Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman, Medyascope’un depremle ilgi sorularını yanıtladı: “Bizim mevzuat sorunumuz yok, sistem ve ahlak sorunumuz var”

Gezi davasından tutuklu bulunan şehir plancısı Tayfun Kahraman, 6 Şubat’ta yaşanan ve 10 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremi, depremin etkilerini Medyascope’a değerlendirdi. “Bizim mevzuat sorunumuz yok, sistem ve ahlak sorunumuz var” diyen Kahraman, yıkımın bazı yerleşim yerlerini haritadan silecek boyutta olduğunu söyledi.

Tayfun Kahraman

Kahramanmaraş-Pazarcık’ta 6 Şubat sabaha karşı saat 04.17’de 7,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Yerin 7 kilometre derinliğindeki deprem Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Elazığ ve Adana’yı vurdu. Aynı gün Elbistan’da da saat 13.24’te 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem daha kayda geçti. Çöken binalarda binlerce kişi enkaz altında kaldı. Türkiye dördüncü seviye alarm ilan etti ve uluslararası yardım talebinde bulundu. Yedi günlük milli yas ilan edildi. Depremin vurduğu 10 il afet bölgesi ilan edildi ve üç ay süreyle uygulanacak OHAL kararı Meclis’ten geçti.

Gezi Parkı davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan şehir plancısı Dr. Tayfun Kahraman, 6 Şubat’ta yaşanan depremle ilgili Medyascope’un sorularını yanıtladı.

  • Türkiye, pazartesi günü saat 04:17’de meydana gelen depremle sarsıldı. Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 büyüklüğündeki deprem Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay’ı vurdu. 30 binin üzerinde insan hayatını kaybetti ve hâlâ enkaz altından çıkarılamayanlar var. Depremin büyüklüğü hepimizin malumu ancak Hatay’daki görüntülere baktığımızda bir şehrin yok olduğunu görüyoruz. Bu normal mi?

Öncelikle Kahramanmaraş merkezli bu iki büyük depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı, zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan yurttaşlarımıza sabır ve metanet diliyor, enkazlara canını dişine takarak, hayatını riske atarak müdahale eden tüm ekiplere dua ediyorum. Milletçe onlara minnettarız. Herkes karınca misali bu yangına su taşırken dört duvar arasında çaresizce olan biteni izlemek ayrıca acı veriyor. Gün birlik ve dayanışma günüdür. Dayanışmayı büyüten herkese sonsuz teşekkürler.

Evet, bu bölgede olması beklenen en büyük depremle karşılaştık. Bununla da kalmadı çok yakınındaki bir fay hattında da yaşanması beklenen en büyük deprem sadece 9 saat sonra yaşandı. Her iki deprem de çok şiddetli depremler, hatta İstanbul’da yaşanması beklenen depremin yaklaşık üç katı enerji açığa çıkaran depremler. Deprem mühendisi değilim ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde deprem ile ilgili bir birimde (Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı) yöneticilik yapmış bir uzman olarak bu olağanüstü koşullara rağmen bu kadar yıkımın normal olmadığını yapı stokumuzun gerekli koşulları taşımadığını ve böyle olduğu için de bu kadar büyük bir yıkımla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim.

“Yıkım ne yazık ki bazı yerleşimlerimizi haritadan silecek boyutta”

  • Deprem Pazarcık merkezli olmasına rağmen, Hatay’da da çok büyük bir yıkım ve insan kaybı oldu. Yıkımın fazla olduğu illerde en büyük hatalar, eksiklikler nelerdi?

Yıkım ne yazık ki bazı yerleşimlerimizi haritadan silecek boyutta. Bunların bir kısmı yıkılmamış olsa da, arka arkaya iki depreme maruz kalan bu binalar da kullanılamaz hale geldi. Bu fotoğraf bize gösteriyor ki bir hata ya da eksikten bahsedemiyoruz. Doğru yapılan bir şey yoktu. Yapılan her şey hatalıydı. Şehirlerimizi bilimin ışığında deprem ve diğer afetlere dayanıklı olacak şekilde tasarlayıp inşa etmedik. Bilim insanları yıllardır felaketin yaklaştığını dile getirse de ne yazık ki yapı stokumuzun ne durumda olduğunu tespit etmedik, gerçekle yüzleşmekten kaçındık. Bununla da yetinmedik çıkarılan imar afları ile mühendislik hizmeti olmayan yapıları yasallaştırdık, zaten kırılgan olan yapılar üzerine yük bindiren kaçakları affettik, beklenen afeti daha da büyüttük. Çoğu insanımız yeni binalara güvense de onlarda da çok büyük hatalar yaptık. Yeterli denetim yapılmadığı için çok yeni yapılmış, yeni mevzuata uygun olduğu söylenen yapılar da benzer bir yıkıma maruz kaldılar. Demek ki bu yapılar mevzuata uygun yapılmadı ya da zemin koşullarına uygun şekilde projelendirilmedi.

Depremlerim merkez üssü Kahramanmaraş’tı.
  • Depremde, Hatay Havalimanı yolunda derin çatlaklar oluştu, İskenderun Devlet Hastanesi ise yıkıldı. Havaalanı ve hastane gibi kamu hizmeti için inşa edilmiş yapılar zarar gördü. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?

Sivil yapılarımızda görülen ciddiyetsizlik ve denetimsizlik kamu yapıları için de geçerli. Konutlardan çok daha titiz biçimde uzun vadeli kullanımlar için inşa edilmesi gereken bu yapılarda da gerek yer seçiminde, gerekse de projelendirme ve inşaat süreçlerinde teknik yeterliliklere yer verilmediği ve bunların denetlenmediği ortada. Acil durumlarda hizmet vermesi şart olan yol, liman, havalimanı gibi ulaşım altyapılarının, hastane, itfaiye ve diğer diğer kamu yapılarının kullanılamaz hale gelmeleri kabul edilemez. Fay hattı, ya da bataklık üzerine havalimanı pisti inşa etmek gerçekten de akıl alır gibi değil. Aynı akıl almaz tutumun sonucunu, uzmanların bütün uyarılarına ve planlama ilkelerine aykırı olarak çevre kırımı yapılarak Karadeniz kıyısında inşa edilen yeni İstanbul Havalimanı’nın geçtiğimiz sene kar fırtınasında işlemez hale gelmesiyle Atatürk Havalimanı’nı kullanmak zorunda kalan yetkililerin görmüş olmaları gerekirdi. Ancak onlar kalan pistleri de kullanılmaz hale getirmeyi seçtiler. Daha öte bir yorum yapmak benim hafsalamın sınırlarını aşıyor.

Sorumluluk makamındaki herkesi aklın ve bilimin yol göstericiliğinde, kamu yararı ve vicdan çerçevesinde göreve davet ediyorum. Ülkemizdeki tüm yapıları kamu yapılarından başlayarak kontrol etmemiz ve gerekli müdahaleyi yapmamız gerekir. Bunları gerçekleştirmezsek yaşadığımız coğrafya her gün başka bir afetle yeni acıların yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu bize hatırlatacaktır.

“Bizim mevzuat sorunumuz yok, sistem ve ahlak sorunumuz var”

  • Birkaç yıllık ve deprem yönetmeliğine uygun olduğu söylenerek satışı yapılan binalar yıkıldı. Deprem yönetmeliği bir yapının sağlam yapılması için yeterli koşulları barındırıyor mu?

Güncel mevzuata ve Deprem Yönetmeliği’ne göre yapılmış olduğu söylenen binaların yıkılmasının nedeni ya yanlış yerde ya da yanlış şekilde yapılmış olmalarıdır. Bu mevzuat yürürlükteyken yapılan yapıların bu şekilde tümden göçmesi ancak gerekli zemin etütlerinin yapılmaması veya yapılmasına karşın bunların dikkate alınmaması, projelendirme ve inşaat sürecinde teknik gerekliliklerin yerine getirilmemesi ile açıklanabilir. Tabii ki en önemlisi uygulamanın yeterince denetlenmemesi ve bunu yapanların nasıl olsa kimse benden hesap sormaz demeleridir. Bizim mevzuat sorunumuz yok, sistem ve ahlak sorunumuz var.

  • Kocaeli-Gölcük’te 17 Ağustos 1999’da 7,4 şiddetinde meydana gelen deprem yaklaşık 45 saniye sürdü ve tüm Marmara Bölgesi’nin yanı sıra Ankara’dan İzmir’e kadar hissedildi. Resmî raporlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybederken, 23 bin 781 kişi yaralandı. Yaşanan bu depremi 1999 depremi ile kıyasladığımız zaman nasıl bulgular ortaya çıkıyor?

Sismik büyüklük olarak 99 Büyük Marmara Depremi son yaşadığımız depremlerden daha az enerji ortaya çıkarmıştı. Marmara Depremi’nde olduğu gibi bu depremler de geniş bir coğrafyada etkisini gösterdi. Yani bugün hem ölçek olarak hem yarattığı etki bakımından çok daha büyük bir depremle, ulusal ölçekte bir felaketle karşı karşıyayız. Felaketin büyüklüğü ne yazık ki kayıp sayılarına da yansıyor. Unutmayalım ki her bir rakam bir insanı, hayallerini, umutlarını anlatıyor. Keşke bu sorunuza 23 yılda çok şey değişti, daha büyük bir deprem yaşanmasına rağmen çok daha az kayıp verdik, çok daha organize bir şekilde müdahale ettik diye bir cevap verebilseydim. Fakat ne yazık ki aradan geçen bunca zamana, bunca uyarıya rağmen deprem sınavından yine bir felaket çıkardık. Kırılgan yapı stokunu yenilemediğimiz, sürekli aflarla mühendislik hizmeti almayan yapıları yasallaştırdığımız, gerekli organizasyonu gerçekleştiremediğimiz, afeti yaşamadan önce önlem almak gerektiğini bir türlü öğrenemediğimiz için bugün hala aynı çaresizlik içindeyiz. 1999 yılında yaşadığımız acılardan hiçbir ders çıkarmadığımız için kahrolarak daha büyük acılar yaşıyoruz. Depremi acı bir kadere, felakete kendi ellerimizle çevirdiğimizi yeniden görüyoruz.

Depremlerde en ağır yıkım Hatay’da yaşandı.
  • 1999’da sivil toplumun çok etkin olduğu analizi yapılmıştı. Bugün sivil toplum ne kadar etkili?

1999 Marmara Depremi’nde yaşanan koordinasyonsuzluk üzerine sivil toplum kuruluşları, gönüllüler büyük bir dayanışma göstererek özellikle arama kurtarma ve insani yardım faaliyetlerinde, aldıkları inisiyatifle öne çıkmışlardı. Bugün bu konuda faaliyet gösteren çok daha fazla sivil toplum kuruluşu var. Fakat edinilen bunca acı tecrübeye rağmen çok daha büyük koordinasyonsuzluk, adeta bir kaos yaşandı. Afet anında ve sonrasındaki arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde tek yetkili kuruluş olarak tüm STK’ları koordine etme görevi AFAD’da olmasına rağmen, o kendisini dahi koordine edemediğinden bugün alandaki çalışmaların çok geç başladığını ve büyük güçlüklerle yürüttüklerini duyuyoruz. Uluslararası deneyime de sahip olan STK’larımız, televizyon ekranlarında gördüğümüz üzere dayanışma gösteren 86 milyonun desteğiyle, özveriyle çalışmaya yine de devam ediyorlar. Tüm memleket bir bütün oldu ve herkes yardım için çırpınıyor. Bu felaket karşısında sivil toplumun, yurttaşların sergilediği dayanışma bizlerin bir ve birlikte olduğunu, kardeş olduğunu, kutuplaştırmaya çalışanlara inat bir kez daha hatırlattı.

“Taksim Gezi Parkı’nı savunmak suçuyla tutsak durumdayız”

  • Siyasi yapının şehir plancılığı, yapı denetimi veya yapıların mevzuata uygunluk denetimi üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz ?

Akademisyen bir şehir plancısı ve siyaset bilimi doktorasına sahip bir uzman olarak söyleyebilirim ki bu alanlar toplumun genelini etkilemesi itibariyle kesişim alanları olsa da birbirinden çok farklıdır. Şehir planlaması bir yanıyla fen bilimlerinin, bir yanıyla sosyal bir bilimlerin verilerini kullanan tamamen teknik bir çalışma alanıdır. Bu çalışmaları uzun vadeli ihtiyaçlar ve tespitler yönlendirir; sosyal, ekonomik, demografik, mekânsal veriler şekillendirir. Fakat siyasetin hedefleri çok kısa vadeli, ihtiyaç ve tespitleri ise patronaj ve çıkar ilişkilerine dayalıdır. Bu nedenle teknik bir uğraş olarak şehir planları siyasetin alanına terk edilemez. Edildiği durumda bugün yaşadığımız gibi şehirlerimizi biçimlendiren toplumsal ihtiyaçlar ve bilimsel veriler değil siyasi ilişki ağları olacaktır. Sonucunda bugün acısını yaşadığımız depremin benzeri acıların yaşanmasına neden olursunuz. Siyasetin şehir planlama ile bu kadar ilgilenmesinin nedeni ise kentin yarattığı rant değerine el atarak kendi kendini finanse etme isteğidir. Maalesef uzunca bir süredir her türlü bilimsel gerekliliği ve planlama disiplinini hiçe sayan bu rant siyaseti ülkemizde egemendir. Sizin de bildiğiniz gibi ben ve arkadaşlarım bu siyasetin AVM ve rezidans inşa ederek kamusal alan olmaktan çıkarmak istediği, çok önemli bir deprem toplanma alanı, beton ormanında bir vaha ve kentsel hafıza mekanı olan Taksim Gezi Parkı’nı savunmak suçuyla tutsak durumdayız. Oysaki olması gereken planlama ve siyaset alanlarının toplum yararında bir kesişim kümesi oluşturmasıdır.

  • Yıkılan bölgelerde kısa ve uzun vadede bundan sonra ne yapılmalı?

Tabii ki hiç kolay değil ama ilk yapılması gereken hayatı normalleştirmek olacaktır. İlk olarak depremzedelerin barınma ve diğer ihtiyaçları karşılanmalı, gerekli destek sağlanmalıdır. Aynı sırada bu acılara neden olan usulsüzlükleri yapanlardan yargı önünde hesap sormak üzere enkaz kaldırma çalışmaları başlamadan önce yıkılan tüm yapılardan gerekli veriler toplanarak delillerin karartılması önlenmelidir. Sonrasında ayakta kalan tüm yapıların durum tespitleri yapılmalı tüm yerleşimler zemin ve diğer coğrafi koşullar, toplumsal ihtiyaç ve alışkanlıklar, afet güvenliği ve sağlıklı yaşam koşulları gözetilerek, afetlerde toplanma alanı olacak açık kamusal alanlar da dahil olmak üzere yeniden planlanmalı ve buna uygun olarak inşa edilmelidir. Bu çok uzun ve maliyetli süreçte kamunun tüm maddi ve insani kaynaklarının seferber edilmesi gerekecektir. Deprem bölgesi ile eş zamanlı olarak tüm yurttaki binalar yeni, eski bakılmadan taranmalıdır. Taramalar ile birlikte müdahale biçimleri belirlenerek en dayanıksızlardan başlanarak tüm yapı stokumuz güçlendirilmeli veya yenilenmelidir. Tüm bu süreç kamu tarafından organize edilerek kamu kaynakları ile finanse edilmelidir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.