Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (111): Ortak politikalar mutabakatı ve demokrasi cumhuriyeti

“Genişletilmiş Millet İttifâkı”nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” kamu oyuna açıklandı. Mutabakatın hedefi, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak. Bir diğer ifâdeyle demokratik cumhuriyeti kurmak gibi bir nihâî hedef gözetiliyor. Buna hiç kimsenin îtirâzı yok. Tartışmalar ve ayrışmalar daha çok “demokratik cumhuriyet”in ne anlama geldiği, nasıl bir temel üzerine inşâ edileceği gibi hususlarda. Bunlar çok önemli, kuşkusuz ama altı siyâsî partinin bir araya gelerek böyle bir mutabakat metni oluşturmuş olması da çok değerli. Mutabakatın değeri, nihâî hedefinin niteliğinden değil, bugün içinde bulunduğumuz otoriter, post-faşist düzenden çıkış imkânını sağlama potansiyelinde ortaya çıkıyor. Gerçekten de, pek çok öneri, eğer gerçekleştirilebilirse, tam anlamıyla olmasa da göreli bir rahatlama sağlayabilecek nitelikte.

Üzerinde uzlaşılmış hususlardan bâzıları, doğrudan doğruya beş yıla yakındır tecrübe etmek zorunda kaldığımız tek adam iktidarının kimi icraatına tepki niteliğinde. Örneğin, dokunulmazlıkların kaldırılmasında AY’nın 14. Maddesinde yer verilen istisnânın ilga edilmesi veyâ başka pek çok sakıncasının yanında hukukî öngörülebilirliği de yok ettiği için torba kanun uygulamasına son verilmesi bu meyanda belirtilebilir. Kezâ, İstanbul Sözleşmesi gibi temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir uluslararası sözleşmeden, “karar” düzeyindeki bir yürütme işlemi ile çekilinmesine tepki olarak, bu türden çekilme kararlarının mutlaka TBMM kararıyla olması gerektiğine vurgu yapılması. Aynı şekilde, “tarafsızlık yemini”ne rağmen tarafsız davranamayan
CB’na tepki olarak, CB’nın tarafsızlığının sağlanacağı taahhüdü. Bunun için de, icrâî yetkileri olmayan bir CB makamının öngörülmesi. Burada anlaşılamayan bir husus, CB’nın halk tarafından seçilmeye devam edilmesi. Hem halk tarafından seçim, hem de yetkisiz, sorumsuz ve tarafsız CB nasıl mümkün olabilecek?

Yine tepkisel nitelikte görülebilecek olan öneriler arasında, yargı bağımsızlığını sağlamaya yönelik olan “1. sınıf ve 1. sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için coğrafî teminat” getirilmesi, AYM ve AİHM kararlarının mahkemelerce savsaklanmasına son verilmesi, sulh cezâ hâkimliklerinin kaldırılarak, sulh cezâ mahkemelerinin kurulması, AYM’ne üye seçiminde “hülle”ye son verilmesi, tutuklama konusunda somut olguları da içeren sebeperin gösterilmesi zorunluluğunun getirilmesi, çoklu baroya son verilmesi gibi hususları saymak mümkün.

Bunlara ek olarak, tek adam rejimi altında yoğunlaştığını görmekle birlikte, önceki dönemlere de uzanan bâzı yanlışlara tepkiyi ifâde eden öneriler de var. Örneğin AYM ve Aihm önünde Türkiye’nin tazmînâta mahkûm edilmesine neden olacak kararları veren hâkim ve savcılara, ödenen tazmînat ve mârûz kalınan zarar için rücû edilmesi. Bu rücû için, ilgili hâkim ve savcının “görevini kötüye kullanması” gerekiyor, böyle de bir şart var. Acaba bu, nasıl tesbit edilecek? Sorun, AY md. 90/son’daki açık hükme rağmen, uluslararası temel hak ve özgürlük anlaşmalarına değil de kanunlara öncelik veren bir yargı kültürüne sâhip olmakla ilgili ciddî bir boyut taşıyor. Bunun da aşılması için, belki yine öneriler arasında yer alan adâlet akademisiyle ilgili reformlar düşünülmüş olabilir. Yine bu bağlamda, AYM’nin bireysel başvuru ile önüne gelmiş olan bir konuda ihlâl kararı verirken, ihlâlin bir kanun hükmünden kaynaklanması durumunda o kanun hükmünü iptâl etme yetkisine de sâhip kılınması dikkât çekici bir yenilik.

Doğrudan son beş yılın otoriterliğine tepki niteliğinde olmayıp, daha genel bir dizi eksiklik veyâ yanlışlık ile ilgili görülen öneriler arasında, yasama sürecinde komisyon görüşmelerinde toplumsal örgütlerin ve uzmanların katılımını mümkün kılan düzenlemeleri ve TBMM’de başkanı mutlaka anamuhalefet partisi mensubu olacak bir kesin hesap komisyonunun kurulmasını örnek olarak verebiliriz. Kezâ, AYM’ne bireysel başvuru kapsamının sosyal ve ekonomik hakları da kapsayacak şekilde genişletilmesi de bir diğer önemli yenilik gibi görünüyor. Bununla birlikte, KHK ile ilgili sınırlandırmada açıkça sosyal ve ekonomik hakların da KHK ile düzenlenemeyeceğine yer vermek gerekmez miydi?

Görüldüğü gibi, hukuk ve adâlet başlığı altında yer verilen önerilerde gerçekten olumlu karşılanması gereken hususlar bulunuyor. Bununla birlikte, Türkiye siyâsetinde sorun yaratan çok temel bâzı konuların suskunlukla geçiştirildiğini de görmemek mümkün değil. Bunlardan ilki, metnin açıklanmasıyla birlikte ilgili çevrelerin hemen dikkatini çeken bir husus olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin adının açıkça zikredilmemiş oluşu. Bu ihmâl acaba, Saadet Partisi’nin bu konudaki çekincesiyle ilgili olabilir mi? Zihinleri kurcalayan bu soru, İYİP sözcüsünün İstanbul Sözleşmesi’ni zikrettiği konuşmasından sonra dahi geçerliliğini koruyor.

Bunun dışında, Kürt sorunu, Alevî sorunu ve ona da bağlı olarak gündemde olması gereken Diyânet İşleri Başkanlığı ile igili sorunlar, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelimle ilgili sorunlar gibi bâzı konuların metinde hiç yer almadığı dikkat çekiyor. Bu durumda, şöyle bir sonuca varıyoruz: Altı farklı siyâsî parti, önceliği mevcut iktidarı yerinden etmeye ve üzerinde anlaşabildikleri hususları gerçekleştirecek bir yol haritası belirlemeye çalışmışlar, üzerinde anlaşamadıkları veyâ anlaşamayacakları konuları ise ya hiç konuşmamışlar ya da konuşmuşlar ama anlaşamayınca, konuşmamış gibi yapıp metne yerleştirmemişler. Bu durumda, sonuç olarak belirtmek gerekir ki, “genişletilmiş Millet İttifâkı”nın mutabakatı çok değerli ve içinde pek çok olumlu öneriyi barındırıyor ama, farkında olmalıyız ki bu metin aslında bir geçiş dönemi öngörüyor. Aynı ittifâkın yakında, siyâsî sistemin parlâmenterizm yönünde değiştirilmesi yönünde nasıl bir yol izleyeceğine dâir bir açıklama da yapılacak, öyle duyurulmuştu. İttifak, muhtemelen parlâmentarizme geçiş için izlenecek yolu bir geçiş dönemi gibi tasavvur ediyor. Kanımca, parlâmenter sisteme geçiş kadar, ortak politikalar mutabakatı da bir ”geçiş dönemi” niteliğinde, zirâ bu mutabakat hayata geçirilse bile, Türkiye’nin demokratik cumhuriyet olarak nitelenebilecek bir rejime kavuşabilmesi için yapılacak pek çok şey var. Bunların ne olduğu da, ittifâkın üzerinde anlaşma sağlayamadığı için bu mutabakat metninde yer almayan konularda saklı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.