Hatay Depremi | Hani “her şey kontrol altında”ydı?

Kahramanmaraş merkezli ve 11 il ile Suriye’nin bir kısmını da etkileyen iki büyük depremin üzerinden 16 gün geçti. Yaşamını yitirenlerin sayısı ise 41 bini aştı.

Bölgede enkaz kaldırma çalışmaları sürerken dün (20 Şubat) akşam saatlerinde Hatay’ın Defne ve Samandağ ilçelerinde 6,4 ve 5,8 büyüklüğünde iki deprem daha meydana geldi. AFAD, depremde altı kişinin yaşamını yitirdiğini, 18’i ağır 294 kişinin yaralandığını duyurdu. Depremin ardından 90’dan fazla artçı meydana geldi.

Öte yandan dün AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ile Hatay’ı ziyaret etti. Deprem bölgesinde konutların inşasına mart ayında başlanacağını belirten Erdoğan, “Antakya’yı, İskenderun’u, Arsuz’u yeniden inşa edeceğiz. Ama asgari bize bir yıl müsaade” dedi.

Ruşen Çakır, Erdoğan ve Bahçeli’nin deprem bölgesindeki ziyaretlerini ve Erdoğan’ın 45 dakika süren konuşmasını yorumlarken deprem sonrası kurtarma, yardım ve enkaz kaldırma çalışmalarındaki halen giderilemeyen eksikliklere ve koordinasyonluk problemine dikkat çekti. Deprem bölgesindeki çalışmaların siyasi iktidarın yansıtmaya çalıştığı gibi gerçekten “kontrol altında” olup olmadığını sorgulayan Çakır, şehirlerin yeniden kalkındırılması sürecinde “inşaat” faaliyetlerine temel öncelik verilmesini eleştirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Normal şartlarda bugün burada olmayacaktım, Hatay’da olacaktım. Türkiye’nin galiba bütün illerini gezdim, gördüm; Hatay benim Türkiye’de en çok sevdiğim illerden birisi. Bunu daha önce de söylemiştim. Her seferinde, birçok kez Müge ile berâber gittik, her seferinde çok sevdik, çok güzel anılarımız oldu. Her yönüyle çokkültürlü, kültürel mîrâsıyla, her şeyiyle ve tabiî ki insanlarıyla, özellikle insanlarıyla, bir de mutfağıyla, her şeyiyle çok güzel bir şehir. Ve çok acı bir şekilde bu şehirdeki binâların üçte ikisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyişiyle, “artık kullanılmaz hâle” gelmiş. Ne diyor? “Hatay’da 6251 binânın altından 17436 vatandaşın cenâzesi çıkarılıp defnedildi. Yaralı sayısı 30 bini geçti” diyor. Hatay’a daha önce de gitmeye çalıştım. Son anda uçuşlarda iptaller oldu. O meşhur Antakya Havalimanı’nda hep bir şeyler oluyor. Bu sefer bugün gidecektim; ama mâlûm, dünkü depremle berâber yine her şey iptal oldu. Halbuki dün Erdoğan Hatay’da AFAD Koordinasyon Merkezi’ne Devlet Bahçeli’yle gitmişti. Biliyorsunuz, Bahçeli ilk kez deprem bölgesine gitti Erdoğan’la. Orada uzun uzun bize her şeyin kontrol altında olduğunu anlatmıştı. Hattâ Hatay Havalimanı’yla ilgili olarak da CHP’ye fırça attı; çünkü CHP, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin havalimanının onarımına katkı sağladığını söylemişti. Erdoğan bunu reddetti vs.. 

Şimdi, şu anda görüyorsunuz, Erdoğan Afet Koordinasyon Merkezi’nde. Dün yaptığı basın toplantısı yaklaşık 45 dakika sürdü ve ben baştan sona izledim. Çünkü bugün Hatay’da olacaktım. Orada Erdoğan’ın ne söylediğini çok merak ettim. Erdoğan bize her şeyin kontrol altında olduğunu söyledi. Şunu söyledi tabiî: “Depremden sonraki ilk günlerde kimi eksiklik ve aksaklıkların yaşandığını biliyoruz.” Bunu ilk günden îtibâren söylüyor. Böyle küçük bir hatâ payı bırakıyor. Ondan sonra da diyor ki: “Deprem bölgesindeki kamu ve sivil toplum âfet kapasitesinin ilk anda büyük ölçüde devre dışı kalması, güçlükleri daha da artırdı.” Bu da hep söylediği, yani yerel olarak müdâhale etmesi gereken güçlerin kendilerinin depremden etkilenmiş olması. Bunu da söyledi. Sonra diyor ki: “Ama haber aldığımız andan îtibâren tüm bakanlıklarımızı, kurumlarımızı, belediyelerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı harekete geçirdik.” Şimdi hepsini anladık da, sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek devletin yapacağı bir şey değildir. Sivil toplum kuruluşları, gerçekten sivil toplum kuruluşuysa kendisi harekete geçer; devlet onlara alan açar. Neyse. Bunlar teferruat gibi olabilir; ama aslında çok önemli. Erdoğan’ın siyâsete, topluma bakışını gösteren çok önemli anahtar sözcükler. 

Evet, Erdoğan’ı izledim ve “her şey kontrol altında” dediğini gördüm. Rakamlar verdi, bol bol rakamlar verdi. Konteynırlarla ilgili, çadırlarla ilgili, görevli personelle ilgili 45 dakikalık bir özet verdi –ki özet hâli 6-7 sayfa–, özetinin tekrar üzerinden geçip baktım. Ve oradan Kahramanmaraş’a gittiler Devlet Bahçeli ile birlikte. Kahramanmaraş’a gittiklerinde de, Hatay’daki depremle berâber onlar da sarsılmışlar. Bunu da öğrendik. 

Bakıyoruz: Prof. Naci Görür’ü TVNET’de gördüm meselâ. TVNET iktidâra yakın bir yayın organı olduğu için onu daha rahat söyleyebiliriz. 11 Şubat’ta demiş ki: “Hatay’da, Adana’da deprem bekliyoruz.” Bilinen bir şey, uzmanların söylediği bir şey. Bu deprem oldu. Dün oldu. Sabaha karşı olmadı, akşam saatlerinde oldu. 6,4 büyüklüğünde bir deprem oldu ve yine 6 kişi hayâtını kaybetti. Niye kaybetti? İlk haberlere göre, hasarlı binâlara eşya almak için giden ya da hasarlı da olsa binâlarda kalan vatandaşların bu depremden etkilendiği söylendi. Bugün sosyal medyaya baktığınız zamân hemen karşınıza çıkan olay şu: Çadır sorunu. Bir çadır sorunu gündemde. Hatay’da, Defne ilçesinde, Samandağ’da en çok dile getirilen husus çadır. Sonra bir bakınca, iyice tarayınca görüyorsunuz ki, değişik partililer, tabiî ki muhâlefet partilerinden gidenler –meselâ Ümit Özdağ, Özgür Özel– Hatay’ın değişik ilçelerinde, mahallelerinde dolaşmışlar. Bu olaydan önce, depremden önce, hep vatandaşların çadır beklentisini dile getirmişler. Bir diğer husus ise bu konuda çalışan sivil toplum kuruluşları. Her işin AFAD’da merkezîleştirilmesi gayreti nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları anlatmışlar — ki bunun içerisinde çadır dağıtımı ve çadır kentlerin oluşturulması da var. Yani bir yanda uzmanların söylediği, gelmesi beklenen bir deprem var. Bir diğer yanda insanların en âcil ihtiyaçlarından birisi olan çadırlar var ve bunların hepsinde, uyarılara dikkat etmeyen ve insanların, vatandaşların gereksinimlerini şu ya da bu şekilde hâlâ yerine getiremeyen bir yönetim var. Sonra yaşanan bir deprem ve depremin ardından yine –hasarları bir kenara bırakıyoruz artık, çünkü Türkiye bayağı bir yıkım yaşadı– hayâtını kaybedenler ve yaralananlar var. 

Bir diğer önemli husus da –ki bence bu bütün deprem bölgesi için, ama özellikle Hatay için geçerli– insanların şehirlerinde kalma kararlılığına darbe iniyor böylece. Bölgede arkadaşlarımız var; şu anda da Hatay’da, Kahramanmaraş’ta ve Adıyaman’dalar. Hatay için bildiğim, özellikle Hatay kent merkezinde, Antakya’da çok sayıda işyeri sâhibi, iş insanı şehri ayakta tutmak için gayret sarf ettiklerini, şehri terk etmeyeceklerini söylüyorlar. Çok kişinin de terk ettiğini biliyorum. Yakından tanıdığım kişiler de geldi, Türkiye’nin dört bir tarafına dağıldı. İstanbul’a gelenler de var, başka yerlere gidenler de var ve bunlar genellikle orta sınıftan kesimler. Çünkü iyi kötü bir imkânları var, akrabaları var, onların yanına geliyorlar. Gidemeyenlerin büyük bir kısmı yoksullar. Bir de her şeye rağmen orada şehri yaşatma konusunda çaba sarf etmek isteyenler var. Dünkü olaydan sonra onların umutlarının, beklentilerinin, hayallerinin çok ciddî bir darbe yediğini düşünüyorum. Bunu da çok ayrı, ama önemli bir not olarak kaydetmek istiyorum. 

Şimdi baktım, Prof. Naci Görür “Hakkâri” diyor, “Bingöl Karlıova” diyor, Adana’yı zâten demiş, İstanbul zâten zikrediliyor ve Erdoğan’ın dünkü o 45 dakikalık konuşmasında İstanbul Âfet Planı ile ilgili kısmını izlediyseniz sizin de dikkatinizi çekmiştir. Hemen buna değindi ve ne dedi? “İstanbul Vâliliğimizle berâber…” Belediye yok. Bu çok ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkıyor: Erdoğan belediye derken her ne kadar parti ayrımı gözetmiyoruz dese de, bayağı bir parti ayrımı gözetiyor. Özellikle İstanbul’da –en önemli yer–, 25 yıl sonra bu şehri kaybetmiş olmanın öfkesini hâlâ üzerinden atabilmiş değil ve dolayısıyla orada halkın seçtiği belediye yerine, kendi atadığı bürokratlarla bu işi yürütmek istiyor. Zâten birçok yerde karşımıza bu çıkıyor: Atanmışlar. Meral Akşener geçenlerde uzaktan eğitim kararıyla ilgili olarak aynı şeyi söylemişti: “Seçilmişlere ayar vermekten vazgeçsinler” diye söylemişti. Seçilmişlerin bir hükmü yok. Zâten Meclis kapalı. Grup toplantıları yapılıyor; ama genel kurul çalışmıyor. Yine bir hafta ertelendi. Herhangi bir karar almıyor böyle önemli bir dönemde. Meclis yok. Sâhada her şeye geç kaldığı müdâhaleyi daha sonra toparlamaya çalışarak, arada birtakım, “Memurlar bir maaşlarını bağışlasın” diye sözüm ona çok yaratıcı fikirlerle ortaya çıkan vâlileriyle vs. bu olay kotarılmaya çalışılıyor. 

Okuyanlarınız vardır, pazar günü bir yazı yazdım: “Asrın jübilesi” diye. Bayağı da bir okundu, okunuyor. Ben de şaşırdım açıkçası, başlıktan herhalde. Jübileden kastım tabiî ki Recep Tayyip Erdoğan. “Asrın felâketi” diyerek bu olayın siyâsî etkilerini indirmeye çalıştılar, Erdoğan da bunu yaptı. Bugünkü grup toplantısında gördük, Bahçeli de bunu yapmaya çalışıyor. Ama siyâsî etkisi çok büyük. Hele dünkü basın toplantısının ardından Hatay’da yaşananlardan sonra bence bu jübile çok daha geçerli. Ama açık söyleyeyim, dün Hatay’da Erdoğan’ı izlerken dedim ki: “Ya, Erdoğan toparlıyor mu? Tekrar olaylara hâkim olmaya mı başladı?” Prompter’dan okuyor tabiî, 45 dakika boyunca rakamları okuyor vs.. Her şeyi anlatıyor; şurada şu var, burada bu var, şunu şöyle yapacağız, bunu böyle yapacağız. Ve tabiî ki en önemli husus şu: “Bize 1 yıl verin, sıfırdan yapacağız. Devlet Bahçeli ile konuştuk. Biz öyle güçlendirme vs. değil, sıfırdan yapacağız. Ama asgarî bize bir yıl müsaade” diyor. Bu aslında yine Erdoğan’ın Türkiye’de 20 küsur yıllık iktidârının en temel olaylarından birisinin karşımıza çıkması. O da ne? Beton ve inşaat. İnşaatla bir kalkınma, inşaatla bir toparlanma; ama sâdece ev yaparak. Rakamlar vermiş, nereye, hangi şehre kaç tâne ev yapılacağı vs.. Bir de rakamlar öyle yuvarlak rakamlar değil. Bayağı bir küsuratlı rakamlar, hangi ilde kaç tâne yapılacağı üzerine verdiği rakamlar var. Bu olayı böyle görüyor; ama yine de, “Toparlıyor mu acaba?” diyorsunuz. Ama sonra bir bakıyorsunuz ki, gitmesinden 2-3 saat sonra bir şehir tekrar göz göre göre, kaderle alâkası olmayan bir şekilde yine yıkılıyor ve yine insanlar altında kalıyor. Bir de tabiî buna “asrın felâketi” de diyemiyorlar. Çünkü bir öncekine göre daha düşük şiddetli bir deprem, daha az can kaybı var. Ama dünkü Hatay olayında iktidârın bu krizi yönetemediğini –ben, “felâket yönetiminin bir felâket olduğu”nu yazmıştım– bir kere daha bize gösterdiğini düşünüyorum.

Bu Hatay depremi olmasaydı, keşke olmasaydı, yarın öbür gün uzmanların söylediği başka depremler olursa orada da göreceğiz; hâlâ çok ciddî bir şekilde olaya hâkim olamayan ve sivil toplumla ilişkisini tam olarak kuramamış, pek kurmak da istemeyen ya da kurmak konusunda kabiliyeti olmayan, alışkanlıkları olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Birtakım şeyler var, yapılıyor, ediliyor. Toplanan paralar var, biliyorsunuz. Ama o meşhur “Tek yürek Türkiye”de toplanan paraların büyük bir kısmının, dörtte üçünün aslında kamu kuruluşlarından geldiğini biliyoruz. Yani bir anlamda bir aldatmaca da var ve bu olay, büyük depremin kendisi ve son olarak yaşanan Hatay depremi bize bu işin aslında siyâsî iktidâr açısından bittiğini gösteriyor. Ama hâlâ bunun adı konulabilmiş değil. Hâlâ seçimi ne zaman yapacağımız belli değil. Hâlâ muhâlefetin adayının kim olacağı belli değil ve tabiî ki en önemlisi, muhâlefetin, eğer seçimi kazanırsa Türkiye’yi nasıl ayağa kaldıracağı, bu yıkıntıların altından nasıl kalkacağı belli değil. Erdoğan diyor ki: “Bana 1 yıl verin, şunun şurasında 1 yıl istiyorum”. Bunu isterken, genellikle “Seçimi ertelemek istiyor” diye yorumlandı. Ama şöyle de yorumlayabiliriz — ki bence bu daha mâkul: “Nasıl olsa ben seçimi kazanacağım, bir yıl içerisinde yaparım” ya da hattâ şöyle de diyebiliriz: “Bakın, bu işi ben yaparım, bu işin yapılmasını istiyorsanız beni tekrar seçin.” 

Seçeceğini sanmıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.