Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Görünen köy

Muhalif seçmen bir süredir korsan bir şekilde ülke yönetmeye çalışıyordu. Hukuksuz bir yargılama kararı mı çıkmış, muhalif seçmen hemen sahaya inip isyan ediyor. Soysuz bir katil mi salıverilmiş, yeniden tutuklattırıyor. Avcılar silahlarını mı ovuşturuyor, dağdaki keçisini kurtarıyor. Depremde tastamam korsan devlet olduk, iş yapma becerisini, daha da fenası niyetini kaybetmiş devlete rağmen birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. Bunca talanda elbette her şeye yetişemiyoruz çünkü düşman bir değil, iki değil, yüzlerce. Ve şu inadını sevdiğim muhalif seçmen yine yaptı yapacağını. Millet İttifakı’nı ittifak mensuplarına rağmen Millet İttifakı yaptı. Otoriter bir anne gibi işinin ortasında kavga eden kardeşleri kulaklarından tutup kafalarını tokuşturdu. İşimiz var, çok işimiz var, bunlarla uğraşacak vaktimiz yok. Şimdi ikisinin de canı biraz yanıyor ama işimiz bitene kadar birbirleriyle dalaşmamayı öğrenecekler umarım.

2 Mart gecesi akıl almaz bir biçimde ilk defa aday konusunun açıldığı masa toplantısının ardından Medyascope muhabirleri Ali Deniz Çakır ve Ali Macit’in açtığı bir sohbet odasında Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu konuşuluyor. Henüz Meral Hanım masayı terk etmemiş ancak gerekirse yalnız kurt oluruz sözü ortalıkta dolaşıyor. Uzun bir yayın oldu, ben de 2.06.50’de söz aldım.

Özetle dedim ki, Meral Hanım masayı tekmelemeye devam ederse partisinin oyları düşmeye başlayacak, yok eğer masadan ayrılırsa, başkanlar kabul etmeyeceği için mümkün değil ya hadi oldu diyelim, Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’nu ikna edip tek başına seçime girse bu sefer hem beklediği oyu alamaz, hem de siyaseten biter. Ve Meral Hanım onca siyasi tecrübesine rağmen ikinci seçeneği hayata geçirmek istedi.

“İYİP masadan kalksa ve dönmese ne olurdu?” sorusunun cevabını vermeden önce bana göre İYİP neydi, seçmeni ondan ne bekliyordu onu açayım.

Daha önce “Şahsımın Devleti” yazımda belirttiğim üzere, Demokrat Parti, Anavatan Partisi, DYP, AKP bu partilerin hepsi aynı partidir. Bu partiler doğarken kalkınma vaat eder, yolsuzluğu bitireceğiz derler, burada herkese yer var derler. Yani aslında hep beraber yiyeceğiz derler ve herkesi davet ederler. Ancak iş başına geçtikleri an kaldıkları yerden, önceki partinin bıraktığı yerden devam ederler. Bir farkla, yeni dönem yeni zenginlerini de üretir. İçlerinde siyaset yapan siyasetçiler dahi birinin işi bitince öbürüne geçerler. İşte İYİP de bu partilerin yeni jenerasyonu olmak istedi. Halkın bir kısmı da sevindi ilk başta, “işte dedi yeni membaımız.” 

Daha önce de dile getirmiştim, bana göre İYİP, patlayan ampulün yerine konmak istenen güneştir. İmge güneş olarak seçilmişti ki geleceği uzun olsun, ışığı her yere yayılsın. Birileri AKP mantığını çok beğenmişti demek ki. Aynı bundan olsun demişlerdi ve partinin içini dizayn ederken tıpkı AKP kodları gibi biraz ondan biraz da bundan serpiştirdiler içine. Ama olmadı, bir şeyler fazla gelmişti galiba, tadı yeni kurulan AKP gibi değildi de bayatlamış Cumhur İttifakı gibiydi. Zaten içimiz kıyılmıştı AKP’den, hamasetten, üstelik işlerin nereye varacağını da ezber etmiştik artık. Bu yüzden Ömer’in Yolu reklamını ilk gördüğümde, “bir parti kendine bunu neden yapar ki?” demiştim. Temcit pilavını ısıtıyoruz demekti bu ve zaten yolun sonunu hep beraber görmüştük, yazık olacaktı İYİP’e.

Merkezde yeni bir parti görmek isteyen seçmen ilk etapta “Allah Allah Allah” nidalarıyla İYİP’e doğru hücum ederken, Akşener bu sefer milliyetçi tavırlar takınmaya başladı. Milliyetçi kurmaylarından sert açıklamalar geldi, Akşener açıklamaları törpüler mi acaba derken, o da HDP’ye sınır çizdi yani orta yolcu olmadığını anlatmaya çalıştı. Seçmeni de bu partinin zannettikleri parti olmadığını, henüz kirlenmemiş AKP olmadığı gibi küçük MHP olma yolunda ilerlediğini anladı. Ancak kurmaylar halkın ayırdına vardığı şeyi anlamadı. Sırf masada olmasının hatırına biraz daha şans verip desteğe devam eden yüzergezer oylar, İYİP Altılı Masa’dan ayrılır ayrılmaz, “siz bizi yanlış anladınız” diyerek İYİP’i terk etmeye başladı. İşte İYİP’in uyandığı an. Ama bu kadar da geç kalınmaz ki, belli ki derin bir strateji yokmuş, ince eleyip sık dokunmuş bir yol haritası yokmuş, tıpkı şu anki AKP gibi konjonktüre göre, insanların tepkilerine göre çizilmeye çalışılan bir politika varmış. Bu yüzden yaptıkları hamle İYİP’e yaramadı, başından beri elinde sağlam bir yol haritası olan CHP’ye yaradı. Masada yapılan yıkıcı hamlelere karşı Babacan’ın dik duruşunu da es geçmemek lazım. Masa sağlam kaldıysa biraz da bu sebepten kaldı. Artık şu soruyu sorabiliriz.

İYİP masaya dönmese ne olurdu?

Bir defa millet, millet diyerek kendi ikballeri için yaptıkları çıkış milletin hiç hoşuna gitmedi. Masadan kalktıkları an seçmenleri, en çok önemsedikleri konu AKP’den kurtulmak olduğu için derhal İYİP’ten uzaklaşmaya başladı. Kemal Beyin adaylığını destekleyenler, hatta sağlam bir hesaplaşma için onun adaylığını şart görenlerin içi rahatlarken, bu güne kadar Kemal Beyi desteklemeyenler dahi “ya hu nesi varmış Kemal Beyin, şu ortamda elbette kazanır” demeye başladılar. İYİP kurmaylarının ve kendi organize ettikleri trollerinin neredeyse bir yıldır devam ettiği “kazanacak aday”, “anket de anket” propagandası, işte şimdi mahvoldunuz çığırtkanlığıyla taçlanacak zannederlerken, dondurma gibi erimeye başladı. Eğer geri dönmeselerdi muhtemelen sadece eli MHP’ye gitmeyen milliyetçilerin %4 oyunu alacaklardı.

“Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman.”

Peki, masa 5’li devam etse ne olurdu?

İYİP’in masanın dengesini sürekli bozmasından tedirgin olan büyük bir kitle vardı, bir defa bu kitle rahatladı. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası sırasında Kemal Beye destek olması gerektiğini kamuoyu kadar masa üyeleri de görmüştü zaten. Ekrem Beyin gezileri bunun görüldüğünün işareti. Kampanya, bu saatten sonra denge bozacak bir unsur kalmadığı için daha rahat ilerleyecekti. Eğri oturup doğru konuşalım, Meral Hanım masada olduğu günden beri en az Cumhur İttifakı bileşenleri kadar çok yıprattı masayı ve Kemal Beyi. Kemal Bey siyaset üreten bir lider olmasına rağmen, yaptığı hamlelerin enerjisini düşürüyor, belediye başkanlarının sahada gösterdiği performansla seçim kampanyası için PR yapmasına meydan vermemek için başkanlarını Kemal Beye karşı rakip olarak kışkırtıyordu. Ekonomi Vizyon toplantısı çok ses getirdiği için gerçekleşen İmamoğlu operasyonunda Meral Hanımın katkıları ile gündem yine Dallas’a döndü.

Bütün bu kaos bitip sadece seçim kampanyasına odaklanan bir masa artık daha sakin, daha planlı hareket edebilirdi. Emek ve Özgürlük İttifakı ile koordineli bir şekilde hem sol seçmenden destek alıp hem de sandık güvenliğinde işbirliği yapmaya odaklanılırdı. Üstelik sırf saray rejiminden kurtulmak için İYİP’e destek veren seçmen el mecbur ikinci tercihlerine, bir kısmı CHP’ye, bir kısmı DEVA’ya yönelirdi. İYİP’te kalan oyların boşluğu ise daha kontrollü ve makul ilerleneceği için kararsızlar kümesinde bekleyen bir grup seçmeni çekebilir, kaybedilen yüzde kolayca doldurulabilirdi. Yani aslında İYİP’siz de muhalefet seçimi çok rahat alabilirdi ama masa üyeleri İYİP’in dönmesi için elbirliği ile çabaladı.

Süreçte rahatsız olduğum şeyler yaşandı, Kılıçdaroğlu İsa tabiatlı olduğu için kendisine ağır hakaretler eden Akşener’e öbür yanağını uzattı ama kavgayı çıkartan tarafın ayağına gidilmesi ben gibi Musa tabiatlılara ağır geldi. Olmaz, işe yaramaz derken, işe yaradı. Seçim zamanı nasıl güveneceğiz şimdi derken, “ben konuşmam ama Kemal Bey konuşsun HDP ile” açılımı geldi. Eyvallah.

Kemal Beyin neden İYİP’e bulunmaz Hint kumaşı muamelesi yaptığını gerçekten anlamadım, belki de kafam başından beri İYİP için kurduğum komplo teorisiyle meşgul olduğu içindir.

Bundan birkaç ay evvel bir gazeteci ağabeyimle gündemi konuşurken “ben başından beri İYİP’in Truva Atı olduğunu düşünüyorum” dedim. O da komplo teorilerine inanmadığını söyledi, Truva Atı olsaydı ortaya çıkabileceği birkaç kritik dönemece işaret etti, Erdoğan’ın onları Cumhur İttifakı’na davet ettiği dönemi mesela. Ancak Cumhur İttifakı erirken Cumhur İttifakı’ndan teklif alıp reddeden bir İYİP’in mi seçmende karşılığı olur, kabul edenin mi? Yerlerinde olsam atımı mümkün olan son ana kadar içeride tutmak isterdim dedim. Tam bir kaos anında, tam kazanmaya en yakın olunan anda atımı çekerdim. Sonuçta içeride olduğu dönemde yaptığı eylemler Millet İttifakı’na değil, Cumhur İttifakı’na yaramıştı zaten.

Mesela, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olduğunda şu an anketler Yavaş ve İmamoğlu’nu istiyor diye masaya etmediği hakaret kalmayan Akşener, o dönem anketlerde %60 oy alan Gül’ü reddetmişti. Bu reddedişe eş olarak Gül’ün sarayı ne kadar korkuttuğunu hep beraber görmüştük, bahçesine helikopter indirecek kadar korkuyorlarmış. Nihayetinde 5 yıl daha Erdoğan rejimi devam etti. Geçen 5 yıl boyunca masayla ve Kemal Beyle yaşanan diyalogların yaşanmadığını, Akşener’in başından beri kazanmak için gerçek bir müttefik gibi davrandığını bir hayal edin. Bugün bambaşka yüzdelerle yarışıyor olurduk. Bu geçmişin üzerine yakın tarihten bir de şu iki hamleyi koyun. Akşener’in ısrarı üzerine İmamoğlu aday ilan edildi ve tam adaylar kesin belirlendikten sonra siyaset yasağı geldi, adaysız kaldık. Aynı şekilde Yavaş aday ilan edildi ve seçim alınsa bile gerçek bir dönüşüm gerçekleşmeyeceği için devran bildiğimiz gibi devam etti. Bu iki ihtimal bile Truva Atını içeride tutarak yol alınacak son bir çaba gibi görünüyor. Gelelim bu güne. Akşener bakın ne zaman kalkmaz denilen masadan kalktı.

Hepimizi kahreden deprem felaketinin ardından ortadan kaybolan devletin yerine elbirliği ile yaralar sarılmaya çalışılırken, Kemal Bey başkanlarına hükümete rağmen vatandaşın yanında olacağız deyip korsan cumhurbaşkanlığı yaptı. Akşener ise tıpkı Cumhur İttifakı üyeleri gibi ortadan kayboldu ve vatandaşın yanında göremediğimiz parti devletinin yanında hizalandı. Hükümetin zafiyeti halkın öfkesini üzerine çekerken, Kızılay’ın bedava dağıtması gereken çadırları sivil toplum kuruluşlarına parayla sattığını öğrendik. Vatandaşın bedava verdiği kanını hastanelere, giysi kumbaralarına konan kıyafetleri yurtdışına sattığını öğrendik.

Tam hükümetin yetersizliği, kurumlarının rezillikleri konuşulurken, vakti zamanında belirlenmeyen aday belirleme süreci gelip çattığında Akşener, Erdoğan’ın yüzde yüz kaybedeceği seçim için “Kazanacak Aday” söylemini yeniden ileri sürdü ve masadan kalktı. Tam o masadan kalktığı anda bir şey daha oldu. Masanın dengesini bozmak isteyenler, masa olayına paralel bir kara propagandayı daha piyasaya sürdü. İşler iyice alevlensin, masa dağılmakla kalmasın, toparlanamasın diye Bursaspor-Amedspor maçında bir fotoğraf özellikle servis edildi. Akşener’in de kısa bir süre vitrininde yer aldığı 90’ların hatırası beyaz Toroslar, Yeşiller tribündeydi. Sosyal medyada derhal bir grup salyalarını akıtmaya başlarken büyük bir grup olayın provokasyon olduğunu en başından gördü, provokasyon boşa çıkarıldı.

Komplo teorim üzerinden takip ettiğimde, Akşener kalkması gereken en son anda masadan kalkmıştı. Verebileceği en büyük zararı verebileceği anda. Ancak bu olaydan medet umanlar, halkı ne kadar yorduklarını fark etmemiş, depremin neleri yok ettiğinin ölçümünü yeterince iyi yapmamışlardı. Bu gidiş masayı dağıtmadığı gibi “giderseniz gidin, yettiniz artık” tepkisini getirdi. Çanak çömlek patladı.

Elbette sadece kafamda kurduğum bu teoriye esir olacak değilim, böyle teorileri hem kurar hem de acaba gerçekten olağan akışında seyreden bir olay mı var diye sağlama yapma imkânını kaçırmak istemem. Diyelim ki Akşener gerçekten muhalif, gerçekten Erdoğan’ı tahtından indirmek istiyor, gerçekten uygun bir aday değildi diye Gül’e karşı durdu, gerçekten Kemal Beyin kazanacak aday olmadığını zannettiği için karşı duruyordu. E o zaman çok kötü bir siyasetçiymiş, yol haritası yokmuş. Kim ne fısıldarsa ona göre tavır alıyormuş, bu bir siyasetçi için kayıplarla dolu bir kariyer demek.

Bu iki teoriden hangisi olduysa oldu, sonuç olarak Kemal Bey hiç ihtiyaç olmadığı halde masaya İYİP’le devam etmeye karar verdi. Süreçte elbette onun da hataları vardı, belki sadece onların yüzü suyu hürmetine geç kalmış bir telafiydi yaptığı. Olan yine bir hafta uykusuz, aksi, nalet günler geçiren muhalif seçmene oldu. Ama şimdi iyiyiz.

Allah’ım ne güzel bir manzaraydı Berat Kandilinde Saadet Partisi’nin önünde CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’na millet tarafından verilen Berat*. Sembolizmse bayat Siyasal İslam sembollerinin üstüne çok iyi geldi bu Berat. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı açıklanırken yüzleri okuyorum. Temel Bey kazasız belasız bu zor işi başardıkları için gururlu, Babacan her şeye rağmen başardıkları için duygusal, Davutoğlu gördüğü manzara karşısında seçimi alacaklarından emin, Gültekin Uysal bütün bunlar gerçek mi diye anın farkına varmaya çalışıyor ve Akşener “ben ne yaptım” diyerek, mahzun mahzun bakıyor. Bir gece önce stresten kas spazmı geçirmişken o gece mutluluktan ağlıyorum. “Burası Türkiye” lafı hiçbir dönem geçerliliğini kaybetmiyor. Islak sarı beze karşı dahi kaybedecek olan cehaletin ve kibrin iktidarı, ellerini aynı masa üzerinde birleştirmiş insanların ortak akılları ile sonunda değişecek.

Son birkaç yıldır birbirinden ilginç imgeler Kurtuluş Savaşı sürecini ve sonrasında sıfırdan kurulan ülkemizi hatırlatıyor. AKP ile savaşa savaşa bugüne gelen Kemal Bey tıpkı Kurtuluş Savaşı sürecinde olduğu gibi farklı kodlardaki insanları aynı amaç etrafında birleştiriyor. Halkın büyük bir kısmı maddi-manevi ağır kayıplar verdiği halde aynı amaç için sabrediyor, umutla mücadele ediyor. Ve sanki evren bizi uyarıyor:

“Bu sefer emanete daha iyi sahip çıkın.”

Şu seçimi bir alalım söz, bir daha asla hiçbir yanlışa göz yummayacağım.

*BERAT: Bir tayini, bir vazife veya muafiyetin verildiğini gösteren, üzerinde padişahın tuğrası bulunan belge.

Bu hikayede padişah halktır…

e-mail: elifgokcearas@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.