Yeniden Refah Partisi, Cumhur İttifakı’na katılma şartları arasında İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin TBMM tarafından onaylanmasına ve 6284 sayılı kanunun “aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin ayıklanmasına” yer verdi. 30 maddelik şartlar arasında bahsi geçen, ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı kanunun önemini Avukat Aslı Karataş anlattı.
AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, 10 Mart’ta Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ı ziyaret etti. İki ismin, Yeniden Refah Partisi’ni Cumhur İttifakı’na katılması için davet ettiği belirtiliyor. Yeniden Refah Partisi Gençlik Kolları Başkanı Melih Güler ise 11 Mart’ta Cumhur İttifakı’na 30 maddelik katılım şartı sunduklarını duyurdu. Partinin duyurduğu şartlar arasında 6284 sayılı kanunun “aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin ayıklanmasına” da yer alıyor. Bunun üzerine dün (13 Mart) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yaptı:
6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez.
— Derya Yanık (@deryayanikashb) March 13, 2023
Bu tartışmalarla bir ittifak pazarlığı haline getirilen 6284 sayılı kanunun önemini Avukat Aslı Karataş, Medyascope’a anlattı.
6284 sayılı kanun nedir? Kimleri kapsar?
Avukat Aslı Karataş, öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nin de öngördüğü 6284 sayılı kanununu şöyle açıkladı: “Kanunun tam adı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. İstanbul Sözleşmesi diğer adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi der ki sözleşmeye taraf olan devletler kendi iç hukuk düzenlemelerinde de bu sözleşmedeki esasları içerek bir düzenlemeye yer verecekler ve bu sözleşmede öngörülen hükümleri bir iç hukuk normu olarak uygulamaya alacaklar. İşte 6284 sayılı kanun bu iç hukuk düzenlemesi.”
Karataş kanunun, “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınları, çocukları, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan” kişileri kapsadığını ve bu kişilerin korunmasında, kişilere yönelik şiddeti engelleme amacıyla alınan tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlediğini anlattı. Kanundaki en kritik hususun “şiddete uğrama tehlikesi bulunan” tanımlaması olduğuna dikkat çeken Karataş, şiddetin önlenmesinin bu noktada devreye girdiğini söyledi.
Kanunun 8’inci maddesinin 3’üncü fıkrası ne diyor?
Avukat Aslı Karataş, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunun çıkartılması isteğinin nedenleri üzerine konuşurken 8’inci maddenin 3’üncü fıkrasına dikkat çekti:
“Bu maddenin üçüncü fıkrasında der ki ‘Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.’ Bu düzenlemeye sanki kadının beyanı esas alınarak mahkûmiyet dahil çeşitli hükümler kurulabiliyormuş gibi manipüle ederek itiraz ediyorlar. Hâlbuki bu düzenleme ile delil aranmayan ve beyana itibar edilen tek husus koruyucu tedbir kararı. Bu kararlar da aslında hapis yatmak gibi hürriyeti bağlayıcı yaptırımlar değil. Evden uzaklaşma, iş yerine yaklaşamama, telefonla arayamama gibi tedbirler ve süreli. Hâkim takdir ediyor hangi tedbirin uygulanacağına. En fazla altı aya kadar bu tedbirler uygulanabiliyor. En çok itiraz ettikleri bu koruma kararlarını kadınların beyanla alabiliyor olmaları ki aslında uygulamada altı aylık tedbir kararı verilmesine bile nadir rastlar hale geldik. Bu tedbirin uygulanması için delil aranmaması da kaçınılmaz çünkü bildiğiniz gibi şiddet tehdidine dair kuvvetli delil aramak tedbirin uygulanamaz hale gelmesine yol açar. Günde dört kadının öldürüldüğü bir ülkeden bahsediyoruz. Defalarca şikâyetçi olmasına rağmen korunmayan kadınların, kravat taktığı için iyi hal indirimi alan katillerin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.”
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
“Kadının güçlenmesi, erkeklerin eril tahakkümünün sona erdirilmesi maksadını taşıyor”
Kanunun mevcut siyasetteki yerine değinen Karataş, 6284 sayılı kanunun siyasetten kaldırılmak istenmesinin nedenini ise şöyle özetledi:
“Aslında İstanbul Sözleşmesi ile bağlantılı bir düzenleme dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının altında ne yatıyorsa bu kanunu ilga etme iddiası altında da aynısı yatıyor. Kadınların edinilmiş haklarını gasp etmek. Bu düzenlemeler toplumsal cinsiyete daire dayalı ayrımcılığın önlenmesi, kadının güçlenmesi, erkeklerin eril tahakkümünün sona erdirilmesi maksadını taşıyor. Bu perspektiften bakınca kanunun mevcut siyasetteki yerini ve kesin olarak kaldırılmak istenmesinin önemi de kolayca anlaşılabilir. Toplumsal anlamda kadını erkeğe eşitlememek ve ataerkiyi sürdürmek için oluşturulan bir gayret olduğunu görmek çok kolay.”
6284’ün kaldırılmasıyla oluşabilecek senaryo
Karataş, 6284 sayılı kanunun ortadan kaldırılması durumunda ortaya çıkabilecek sorunları anlatırken, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin artacağına vurgu yaptı. İstatistiklerin kanuni düzenleme ve etkin yargılamanın önleyici, koruyucu nitelikte olduğunu gösterdiğini belirten Karataş şunları söyledi:
“İstanbul Sözleşmesi’nin de zaten şiddeti önlemek için ortaya koyduğu senaryo çok net: Önleme koruma, etkin yargılama ve bütüncül politika üretme üzerine 4P omurgası dediğimiz bir strateji öneriyor. Hatırlarsanız yakın zamanda ağırlaştırılmış müebbet hükmü alan Cemal Metin Avcı önceki duruşmalarda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak kararını tebrik etmişti. Bir kadını canlıyken yakan, üstüne beton döken bir adamdan bahsediyoruz. 6284’ü kaldıralım demek biz rahat rahat kadın dövmek istiyoruz, bize bulaşılmasın demek. Şiddet tehdidi altında bir yaşam sürmek bırakın politika yapmayı, bırakın işyerinde yüksek performans göstermeyi, yemek yemenizi bile etkiler. Kadınların erkek şiddetinden korunmaması demek, en temel hak olan onurlu yaşam hakkının elinden alınması demek.”