terör saldırısı yapan bir ülke varsa, sizin bu ülkeyle ilişkilerinizin bambaşka olması gerekiyor. Gerçekten gerçeküstü, gerçekdışı –ya da artık ne diyeceğimi bilemiyorum– bir durumla karşı karşıyayız. Her an her türlü saldırı olabilir maalesef ve eğer olursa, daha önce yaşadıklarımızda olduğu gibi bu sefer de bu yine birtakım ucuz siyâsî polemiklerin malzemesi yapılmanın ötesinde, ölenin öldüğüyle, yaralananın yaralanmasıyla kaldığı saldırılar olur. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.