Medyascope deprem bölgesinde: Adıyaman’da çocuklar deprem korkusu ile yaşıyor

Roberto Benigni’nin yönettiği “Hayat Güzeldir” (Life Is Beautiful) filmini hatırlarsınız. Filmin başkahramanı Guido, travma geçirmemesi için oğlunu bütün savaşın bir oyun olduğuna ikna eder. Başının üzerinden geçen uçaklar, kaldıkları mülteci kampı da bu oyunun bir parçasıdır. Adıyaman’ın Sümerevler Mahallesi’nde kurulan çadır kentte böyle bir manzarayla karşılaştım. Çocuklar deprem korkusu içinde.

“Oğluma bunun bir oyun olduğunu, kamp yaptığımızı söylüyorum”

Çocuklar kendi arasında “Deprem oluyor, kaçın!” oyunu oynarken, altı yaşındaki bir çocuk hızlıca koşarak babasına sarıldı ve gitmek istediğini söyledi. Baba ve oğlu ile aramda biraz mesafe vardı ama konuştuklarını duyabiliyordum. Usul usul yanlarına gidiyordum. Çocukların ağzında sürekli deprem kelimesi vardı. Birçoğu bu kavramı hayatında ilk defa duymuş, ilk defa yaşamıştı. Neşelilerdi, etrafta koşturuyorlardı. Nerede olduklarını, neden burada olduklarını anlamıyorlardı. Ailelerinin yüzünde anlamlandıramadıkları bir hüzün vardı. Arkadaşlarıyla dışarıda oynayan, kavga eden, su içmek için sokaktan annesine bağıran çocuklar şimdilerde çadırlarda farkında olmadan yaşam mücadelesi veriyordu.

Adıyaman’da çocuklar deprem korkusu içinde

Baba ve oğluna artık daha yakındım. Geçmiş olsun dileklerimi ileterek yanlarına oturuyorum. Baba, hâlâ oğluna bir sorun olmadığını söyleyerek sakinleştirmeye çalışıyor. Çocuk ise kafasını babasının omzuna koymuş hareketsiz duruyor. Babaya, çocuğunun yaşamının burada nasıl geçtiğini soruyorum:

“Bilmiyorlar. Nerede olduğunu, neden burada olduğunu anlamıyor. Bir oyun olduğunu, kamp yaptığımızı söylüyorum. Evine gitmek istiyor. Neden gidemediğimizi anlatamıyorum. Burada arkadaşlarıyla istediği kadar oyun oynayabileceğini söylüyorum. Ben onunla bir oyun oynuyorum.”

Bu sohbet bana “Hayat Güzeldir” filmini hatırlatıyor. Böyle bir olayla gerçek hayatta karşılaşabileceğimi hiç düşünmemiştim. Bazı şeyler filmlerde kalsa, hayat daha güzel olabilirdi.

Çocuklar deprem korkusu ile nasıl mücadele etmeli?

“Sen neden buraya geldin, evin mi yıkıldı?”

Çadır kentte, Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün işbirliği ile gelen psikolojik destek ekipleri var. Burada vatandaşlara ve çocuklara psikolojik destek sağlamaya çalışıyorlar. Çocuklar için bir oyun alanı açılmış, resim çiziyorlar, satranç oynuyorlar, trambolinde zıplıyorlar. Bu kadar çok insanın neden burada olduğunu anlamlandıramamış çocuklardan biri gelip bana, “Sen neden buraya geldin, evin mi yıkıldı?” diye sordu. Gazeteci olduğumu söyledim, anlayamadı. “Televizyonda çalışıyorum” dedim. “Ben de tarlada çalışıyordum” dedi. O sırada Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Gençlik Merkezi çalışanları geldi yanımıza. Ellerinde çocukları mutlu edecek ufak atıştırmalıklar vardı. Dikkati dağılan çocuk, diğer arkadaşları gibi kendi payını almaya koştu.

“Aileleri daha fazla üzülmesin diye çocuklar kendi üzüntülerini bile gösteremiyor”

Psikolojik destek sağlamak için gelen bir yetkili ile konuştum. Kendisine, “Hep yetişkinleri konuşuyoruz ama çocukların durumu nasıl?” diye sordum. Etrafta duyduğumuz çocuk sesleri eşliğinde şöyle konuştu:

“Çok neşeliler, neler olduğunun farkında değiller. Ailelerinin hüznünü paylaşıyorlar. Aileleri daha fazla üzülmesin diye kendi üzüntülerini bile gösteremiyorlar. Bu yaşananları ilerde bir travma olarak yaşayacaklar ki bu çok zor olacak.”

Haklıydı, çocuklar ne olduğunu bilmemekle beraber ailelerinin mutsuz olduğunu ve bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu. Çocuklar, resim kâğıtlarına Adıyaman’ı resmetmişti.

çocuklar deprem korkusu

Çadır kentte tuvalet ve hijyen sorunu

Sümerevler’de yaklaşık 500 çadır var. Tuvalet var ama yetersiz ve hijyenik değil. Bir beyaz eşya firması çadır kente çamaşır makinesi sağlamış. Vatandaşlar kıyafetlerini kamyonun içindeki çamaşır makinesinde yıkayabiliyor. Bunun için sıraya girmeleri ve sıra numarası almaları gerekiyor. Üç öğün sıcak yemek sağlanıyor, isteyenler kendi yemeklerini çadırlarının önünde kendisi yapıyor.

çocuklar deprem korkusu
Adıyaman’da çocuklar deprem korkusu yaşamaya devam ediyor

“Biz sana söyleyelim, sen yaz, bizi çekme”

Çadırların bulunduğu alanda güvenliğin sağlanması için çok sayıda asker, polis ve çevik kuvvet ekibi var. Konuştuğum vatandaşlar bana şikâyetlerini aktarıyorlar. Sorunlar tam anlamıyla çözülebilmiş değil. “Yardımın geç geldiğini, herkes öldükten sonra gelen yardımın bir anlam ifade etmediğini” anlatıyorlar ve “Biz ne anlatalım, çek buranın fotoğrafını, ne rezillik içinde yaşadığımızı görsünler” diyorlar.

Röportaj yapmak istediğimi söylüyorum, isteklerini ve şikayetlerini haber yapıp seslerini duyurabileceğimi söylüyorum. Ama kolluk kuvvetlerini gösterip, reddediyorlar. “Biz sana söyleyelim, sen yaz, bizi çekme” diyor neredeyse hepsi.

İran Kara Kuvvetleri’nin sahra hastanesi

Çadır kentte dolaşırken bir sahra hastanesi dikkatimi çekiyor. Depremin ardından yardım gönderen ülkelerden biri de İran. Kara Kuvvetleri, burada bir sahra hastanesi kurmuş. 50 yataklı hastanenin laboratuvarı ve yoğun bakım servisi de var. Dr. Habib Sadr, İran Kara Kuvvetleri’nin cerrahlarından biri. Kendisiyle konuşmak istediğimde sıcakkanlı bir şekilde görüşmeyi kabul ediyor. Türkiye’ye yardımcı olmak için geldiklerini söylüyor:

“Ben Dr. Sadr. İran ordusunun, kara kuvvetlerinin sağlık idaresinin komutanıyım. Kendim de özümde İran Kara Kuvvetleri’nin cerrahlarından biriyim. İran olarak Türkiye’de olan bu deprem için geldik. Ağır bir deprem oldu. İran İslam Cumhuriyeti’nin isteği doğrultusunda buraya yardıma geldik. Buraya 50 yataklı bir hastane getirdik. Ameliyat odası, eczanesi, laboratuvarı ve röntgen cihazımız var. Yaklaşık iki haftadır yani 9 Şubat’tan beri buradayız. Burada bir hastane kurduk ve günde 100’den fazla hasta geliyor. Depremde yaralananlar pansuman, çocuk hastalıkları ve kadın hastalıkları için geliyorlar. Enfeksiyon ve soğuk algınlığı gibi hastalıklar için de hastanemize geliyorlar.”

    Barolardan hukuki destek

    Daha önce çadır kentte konuştuğum hatta röportaj yaptığım bir teyze beni tanıyarak, yanıma gelip sarılıyor. Neler yaptığımı soruyor. Değişen bir şey olup olmadığını soruyorum. Teyzeyle depremin dördüncü veya beşinci günü röportaj yapmıştık. Eskiye göre şartların daha iyi olduğunu söylüyor. O sırada üç gönüllü avukat geliyor yanımıza. Vatandaşlara ücretsiz hukuk hizmeti verdiklerini anlatıyorlar. Adıyaman Barosu işbirliği ile Ağrı Barosu’ndan gelmişler. Teyzeye evlerinin durumunu soruyorlar. Teyze, hasarlı olduğunu ve ne yapacağını bilemediğini söylüyor. Gelen üç gönüllü avukat hukuki bilgileri vermeye başlıyor. O sırada ben de sıradaki durağıma doğru yola çıkıyorum.

    İlk sosyal market açıldı

    Yardımlardan bahsetmişken, Adıyaman’da halka ücretsiz hizmet verecek olan ilk sosyal market Afet Koordinasyon Merkezi tarafından İmamağa Mahallesi’nde bulunan Cumhuriyet Kapalı Spor Salonu’nda açıldı. Sıraya giren vatandaşlar, kayıt yaptırdıktan sonra gıda, temizlik, giyim ve bebek ürünleri gibi ihtiyaçlarını karşılıyor. Daha sonra ise aldıklarını ürünleri kaydettiriyor. İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Adıyaman’a gelen bir gönüllü verdikleri hizmeti şöyle anlatıyor:

    “Vatandaşların ihtiyacı olan bütün ürünler elimizde bulunuyor. Bu ürünler vatandaşlara ücretsiz bir şekilde veriliyor. Vatandaşlar sabah geliyor, sıraya giriyorlar. İçeride izdiham oluşturmamak için sıraya göre alıyoruz. Girişte kimlik numaraları ile kayıt oluyorlar. Kayıt işlemi bittikten sonra vatandaş içeriye geçiyor. Yorgan, temizlik malzemeleri, diş fırçası, diş macunu, kâğıt havlu, tuvalet kâğıdı, dezenfektan, şampuan, sabun reyonlarına gelerek ihtiyacı olan ürünleri alıyor. Görevliler eşliğinde ihtiyacı kadar malzeme alıyor. Kadın ürünlerimiz, gıda, çay, hazır yiyecek, süt, su, erzak kolileri var.”

    Sosyal marketin önü kalabalık. İnsanlar uzun saatler boyu sıra beklediklerini söylüyor. Sırasını kaçıran, içeri girmek isteyen, sıra alamayan, polislerle tartışan ve yalvaran vatandaşlar var. Röportaj yapmak istiyorum ama kimse kameraya konuşmak istemiyor. Elleriyle kolluk kuvvetlerin olduğu yeri göstererek, “Biz konuşmayalım şimdi” diyorlar. Sonra yanındakine dönüyor, “Sabahtan beri bekliyoruz niye giremedik içeri?”, “Bu kadar insanı burada neden bekletiyorlar?”, “Düzgün bir saat söyleseler de o saatte gelsek” diyorlar.

      “Boşver kızım, başımıza iş açmayalım şimdi”

      Bu sırada gördüklerimden yola çıkarak ufak bir gözlemimi aktarmak istiyorum. Polis veya askerin yoğun olduğu çadır kentlerde, yemek sıralarında vatandaşlar röportaj vermeye çekiniyor. Bana anlattıkları bilgileri kameraya anlatmalarını ve seslerini duyurmak istediğimi söylüyorum, “Boşver kızım, başımıza iş açmayalım şimdi” diyorlar. Çünkü biz konuşurken bile kolluk kuvvetleri çadır kentte güvenliği sağlamak için etrafta. Ama bana şikayetlerini, kentlerde yaşamın zor olduğunu, devletten yardım gelmediğini, nereye kadar çadırda yaşayacaklarını söyleyip sitem ediyorlar.

      çocuklar deprem korkusu

      Mahalle aralarındaki çadırlar

      Ancak mahalle aralarında düzensiz bir şekilde kurulan çadırlarda insanlar çok rahat konuşuyor. Çünkü buralarda çadır kentlere göre daha az kolluk kuvveti var. Şikayetlerini, isteklerini daha rahat ifade edebiliyorlar. Çadır kentlerin aksine mahalle aralarında yaşam daha zor. Gıda yardımı gelmesine rağmen kadınlar kendi yemeklerini küçük tüpte kendileri yapıyor. Aynı zamanda çadırın temizliği ve koordinasyonuyla ilgileniyorlar. Kısıtlı sularıyla bulaşık yıkıyor ve çocuklarıyla ilgileniyorlar. Çadır kentlerin aksine mahalle arasındaki çadırlardaki çocukların durumu daha zor. Aileleriyle birlikteler ama yapabilecekleri bir aktivite yok, bu nedenle anne veya babalarıyla birlikte oturuyorlar. Neşeli değiller ve yüzlerinde bir korku var. Konuştuğum bir kadına, “Zorlanıyor musunuz?” diye sorduğumda verdiği cevap karşısında sadece gözlerimi kaçırıyorum: “Keşke ölseydik. Şu anda yaşayan ölüler gibiyiz. Çocuklarım yakında pislikten ölecek, o zaman ne yapacağım ben, sen söyle bana.”

      “Televizyonda söyler misin bize ne olacak?”

      Saat 15.05. Medyascope canlı yayınına bağlanacağım. İki çocuk bana doğru yürüyor, üzerinde montları yok ve kendi aralarında gülüyorlar. Yayına girmek için beklerken bir anda telefonu indiriyorum.

      “Abla evleri mi çekiyorsun?” diyor biri.

      Gazeteci olduğumu yayına gireceğimi söylüyorum. Diğer çocuk munzur bir gülüşle “Televizyonda söyler misin bize ne olacak?” diyor. Acı bir gülümsemeyle “Söylerim” diyorum.

      Yayın bitiyor ve yanlarına gidiyorum. Kaldırımda oturmuşlar. Aileleriyle birlikte çadırda kalıyorlar. Nerede erzak dağıtıldığını soruyorlar, yolu tarif ediyorum, teşekkür ediyorlar.

      Arabaya gidip yiyebilecekleri birkaç atıştırmalık getiriyorum, oturup beraber yemeye başlıyoruz. Depremde kaybettikleri arkadaşlarını anlatmaya başlıyorlar. Okulda top oynadıklarını, yaramazlık yaptıklarını söylerken gülüyorlar. “Abla” diyor biri, “Yeniden arkadaşlarımızla okulda top oynayabilir miyiz?”

      Bize destek olun

      Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

      Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.